Sayfa 13/14 İlkİlk ... 311121314 SonSon
Arama sonucu : 112 madde; 97 - 104 arası.

Konu: Holografik Evren

  1. #97
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    11 BOYUT
    Yaş
    68
    Gönderi
    15,292
    KUANT

    İnsanlık asırlardır hayatın nasıl başlatıldığını anlamaya çalışıyor. Oysaki yeryuvarın ARŞİV SAYFALARI ve fiziksel-astrofiziksel veriler net bir şekilde doğada herşeyin atom-altı-öğelerin birleşmeleriyle başlatıldığını, başlatan gücün de KUANT denilen en temel işlem-eylem yapıcılar olduğunu gösteriyor. Yani kuant terimi doğada bir iş veya eylem yapabilen en küçük birimdir. Daha küçültülemez ve büyümesi de ancak bu temel canlılık öğesinin çoğaltılmasıyla olur ki, buna da KUANTİZASYON denir. İşte size canlılığı başlatan temel öğe: bir kuant 2 kuant, 4, 8, 16, vs şeklinde ister geometrik dizi, ister 1, 2,3,4,5 gibi aritmetik dizi şeklinde çoğaltın. Aynen bir canlı hücresinin çoğalması gibi.
    Fizikçiler "biz kuantum fiziğini anlayamıyoruz!" derler. Neden? Çünkü kuantsal sistem canlı ve fizikçiler onlardaki bu canlılığı matematiksel-fiziksel formüllerle açıklayamıyorlar. Bir formül oluşturamadıklarından dolayı, “kimse kuantum fiziğini anlayamıyor†diyorlar. Üstelik BİLGİ diye bir parametre de kullanmıyorlar. Bu nedenle Haken 2000'in "Information & Self-organisation" adlı eserini ve Gedik'in "Doğadaki Dinamik Oluşum Mekanizması= DOM" sistemi bilgilerini okumayanlar atom-altı-öğelerin canlı-bilgili olduklarını kavrayamazlar.

    •
    İnsan Yaratıcı ve Yönlendirici sistemi arıyor
    Yazı dizinimizde şimdiye dek şu konularda kesin bilgiler edindik:
    • Doğada bir denge ve düzen vardır ve bu düzen rastgele olaylarla değil, bilgi oluşturularak yapılmaktadır.
    • Yeryuvarı arşiv sayfalarının doğada zaman içinde gittikçe gelişip-evrimleşen bir sistem olduğunu göstermesi, fizikçilerin doğada zamanla herşeyin dağılacağı ve kaosa gidileceği görüşlerinin geçersiz olduğunun kesin göstergesidir.
    • Evrimcilerin varlıkların doğa yasalarına bilgisiz ve bilinçsizce uyan robotsu varlıklar olduğu şeklinde görüşleri de doğal sistemin gelişimine terstir, çünkü herşey bilgi ile yapılmaktadır ve bilgiler varlıkların kimyasal bileşimlerinde kaydedilip-depolanmaktadır.
    • “Information & self-organisation†olarak özetlenen Dinamik sistemler fiziğinin evrimcilerce KKO=Kendi Kendine Organizasyon şeklinde kullanılması, bilim insanlarının ne kadar tarafgir olabildiklerini göstermesi açısından utanç vericidir, çünkü en önemli bileşen olan “information = Bilgi†faktörü kasıtlı olarak kullanılmamıştır.
    • Sümerler doğa ve dünyanın oluşumunu şöyle tasarlamışlar ve hayatı çok değişik yorumlamıştır. İnsanın bir kazma, kürek yapıp sahiplenmesi gibi, doğa ve dünya ve üzerindeki herşey insan gibi olan ama çok daha büyük ve güçlü tanrılar tarafından oluşturulmuştur. Bu tanrıların erkek ve dişi ilk ikisi yer ve göğü oluşturur. Onların evliliklerinden olan diğer tanrılar da doğadaki diğer varlıkları oluştururlar. İnsan da bu tanrılara hizmet için çamurdan yapılır ve içine RUH üflenerek canlılık verilir. Bu görüş maalesef toplumlarda yayılır ve yaklaşık 4-5 bin yıldan beri dünyada egemen olmaya başlar ve toplumsal hayat anlayışı kökten değiştirilir. Halkın bu kutsal kişiliklere biat etmelerini sağlamak için de yaratıcının, her topluma toplumsal davranış kurallarını içeren kutsal kitap gönderdiği bilgisi aşılanır. Yani kutsal kitaplar halkın bir sürü gibi devlet sahiplerince yönetilmesini sağlayan davranış bilgileri olmaktadır.
    • Bilim insanları doğal sistem işleyişini açıklamakta duyarsız kalıp, gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olmayınca, sömürücüler Sümerlerin 5 bin yıl önceki kutsallık efsanesini insanlara aşılayarak insanları bir sürü olarak görüp, onları istedikleri gibi yönlendirmeye ve halkın uyanmasını engellemeye devam etmektedirler.
    • Toplum yönetimi kral, lider gibi tepedeki birilerine terkedilince, Tepeye Bağımlı Örgütlenme (TBÖ) sistemi ortaya çıkmıştır. TBÖ sisteminin de tüm toplumsal sorunların kaynağı olduğu ilgili Bölümde net bir şekilde gösterilmiştir.
    • Bilgilerin kimyasal elementlerde kaydedilip-depolandığı ilgili bölümde gösterilmiştir. Su dediğimiz maddenin H2O ile tuz dediğimiz maddenin NaCl ile temsil edilmesi gibi kimyasal bileşimler maddelerin özelliklerini yansıtırlar. Bedenlerimizi oluşturan kas, kalp, beyin gibi tüm organlar farklı kimyasal bileşimlere sahiptirler. Yani Kervran’ın (1962, 1982) dediği gibi “Life is nothing but chemistry = hayat sadece kimyadırâ€.
    • Bilgi varlıkların kimyasal bileşimlerinde kayıtlı ve depoludur ve en fazla bilgi de organik alemde gelişmiştir, çünkü inorganik alemde oluşturulan molekül türü 3-4 bin kadardır. Halbuki organik alemde bu sayı yüzlerce-binlerce milyonu bulmaktadır.
    • Bizlerin çevremizde gördüğümüz her nesne beynimizde yeni bir sinaps bağlantısı dolayısıyla yeni bir molekül oluşturulmasına yol açar. Bu nedenle beyin hücrelerindeki kimyasal elementlerin kompozisyon oranı değişmiş olur. Hücrelerdeki kimyasal oranların değişmesi, moleküllerdeki kimyasal oranların değişmesine, moleküllerdeki kimyasal oran değişimi, atomların bileşimlerinde (proton-nötron-elektron sistemlerinde) değişiklik olmasına yol açar. Proton-nötron-elektron sistemlerindeki değişimler, kuantsal sisteme geri yansıtılır, böylelikle doğada her yeni oluşan varlık, kuantsal sisteme kadar geri-beslenmeli etki yapar ve kuantsal sistem değişim-dönüşüme uğrar. Doğadaki tüm oluşum ve gelişimlerin başlatıcısı ve sürdürücüsü (yani yaratıcısı) olan kuantsal sistem sürekli bir değişim-dönüşüm içinde olur. Yani doğal sistemin yaratıcısı, kutsal kitap sisteminin öngördüğü gibi ebedi sabit değişmez yaratıcı olamaz.
    • Zaman denilen 4. boyut bu nedenle kimyasal elementlerin ve çeşitli molekül türlerinin artması şeklinde gerçekleşiyor; yani bir evrimsel gelişim ve ilerleme söz konusu.
    • Bu nedenle doğada sürekli bir değişim-dönüşümlü sistem var ve bu sistem “information & self-organisation†olarak özetlenen “Dinamik Sistemler Fiziği†ilkeleri çerçevesinde geçekleşiyor.
    Şekil: Kutsal kitaplı liderli sistemde mi, kuantsal kitaplı karşılıklı hizmet-alış-verişli sistemde mi yaşamak mantıklıdır?
    İnsanın yaratıcısı, bedenini oluşturan hücreleridir. Biri anadan, biri babadan gelen iki hücre birleşip, ana rahminde çoğalmaya-büyümeye başlamazsa asla bir insan oluşmaz. Hücrelerin genetik bilgi kitapçıklarında, zaman içinde hangi bilginin nelere bağlı olarak oluştuğunun kayıtları vardır. Hayatın milyarlarca yıl önceleri denizlerde başladığı ve karalara 400 küsur milyon yıl önceleri geçebildiği ilgili bölümde vurgulanmıştı. Bölüm 27c, şekil 76’da ise, bir canlının bireysel gelişim evrelerinde onun soy geçmişinin özetlendiği gösterilmişti. Bu bilgiler insanın genetik bilgi kitapçıklarında tam öyle yazılı olduğundan, her bebek ana rahminde bir su torbası içinde gelişir ve doğumundan sonra kara hayatına uyuma geçerek nefes almaya başlar. Tüm bu genetik bilgiler ise H, O, C, N gibi atomlardan oluşan KUANTSAL bir alfabe ile yazılmıştır. Yani yaratıcı kuantsal alfabe kullanmaktadır. Kutsal bir alfabe yoktur. Yani çamurdan bir heykel yaparak, içine ruh üflenmesi şeklinde bir yaratıcılık sadece Sümerlerin bir uydurmasıdır. Yani bedenlerimizin yaratıcısı, içlerindeki hücreleridir. Harici bir yaratıcılık söz konusu değildir.
    İnsanlık asırlardır hayatın nasıl başlatıldığını anlamaya çalışıyor. Oysaki yeryuvarın ARŞİV SAYFALARI ve fiziksel-astrofiziksel veriler net bir şekilde doğada herşeyin atom-altı-öğelerin birleşmeleriyle başlatıldığını, başlatan gücün de KUANT denilen en temel işlem-eylem yapıcılar olduğunu gösteriyor. Yani kuant terimi doğada bir iş veya eylem yapabilen en küçük birimdir. Daha küçültülemez, ve büyümesi de ancak bu temel canlılık öğesinin çoğaltılmasıyla olur ki, buna da KUANTİZASYON denir. İşte size canlılığı başlatan temel öğe: bir kuant 2 kuant, 4, 8, 16, vs şeklinde ister geometrik dizi, ister 1, 2,3,4,5 gibi aritmetik dizi şeklinde çoğaltın. Aynen bir canlı hücresinin çoğalması gibi.
    Fizikçiler "biz kuantum fiziğini anlayamıyoruz!" derler. Neden? Çünkü kuantsal sistem canlı ve fizikçiler onlardaki bu canlılığı matematiksel-fiziksel formüllerle açıklayamıyorlar. Bir formül oluşturamadıklarından dolayı, “kimse kuantum fiziğini anlayamıyor†diyorlar. Üstelik BİLGİ diye bir parametre de kullanmıyorlar. Bu nedenle Haken 2000'in "Information & Self-organisation" adlı eserini ve Gedik'in "Doğadaki Dinamik Oluşum Mekanizması= DOM" sistemi bilgilerini okumayanlar atom-altı-öğelerin canlı-bilgili olduklarını kavrayamazlar.
    Yöneticilik konusuna gelince: Bedenlerimizin yönetimi de tamamen içindeki hücrelerin yetki ve sorumluluk alanına aittir. Yöneticilik sadece toplumsal hayat sistemi için söz konusudur. Toplumsal hayat ise yaklaşık 10-12 bin yıldan beri vardır. 5 bin yıl öncesine kadar karşılıklı hizmet alış-verişlerine dayalı bir yönetim sistemi uygulandığı, Anadolu’daki Höyük kültüründen anlaşılmaktadır. 5 bin yıl önceleri Sümerler tepeden sahiplenilen ve yönetilen Devlet sistemli toplum hayatını başlatırlar. O zamandan beri yöneticilik diye ekstra bir meslek ortaya çıkar ve o zamandan beri dünyada sömürgecilik- emperyalizm egemen olur.
    Çıldırmaya zorlanan hücresel sistemimiz: Canlılığımızı ruh diye adlandırdığımız ve bedene dışarıdan giren ve ölüm anında da bedenden ayrılan harici kaynaklı bir güç sistemine bağlamışız. Böyle yapmakla hücrelerimizi pasif bir et-kemik yığını olarak görmeye başlamışız. Hücrelerimiz ise, bizim onlara aktardığımız bilgilere göre çevrelerini değerlendiren ve ona göre karar oluşturan bilgili ve bilinçli varlıklardır. Genetik kayıtlarındaki milyarlarca yıllık bilgi birikimini dikkate alarak davranırlar. Bu genetik bilgiler arasında, doğada her şeyin her şeye dönüşebileceği ve her şeyin olası olduğu temel bilgisi de bulunmaktadır. Bu nedenle hücrelerimiz “kutsal ruh†diye onlara aktardığımız kavram karşısında şaşkına dönmekte ve “doğada kutsal ruh diye bir canlılık oluşturan bir güç oluşmuş ve bizim yaptığımız bedenlerin içine girip-çıkıyormuşâ€ şeklinde bir yoruma gitmektedirler. Böyle olunca da, o bedenler artık her şeyden korkan bir varlığa dönüşmektedirler: Hastalanma korkusu, başarısızlık korkusu, ölüm korkusu, vs.. Böyle korkular hiç olmaması gereken korkulardır, çünkü doğadaki temel oluşturucu ve yönlendirici faktör kuantsal kökenlidir ve her varlığın kendi içinde bulunur. Doğadaki her tür kuvvet, ister büyük, ister küçük, bu kuantsal enerji paketçiklerinin birbirleriyle rezonansa girerek, güçlerini üst-üste çakıştırmaya ve çoğaltmaya başlamaları şeklinde gerçekleşir. Ve bu işlemi yapan, birbirleriyle rezonansa giren (veya girmeyenler), olasılık hesapları yaparak, doğada nerelerde yığışıp, güçlerini birleştireceklerine, nerede daha az oranda bulunacaklarına karar veren varlıkların içlerindeki temel bileşenleridir. Yani bu durum bedenlerimizin geçek sahipleri, tasarımcıları ve bakımcıları olan hücrelerimizi tamamen pasifize eden, onların elini-kolunu bağlayan bir yönlendirme olmaktadır ki, bir insanın kendisine yapabileceği bundan daha büyük bir kötülük yoktur.
    Bilgisiz bir şey yapılamıyor.
    İş başa düştü kendi kendimizi kurtarmak zorundayız.
    Ülkemiz batmak üzeredir, işsizlik, pahalılık hat safhada, hak ve hukuktan söz edilemezken, siyasi parti liderleri ve medya hala sen-ben kavgası içindeler. Neymiş efendim, o daha iyi yönetirmiş. Hangi lider binlerce farklı iş ve meslek dalı arasında adil bir denge ve düzen oluşturabilir?
    Toplumda denge sadece iş ve meslek mensupları temsilcilerinin karşılıklı etkileşimleriyle oluşturulabilir. Tepeden birleri tarafından oluşturulması olanaksızdır. Şu an bu durumu yaşıyoruz, çiftçiler dertli, esnaf dertli, öğrenci dertli, öğretmen dertli, yani dertli olmayan sadece tepedekiler, yani bizi yönetmek için seçtiklerimiz. Onlar hep kendilerini ve yakınlarını zengin etmeye çalışmışlardır. İşler çığırından çıkmaya başlayınca da birbirlerini suçlamaktadırlar.
    İnsanlığın sorunlar içinde yaşamasının temel nedeni toplum yönetimini tepedeki bir lider veya kral gibi birilerine bırakmak olmuştur. Doğada “lider†sadece sürü yaşamında vardır, koloni gibi toplumsal sistemlerde demokrasi benzeri hizmet-alışverişlerine dayalı ortaklık sistemi vardır. Arılar ve karıncalarda bu ıspatlanmıştır. “Arı kraliçesi†bir lider değil, koloni sistemini temsil eden bir “koku†yayıcıdır, bir bayrak gibi düşünülmelidir.
    Doğa tüm varlıkların karşılıklı etkileşimleriyle oluşup gelişmektedir, tepeden icazet alma, tepeden yönetilme gibi bir şey yoktur. Toplumun sahipliğinin kendilerine ait olduğu bilgisini edinen insanlar asla topluma zarar verecek bir davranışta bulunmazlar.
    Toplumun mülkiyeti halka aittir. Ama nasıl bir halk? Toplumun iş ve meslek mensupları arası bir ortaklık olduğunu bilen ve bu nedenle yeteneğine uygun bir iş veya meslek edinip, topluma ortaklık hakkına erişen halk.
    Bu konuda şunu vurgulamak gerekir. Her insan bir diğerinden farklıdır. Bu farklılık toplum hayatında üstlenilecek görevlerin yerine getirilebilmesi için şart ve gereklidir. Bu nedenle insanların birbirleriyle kıyaslanması yapılamaz. Her insan bir özelliğiyle çevresindeki diğer insanlardan üstündür. İşte insanların bu özellikleri dikkate alınarak her birey eğitilmeli ve bir meslek sahibi yapılmalıdır.
    Yani bir toplum yaratmanın ilk adımı eğitimden geçer: Her insan doğal yeteneklerine karşılık gelen bir iş ve meslek eğitimi almadan o toplumdaki iş ve meslek mensupları arasında bir organizasyon sistemi oluşturulamaz.
    Hiçbir lider bu konuda bir bilgiye sahip olmadığından, üstelik liderlerin böyle bir bilgiyi halka duyurmamak için asırlardır çabaladıkları görüldüğünden, iş bize, yani halka düşmektedir. Yapılması gereken ise burada özetlenen BİR SAYFALIK BİLGİYİ duyurmaya çalışmaktır. İş bize kalmış durumda. Daha neyi bekliyoruz?
    Sevgi ve saygılarımla, Prof. Dr. İsmet Gedik

  2. #98
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    11 BOYUT
    Yaş
    68
    Gönderi
    15,292
    Akıl-İbni Sinaya göre
    Bu konudaki görüşleri Aristoteles ve Fârâbî'den farklı olan İbn-i Sînâ'ya göre, akıl 5 çeşittir; bilmeleke (ya da 'olası akıl' açık-seçik ve zorunlu olanları bilebilir); he-yulâni akıl (Bilmeyi ve anlamayı sağlar.); kutsi akıl (Aklın en yüksek aşamasıdır ve her insanda bulunmaz.); mustefat akıl (Kendisinde bulunanı, kendisine verilen "makul"lerin suretlerini algılar.); bilfiil akıl ("Makul"leri yani kazanılmış verileri kavrar.). İbn-i Sînâ, akıl konusunda, Eflatun'un idealizmi ile Aristoteles'in deneyciliğini uzlaştırmaya, birleştirici bir akıl görüşü ortaya koymaya çalışmıştır.

    İbni Meserreye göre ise Akıl

    İbni Meserre'nin Mutezile mezhebine bağlanan görüşlerine göre, Tanrı her çeşit tanım ve niteliğin üstünde, yüce bir varlıktır. Tanrı, bütün bilgileri akıla vermiştir; akıl, bu bilgileri nefs-i küll'e aktarır. Doğa, nefs-i küll'den doğar. Nefs-i küll ile doğanın birleşmesiyse, cism-i küll'ü oluşturur. İnsan davranış ve eylemleri Tanrı'ya bağlanmaz; kendi isteğinin sonucudur. Her oluş belli bir zaman içindedir ve Tanrı isteğinden bağımsızdır. Ölümden sonra ödüllendirilme ya da cezalandırılma söz konusu değildir. Ölüm, ruhun kaynağına dönüşür

    Yukarıdaki bilgilere göre en önemli olan insanlık için ''AKIL''...(Aklın en yüksek aşamasıdır ve her insanda bulunmaz.)...Tanrı, bütün bilgileri akıla vermiştir;...Aklın üst aşaması Nirvanadır,oraya ulaşmak uğraş ister...demekki bundan şu sonuç çıkıyor,insanlık hala pirimatımsı varlık sayılır,aklını yeterince kullanmayanları kullanmak çok kolaydır,tahminime göre bu oran dünyada %75...Acaba diyorum sistemsel olarak geri plandakiler böyle olmasınımı istiyor,neden ?,kim bunlar bilinmez denklem !!!,bilinen evrenimizin yaşı 13.8 milyar yıl,dünyamızın oluşumu 4.5 milyar yıl,dünyadaki canlı türlerin ilk ortaya çıkışı kimi 4.3 milyardan bahsediyor,kimi 3.7 milyardan bahsediyor,insanlık formunun oluşu milyon yıllarlan ifade ediliyor,en akıllı insan türü homo sapiens 160.000 yıl önce oluştuğu beyan ediliyor,zaten bu türünde ortaya çıkışı muammalı,oluşum bakımından,önceki türleri belirtmedim sadece akıl olayı ile igili olduğu için... dinazor çağı bu adın verilmesinin nedeni, geçmişte dinozorların dev kertenkeleler sanılmasıdır. Dinozorlar, 243 ile 233 milyon yıl önce Geç Triyas döneminde ortaya çıktı ve 66 milyon yıl önce kuşlar dışındaki tüm türlerinin soyu tükendi. Dinozorlar, sıcakkanlı ve soğukkanlı arası özellikler gösteren mezoterm canlı türleridir,66 milyon yıl önce yok olmuş deniliyor,peki dinazorlar döneminde insanlık yokmuydu ?,kanıt fosilleri bulunamadı hala...son buzul çağı 12.000 yıl önceydi,bundan önceki insanlığa kim önderlik yaptı ?66 miyondan bu zamana kadar ne durum oluştu dünyada bilemiyoruz,neden hala eski antik ve kadim medeniyetinin oluşum sırlarını bulamıyoruz,bunlara kim önderlik yaptı ? dış dünya zeki varlıkları varmı,ben var diyorum,en büyük delili dogon kabilesi,bulunan akıl unsuru olan göbekli tepe vs yapılar,gizemi hala çözülmedi,sümerler zamanında her çizimlerin içinde çanta sembolleri mevcut,yazının icadı onlar zamanında ortaya çıktı,gerçi bu ırkın ortaya çıkışıda ilginç,bu çanta olayı kafa karışıklığı yaratıyor,12.000 yıl önce göbekli tepedede var,maya,inka,paskalya adası , eski mısır vs medeniyetlerdede mevcut !!!,yine ortaya insanlığın akıl olayı çıkıyor bu çanta olayı nedir,kim bize mesaj vermek istiyor ?...yazılarımı fazla uzatmak istemiyorum,çünkü bu yönde 1967 yılından beri çok uğraş verdim hala net bir somut bilgiye ulaşamadım,sadece temel enerjisel bilgileri üzerinde duruyorum kuantum vs gibi,buda akıl mantık olayı ile bağlantılı yukarıda belittiğim gibi,beyini ne kadar bu yönde zorlarsanız nöronlar devamlı aktifleşir beyinin ömrünü uzatmış olursunuz,çünkü beyinin besi kaynağı doğru adımlarlan zorlamaktır besinide budur,herkesin hatası vardır,önemli olan o hatayı görmektir,saygılar

    Not=kafe bölümüne yazmıştım,orada yazılanlar geçiştirildiğinden buraya ilave ettim.

  3. #99
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    11 BOYUT
    Yaş
    68
    Gönderi
    15,292
    Kayıp antimadde gizemi


    Ağustos 2015'te açıklanan çalışmanın sonuçları, madde ve antimadde arasında kayda değer bir fark olmadığı, birbirlerinin ayna görüntüsü olduklarını doğruladı

    Evrenin varlığını, daha doğrusu varlığımızı, erken dönem evreninde gerçekleşen madde-antimadde asimetrisine borçlu olduğumuzu biliyoruz.

    Ama bunun nedenini henüz anlayabilmiş değiliz.

    Antimadde, evrenimizi oluşturan normal maddenin karşıtıdır. Normal madde proton, nötron veya elektron gibi parçacıklardan oluşurken bunların karşıt maddeleri aynı kütleye ve özelliklere sahip, ancak elektrik yükleri zıt parçacıklardır. Bunlar sırasıyla antiprotonlar, antinötronlar ve pozitronlar olarak tanımlıdırlar.

    Bizim kabul gören evren hikayemiz 13.78 milyar yıl önce bir noktadan enerji fışkırması ile başlıyor. Başlangıçta aşırı sıcak olan evren, genişleyerek soğuyor ve soğudukça saf enerji parçacıklarından madde-antimadde çiftleri oluşuyor.

    Buna göre madde ve antimadde çiftler halinde bulunmakta; bir başka deyişle madde kadar karşıtı olan antimadde parçacığı olması gerekiyor.

    Ama öyle olmuyor. Evren genişlemesini sürdürürken soğumaya devam ediyor ve bu kez madde parçacıkları, karşıtları olan antimadde parçacıkları ile birleşerek fotona dönüşüyorlar.

    Madde-antimadde parçacıkları birleşmesi ile evrenin bir foton denizine dönüşmesi gerekirken geride bir miktar madde parçacığı kalıyor ve onlar da günümüz evrenini yaratıyorlar.

    Sorun şu: Eğer madde-antimadde çiftler olarak oluşuyor ve eşit miktardaysa kayıp antimadde parçacığı nerededir? Ya da bu asimetrinin temel nedeni nedir?

    Bilim insanları bu asimetrinin oluşumunda CP simetrisi ihlalinin önemli bir rolü olabileceğini düşünüyorlar

    CPT simetrisi

    CP (Charge- Parity) ya da genel olarak söylemek gerekirse CPT (Charge- Parity- Time) simetrisi, temel düzeyde doğanın bir tam simetrisi olduğunu ifade eder.

    Erken evrendeki antimadde gizemini araştıran bilim insanları, madde-antimadde oranındaki bu asimetrinin "yük simetrisi"ni ihlal ettiğini öne sürüyorlar.

    Bu ihlalin nedenini de atomaltı parçacıkların bozunumlarında arıyorlar.

    Bizim maddesel evrenimizde iki tür yüklü parçacık bulunuyor. Bunlar atomik yapıyı oluşturan negatif yüklü elektronlar ve atom çekirdeğinin temel bileşeni pozitif yüklü protonlar. Kütleleri çok farklı olmasına karşın bu iki parçacık ters işaretli ama eşit yüklere sahip. Atom çekirdeğinde bulunan nötronlar ise yüksüz ancak kütlesel olarak en büyükleri.

    Peki bu atomaltı parçacıklar kararlı mıdır, yani bozunmazlar mı?

    Biliyoruz ki, korunum yasaları nedeniyle bir parçacık yalnızca kendisinden daha hafif parçacıklara bozunabilir. Ancak bu süreçte elektrik yükünün de korunması gerekir.

    Atomaltı parçacıklar içinde en büyük kütleye sahip olan nötronlar, evrenimizdeki maddeyi oluşturan kararlı atomların çekirdeğinde milyarlarca yıl ve daha uzun süre kalırlar. Ancak nötronlar serbest kaldıklarında, korunum yasalarına uygun şekilde bozunarak protonlara ve diğer parçacıklara dönüşürler. Ömürleri yalnızca 15 dakika kadar sürer.

    Elektronlar ölümsüz mü?
    Ancak proton ve elektronlarda durum farklıdır. Bu parçacıkların kendilerinden daha küçük bir parçacığa bozunması halinde yük korunumu ihlal edilir.

    Örneğin, olağanüstü küçük bir parçacık olan elektron kuramsal olarak bir foton ve bir nötrinoya dönüşebilir. Ancak kütleleri elektrondan daha düşük olan tüm parçacıkların elektrik yükü olmadığından herhangi bir varsayımsal bozunma işlemi sırasında elektronun yükü kaybolmak zorundadır.

    Bu durumda, "yük korunumu" ilkesi ihlal edilmiş olacaktır.

    Elektronun ömrüne ilişkin şimdiye kadar yapılan çalışmalarda ulaşılan en iyi sonuç elektronun yaşının muhtemelen 66.000 yotta yılı (6.6 × 10 28 yıl) dolayında olacağını gösteriyor ki bu da evrenin şu anki yaşının (13,78 milyar yıl) yaklaşık beş kentilyon katıdır.

    Bu sonuca göre, elektron için asla bozunmayacak temel bir parçacık demek çok zor değil.

    Öte yandan bazı deney sonuçlarına göre, serbest halde bir proton ömrünün de yaklaşık 10 34 yıldan fazla olması gerektiği öngörülüyor. (Burada 10 34, 1'in ardından 34 sıfır konulduğunda ortaya çıkan sayıdır.)

    Yani bir protonun ömrü için de sonsuzdur demek mümkün!

    Madde ve antimadde, yük ve ayna simetrisine sahiptirler.

    Bilim insanları, erken evrendeki simetri ihlalinin antimadde parçacıklarının bozunumundan kaynaklanabileceği varsayımıyla araştırmalarını sürdürdüler.

    Protonlar ve antiprotonlar arasındaki farkı test etmek amacıyla, yaklaşık 6500 madde-antimadde çiftini incelediler ve elektrik yükün kütleye oranını araştırdılar.

    Biliyorsunuz, antimadde ve normal madde ne zaman karşılaşsa, bir enerji patlaması ile yok olurlar. Bu nedenle olası bir teması önlemek için araştırmacılar protonları ve antiprotonları manyetik alanlara hapsettiler. Daha sonra, bu parçacıkların manyetik alan içindeki döngüsel hareketlerinden yola çıkarak parçacıkların yük-kütle oranını ölçtüler; ancak anlamlı bir fark saptayamadılar.

    Ağustos 2015'te açıklanan çalışmanın sonuçları, madde ve antimadde arasında kayda değer bir fark olmadığı, birbirlerinin ayna görüntüsü olduklarını doğruladı.

    Böylece, evrenin erken geçmişinde neden madde parçacıklarının antimaddeden çok daha fazla olduğu gizemi de çözümsüz kaldı.

    Araştırmacılar şimdilerde çalışmalarını atomaltının daha alt parçacıkları üzerinde sürdürüyorlar.

    Bu kayıp antimadde gizemi çözülürse, belki de o zaman evren hikayemizin sil baştan yazılması gerekebilecek!


    https://www.msn.com/tr-tr/haber/othe...2e4422d5b&ei=7

  4. #100
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    İstanbul
    Gönderi
    20,083
    Blog Entries
    12
    ................

     Alıntı Originally Posted by Koray Yazıyı Oku

  5. #101
    İzlerken kendimi kaybettim resmen.. Kelimeler tarifsiz kalıyor..

    Teşekkürler Sn Koray..

  6. #102
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    istanbul
    Gönderi
    933
    Blog Entries
    1
     Alıntı Originally Posted by Koray Yazıyı Oku
    ................
    Çok etkileyeci ve sorgulayıcı bir görsel.... Evrenin büyüklüğü aslında tüm inaçların evrildiği nokta. Teşekkürler.
    Z a m a n ı S a t ı n A l a m a z s ı n !

  7. #103
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    11 BOYUT
    Yaş
    68
    Gönderi
    15,292
    2025: İklim felaketi ve insanlığın sonunun başlangıcı
    Modern insan, çevresel veya insani her türlü dışlamayı haklı çıkarıyor, ötekini ve doğayı salt meta olarak ele alıyor. Bu dünya gezegenini nasıl bir gelecek bekliyor?

    Coterra Impact

    İnsanlık bir temel ikilemin tam ortasında görünüyor: Büyük güçler mümkün olduğunca en geniş alanı kontrol etmek amacıyla savaşırken, dünyamız yakın bir tehlikenin eşiğinde görünüyor.

    Ne yüksek çığlıklar ne de son yıllarda boy gösteren pankartlar insanları uyarmak başarılı olamadı, aksine kafa karışıklığını daha da artırdı.

    Bunlardan en sonuncusu, geçen kasım ayında Glasgow kentinde gerçekleştirilen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı (COP26) idi.

    Sanki Nuh kavmi tekrar döndü, fakat yakında gelecek olan tufandan yaradılışı kurtaracak hiçbir dağ yok.


    Peki, son zamanlarda ne oldu da böyle kasvetli bir konuşamaya zemin hazırladı?

    NASA'nın, Kutup Bilimsel Araştırmalar Merkezi ile ortaklaşa yayımladığı bildiride, Antarktika bölgesinde İtalya'nın başkenti Roma büyüklüğünde bir buz sahanlığının çöktüğü bilgisi yer aldı.

    Bu okumanın ardındaki ana neden bu ve geçtiğimiz günlerdeki yüksek sıcaklıklardır. Bu çöküş, devasa buz kütlelerinin ilk hareketi değil.

    Geçtiğimiz birkaç yılda buna benzer olaylar gördük ve görünen o ki bu son olmayacak. Bilim adamları, Florida eyaletinin yüz katından daha büyük olan "Thwaites" buz sahanlığının erimesiyle ilgili kesinliğe varacak derecede korkuların olduğu yönünde açıklamalar yapıyorlar.


    Florida'nın alanı yaklaşık 170 bin 312 kilometrekaredir. Okurlar bu miktarda buzlu bir bölgenin nasıl eriyeceğini hayal edebilir ki, bu da bilim adamlarının neden bu sahanlığa "Kıyamet Günü Buzu" dediklerini açıklıyor.

    İklim bilimciler, Doğu Antarktika'nın son haftalardaki sıcaklıklarda olağandışı artışlara tanık olduğunu bildirdiler. Concordia İstasyonu, mart ayında eksi 11 gibi rekor bir sıcaklık kaydetti ki bu, daha önce kaydedilen normal seviyelerden 40 derece daha yüksek.


    Küresel ısınma artık yalnızca çorak araziler, ovalar, dağlar ve yaylalar üzerinden konuşulan bir ifade değil.

    Aksine şu anda Antarktika kıtasının atmosferindeki küresel ısınma anlamına gelen 'havanın gazabı' gibi yeni bir ifade kullanılıyor.

    Bu, tarımın çöküşünün yakın olduğunun ve denizlerde ve okyanuslardaki su seviyelerinin yükselmesiyle sellerin akın edeceğinin kanıtıdır.


    Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçtiğimiz ayın sonlarında, sanki 'toprak *****n' geleceği için insanlığa yalvarıyor gibi görünüyordu.

    The Economist dergisinin düzenlediği Sürdürülebilirlik Büyüme Zirvesi'nin oturum aralarında, büyük ekonomilerin kriz durumuna rağmen, sera gazı emisyonlarını artırmaya devam ettiği konusunda uyarıda bulundu ki, sanki Glasgow'da olan her şey insanlık için hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi unutulmaya yüz tutmuştu.

    2025 yılına kadar dünya yaşanabilir bir gezegen olmaktan çıkabilir.


    Bu korkunç uyarı, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından 4 Nisan'da yayımlanan raporda yer aldı.

    Burada insan yaşamı, önümüzdeki üç yıl içinde gaz emisyonlarının azalmasına bağlıdır.

    Doğal dünya egemen sınırlar altına alınamadığından ve büyük güçlerin bu emisyonları azaltma taahhütlerini yerine getireceklerine dair hiçbir garanti bulunmadığından, insanlık yakın bir felaketten korunmakta başarısız olacaktır.

    İklim değişikliği nedeniyle bunaltıcı bir yaz bizi beklerken, enerji savaşları da hız kesmeden devam ediyor.

    Önümüzdeki günlerde bizleri nelerin beklediğini kimse bilmiyor. Rusya, Avrupa'yı cezalandırmaya karar verirse, soğuktan ölmek ya da karbon enerjisi kullanımından ölmek arasında bir seçim yapmak zorunda kalacağız.


    Günümüz insanı artık bu dünyadaki asıl yerinin ne olduğunu göremiyor, sadece kendi etrafında dönen pozisyonları benimsiyor, merkeze kendini yerleştiriyor ve 'kullan at' mantığıyla hareket ediyor.

    Modern insan, çevresel veya insani her türlü dışlamayı haklı çıkarıyor, ötekini ve doğayı salt meta olarak ele alıyor.

    Bu dünya gezegenini nasıl bir gelecek bekliyor?


    *Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

    Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

    Şarku'l Avsat

    © The Independentturkish

    https://www.indyturk.com/node/495871...g%C4%B1c%C4%B1


    Ayrıca 2025 yılında bir tehlike daha var güneşin döngüsel durumu,bu devamlı olmuş,güneş patlamalarının en şiddetlisi manyetik kalkan olayı,bilindiği gibi dünya çekirdeği bizi güneşten koruyor,çekirdeğin niteliği hala bilinmiyor,sadece bir gezegenin dünyamıza çarpıp merkeze doğru yol alıp çekirdeğini oluşturduğu söyleniyor yani Theia gezegeni,çekirdekte olağan durumlarda mevcut dönme olayı ile son günlerde,kalkan tam görevini yapamadığı zaman elektrisel,elektromanyetik bozulma tehlikesi baş gösterecek buda herşeyi etkileyecek,en fazla internet,elektrik ve elektronik aletleri vuracak,temennim ucuz atlatılması yana,ucuz atlatılsa bile başka sorunlar çıkacağı kesin sistemsel olarak,başka gezegenler arayışımız bu teknoloji ile çok zor,daha ışık hızına ulaşamadık,ulaşsak bile oda çare değil,çünkü bu hız evrenin konumuna göre çok düşük hız,en yakın yıldıza uzaklığımız 4 ışık yılı,oda 4 sene demek,ışık hızı insan üstünde etkiside büyük,800.000 üstü hızda canlıların metale kaynaşma durumuda mevcut,yani çok geç kalındı,insanlık forumu dünya ile bağlantılı,dünya dışına çıkan insanlarımızda anormallikler tesbit edildi,ierideki insanlığımızı çok zor dönemler bekliyor,sistemler doğar ölür yeniden doğar bu süreç böyle devam eder,ölüm kötü olsa bile sistemin yeniden dizayn edilmesi için gayet normaldir.

    https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%B...7ekirde%C4%9Fi

  8. #104
    Duhul
    Feb 2017
    İkamet
    11 BOYUT
    Yaş
    68
    Gönderi
    15,292
    ABD tarafından son günlerde açıklanan UFO raporu.

    ABD Kongresi'ndeki sansasyonel UFO oturumunda dile getirilen en ilginç iddialar

    Hükümetin elinde "insanlara ait olmayan organik canlı bileşenleri" mi var?


    ABD Kongresi'nde "tanımlanamayan uçan cisim" (UFO) ve "tanımlanamayan hava olguları" (UAP) diye bilinen gizemli olaylarla ilgili halka açık bir oturum düzenlendi.

    ABD saatiyle çarşamba günü (26 Temmuz) düzenlenen oturumda orduda görev almış 3 istihbarat yetkilisi tanık olarak ifade verdi ve yankı uyandıran iddialar ortaya attı.

    Bu iddialardan biri de ABD'nin UFO kalıntıları topladığı ve bu nesnelerin birinden "insanlara ait olmayan organik canlı bileşenleri" çıktığı ifadesiydi.

    DAHA FAZLA OKU

    Komplo teorilerinden ulusal güvenlik meselesine: UFO'ların tarihi
    Söz konusu iddia 14 yıl istihbarat görevlisi olarak çalışan David Grusch'tan geldi.

    Grusch, ABD'nin tanımlanamayan nesneleri kapsayan bir enkaz toplama programı olduğunu ve bu programın onlarca yıldır devam ettiğini ileri sürdü.

    Eski istihbaratçı, dünya basınında uzun süredir "UFO ifşacısı" diye anılıyor. Grusch haziran ayından beri ABD yönetiminin Kongre'den "insan yapımı olmayan" araçlara dair kanıtları gizlediğini iddia ediyor.

    Öte yandan eski istihbaratçı, insan dışı varlıkların kanıtlarını hiç bizzat görmediğini ama bunların gerçek olduğuna inanmasına yetecek kadar çok program mensubuyla görüştüğünü söylüyor.

    Şiddet iddiaları ortalığı karıştırdı

    Grusch ayrıca, 2023'e kadar Pentagon'un bünyesi altında UAP analizleri yaptığını ama hükümetin gizli UFO programlarına erişme isteğinin reddedildiğini söylüyor.

    İfşalarının ardından "çok acımasız" misillemelerle karşı karşıya kaldığını iddia eden Grusch, hükümetin UFO'larla ilgili bilgileri gizleme çabaları kapsamında bazı kişilerin "zarar gördüğünü ve yaralandığını" iddia etti




    https://www.indyturk.com/node/650691...C3%A7-iddialar

    Yıllarca kafa karışıklığı yapan UFO olaylarına en sonunda ABD el attı,51 bölge için zamanındada hayal deniliyordu,rusların keşfetmesiylen ortaya çıktı,bakalım bu beklenti sonucu neye varılacak,buna benzer olayıda forumlarda bende yazmıştım gördüğüm için,elimde belge yok,sadece şahidim var,nesne aniden ortadan kaybolmuştu...bu gibi olaylar tarihler boyunca sürdü somut net bir bilgiye ulaşılamadı,ama geçmişte izleri günümüze kadar geldi sebebi çözülemedi...anlaşılmayan insanlık forumuda ilginç,çünkü diğer canlıların çoğu doğum yapar yapmaz yavruları doğaya entegre olması annesiz,ama insanlığın çocukları öyle değil doğduğu an belirli yaşa gelene kadar asalak kalması,yani anne desteği olmadan bir hiç,buda ilginç durum ve neden böyleyiz,göbekli tepedeki heykellerin erkek şeklinde belirtilmeside ilginç,kadın neden yok,yani kadınlar ikinci planda gibi,çoğu uzmanlar böyle belirtiyor bu yönde çok araştırılması lazım o bölgenin,insanın aklına dışarıdan müdahale geliyor,Atamız Mu ile ilgilenmişti,ondan sonra bu yönde araştırma yapılmadı,geçmişimiz çok karanlık, araştırılmaması için bir güç var gibi,acaba insanlık bu yönde cezalımı,ne suç işledik,dinlerlenmi baskılandık ? çok soru var,örneğin DOGON kabilesinin sırrı hala sürüyor rahipleri bu yönde açıklama yapmıyor,sadece uzaydan geldiklerini söylüyorlar,ilginç olanlardan İNDUS vadisi uygarlığı,yazı türü çözülmedi hala,uygarlık aniden yok oldu,çoğu nükleer savaştan bahsediyor,hindistanda zamanında vimanalardan bahsediliyordu oda ilginç...dinazorlar çağı 300-500 milyon yıl sürdü 66 milyon yıl önce yok oldu,ondan öncede varlıklar vardı onlarda yok olmuştu,66 miyondan bu yana sadece kuşlar ayakta kaldı bazı toprak altı sürüngenlerlen suda yaşıyanlarlan biraz değişim göstererek,insanlığın en fazla ortaya çıkışı 300.000 deniliyor,gizem dolu bir durum,dünyamızın yaşı 4.5 milyar,evrenin 14 milyar,geçende bazı bilim adamları esas 27 milyar demeye başladı,evrenin boyutu 93 milyar ışık yılı,buradada bir çelişki var,zaten bilinen çağımız sümerlerlen başlar yazının icadı ile,ondan önceki çağlar yazısız sadece kalıntılar,burda en ilginç olanı göbekli tepe bulguları ve motifleri,bu motifleri avcı gurubunun işi değil gibi bir mesaj verilmeye çalışılmış,motifler çok net sanki bir heykel traş ve mimar,mühendislerin elinden çıkmış gibi,neden üstü örtüldüki o daha ilginç,avcılığı bırakıp yerel tarımamı dönüldü oda gizem unsuru...tahminime göre evrende yanlız değiliz matematiksel olarak,sadece forum farkı var gibi koca evrende,bide bunun paralelleri var bu hep bilmece,her zaman derim esas BİZ KİMİZ ?

Sayfa 13/14 İlkİlk ... 311121314 SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •