Sayfa 151/178 İlkİlk ... 51101141149150151152153161 ... SonSon
Arama sonucu : 1419 madde; 1,201 - 1,208 arası.

Konu: Tarihte Bugün

  1. Nargin Adası-16

    Rus hükümeti savaş esirleri, özellikle Türk savaş esirleri konusundaki uluslararası baskıya ve basında çıkan olumsuz haberlere karşı bir propaganda filmi hazırlatmıştır.


    Bu film Nargin adasında çekilmiş olup adadaki şartların ve beslenmenin iyi durumda olduğunu gösterme amaçlıdır.

  2. Nargin Adası-17

    Dikkat çekicidir.
    Ruslar bu filmi hazırlarken o dönemlerde çokça adı duyulmayan ama günümüzde tarih denince ilk akla gelen film ve fotoğraf arşivi şirketi, "British Pathé" firmasının çekmiş olduğu görüntülerden de faydalanmışlardır.


    Bu video Türkiye'dede çok bilinmemektedir çünkü Pathé firması video başlığı olarak Türk, Osmanlı, Nargin adası kelimelerini kullanmamış, sade bir başlık ile arşivlemiştir..
    Dolayısıyla google aramalarında bulunması oldukça zordur.
    Ben Pathé arşivinden sadece ""Prisoner" (esir) kelimesi ile yapmış olduğum video aramalarında bulmuştum...

  3. Nargin Adası-18

    1917 yılına gelindiğinde, Şubat İhtilalı’nı müteakip Türk esirlerin durumunda pek bir değişiklik olmamakla beraber, özellikle Sibirya’nın iç taraflarında yerli Müslüman Türk cemaatlerinin esirlere yardım imkânları artmış ve kamplardan ayrılmaları gittikçe kolaylaşmıştır.


    Diğer yandan Rusya’da başlayan karışıklıklar ve devlet düzeninin sarsılmasıyla, esir kampları büsbütün bakımsız kalmıştı. Artık Rus askeri mekanizması bozulmuş ve esir kamplarına zaten muntazam olmayan yiyecek ve giyecek gönderme işi neredeyse tamamen dururken, ihtilâlla oluşan yeni idarelerin esirlere karşı olan muameleleri de her bölgede farklılık göstermiştir.


    1919 sonlarına kadar Krasnoyarsk esir kampında tutulan Halil Ataman’ın bu kamptan ayrılış süreci, 1917 İhtilal sonrası oluşan durum ve Rusların esirlerle ilgili tutumunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır :

    “ Şarka bin kişilik bir kafile yola çıkarılacak. Kamp safra boşaltıyor, bu gidecek olanlar doğruca memleketlerine diyorlar…28 Teşrin-i sânî 1919 her şey belli oldu ve her şey hazır, yarın hareket var. Ama dışarıda dondurucu bir soğuk ferman okuyor…

    Bütün kafile bin kişi istasyona geldik. Bu binlik transportta biz Türkler, ancak kırk kişiyiz. Hepimiz de zabitiz, aramızda tek bir kişi dahi ihtiyar, hasta ve invalid yok, hepimiz genç ve dinçlerden seçilmişiz… Bu sevkiyata hazırlık için tertiplenmiş bir Rus şeytanlığı ve Rus hınzırlığı. Tahliye hasta, zaif ve invalidler diye başlamıştı. Bu doğrudan ve açıkça yok etme, temizleme ve harcama planı.


    “ Şimdi en önce bu kervana bir isim, bir ad verelim, bu çok gerekli. Bana kalırsa en uygun olanı “ölüm kervanı”. Bu amansız kışın tam ortasında, insanları hayvan vagonları içinde uzun bir yolculuğa mecbur tutmak ve bu şartlar içinde hiçbir sebep yokken, yola hem de çok uzun sürecek bir yola çıkarmak, başka nasıl adlandırılabilir? Bu insafsız davranışa bilmem devletler hukuku ne der ve nasıl karşılar?”


    Üstelik bu karışık durum uzun bir süre devam edecek ve Moskova’daki Türk Elçiliği Rusya’daki Türk esirlerin ihtilal sonucu oluşan bu emniyetsiz ortamdan dolayı, bulundukları bölgelerden ayrılmamaları konusunda bir tamim yayımlayacaktır.

  4. Nargin Adası-19


    Meryem Atmaca hanım efendinin 10.000 altın karşılığında 1.800 esir Türk'ü kurtardığına dair bir gazete haberi vardır. Bu haber ihtimalen kendi anlatımına dayanmaktadır.




    Çünkü nerden, ne zaman kimle görüşüp, kimleri kurtardığına dair her hangi bir belge olmadığı gibi kurtulanların da bu yönde her hangi bir ifadesi yoktur..

    Gerçek olan Rusların rüşvete oldukça yatkın olmalarıdır. Keza Bakü'deki Türk ve müslüman cemiyetlerin bu konuda ciddi çalışmaları ve belgeleri mevcuttur.

    Hatta size bir belgesel tavsiye edeceğim.. "Odessa Operasyonu"
    Bu belgeselde Rusların rüşvet ile denizaltı bile satmaya hazır olduklarını şaşkınlıkla izleyeceksiniz.

  5. Nargin Adası-20



    I. Dünya Savaşı esnasında Türk askeri ve sivil esirler için bir cehennemi andıran Nargin I. Dünya Savaşı’nın sona erip Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesini imzalaması, Türk Birliklerinin Bakû’den çekilmesinden ve Azerbaycan’ın Bolşevikleştirilmesinden sonra ise, özellikle 1920-1924 yılları arasında, bu sefer de Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadele etmiş aydınların, Azerbaycan’da kalmış ve Bolşevikler tarafından tutuklanmış Türk subaylarının hapsedildiği ve öldürüldüğü bir yer olmuştur.


    1920 yılında Sivas Kongresi zamanında, Mustafa Kemal Paşa’nın izni ve onayı ile Kafkasya’ya giden bir kurulda bulunan Mustafa Butbay’ın, Azerbaycan’nın Bolşevikler tarafından işgali sırasında yaşadıklarını anlattığı hatıralarında, şunlar kaydedilmektedir:


    “Gence İslâmları 350 askerin kuvvetine dayanarak isyan edip iki üç saat içinde, kentin İslâm mahallelerinde bulunan tüm Rus askerinin silahlarını almaya muvaffak oldular. Galip gelen İslâm halkı bir hafta içinde kenti kenardan görmeye gelmiş, Ruslardan kurtarmaya çalışmakta idi.


    “ Son günlerde mahalli Ermeniler Rus Bolşeviklerle birleşip, kenti kuşatıp bombardımana başladılar. Ardından da kente girip İslâm ahalisini katliam ettiler. 5000 den fazla sivili öldürdüler. Bunların çoğu çocuk, kadın, elsiz ve ayaksız ihtiyar adamlardır. Evleri tamamen yıktılar, ören yerine çevirdiler. Eşyaları yağma ettiler. 4000’den fazla asker öldürdüler. Âbad Gence kenti mezaristana döndü.


    Kısaca, Bolşevik meselesi Ermeni ve Müslüman rengini almış olup Rusların eliyle ve yardımı ile Ermeniler Gence Müslümanlarını katliâm edip öçlerini ve kinlerini kusmaktadırlar. 1918 yılı Mart acı olayı bu kez Bakû’de değil Gence’ de tekrarlanmaktadır.

    “Hal-i hazırda Gence ili tamamen isyan halindedir. İki üç gündür Gagatlı ilçesi isyan ederek Bolşevikleri kovmaya muvaffak oldu. Ama Azerbaycan’ ın bağımsızlığından yalnız kuru bir isim kalmış, İslâm Türk halkının bu isyanından dolayı Bakû’deki tüm İslâm paşaları, albayları ve diğer subaylar hapse atılıp Nargen(Nargin) Adası’ na sürgüne gönderilmişlerdir.


    Nargin Adası, Hazer Denizi’nde vahşi bir adadır. Arkamız tamamen kesilmiş, mahvolmuş, bazıları kurşuna dizilmiş, bazıları kürek cezasına çarptırılıp Sibirya’ya sürülmüş, bazıları ise kaçmaya mecbur kalmıştır. İdare tamamen Rus elindedir.”


    ( Mustafa Butbay, Kafkasya Hatıraları, Günümüz Türkçesine çeviren ve yayına haz. Ahmet Cevdet Canbulat, Ankara, 1990.)

  6. Nargin Adası-21

    Birinci Dünya Savaşı'nda, Rusların esir kampı olarak kullandıkları, binlerce Türk askerine mezar olan Nargin adasına (Büyük Zire Adası) 2017 yılında Türkiye'nin Bakü Büyükelçiliği organizasyonu ile gidilmiş. Adanın güncel durumu fotoğraflanmıştır..













  7. İsmailiyye binası

    Bakü'deki en görkemli tarihi binadır. İnşaatına Musa Nağıyev’in maddi desteği ile 1908 yılında başlanmış 1913 yılında bitirilmiştir.


    Bu bina Türk vatandaşları içinde çok önemlidir. Birinci dünya savaşı zamanında Ruslara esir düşen askerlerimizin kaçış yolu üzerinde olan Bakü’de en büyük istirahat ve sağlık merkezi bu bina olmuştur.
    Yine bu bina Doğu Anadolu’da Ermeni saldırıları karşısında Bakü’ye getirilen yetim çocuklar ve dul kadınların sığınağı, barınağı olmuştur.




    Bina 1918 yılında Ermeniler tarafından Bakü'de Türk katliamı yapılırken boş olduğu halde önce yağmalanmış ardından yakılmıştır.


    Azerbaycan Sovyetler Birliği hakimiyetine girdikten sonra, yangında çok ağır hasar aldığı için binanın yıkılmasına karar verildi. Ancak halk binanın önünde toplandı ve yıkılmasına izin vermedi.


    Bunun üzerine restore edildi. Restorasyon çalışmaları mimar Vartan Sarkisov tarafından yapılmıştır . Restorasyon sırasında, cephede bazı değişiklikler yapılmış, İslami motifler yer yer yok edilmiştir..


    Binanın yapımı hikayesi ise öykü tadındadır..


    Musa Nağıyev’in oğlu Ağa İsmail verem hastalığına tutulmuştu. Şehirde Vartapetov adında meşhur bir һekim Bakü milyonerlerinin ailelerini muayene ederdi. Ağa İsmail’i muayene ettikten sonra Ağa Musa Nağıyev’e der ki; “oğlanın durumu çok ağır, hemen tedbir alınmazsa, iyileşmesi çok zor olur. Elli bin manat civarında bir masraf gereklidir. Ağa İsmail’i yanımda İsviçre’ye götürüp bir yıl süresince orada tedavi ederek getirebilirim.”


    Musa Nağıyev, on bin manat veririm, deyince konuşma burada sona erer. Ağa İsmail’in sağlığı günden güne ağırlaşmaktadır. Sonunda Ağa Musa oğlunun tedavisi için elli bin manat vermeye razı olur. Hekim hastayı tekrar muayene ettikten sonra “artık iş işten geçmiş artık onu yüz bin manatla da kurtarmak mümkün değildir” diye haber verir.


    Bu duruma şahit olan Hacı Zeynelabidin Tağıyev’in ricası üzerine Doktor Muhammed Rıza Vekilov hasta oğlanı İsviçre’ye götürür, tedaviden sonra Ağa İsmail biraz iyileşir. Lakin çok fazla yaşamaz.

    Ağa İsmail öldükten sonra Nevruz bayramında Hacı şehrin önde gelen din adamlarından Mir Muhammed Kerim ve Ahund Mir Abuturab’la istişare ederek şu karara varırlar:

    Ağa Musa geldiği zaman Cemiyeti Hayriye için bir bina yaptırmayı ona kabul ettireceklerdir. Hacı Zeynelabidin Tağıyev, Mir Muhammed Kerim’e der ki, ben Ağa Musa’yı razı ettiğim zaman san işaret ederim sende bunun üzerine hemen dua okumaya başlarsın, bizde hep beraber Ağa Musa’yı tebrik ederiz ki sonradan bu kararından vazgeçmesin.


    Ağa Musa salona gelir ve Hacı’yla oradan buradan konuşmaya başlarlar. Sohbetin koyulaştığı bir anda Hacı Zeynalabidin birden sorar:

    —Ağa Musa, Allaһ rahmet eylesin, oğlun Ağa İsmail’in ister misin halk arasında ismi ebedileşsin, unutulmasın?

    Ağa Musa cevap verir.

    —Elbette isterim.

    Hacı Zeynalabidin:

    —Ağa Musa biliyorsun ki, Cemiyeti Hayriye’nin mülkü, binası yoktur. Benim açtığım Kız Mektebi’nin alt tarafında “Kapandibi” boş duruyor, orada bir bina yaparsan oraya oğlunun adını “İsmailiye” koyarız. Millî işlerimizi oğlunun ruhunu şad etmek için orada görüşürüz. Hiç olmazsa zavallının adı unutulmaz. Onun adının tarihe geçmesini istemez misin, Ağa Musa?

    Ağa Musa der:

    —Elbette, isterim.

    Hacı Zeynalabidin bu fırsatı kaçırmaz, Mir Muhammed Kerim’e şimdi zamanı duaya başla diye gözüyle işaret eder ve:

    —Evet, mademki istiyorsun Allaһ razı olsun. Allaһ mübarek eylesin.

    Mir Muhammed Kerim ellerini kaldırıp dua okumaya başlar. Ağa Musa’nın anne babasına, geçmiş büyüklerine rahmet diler. Orada bulunan herkes sırayla Ağa Musa’yı tebrik ederler.

    Ertesi gün sabah erkenden Ağa Musa telaş içinde heyecanlı bir Tağıyev’in evine gelir ve şikâyet etmeye başlar:

    —Ay Zeynalabidin, bu ne iştir? Sen benim başıma ne oyun açtın? Beni iflas ettirip, boynuma torba takarak, dilenmek için sokaklara mı salmak istiyorsun? Benim iflas edip mahvolmamı mı istiyorsun?

    Hacı hayret içinde sorar:

    —Ne oldu? Hele biraz sakinleş, anlat bakalım.

    —Atam-atam, daһa ne olacak, o bina bir kaç yüz bin manattan aşağıya mal olmaz... Bende o kadara para nerde?
    Hacı Zeynalabidin:

    —Ağa Musa, bütün mal-mülküne iki milyon manat veririm, bana sat!

    Ağa Musa coşarak:

    —Atam-atam, benim elli milyon manatlık servetimi iki milyona mı almak istiyorsun?

    —Hayır, almak istemiyorum. Ama sen, oğlunun adını yüceltmek için bu kadar masrafın altından kalkamıyorum diyorsun da!

    Ertesi gün Tağıyev, Kaspi gazetesinde aşağıdaki şekilde bir ilan verir:

    “Eğer Ağa Musa Nağıyev’in gelecekte bankada parası kalmazsa, İsmailiye binasının masraflarını ödemeyi taahhüt ediyorum.”

    Bunun üzerine binanın inşası için çalışmalar başlar. Mimarlar Hacı Zeynelabidin’in uyarısıyla binaya harcanacak masrafın miktarını Ağa Musa bu işten vazgeçmesin diye projedekinden daha az gösterirler.

    Binanın birinci katı hazır olduğu zaman ayrılmış olan para bitmişti. Bunun için yine Ağa Musa’ya müracaat ederler. Oda buna karşılık olarak şöyle der:

    —Atam-atam, bana söylenilen miktarı ödedim. Bir kapik daha fazla veremem.

    Bu gelişme üzerine binanın inşaatı bir müddet durur. Sonunda Hacı Zeynelabidin Tağıyev, Ağa Musa’nın mali işler müdürü Fethullah Bey Rüstembeyov’la görüşerek, ona ne yap yap bir şekilde masrafın kalan kısmını da Ağa Musa’dan almalıyız, der. Ağa Musa mali işler müdürüne çok güvenirmiş.

    Günlerin birinde Fethullah Bey uygun bir ortamda der ki:

    —Ağa Musa, Ağa İsmail’in adına inşa ettirdiğiniz o güzel bina yağışın, karın altında harabeye dönüyor, һer һalde onu tamamlamak gerekiyor. Çünkü dost var, düşman var... Hakkımızda kim bilir ne konuşuyorlar.

    Ağa Musa ellerini havaya kaldırıp der:

    —Atam-atam, git nasıl biliyorsan öyle yap. Ama bana o konuda hiçbir söz bile söyleme…

    Fethullah Bey evvelden hazırladığı banka ödemelerini imzalamak için Ağa Musa Nağıyev’in önüne uzatır. Ağa Musa paranın miktarını görmemek için gözlerini yumarak bir kaş çizikten ibaret olan imzasını evrakların üzerine atar. Böylece bir müddet durmuş olan inşaat yeniden başlar. Ve bu görkemli bina 1913 yılında bitirilerek hizmete açılır”
    Son düzenleme : metin; 27-02-2019 saat: 03:46.

  8. Çanakkale Savaşında karada ölen ilk müttefik askeri

    19 Şubatta yapılan saldırının üstünden bir hafta geçmiştir.


    26 Şubat günü Müttefik Donanma kurmayları, Boğaz içindeki tabyaların susturulması üzerine çalışmaktadır.. Bunun için Çanakkale-Kilitbahir hattındaki Dardanos Batarya Grubu üzerine bir harekât planlanmıştı.


    Önde muhriplerin korumasında mayın tarayıcı gemiler olmak üzere, Çanakkale Boğazı’nın iki kıyısından birer muharebe gemisi ilerleyerek, Kepez Burnu’na kadar kıyı savunma sisteminin tümüyle tahrip edilmesi düşünülmektedir.


    Bu plan dahilinde, sabah 09:00’da, 3 muharebe gemisi ve 4 torpido eşliğinde 5 mayın gemisinin harekâtı ile başladı. Mayın tarama gemileri Boğaz’dan torpido gemilerinin refakatinde ilerleyerek daha sonra 8 Mart sabahı Nusret Mayın gemisinin mayın dökeceği Erenköy Koyu'nu taramaya başladı.


    Bu muharebede, 19 Şubat’ın hemen sonrasında hazırlanan Halileli sırtlarındaki sahte bataryalar, gemilerin ateşini üzerine çekmiş, böylece gerçek bataryalar ateşin tesirinden kısmen kurtulmuştur.


    Bu sırada Majestic zırhlısının, aldığı isabetlerle su almaya başlamasıyla Amiral Carden geri çekilme emri vermiştir. Sahte bataryaların yerlerinin kesin olarak tespit edilememesi, edilse de her an başka bir yere nakledilebilmeleri gemilerin işlerini hayli zorlaştırmıştır.




    Akşam 18:00’de gemiler Boğaz’dan uzaklaşırken Erenköy ve Kumkale köyleri tamamen harap edilmiş, giriş bataryaları da harap edilmişti.


    Bununla beraber ilk defa küçük çaplı da olsa karaya çıkarma yapılmıştır. Donanmanın, ateş desteğinde Vangeance ve Irresistible muharebe gemilerinden Kumkale ve Seddülbahir’e çıkarılan müfrezelerden biri hariç diğer müfrezeler, kuvvetli bir mukavemet ile karşılaşmış, hedeflenen neticeye ulaşılamamıştır.


    Topların tahribatını tamamlamak için başlarında Teğmen Eric Robinson’un bulunduğu bir tahrip birliği de karaya çıkmıştı. Yoğun ateş altında sakince iki topu tahrip etmeye devam eden Robinson, burada ve bundan sonra gösterdiği cesaretten dolayı, Victoria Cross nişanına layık görüldü.


    İşte bu çatışmalar sırasında vurulan dniz piyadesi çavuş Ernest Turnbull, Çanakkale Boğazı için Denizde verilen mücadelede karada ölen ilk Müttefik askeri olmuştur.

    Bu yıkıcı bombardımana ve karaya yapılan ufak çıkarmaya rağmen Türk tarafının zayiâtı 4 şehidi geçmemiştir.
    Müttefiklerin 26 Şubat 1915'te devam eden harekatta tek kaybı ise yukarıda bahsi geçen Çavuş Ernest Turnbull'dur.

    Tarihçi, araştırmacı sayın Mustafa Onur YURDAL'ın çalışmalarından alınmıştır

Sayfa 151/178 İlkİlk ... 51101141149150151152153161 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •