Sayfa 1/2 12 SonSon
Arama sonucu : 9 madde; 1 - 8 arası.

Konu: Güzel ve Yararlı Yazılar...

  1. #1
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    Türkiye
    Gönderi
    10,163
    Blog Entries
    12

    Güzel ve Yararlı Yazılar...

    SİZ DEĞİŞİRSENİZ TOPLUM DEĞİŞİR!
    Doç. Dr. Şafak Nakajima


    Düşünsel ve ekonomik ayrışmaları keskin, çatışmalı toplumlarda, insanlar daha sağlıksız ve mutsuzdur!
    Sürekli kavgaların olduğu bir evin çocukları gibi bizler de, toplumsal gerilim ve çatışmalardan etkileniriz.
    Giderek hayata ve insanlara güvenimiz kaybolur!

    Hayaller kuramaz, sağlıklı ilişkiler inşa edemez hale geliriz.

    İsteksiz ve yorgun oluruz, vücut savunma sistemimiz çöker.

    Çünkü bizler, sevgi ve güven ihtiyaçları, beşikten mezara kadar süren sosyal varlıklarız.

    Topluma ait hissetmek, onun tarafından sevgi ve güvenle sarılıp sarmalanmak bizim için çok önemlidir.
    Toplum dediğimiz şey nedir?

    Toplum, ekonomi ve yasalarla bir arada duran bireylerden oluşan insanlar topluluğudur.

    Bir insan çalışarak para kazanıp, o parayı ihtiyaçları için harcadığında, satın aldıklarını üretenlere para kazandırır.

    Bu döngü, farklı düzeylerde de olsa, tüm toplumu içine alan ekonomik sistemdir.

    Yasalarsa, insanların birbiriyle çatışan çıkarlarını düzene sokarak, toplumu karmaşadan korumayı amaçlar.

    Modern toplumlardaki tüm ekonomik sistemler ve yasalar insan elinden çıkmadır; hiç biri doğa kanunu değildir ve hepsi bizi doğrudan etkiler.

    Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ‘’Sağlık; bedensel, zihinsel ve sosyal tam bir iyilik halidir!’’ der.

    Eğer içinde yaşadığımız toplumun ekonomik ve yasal yapısı dengeliyse, sağlığımız iyi olur.

    Ama bir toplumda çalışma yaşındaki insanlar için yeterince iş yoksa, okullar aşırı kalabalıksa, kentler yeşilsiz birer beton ormanına dönüşmüşse, ilişkilerde kabalık ve şiddet hâkimse, yasalar keyfi olarak uygulanıyorsa, hastalar, sakatlar ve yaşlılar için yaşamlarını bağımsızca sürdürmelerine yetecek sosyal ve ekonomik güvence yoksa, keskin sınıfsal uçurumlar varsa, o toplumda insanlar daha çok hastalanır.

    Stres, anksiyete (endişe), depresyon, korku, öfke ve pek çok bedensel hastalık, günlük hayatın ayrılmaz parçaları haline gelir.

    Yaşam zorlaşır!

    Fakat tüm bunlar, bizim sürekli kötü hissetmek zorunda olduğumuz anlamına gelmez.

    İyi hissetmenin akılcı yollarını bulmamız, önce kendi değişimimizi sonra da toplumun değişimini getirir beraberinde.

    Toplum dediğimiz yapıyı oluşturanlar, sizin ve benim gibi bireylerdir.

    Toplumun değişimine katkıda bulunabilmemiz için sizin ve benim, her şeye rağmen iyi olmayı öğrenmemiz gerekir.
    Neler yapabiliriz?

    Sağlıksız bir toplumda daha sağlıklı yaşamak için size ilk önerim, bireysel ve toplumsal yaşamınızda neyin öncelikli olduğunun ayırdına varmanızdır.

    Önceliklerinizi doğru sıralamaya:
    • Nelerin çok emek vermenize karşın yalnızca gereksiz yere enerjinizi tükettiğini,
    • Neleri ihmal ettiğiniz için yaşamınızın olumsuz etkilediğini fark ederek başlayabilirsiniz.


    Toplumsal ayna çok pürüzlüyse, duygularımızı doğru yansıtmayacağından, iç dengemiz kolayca bozulabilir. O nedenle duyguları gözlemek ve anlamak büyük önem taşır.

    Size bu konuda ısrarlı önerim, bir günlük tutmanızdır. Günlükler size hem duygusal dalgalanmalarınızı fark etme, hem de nelerden etkilendiğinizi gözleme fırsatı verir.

    Duygu durumlarınızı yalnızca dış gerçeklerin belirlemesine izin vermeyin! Kendinizle toplum arasına sağlıklı sınırlar çizin. Kendinize ait değerler sistemini oluşturun ve özenle koruyun.

    Bilge insanlar, kontrol edebildikleri şeyleri iyileştirmek için sorumluluk üstlenip çaba sarf eder, kontrol edemedikleri şeyleri ise kabul ederler.

    Buradaki kabullenme; ilkelerimizden, düşlerimizden vaz geçmek ve teslim olmak değil, değiştirilemeyecek şeyler için gereksiz yere çırpınmaktan vaz geçip enerjimizi, değiştirilebilecek şeylere harcamamız demektir.

    Unutmayın!

    Doğanın en temel kanunu değişimdir ve değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir!

    Siz değiştiğinizde, değişim sizinle sınırlı kalmaz; toplum ve dünya degisir.

  2. Ellerinize sağlık.

  3. #3
    Akıllı ve zeki olmaya çalışırken,
    Kalpsiz ve duygusuz kalmak,
    İşte bütün hikayemiz bu .

    Tom Robbins..



  4. #4
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    Türkiye
    Gönderi
    10,163
    Blog Entries
    12


    26 Mart ‘ÖLMEME GÜNÜ’..

    İkinci Yeniciler bir 26 Mart akşamı eşleriyle, sevgilileriyle bir rakı sofrasında toplanır. Masadaki kadınlardan biri, vücudunda gezen bir iğne olduğundan ve bunun, kalbine saplanma korkusundan bahseder. Turgut Uyar, garsondan büyük bir rakı şişesi ister; sonra masadaki herkese imzalatır. Şişeyi kadına verir ve der ki...

    ‘Seneye bugün, bu şişeyi burada, hep beraber içeceğiz.’

    Böylece sonraki yıllarda her 26 Mart akşamı, Eski Rumelihisarı Avcılar Lokantası’nda toplanılarak ‘Ölmeme Günü’ kutlanacak, gecenin sonunda imzalanan şişeler en umutsuz olana emanet edilecektir; ta ki tekrar bir araya gelene kadar..

    1970’lerin sonunda başlamış olan bu gelenek, 1985 yılına kadar sürer. O yıl Turgut Uyar, son ‘Ölmeme Günü’ kutlandıktan sonra, 22 Ağustos’ta hayatını kaybeder. Turgut Uyar’ın ardından bir daha ‘Ölmeme Günü’ kutlanmaz.

    1981 yılının 26 Mart’ında toplandıklarında ise aşağıdaki sohbet gelişmiş;

    - Garson: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk!

    Cemal Süreya: Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?

    - Garson: Anlamadım efendim?

    Can Yücel: Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun. Ve sakın unutma; gittiğin kadar değil, hak ettiğin kadar unutulursun.

    - Garson: Anlıyorum efendim. Neyse, ne alırdınız?

    Nilgün Marmara: Sen ne getirdin bana çocukluğundan?

    - Garson: Çocukluğumdan mı? Siz ne isterseniz, mutfaktan onu getireceğim işte.

    Edip Cansever: Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim.

    Nilgün Marmara: Üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı.

    - Garson: Ekrem! Klimayı aç oradan, çattık ya..

    Tomris Uyar: Bazen sensiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.

    - Garson: Estağfurullah efendim, ne kırılması? Bugün kötü bir gün sanırım benim için.

    Yaşar Kemal: Gülümse, karamsarları şaşırt. Gülümse, güller açsın yüzünde. Gülümsemenle yayılsın ışık. Dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt.

    - Garson: Ekrem! Klimayı kapat. Gülümsüyorum..


    Fotograf : Fazıl Hüsnü Dağlarca, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Nilgün Marmara, Salah Birsel, İlhan Berk, Cemal Süreya, Rıfat Ilgaz, İbrahim Sadri, Metin Eloğlu, Can Yücel, Yaşar Kemal, Edip Cansever, Tomris Uyar, Melih Cevdet Anday.,

    (alıntı)

  5. Paylaşım için teşekkürler. Her bir söz mükemmel...

  6. #6
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    Türkiye
    Gönderi
    10,163
    Blog Entries
    12
    Solak İnsanların Matematikte Daha Başarılı Oldukları Bulundu

    Yetenek ile sol ellilik arasında bir bağlantı olduğu inancı, uzun bir geçmişe sahip. Leonardo da Vinci solaktı. Mark Twain, Mozart, Marie Curie, Nikola Tesla ve Aristo da öyle.

    Durum bugün de farklı değil; eski ABD başkanı Barack Obama, başarılı iş insanı Bill Gates ve futbolcu Lionel Messi de sol elini kullanıyor. Fakat solakların dahi olmalarının daha muhtemel olduğu gerçekten doğru mu?

    En son bulgulara bir göz atalım; bunların içinde, belli bir eli kullanmak ve matematiksel yetenek üzerinde yaptığımız yeni çalışma da bulunuyor.

    Nüfusun yüzde 10’u ila 13.5’unun sağlak olmadığı tahmin ediliyor. Bu insanların bir kısmı, her iki eli de aynı rahatlıkta kullanırken, büyük çoğunluk sol el kullanıyor.

    El tercihi, beyin işlevinin bir tezahürüdür ve bu yüzden algı ile ilişkilidir.

    Solakların sağ beyin yarımküreleri, ortalama olarak daha gelişmiş bir nitelik sergiler. Bu bölüm, uzaysal muhakeme ile nesnelerin zihinsel temsillerini döndürebilme becerisi gibi işlemler için özelleşmiştir.

    Ayrıca, iki beyin yarımküresini bağlayan bir sinir hücresi yığını olan corpus callosum, solaklarda daha geniş olma eğilimi gösterir. Bu durum, solakların iki yarımküre arasında daha yüksek bir bağlantısallığa sahip oduğunu ve bu yüzden bilgi işlemede daha üstün olduklarını öne sürüyor.

    Ancak bunun niçin böyle olduğu belli değil. Kuramlardan biri, sağlaklar için tasarlanmış bir dünyada yaşamanın, solakları iki elini de kullanmaya zorluyor olabildiği ve bu yüzden bağlantısallığı artırıyor olduğu.

    Bu durum, hepimizin kendimizi her iki eli de kullanmak üzere eğiterek, bağlantısallığı artırabileceğimiz ihtimaline kapı aralıyor.

    Bu özellikler, solak insanların neden birkaç meslek ve sanatta üstünlüğe sahip gibi göründüklerinin sebebi olabilir. Örneğin, müzisyenler, yaratıcı sanatçılar, mimarlar ve satranç oyuncuları arasında fazla temsil ediliyorlar.

    Bunu söylemeye gerek yok; verimli bilgi işleme ve daha üstün uzaysal beceriler, tüm bu faaliyetlerde gerekli.

    Kullanılan el ve matematik

    Peki ya sol ellilik ile matematik becerisi arasındaki bağlantı? Beklendiği gibi, kullanılan elin matematikte oynadığı rol uzun süredir bir ilgi konusu olmuştu.

    30 yıldan fazla süre önce yeni ufuklar açan bir çalışma, solaklığın matematiksel bakımdan erken gelişmişliği gösteren bir belirti olduğunu iddia etmişti. Çalışmada, matematikte yetenekli olan öğrenciler arasındaki solaklık oranının, genel nüfusa göre çok daha yüksek olduğu bulunmuştu.

    Ancak geçenlerde, solaklığın daha üstün bir zihinsel beceri belirtisi olduğu fikrine karşı meydan okundu.

    Birkaç bilim insanı, solaklığın algısal becerilerde herhangi bir avantaj ile ilişkili olmadığını ve hatta genel algı işlevinde ve bu sebeple akademik başarıda zararlı etkiler gösterebileceğini iddia etti.

    Örneğin bir çalışmada, solak çocukların bir dizi gelişimsel ölçütte hafif şekilde daha az verim gösterdikleri keşfedilmişti.

    Ayrıca, geçenlerde yapılan bir incelemede, solakların zihinsel engelli insanlar arasında hafif şekilde daha fazla temsil edildiğinin görüldüğü bildirilmişti. Yapılan bir başka geniş çalışmada, sol el kullananların, beş ile 14 yaş arası çocukların oluşturduğu bir örnekte daha zayıf matematiksel beceri gösterdiği bulunmuştu.

    Titiz şekilde tasarlanmış deney

    İlginç şekilde, tıpkı diğer pek çoğu gibi geçmişte yapılan bu çalışmalar da, el kullanımının ölçülmesi ve katılımcıların sınıflandırılması bakımından birbirinden farklılık göstermişlerdi; bunlardan bazılarında, insanlara sadece genel olarak hangi eli tercih ettikleri sorulmuştu.

    Ve en önemlisi, (basit aritmetikten karmaşık problem çözmeye uzanan) matematiksel beceriyi ölçme konusunda farklı yaklaşımlara sahip olmuşlardı. Deney tasarımındaki bu farklılıklar, gözlemlenen sonuçların karışık olmasının sebebi olabilir.

    Biz daha güvenilir sonuçlar elde etmek amacıyla (ilk okul ve lisede) 2.300’den fazla öğrenciyi kapsayan çok sayıda deney yürütmeye karar verdik. Bu deneyler, matematiksel görevlerin türü ve zorluğu bakımından çeşitlilik gösteriyordu.

    Karşılaştırılabilirliği sağlamak amacıyla, bütün deneylerdeki el kullanımını belirlemek için aynı anketi (Edinburg Envanteri) kullandık. Bu ankette, insanlara yazmak, çizmek, fırlatmak, diş fırçalamak ve diğer şeyleri yapmak için hangi eli tercih ettikleri soruluyor.

    Burada birisinin ne dereceye kadar sağ veya sol elini tercih ettiği belirleniyor; bu, sola karşı sağ gibi bir değerlendirmeden ziyade bir ölçek niteliği taşıyor. Bu özel nitelik, daha güvenilir ve daha güçlü istatistik modelleri oluşturmamıza olanak sağladı.

    Frontiers‘da yayınlanan sonuçlar, matematiksel fonksiyonları belirli bir veri dizisiyle ilişkilendirmek gibi zor problemleri çözmeyi kapsayan görevlerde, solakların örneğin geri kalanından daha başarılı olduklarını gösteriyor.

    Bu sonuç kalıpları, genç erkeklerde özellikle belirli durumdaydı. Aksine, basit aritmetik yapmak gibi çok zahmet istemeyen görevlerde solaklar ve sağlaklar arasında fark yoktu.

    Ayrıca olağandışı sağlaklar (el tercihi testinde bütün öğeler için sağ ellerini kullanmayı tercih ettiklerini söyleyen bireyler), makul sağlaklar ile solaklarla karşılaştırıldıklarında bütün deneylerde daha az verim göstermişlerdi.

    Solaklar, zahmetli matematiksel görevleri çözerken ortalamada bir üstünlük sahibi gibi görünüyorlar; en azından ilk okul ve lise boyunca böyleler. Ayrıca kuvvetli şekilde sağlak olmak, matematikte bir dezavantajı temsil edebilir.

    Bu bulgular hep birlikte değerlendirildiği zaman, beyin yarımküreleri arasında bir bağlantısallık belirtisi olarak el tercihinin, algıyı bir dereceye kadar etkilediğini gösteriyor.

    Bununla birlikte el tercihi, sadece beyin işlevinin dolaylı bir ifadesi. Örneğin, daha gelişmiş sağ yarımküreye sahip insanların sadece üçte biri solak. O halde bir sürü sağlak insan, solaklara benzer bir beyin yapısına sahip.

    Sonuç olarak, ister bunu bir deha işareti olarak, ister bir algısal noksanlık işareti olarak görelim, insanların el tercihini yorumlarken dikkatli olmalıyız.

    https://www.facebook.com/ScncRlgn.Ka...889?__tn__=K-R

  7. #7
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    Türkiye
    Gönderi
    10,163
    Blog Entries
    12
    PAKİSTANLI BİR BİLİM ADAMININ YAZISI




    YAHUDİ'ler neden güçlü?


    Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi var, Kuzey ve Güney Amerika'da yedi milyon, Asya'da beş milyon, Avrupa'da iki milyon ve Afrika'da 100,000 kişi. Tek bir Yahudi'ye 100 tane Müslüman düşmektedir. Buna rağmen Yahudiler tüm Müslümanların toplamından yüz kez daha güçlüdürler.

    Nedenini hiç merak ettiniz mi?

    Tüm zamanların en etkin bilim adamı ve Time dergisi tarafından ' Yüzyıl'ın Adamı ' seçilen Albert Einstein bir Yahudi'ydi.

    Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudi'ydi. Karl Marx, Paul Samuelson ve Milton Friedman da öyle. İşte size ürettikleriyle tüm insanlığa zenginlik katmış olan Yahudilerden bazıları:

    Benjamin Rubin insanlığa aşı iğnesini verdi. Jonas Salk ilk çocuk felci aşısını geliştirdi.

    Albert Sabin çocuk felci aşısını daha da geliştirdi. Gertrude Elion lösemiye karşı ilacı verdi. Baruch Blumberg Hep atit B aşısını geliştirdi. Paul Ehrlich frengiye karşı bir tedavi buldu. (cinsel temasla bulaşan bir hastalık). Elie Metchnikoff bulaşıcı hastalıklarla ilgili çalışmalarıyla Nobel ödülü kazandı. Bernard Katz nöromüsküler iletişim (kas-sinir sistemi arası iletişim)alanında Nobel ödülü kazandı. Andrew Schally endokrinoloji ( metabolik sistem rahatsızlıkları , diabet, hipertiroid )

    Aaron Beck Cognitive Terapi (akli bozuklukları depresyon ve fobi tedavilerinde kullanılan psikoterapi yöntemi) geliştirdi.

    Gregory Pincus ilk doğum kontrol hapını geliştirdi. Gerald Wald insan gözü hakkındaki bilgilerimizi geliştirerek Nobel ödülü kazandı.

    Stanley Cohen embriyoloji ( embriyon ve gelişimi çalışmaları ) dalında Nobel aldı. Willem Kolff böbrek diyaliz makinesini yarattı.

    Müslümanlar da dahil tüm hastalar Yahudilerin; bu buluşlarından yararlanıyor, sağlığına kavuşuyor.

    Peter Schultz optik lif kabloyu, Charles Adler trafik ışıklarını, Benno Strauss paslanmaz ç eliği, Isador Kisse sesli filmleri,Emile Berliner telefon mikrofonunu ve Charles Ginsburg videotape kayıt makinesini geliştirdi. Stanley Mezor ilk mikro-işlem çipini icat etti. Leo Szilard ilk nükleer zincirleme reaktörünü geliştirdi.

    Son 105 yılda 14 milyon Yahudi bilim dalında 100 ün üzerinde Nobel ödülü kazanırken, 1.4 milyar Müslüman yalnızca üç Nobel kazandı.

    Neden Yahudiler bu kadar güçlü ?

    Yahudi inancına bağlı ünlü yatırımcılar; Ralph Lauren (Polo), Levi Strauss (Levi's Jeans ), Howard Schultz (Starbuck's), Sergei Brin (Google), Michael Dell (Dell Bilgisayar), Larry Ellison (Oracle), Donna Karan ( DKNY), Irv Robbins ( Baskins &R obbins ) ve Bill Rosenberg (Dunkin Dougnuts ). Yale Üniversitesi'nin Başkanı Richard Levin bir Yahudidir.

    Harrison Ford, George Burns, Tony Curtis, Charles Bronson, Sandra Bullock, Billy Crystal, Woody Allen, Paul Newman, Peter Sellers,Dustin Hoffman, Michael Douglas, Goldie Hawn, Cary Grant, William Shatner, Jerry Lewis ve Peter Falk'ın da Yahudi olduklarını biliyor muydunuz ?

    Yönetmenler ve yapımcılar arasındaki Yahudiler: Steven Spielberg, Mel Brooks, Oliver Stone, Aaaron Spelling (Beverly Hills 90210), Neil Simon ( The Odd Couple ), Andrew Vaina ( Rambo 1 /2 / 3 ), Michael Mann (Starzky and* Hutch ), Milos Forman ( One Flew Over The Cuckoo's Nest, Amadeus ), Douglas Fairbanks (TheThief of Baghdat ), Ivan Reitman (Ghostbusters ), Kohen Kardeşler,William Wyler. William James Sidis, 250-300 lük* I.Q* derecesiyle dünyanın gördüğü en parlak insandır. Bilin bakalım hangi dine mensuptur?

    Soru: Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür?

    Cevap: Eğitim (Sorgulayıcı, Araştırıcı, Yaratıcı)

    Soru: Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür?

    Cevap: Yanlış Eğitim veya Sıfır Eğitim (Din Eksenli, Sorgusuz, Araştırmasız, Ezberci)

    Gezegenimizde yaklaşık 1.476.233.470 Müslüman yaşamaktadır. Asya'da 1 milyar, 400 milyon Afrika'da, 44 milyon Avrupa'da, ve 6 milyon Amerika kıtasında. Toplam dünya nüfusu içinde her beş kişiden biri müslümandır.

    Her bir Hindu'ya iki müslüman düşmektedir, her bir Budist'e karşılık i ki müslüman vardır ve her bir Yahudi'ye karşılık 100 adet Müslüman bulunmaktadır.

    Müslümanların bu kadar kalabalığa rağmen Neden güçsüz olduklarını hiç merak ettiniz mi ?

    Nedeni şudur İslam Konferansı Örgütü'nün (OIC) 57 üyesi vardır ve ülkelerin tümünde 500 adet üniversite bulunmaktadır. Üniversite başına 3 milyon Müslüman düşmektedir.

    Sadece ABD'de 5.758 üniversite vardır. 2004 yılında Shanghai Jiao Tong Üniversitesi ' Dünya Üniversitelerinin Akademik Değer Listesi' hazırlamış ve ilginçtir ki Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin hiç birinden ilk 500 e giren üniversite yoktur.

    UNDP tarafından toplanan verilere göre Hristiyan dünyasında okuma-yazma bilenlerin oranı neredeyse % 90 ve bunlardan 15 Hristiyan çoğunluğa sahip ülkede okuma-yazma oranı % 100 dür. Müslüman dünyasında buna çok zıt bir durum olarak bir ülkenin okuma-yazma

    oranı oranı yaklaşık* % 40 olup, % 100 okur-yazar oranına sahip bir Müslüman ülke yoktur. Hristiyan dünyasındaki 'oku r-yazar' ın % 98 i ilkokulu bitirmişken, Müslüman dünyasında bu oran % 50dir.* Hristiyan dünyadaki okur-yazar ların % 40 ı üniversite mezunudur ve bu oran Müslüman dünyasında %2 'yi geçememektedir.

    Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki toplam bilim adamı sayısı 230 olup her bilim adamına düşen Müslüman sayısı 1 milyon kişidir.

    ABD* her 1 milyon Amerikalıya karşılık* yaklaşık 4000 bilim adamına, Japonya 5000 bilim adamına sahiptir. Tüm Arap dünyasındaki tam -zamanlı çalışan araştırmacı sayısı 35.000 kişidir ve her bir milyon Arap nüfusa 50 teknisyen düşmektedir. (Bu sayı Hristiyan dünyasında bir milyon kişiye 1000 teknisyendir. ) Ek olarak İslam dünyası gayrı safi milli hasılasının yalnızca % 0.2 sini araştırma- geliştirme bütçesi olarak ayırmaktayken Hristiyan dünyası % 5 oranında araştırma-geliştirme fonu ayırmaktadır.

    Sonuç:İslam dünyası bilgi üretebilecek kapasiteden yoksundur.

    1000 kişiye düşen günlük gazete sayısı ve bir milyon kişiye düşen kitap çeşidi bilginin toplum içine yayılıp yayılmadığının iki önemli göstergesidir. Pakistan'da 1000 kişiye 23 günlük* gazete düşerken bu sayı Singapur'da 360 dır. İngiltere'de her 1000 stand için 2000 çeşit kitap bulunurken, Mısır'da* kitap çeşidi 20 dir. Sonuç: İslam dünyası bilgi yayılmasını gerçekleştirmekte başarısızdır.

    Bilgi uygulamasının önemli göstergelerinden biri ileri teknoloji ihracatının toplam ihracat içindeki oranıdır. Pakistan'ın ileri teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oran % 1, Suudi Arabistan*ın % 0.3, Kuveyt, Fas, ve Cezayir*in aynı şekilde % 0.3 tür. Singapur'da bu oran % 58 'dir. Sonuç: İslam Dünyası bilgi uygulamasını gerçekleştirememektedir.

    Neden Müslümanlar güçsüzdür ? Çünkü bilgi üretmiyoruz.

    Neden Müslümanlar güçsüzdür ? Çünkü bilgiyi yayamıyoruz.

    Neden Müslümanlar güçsüzdür ? Çünkü bilgiyi uygulamıyoruz.

    Ve gelecek bilgi- temelli toplumlara aittir. İlginçtir, OIC üyesi 57 ülkenin gayrı safi milli hasılalarının toplamı 2 trilyon doların altındadır. ABD , tek başına 12 tri lyon dolar değerinde mal ve hizmet üretmekte, Çin 8 trilyon dolar, Japonya 3.8 trilyon dolar ve Almanya 2.4 trilyon dolarlık üretim yapmaktadır. ( Satın alma gücü eşitlenerek hesaplama yapılmıştır. )

    Petrol zengini Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar hep birlikte 500 milyar dolarlık mal ve hizmet üretmektedirler ve bunların çoğu petroldür. Mal ve hizmet üretimi İspanya'da 1 trilyon doların üzerindedir. Katolik Polonya 489 milyar dolarlık mal ve hizmet üretimi gerçekleşmektedir. Budist Tayland 545 milyar dolar değerinde mal ve hizmet üretimi yapmaktadır. İslam Dünyasının gayrı safi milli hasılasının tüm dünya gayrı safi milli hasılası içindeki oranı hızla azalmaktadır.

    O halde Müslümanlar neden bu kadar güçsüzdür ? Cevap: Eğitim Yoksunluğu. Tam anlamıyla söylersek kaliteli eğitim yoksunluğu.Çok kesin biçimde söylersek akılcı olmayan, din eksenli öğretim tekniği ve çağdışı eğitim.


    Dr. Farrukh Saleem


    toplumsalbilinc org/forum/index.php?topic=1684.msg2401#msg2401

  8. #8
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    Türkiye
    Gönderi
    10,163
    Blog Entries
    12
    Kristof Kolomb Amerika’yı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmış durumdaydı...

    Pasteur kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı...

    Mimar Sinan, Süleymaniye camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye camisini tamamladığında ise 86 olmuştu.

    Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı.

    Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparak hala işinin başındaydı.

    Goethe, en büyük eseri Faust'u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti.

    Nobel ödüllü Alman doktor Albert Schweitzer 88 yaşına rağmen Afrika hastanelerinde durmaksızın çalışarak ameliyat yapıyordu.

    Ressam Titian 99 yaşında hayata gözlerini yumdu. "Lepanto Savaşı" adlı ünlü tablosunu ölümünden bir yıl önce tamamladı.
    Dört defa İngiltere başbakanı seçilen Gladstone, son kez göreve geldiğinde yaşı 83'tü .

    Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir.

    İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır.

    Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır.

    Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır.

    Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz.

    İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesidir.

    Seneler cildi buruşturabilir.

    Fakat heyecanların teslim edilmesi ruhu buruşturur.

    İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar ...

    İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır.

    Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.

    Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar. Nefesiniz daralır ama görüş alanınız genişler.

    "Beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır."


    (Facebook)

Sayfa 1/2 12 SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •