Sayfa 4782/7020 İlkİlk ... 378242824682473247724780478147824783478447924832488252825782 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 38,249 - 38,256 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Yunanistan dogumlu, Ingiliz ve Japonya vatandasi Patrick Lafcadio Hearn’in dogum yildonumu (26 Eylul 1904)

    “Cin ve Kore etkisiyle birlikte gelisen animizm nedeniyle eski Japonya'da insanlar gercekten bir ruhlar ve cinler dunyasinda yasiyorlardi. Bunlar insana mirildanan goletler, gurleyen caglayanlar, inildeyen ruzgar ve hisirdayan agac yapraklari, cirlayan bocekler, doganin cikardigi tum sesler araciligiyla sesleniyordu. Insanin gorebildigi tum hareketler, dalgalar, otlar, sisler ya da bulutlar bir ruhun varliginin belirtisiydi; hatta yol ustundeki taslar gorunmez ve korkutucu bir yasamin gostergesiydi.”



    “With the development of animism, under Chinese and Korean influence, the man of Old Japan found himself truly in a world of spirits and demons. They spoke to him in the sound of tides and of cataracts in the moaning of wind and the whispers of leafage, in the crying of birds, and the trilling of insects, in all the voices of nature. For him all visible motion whether of waves or grasses or shifting mist or drifting cloud was ghostly; and the never moving rocks nay, the very stones by the wayside were informed with viewless and awful being.”



    “Japonya'da, cok ust duzey kimi yetkililer disinda, bir adamin evi onun ‘satosu’ degildir. Hic kimse evinde yasayanlari kapi disari edemez. Herkesin evi ziyaretcilere aciktir. Gunduz on kepenklerin kapatilmasi topluluga hakaret olarak kabul edilir.”



    “That "a man's house is his castle" cannot be asserted in Japan—except in the case of some high potentate. No ordinary person can shut his door to lock out the rest of the world. Everybody's house must be open to visitors: to close its gates by day would be regarded as an insult to the community.”

  2. Albert Einstein, Hareketli Cisimlerin Elektrodinamigi Uzerine (Zur Elektrodynamik bewegter Korper) makalesini 26 Eylul 1905 tarihinde Annalen der Physik dergisinde yayimladi.



    "Izafiyet teorisi basariyla ispatlanirsa Almanya benim bir Alman oldugumu iddia edecek, Fransa dunya vatandasi oldugumu aciklayacaktir. Teorim gercek disi ciktiysa Fransa bir Alman oldugumu soyleyecek, Almanya Yahudi oldugumu aciklayacaktir. / Wenn sich meine Relativitätstheorie als erfolgreich erwiesen hat, wird Deutschland mich als Deutscher behaupten und Frankreich wird erklären, dass ich Weltbürger bin. Sollte sich meine Theorie als falsch erweisen, wird Frankreich sagen, dass ich Deutscher bin, und Deutschland wird erklären, dass ich Jude bin."

  3. Italyan ressam Giuseppe Santomaso'nun dogum yildonumu (26 Eylul 1907)

    Donne Sedute, 1941




    Il muro del pescatore, 1954


  4. 26 Eylul 1911

    "Desinator Kubin mushil olarak regulin'i salik veriyor. Havanda dovulerek toz haline getirilmis bir su yosunu; sisip kabariyor bagirsakta, onu titresim durumuna geciriyor, yani sadece diskiyi parcalayip bagirsak cidarlarindan sarkmasina yol acan mushillerin sagliga zararli ve kimsayal etkisi ile kiyaslanamayacak mekanik bir etkisi var – Langen'in evinde Hamsun'la bulusuyor Kubin. Hamsun, nedensiz genis genis gulumsuyor. Konusmasina ara vermeden ayagini kaldirip dizinin uzerine koyuyor, masadan buyuk bir kagit makasini alip pantolonunun pacalarindan sarkan puskulleri kesiyor. Rastgele degerli bir ayrinti, ornegin bir boyunbagiyla pejmurde bir giysi. – Muhih'te ressamlarla veterinerlerin kaldigi (veteriner okulu yakinda bir yerde) bir sanatcilar pansiyonu; pansiyon cirkin olaylara sahne oldugundan, karsi evdeki iyi gorus saglayan pencereler kiralaniyor. Karsi evdeki seyircileri memnun etmek icin bazen pansiyon sakinlerinden biri sicrayip bir pencere pervazina cikiyor ve bir maymun konumunu alip elindeki canaktan corbayi kasikliyor. – Sattigi mallara sacma taneleriyle antika susu veren bir antikaci; bir masayla ilgili olarak soyle diyor: 'Simdi yapacagimiz sey, uzerinde uc kez kahve icmektir; sonra tutup lnsbruck muzesine yollayabilirsiniz.' – Kubin'in kendisine gelince: Pek guclu, ama hizli devinimlerinde biraz tekduzelik okunan kocaman bir yuzu var; kaslarinin ayni kasilmasiyla alabildigine degisik ifadeleri sergileyebiliyor. Oturuyor mu, kalkiyor mu, uzerinde yalnizca bir giysi mi var, yoksa bir pardosu de giyis mi, butun bunlara gore degisik yasta, degisik boy ve cussede gorunuyor."



    26. September 1911

    "Der Zeichner Kubin empfiehlt als Abführmittel Regulin, eine zerstampfte Alge, die im Darm aufquillt, ihn zum Zittern bringt, also mechanisch wirkt, zum Unterschied von der ungesunden, chemischen Wirkung anderer Abführmittel, die bloß den Kot durchreißen, ihn also an den Darmwänden hängenlassen – Er ist mit Hamsun bei Langen zusammengekommen. Er feixt grundlos. Während des Gespräches, ohne daß er es unterbrochen hätte, hob er seinen Fuß aufs Knie, nahm vom Tisch eine große Papierschere und schnitt rund herum die Fransen seiner Hose ab. Schäbig angezogen mit irgend einem wertvolleren Detail z. B. Krawatte. – Geschichten von einer Künstlerpension in München, wo Maler und Veterinärärzte wohnten (die Schule der letzternwar in der Nähe) und wo es so verlottert zugieng, daß die Fenster des gegenüberliegenden Hauses, von wo man eine gute Aussicht hatte vermietet wurden. Um diese Zuseher zu befriedigen, sprang manchmal ein Pensionär auf das Fensterbrett und löffelte in Affenstellung seinen Suppentopf aus. – Ein Erzeuger falscher Altertümer, der die Verwitterung durch Schrotschüsse erzeugte und der von einem Tisch sagte: Jetzt müssen wir noch dreimal auf ihm Kaffee trinken, dann kann er ans Innsbrucker Museum weggeschickt werden. – Kubin selbst: sehr stark, aber etwas einförmig bewegtes Gesicht, mit der gleichen Muskelanspannung beschreibt er die verschiedensten Sachen. Sieht verschieden alt, groß und stark aus, je nachdem er sitzt, aufsteht, bloßen Anzug oder Überzieher hat."

  5. Ispanyol ressam Agustín de Riancho Gómez de la Mora'nin olum yildonumu (26 Eylul 1929)

    Paisaje con presilla, campesina y ganado, 1881




    Mountain Landscape, 1884


  6. Brezilyali yazar Luis Fernando Verissimo’nun dogum gunu (26 Eylul 1936)

    “Her zaman hakikati hatirlamak icin yazariz. Hakikati tam olarak hatirlamak icinse uydururuz. / We always write to remember the truth. When we invent, it is only to remember the truth more exactly.”



    “Entelektuel tartismalar dissiz kopeklerin dalasina benzer, zarar veren isirmak degil havlamaktir. / Intellectual controversies tend to be like dog fights without the teeth, in which the barking not the biting does the damage.”



    “Unlu harflerden vazgecilebilir. Yalnizca unlu harflerle yazilmis bir metin okunamaz, ancak sadece unsuz harflerin kullanildigi bir metinde unlu harfler tahmin edilebilir. / Vowels can be dispensed with. A text written solely using vowels would be illegible, but in a text using only consonants, one could guess the vowels.”



    “Inanmadigimiz seylere inansaydik, gorecegimiz mucizeleri bir dusunsene. / Imagine the marvels we would experience if we believed in the things in which we don't believe.”

  7. Alman edebiyat elestirmeni, dusunur, kultur tarihcisi ve estetik kuramcisi Walter (Benedix Schönflies) Benjamin’in olum yildonumu (26 Eylul 1940)

    "Seven kisi sevilenin sadece kusurlarina, bir kadinin sadece garipliklerine ve zayifliklarina baglilik duymaz, onu, kadinin yuzundeki kirisiklarla benler; eprimis elbiselerle carpik bir yuruyus butun guzelliklerden daha surekli ve daha acimasizca baglar. Herkes coktan gecirmistir bu tecrubeyi. Peki nicin? Duyumun yerinin kafada olmadigini, bir pencereyi, bir bulutu, bir agaci beynimizde degil, daha cok onlari gordugumuz yerde algiladigimizi ileri suren ogreti dogruysa, sevgiliye bakarken de oyle, kendi disimizda oluruz. Ama bu sefer eziyet veren bir gerilim ve hayranlik icinde. Duyum gozleri kamasmis bicimde, bir kus surusu gibi, kadinin yaydigi isik icinde ucusup durur. Nasil kuslar agacin gizleyen yapraklari arasinda korunak ararsa, duyumlar da golgeli kirisiklara, hos bir eda tasimayan el-kol hareketlerine ve sevilen govdenin goze carpmayan kusurlarina siginir, sinip gizlendikleri o yerlerde guven bulurlar. Ve gecip gidenlerden hicbiri hayranin ask atesinin tam da buralarda, kusurlu koselerde, kinanacak yerlerde yuvalandiginin farkina bile varmaz." Tek Yon



    “Wer liebt, der hängt nicht nur an 'Fehlern' der Geliebten, nicht nur an Ticks und Schwächen einer Frau, ihn binden Runzeln im Gesicht und Leberflecken, vernutzte Kleider und ein schiefer Gang viel dauernder und unerbitt- licher als alle Schönheit. Man hat das längst erfahren. Und warum? Wenn eine Lehre wahr ist, welche sagt, daß die Empfindung nicht im Kopfe nistet, daß wir ein Fenster, eine Wolke, einen Baum nicht im Gehirn, vielmehr an jenem Ort, wo wir sie sehen, empfinden, so sind wir auch im Blick auf die Geliebte außer uns. Hier aber qualvoll angespannt und hingerissen. Geblendet flattert die Empfindung wie ein Schwärm von Vögeln in dem Glanz der Frau. Und wie Vögel Schutz in den laubigen Verstecken des Baumes suchen, so flüchten die Empfindungen in die schattigen Runzeln, die anmutlosen Gesten und unscheinbaren Makel des geliebten Leibs, wo sie gesichert im Versteck sich ducken. Und kein Vorübergehender errät, daß gerade hier, im Mangelhaften, Tadelnswerten die pfeilgeschwinde Liebesregung des Verehrers nistet.”



    "He who loves is attached not only to the 'faults' of the beloved, not only to the whims and weaknesses of a woman. Wrinkles in the face, moles, shabby clothes, and a lopsided walk bind him more lastingly and relentlessly than any beauty. This has long been known. And why? If the theory is correct that feeling is not located in the head, that we sentiently experience a window, a cloud, a tree not in our brains but, rather, in the place where we see it, then we are, in looking at our beloved, too, outside of ourselves. But in a torment of tension and ravishment. Our feeling, dazzled, flutters like a flock of birds in the woman's radiance. And as birds seek refuge in the leafy recesses of a tree, feelings escape into the shaded wrinkles, the awkward movements and inconspicuous blemishes of the body we love, where they can lie low in safety. And no passer by would guess that it's just here, in what is defective and censurable, that the fleeting darts of adoration nestle."

  8. Galli sair (William Henry) W. H. Davies'in olum yildonumu (26 Eylul 1940)



    Nedir bu hayat, bu dert, bu caba
    Eger yoksa zamanin soyle durup bakmaya?
    Yoksa eger bakmaya arasindan dallarin
    Dinlenmeye hakkin, hakki kadar koyunlarin.
    Ormanlar icinden gecerken soyle durup bakmaya
    Sincaplarin fistiklarini saklamasini topraga.
    Zamanin yoksa gormege yildizlar dolu nehirleri
    Gupegunduz pirildiyan, gecelerin gokleri gibi.
    Yoksa zamanin eger guzeli seyretmege
    Onun ayaklarini raksinda gormeye.
    Zamanin yoksa eger onun gozlerde baslayan
    Gulumseyisini gormeye, dudaklarina yayilan.
    Nedir bu hayat, bu dert, bu caba
    Yoksa eger zamanin soyle durup bakmaya?

Sayfa 4782/7020 İlkİlk ... 378242824682473247724780478147824783478447924832488252825782 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •