RSS olarak izle

Serenler

Tebrizli Şems'in 40 Kuralı

Bu yazıya oy ver
"Her badireden ve tecrübeden sonra, hiç bir kitapta yazılı olmayan, sadece can defterime nakşedilmiş kurallara bir
yenisini daha ekledim.
Bunlara bir ad verdim.. " Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezgin Sûfi Meşreplilerin Kırk Kuralı.
Bu kurallar benim için tabiat kanunları kadar evrensel, onlar kadar temeldir. Bu kuralların kırkını birden tamama erdirmek
uzun senelerimi aldı. Nicelerini silip silip yeniden yazdım. Simdi artık eklenecek ne bir virgül kaldı ne nokta. Ne bir harf, ne yeni
bir kelime. Artık kırk kural da bittiğine göre, ömrü hayatımın son faslındayım."
Tebriz'li Şems

(Not; Mevlâna, Şems ve Beyazıd'i Bestâmi üçlüsü, düşünce hayatının üç yıldızı ve derin okyanuslarıdırlar.
Kırk kural; okunması gereken, arkaya yaslanarak üzerinde düşünülmesi gereken bir huzur kokusu sanki)

[B][SIZE="3"]1. Kural[/SIZE][/B]

Yaratanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar.
Şayet, Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla.
Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

[B][SIZE="3"]2. Kural: [/SIZE][/B]

Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin.
Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma.
Bilhassa putlardan uzak dur dost.
Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma!
İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!

[B][SIZE="3"]
3. Kural:[/SIZE][/B]

Hakk' ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol.
Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

[B][SIZE="3"]4. Kural:[/SIZE][/B]

Kainattaki her zerrede Allah'ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her yerdedir.
Allah'ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O' nu görüp ölen de yoktur.
Kim O' nu bulursa sonsuza dek O’nda kalır.

[B][SIZE="3"]5. Kural:[/SIZE][/B]

Şu dünya bir dağ gibidir. Ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir.
Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır.
Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et.
Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak.
Senin gönlün değişirse dünya değişir.

[B][SIZE="3"]6. Kural:[/SIZE][/B]

Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır.
Sen sen ol, kelimelere fazla takılma.
Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşk dilsiz olur.


[B][SIZE="3"]7. Kural:[/SIZE][/B]

Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat' i keşfedemezsin.
Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

[B][SIZE="3"]8. Kural:[/SIZE][/B]

Başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile, O sana kimsenin bilmediği gizli
bir patika açar.
Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.
Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.
Sûfi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

[B][SIZE="3"]
9. Kural:[/SIZE][/B]

Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir.
Sabır nedir?
Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder.
Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

[B][SIZE="3"]10. Kural:[/SIZE][/B]

Ne yöne gidersen git, “doğu, batı, kuzey ya da güney”
çıktığın her yolculuğu, içine doğru bir seyahat olarak düşün!
Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

[B][SIZE="3"]11. Kural:[/SIZE][/B]

Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz.
Senden yepyeni taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

[B][SIZE="3"]12. Kural:[/SIZE][/B]

Aşk bir seferdir.
Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

[B][SIZE="3"]13. Kural:[/SIZE][/B]

[B]Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı
hoca şeyh şıh var.
Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir.
Tutup da ona hayran olmaya değil.[/B]

[B][SIZE="3"]14. Kural:[/SIZE][/B]

Kur'an dört seviyede okunabilir. İlk seviye, zahiri(görünen) manadır.
Sonraki, batîni (iç-derin) mana.
Üçüncü, batınının batınıdır.
Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

[B][SIZE="3"]15. Kural:[/SIZE][/B]

Allah içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür.
Tek tek her birimiz tamamlanmış bir sanat eseriyiz.
Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır.
Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

[B][SIZE="3"]16. Kural[/SIZE][/B]:

Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır.
Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir.
Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir.
Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne de layıkıyla sevebilirsin.

[B][SIZE="3"]17. Kural:[/SIZE][/B]

Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur.
Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse
görünsün, yıkandı mı, temizlenir, suyla arınır.
Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

[B][SIZE="3"]18. Kural:
[/SIZE][/B]

Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir.
Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir.
Şeytanı kendinde ara ; dışında başkalarında değil.
Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.
Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükafat olarak Yaradan'ı tanır.

[B][SIZE="3"]19. Kural:[/SIZE][/B]


Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir.
Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin.
Yakında gül yollayacak demektir.

[B][SIZE="3"]20.Kural:[/SIZE][/B]

Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
Kategoriler
Kategori edilmemiş

Yorum

  1.  Avatarı
    [B][SIZE="3"]21. Kural:[/SIZE][/B]

    Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık.
    Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı.
    Farklılıklara saygı göstermemek kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk'ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

    [B][SIZE="3"]22. Kural:[/SIZE][/B]

    Hakîki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası O’na namazgâh olur.
    Ama, Bekri ayni namazgâha girdi mi orası ona meyhane olur.
    Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan,
    suret ile yaftalar değil.

    [B][SIZE="3"]23. Kural:[/SIZE][/B]

    Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret.
    Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar perişan olur onun için.
    Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar.
    Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
    Aşırılıktan uzak dur. Sûfi ne ifrattadır ne de tefritte.
    Sûfi daima orta yerde...

    [B][SIZE="3"]24. Kural:[/SIZE][/B]

    Madem ki insan eşref-i mahlûkattır, yani varlıkların en şereflisi,
    Attığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir.
    İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi
    davranmaktan vazgeçmemelidir.

    [B][SIZE="3"]25. Kural:[/SIZE][/B]

    Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama.
    İkisi de şu an burada mevcut.
    Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında.
    Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak, nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

    [B][SIZE="3"]26. Kural:[/SIZE][/B]

    Kâinat tek vücut, tek varlıktır.
    Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır.
    Sakın kimsenin ahını alma, bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma.
    Unutma ki dünyanın öteki ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.
    Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

    [B][SIZE="3"]27. Kural:[/SIZE][/B]

    Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir.
    Korka korka atar adımlarını.
    "Aman sakın kendini" diye tembihler.
    Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:
    " Bırak kendini, ko gitsin! "
    Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.
    Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur.
    Ne varsa harap bir kalpte var!

    [B][SIZE="3"]28. Kural:[/SIZE][/B]

    Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret.
    Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi.
    Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz.
    Sûfi daima şu anın hakikatini yaşar.

    [B][SIZE="3"]29. Kural:[/SIZE][/B]

    Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir.
    Bu sebepten "ne yapalım kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.
    Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.
    Güzergâh bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.
    Öyleyse ne hayatına hakimsin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
    30. Kural:
    Hakiki sûfi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kötü laf etmez.
    Sûfi kusur görmez. Kusur örter.

    [B][SIZE="3"]31. Kural:[/SIZE][/B]

    Hakk'a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı.
    Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir.
    Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp...
    Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız.
    Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar, kimimiz ise ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

    [B][SIZE="3"]32. Kural:[/SIZE][/B]

    Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil..
    Hak Yol' unda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.
    Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil!

    [B][SIZE="3"]33. Kural:[/SIZE][/B]

    Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen hiç ol.
    Menzilin yokluk olsun.
    İnsanın çömlekten farkı olmamalı.
    Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insani ayakta tutanda benlik zannı değil hiçlik bilincidir.

    [B][SIZE="3"]34. Kural:[/SIZE][/B]

    Hakk'a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir.
    Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır, emin bir beldede yaşar.

    [B][SIZE="3"]35. Kural:[/SIZE][/B]

    Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz.
    Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla.
    İnsan-i Kâmil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi.
    Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

    [B][SIZE="3"]36. Kural:[/SIZE][/B]

    Hileden, desiseden endişe etme.
    Eğer birileri sana tuzak kuruyor zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur.
    Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer.
    Bu sistem karşılıklar esasına göre işler.

    [B][SIZE="3"]37. Kural:[/SIZE][/B]

    Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır.
    O kadar dakiktir ki, sayesinde her şey zamanında olur.
    Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç.
    Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.

    [B][SIZE="3"]38. Kural:[/SIZE][/B]

    "Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?" diye sormak için hiç bir zaman geç değil.
    Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
    Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık.
    Her an her nefeste yenilenmeli.
    Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
    Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
    O'nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz, Sen sadece buna inan!

    [B][SIZE="3"]39. Kural:[/SIZE][/B]

    Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır.
    Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar.
    Ölen her dürüst insanin yerini bir dürüst insan alır.
    Hem bütün hiç bir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır merkezinde.. .
    Hem de bir günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz.
    Ölen her sûfi için, bir sûfi daha doğar.

    [B][SIZE="3"]40. Kural:[/SIZE][/B]

    Aşksız gecen bir ömür beyhude yaşanmıştır.
  2.  Avatarı
    Serenler teşekkürler
    Yani ALLAH (CC) sız geçirilen bir ömür,ne koyarsanız koyun adını,namazdan başlayından en tepedeki zirve olan cihad sız geçen bir ömür ,uzaklarda inim inim inleyen bir müslüman kardeşin ve ya bir mazlumun sızısını kalbimizde hissetmedikçe ...!
  3.  Avatarı
    Sayın SERENLER öncelikle emeğiniz için teşekkürler.Ancak size bir cevap yada polemik olsun diye değil ama ŞEMS ile ilgili birkaç şey yazmak istedim.
    Mevlevi Tarih kaynaklarında yani kendi kayıtlarında;
    1-ŞEMS HEM Türk değildir hem Müslüman değildir.ŞEMS orjinal İRANLI bir ZERDÜŞT-Mecusidir.
    2-Moğol Ordusunun öncü kollarında Kalenderilerle birlikte onların komutanı olarak Anadoluya girerek ERZURUM-SİVAS-KAYSERİ-NİĞDE ve AKSARAY'da Sünni AHİ TÜRKMEN Katliamı yapmıştır.KAYSERİ de ve NİĞDE'de Türkmen Bacıyan-ı RUM Türkmen kadınlarını-Kızlarını Çocuklarını kılıçtan geçirmiş ve 15 gün boyunca Kayseriyi yakmıştır.
    3-ŞEMS'in babası Mecusi bir RAHİPTİR; Şems babası tarafından ,ANADOLU Türkmen katliamı için ,Selçuklulardan İntikam almak için yetiştirilmiş özel biridir.Bu hedefini Celaledin-i Rumi ile birlikte icra etmiştir.Felsefelerinin temeli İbrahimi üç dini redderek farklı bir (güya)sevgi-kardeşlik dini oluşturmaktır.O yüzden bugünki Dünya Masonluğu tüm gücüyle desteklemektedir.Öğretilerinin temeli İnsanın ALLAH'ın bir parçası olduğu yani İnsanın ALLAH olduğu iddiasıdır.ŞEMS ile MEVLANA bize ulaşan tüm kayıtlarda ALLAH olduklarını iddia etmişlerdir.ŞEMS kim tarafından ve neden öldürülmüştür?? ŞEMS, MEVLANA'nın büyük oğlu tarafından babası ile sapık ilişkide yakalandığı için tüm KONYA da sapıklıkları ayyuka çıktığı için MEVLANA'nın büyük oğlu tarafından öldürülmüştür.Anadoluda yaşayan hiç bir Müslüman-Türk bu İRAN lı KATLİAMCI MECUSİ Rahibinin oğlunu benimsemeyez.!!!
  4.  Avatarı
    Sayın Oğuzhan;
    Yukarıdaki satırlardaki konularda kaynak verebilir misiniz?
    Cevabımı ondan sonra yazacağım.
  5.  Avatarı
    Şems Üzerine Söyleşi...

    07 Aralık 2008 20:42

    Pöpr.: SONAT BAHAR

    İki bilinmeyenli bir denklem Mevlana ve şems ilişkisi. Bu ilişkinin gizemi şu sıralar Türk edebiyat dünyasını da sarmı. durumda. Peki işin gerçeği ne? ..

    Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi'nin ilişkisi, içinde bilinmeyenlerin olduğu, bilinemedikçe de yorumlanan bir ilişki.

    Öyle ki dünyayı etkisi altına alan Mevlana'nın 'hocam' diye nitelediği Şems ile ilişkisi son zamanlarda Türk romancılarına da ilham oldu.

    Ahmet Ümit, Şems-i Tebrizi'nin ölümünü anlatan bir cinayet romanı yazdı. Elif Şafak, Mevlana ve Şems ilişkisi üzerine bir kitap yazıyor. Ama sanmayın ki Türk edebiyatçıları Mevlana ve Şems ilişkisini yeni keşfediyor, iki mutasavvıfın yaşadıklarına gönderme yapmış en önemli isimlerden biri de Orhan Pamuk.

    Edebiyat çevreleri Kara Kitap'ın sufizmle, modern dünyayı birleştiren buluşlarının 'dâhice' olduğunu vurgulamışlardı.

    Sadece edebiyatçılar değil, Eyşan Özhim de bir gün 'Şems' karakteri oynamayı çok istediğini söylüyor.

    Mevlana 17 Aralık tarihinde, 735. ölüm yıldönümünde düzenlenecek Şeb-i Aruz törenleri ile anılacak. Törenlere günler kalmışken, Şems ile ilişkisinin gerçeğini öğrenmek için bir bilenin kapısını çalalım dedik. Mevlana üzerine çalışmalar yapan, Türkiye'de ve Amerika'da konuyla ilgili sayısız konferans veren, hatta önümüzdeki yıl İstanbul'da ilk kez bir Şems sempozyumuna imza atacak olan Cemalnur Sargut'la ilişkinin gerçeğini konuştuk.

    Cemalnur Sargut, aralık 2009'da bir Şems sempozyumu düzenliyor. "Hocasını anlamadan Mevlana'yı anlayamayız," diyen Sargut, sempozyum için dünyaca ünlü 14 Mevlana profesörünü Türkiye'de ağırlayacak.

    -Mevlana, Şems'le karşılaşıncaya kadar nasıl biriydi?

    -Mevlana maddi ve manevi açıdan son derece bilgili; fizik, kimya, biyoloji, psikoloji konusunda muazzam derinlikte bilgilere sahip biri. Bu arada İslam'ın beklediği fıkıh, astronomi, kelam, Kuran gibi konularda da o dönemin en bilgili kişisi.

    Şems'le karşılaşmasaydı da tüm eserleriyle dünyaya tesir edecekti ama Mevlana olmayacaktı.

    Allah'ı ilimle bilmek seviyesinde olacaktı ki; bu Hz. Musa'nın seviyesidir. Mevlana, Şems'le karşılaşmasa; Musa olarak kalacaktı, İsalığa geçip, Muhammediliğe tekamül edemeyecekti.

    -Peki ya Şems?

    -Şems bir derviş, maddi bilimlerden çok, ledün dediğimiz, keşifle elde edilen, yani Allah'ın yarattığı manaların iç yüzünü görerek elde edilen, keşfi bilgiye sahip biriydi. Dolayısıyla Şems, Mevlana'yı ihtiyacı olan bütün bilgileri görme seviyesine ulaştırmak üzere yollanmış gibi. Zira kendi Şeyhi de Şems'i yollarken, "Seni bir Allah sevgilisine göndersem, aradığın her şeyi O'nda bulsan, o zaman O'na başını verir misin?' diyor, yani Şems bilerek geliyor oraya.

    -Şems-i Tebrizi, gönderildiği kişinin Mevlana olduğunu nereden biliyor ya da Mevlana beklediği kişinin Şems olduğunu?

    -Karşılaştıkları anda Şems'in sorusu çok önemli; "Bende Hak tecellisi var diyen biri mi üstün, yoksa peygamber gibi seni Allah'ım layıkıyla bilemedim, diye kendi aczini, hiçliğini belirten biri mi üstün?" Bu soru şu demek; "Ya Mevlana her şeyi biliyorsun da, ben doydum artık istemiyorum mu dedin? Yoksa doyamıyorum, bana öğret mi diyorsun?" İşte bu soruyla karşılaşınca Mevlana, anlıyor işin hikmetini.

    Diyor ki; "Peygamber daha üstün, peygamber daha doyamadı Allah'a, ben de doyamıyorum, gel öğret," diyor.

    -Şems, Mevlana'ya ne yapıyor da bu kadar etkiliyor?

    -Hz. Şems, Mevlana'ya bütün öğrendiği şeylerin iç yüzünü göstermeye başlıyor. Düşünün ki; senelerce Kafka okumuşsunuz, Kafka'yı çok iyi bildiğinizi sanırsınız, ama bir edebiyat öğretmeni gelir ve Kafka'ya bakmak için size ipuçları verir, bu ipuçlarından sonra tüm Kafka'nın manası size derin bir şekilde açılır. İşte Şems'in Mevlana'ya yaptığı buydu. Mevlana aç ve doymayan bir öğrenciydi. Daha çoğunu isteyen biriydi. Şems ona gösteriyor, açıyor, ipucu veriyor, o ipuçlarından Allah'a varmanın, adeta problem çözmenin, adeta görmeden görür hale geçmenin zevkiyle, Mevlana Şems'e bağlanıyor. O kadar çok bağlanıyor ki, hayatının merkezi haline getiriyor.

    Üç sene kadar, gidip gelen bir beraberlikleri var, arada çok dedikodu olduğu için Şems, Şam'a gidiyor, Mevlana çok yalvardığı için dönüyor.

    Çünkü daha istiyor Mevlana, bitmemiş, doymamış... Daha öğrenmek ihtiyacı içinde.

    -Nasıl dedikodular bunlar?

    -İnsanlar Mevlana'ya alışmış, kalabalıklar halinde O'na ihtiyaçları var. O'ndan devamlı bir feyiz almaya çalışıyorlar. Hiç tanımadıkları bir adam geliyor hocalarını alıyor. Şems katiyen kendini açmamış, sadece Mevlana ve oğlu Sultan Veled için açmış. Mevlana "Edepli insan edepsizin sıkıntısına tahammül eden insandır," diyor. Şems o üç senede edepsizlere tahammül ederek Mevlana'yı eğitmiş, geceleri de Sultan Veled'i eğitmiş. Daha sonra Mevlevilik tarikatının nasıl kurulması gerektiğini yazdırarak anlatmış ve öğretmiş. Tarikatın bir anlamda fikir babası ve kurucusu Şems oluyor.

    -Mevlana bu arada ne yapıyor?

    -Mevlana çok başka bir dünya içinde, Mevlana Allah aşkına dalmış, sema ediyor, şiir söylüyor, konuşuyor, anlatıyor. Onun sistem kuracak hali yok, tamamen dağılmış vaziyette.

    -Mevlana'nın çevresindeki insanlar Şems'in varlığından rahatsızlar mı?

    -Çok rahatsızlar, kıskanmaya başlıyorlar; "Biz hocamızı göremiyoruz, birisi geldi, hocamız O'na esir oldu, hocamızı göremiyoruz ve hocamızla beraber olamıyoruz, Mevlana devamlı O'nunla olmak istiyor ve öğrencileriyle olmak istemiyor, her şeyi terk ediyor," diyorlar. Şems, Mevlana'nın kitaplarını dağıtıyor, "Bu maddi ilimde bulduklarının hepsini unutacaksın, ben sana işin hakikatini göstereceğim, bu bir birikimdi bana gerekti ama şimdi bunlar bitti," diyor.

    Mevlana'nın bu hazırlık dönemi: Kendisinin en bilgili dönemini 'hamdım' diye değerlendirmesi, hocamla 'piştim' diye anlatması ve O'nun gidişiyle 'yandım' diye değerlendirmesi var.

    -Şems hep geri planda, peki Mevlana'dan daha mı üstün?

    -Nasıl diyebiliriz ki? İkisi de aynadaki görüntüler, aynı mana, aynı tecelli, birbirlerini uyandırmışlar, mesele burada. Böyle bir üç seneleri olmuş, Mevlana, Şems'in gitmeye meyilli olduğunu hissettiği için, Şems'e çok âşık olan, çok kıymetli kızı Kimya Hatun'la evlendirmiş. Ama Şems vazifesini biliyor, Kimya Hatun, Şems'e çok âşık oluyor, bir süre sonra bu aşkla veremden ölüyor, Şems'in gidişi bu ölümden hemen sonraya rastlar.

    -Şems-i Tebrizi'nin öldürüldüğü doğru mu? Bu bir cinayet mi?

    -Tarihi gerçeğinde bu katiyen bilinmiyor. Bir kan bulunduğu, kuyuya attıkları söyleniyor. Şems'in kanın bulunduğu söylenen yerde, Büyük Mutasavvıf Eva Meyerovitch, ilk defa titreme hissettiğini, Şems'in orada bulunduğunu söyledi. Tarihi hakikat bir sır, kim öldürmüş, öldürtmüş mü, bu kışkırtışta Mevlana'nın oğlu Alaaddin Çelebi'nin parmağı var mı? Çünkü Alaaddin Çelebi'nin babasıyla yakınlığından dolayı Şems'i kıskandığı söyleniyor. Hatta Alaadddin Çelebi'nin Kimya Hatun'a âşık olduğu söyleniyor.

    -Şems'in gidişi ya da öldürülüşü Mevlana için çok önemli bir aşama yani...

    - Şems biliyordu, "Şu anda benle görüyor, zannediyor ki ben olmazsam göremez, halbuki tüm güzellikler kendi içinde O'nun, kendi güzel, ben aradan vücudumu çekeyim ki; o aynı hakikati kendinde bulsun diye," kendi vücudunu aradan çekişidir bu kayboluş. Bir mürşit bunu mutlaka yapmalıdır. O zaman mürit, mürşide tapar, insana tapmış oluruz.

    Mevlana bu noktaya geldi. Bu işin başıdır, fakat tapma derecesine gelmesin diye mürşit kendini aradan çeker. Şems'in yaptığı budur.

    Şems, Mevlana'yı yıktı, yok etti, var etti ve bıraktı, gitti. Manevi açıdan Şems'in ortadan kayboluşu ise, Mevlana'nın Şems'in aynasında seyrettiği Allah'ını, artık kendi aynasında görmeye başlaması için şarttı.

    -Şems'ten sonrası nasıl geçti Mevlana için?

    -Mevlana, Şems kaybolduğu için çok ızdırap çekti. Burada çekilen ızdırap bir arkadaşın, bir dostun kaybı değildir, bir öğrencinin öğretmeninin manasını artık seyredemeyeceğinin ızdırabıdır. Uzun süre yemek yemediğini biliyoruz, zaten çok zayıf biriydi. Çok acı bir devre geçirmiş, birkaç sene böyle geçmiş sonra kendini halka adamış. O birkaç sene içinde Zerkubi çıkıyor karşısına, Zerkubi'yi baş köşeye oturtmaya başlıyor, uzun süre O'nun varlığı Mevlana'yı anlatmaya, öğretmeye itiyor. Daha sonra Hüsamettin Çelebi, "Bir kitap yazsanız," diyor. Mesnevi'nin ilk 18 bin beyitini yazıyor.

    -Mevlana ve Şems'in ilişkisini eşcinsellik olarak yorumlayanlar var...

    -Aklınız cinsellikteyse böyle bir yakınlığı cinsellikle değerlendirirsiniz.

    Böyle öğretmen-öğrenci ilişkisini yaşayan biri olsaydı böyle bir düşünceye tenezzül bile edilmezdi. Ben kimseyi suçlayamam, Mevlana yasaklamıştır suçlamayı. Demek ki böyle düşünenlerin kafası ancak bu kadarına erebiliyor.

    Allah böyle düşünenlerin izanını açsın, anlasın. Herkes bu yakınlığı kendi bakış açısıyla değerlendiriyor. Onun için bu kişilere Mesnevi'yi okumalarını tavsiye ediyorum, o zaman akıllarında böyle bir düşünce ya da şüphe kalmaz.

    -Mevlana'ya popülist yaklaşımı nasıl yorumluyorsunuz?

    -O kadar herkese 'Gel,' demiş ki, herkes geliyor 'O, benim' diyor. İranlısı geliyor, Amerikalısı geliyor 'Benim,' diyor. Tüm sufi görünen kişiler sakalı, bıyığı birbirine karışmış kişiler 'Mevlanacıyım,' diyor.

    Sağ olsun Madonna, Mevlana'dan alıntılar yapıyor. Çünkü Mevlana buna izin vermiş. Mesnevi'ye bakıp hayvan hikâyesi gören var, aşk hikâyesi gören var. Batı Mevlana'yı sadece sevmiş, idrak edecek bilgisi ve kapasitesi yok, profesörler hariç, Amerikan ve İngiliz üniversitelerinde tasavvuf konusundaki eğitim bizden çok üstün. Onlar halk olarak aşk şiiri okur gibi okuyorlar manasını idrak etmek yine bize düşüyor. Buda'ya çok saygım var ama o tasavvuf bizimkinin yanında ilkokul seviyesi.

    -Bizdeki Mevlana eğitimi ne durumda?

    -Bizim okullarımızda disiplinli bir Mevlana eğitimi yok. Çok zorlanarak beş altı senedir bir Mevlana enstitüsü açabildik.

    Batıda kürsüleri var üniversitelerde.

    İnşallah biz de o seviyeye geleceğiz.

    Üniversitelerimizde Mevlana bölümü açılır ve okutulur, dünyaya bakışımız değişir ve belki Papa'yı bile değiştiririz. Papada biliyorsunuz dinler arası diyaloğa hayır diyor, oysa Mevlana herkese 'Gel,' diyor.

    semazen.net
  6.  Avatarı
    [QUOTE=oguzhan;bt6952]Sayın SERENLER öncelikle emeğiniz için teşekkürler.Ancak size bir cevap yada polemik olsun diye değil ama ŞEMS ile ilgili birkaç şey yazmak istedim.
    Mevlevi Tarih kaynaklarında yani kendi kayıtlarında;
    1-ŞEMS HEM Türk değildir hem Müslüman değildir.ŞEMS orjinal İRANLI bir ZERDÜŞT-Mecusidir.
    2-Moğol Ordusunun öncü kollarında Kalenderilerle birlikte onların komutanı olarak Anadoluya girerek ERZURUM-SİVAS-KAYSERİ-NİĞDE ve AKSARAY'da Sünni AHİ TÜRKMEN Katliamı yapmıştır.KAYSERİ de ve NİĞDE'de Türkmen Bacıyan-ı RUM Türkmen kadınlarını-Kızlarını Çocuklarını kılıçtan geçirmiş ve 15 gün boyunca Kayseriyi yakmıştır.
    3-ŞEMS'in babası Mecusi bir RAHİPTİR; Şems babası tarafından ,ANADOLU Türkmen katliamı için ,Selçuklulardan İntikam almak için yetiştirilmiş özel biridir.Bu hedefini Celaledin-i Rumi ile birlikte icra etmiştir.Felsefelerinin temeli İbrahimi üç dini redderek farklı bir (güya)sevgi-kardeşlik dini oluşturmaktır.O yüzden bugünki Dünya Masonluğu tüm gücüyle desteklemektedir.Öğretilerinin temeli İnsanın ALLAH'ın bir parçası olduğu yani İnsanın ALLAH olduğu iddiasıdır.ŞEMS ile MEVLANA bize ulaşan tüm kayıtlarda ALLAH olduklarını iddia etmişlerdir.ŞEMS kim tarafından ve neden öldürülmüştür?? ŞEMS, MEVLANA'nın büyük oğlu tarafından babası ile sapık ilişkide yakalandığı için tüm KONYA da sapıklıkları ayyuka çıktığı için MEVLANA'nın büyük oğlu tarafından öldürülmüştür.[B]Anadoluda yaşayan hiç bir Müslüman-Türk bu İRAN lı KATLİAMCI MECUSİ Rahibinin oğlunu benimsemeyez.!![/B]![/QUOTE]

    Yahu Mevlana ve Şems ile neden uğraşırlar ki? Neden?

    ve dolaylı olarak ta...Mevlana ve Şems'i sevenler ile de uğraşırlar?

    Uğraşanlar kendi akıllarını bozmuş...

    Yani Mevlana ve Şems'den çıkarttıkları...Cinsellik...

    Düşünüyorum da...Bu saldırıların amacı ne olabilir?

    Hücum etmek...saldırmak...nedir bu öfke/Kin/...

    Şu an aklıma gelen tek şey...

    Meyvası Bol Olan Ağaç Taşa Tutulur...

    Ben Anadoluda yaşıyan müslüman biri olarak...Mevlana ve Şems'in öğretilerini benimsiyorsam...

    Ne olacak şimdi???....
    .
  7.  Avatarı
    Sn Ömer Irk ve sevgili Atila Han düşüncelerini yukarıya yazmışlar. Benim de bilgi ve düşüncelerim bu istikamette idi.
    Oğuzhan ise 4 gün önce çamurunu attı ve gitti. Ona cevap vermezden önce acaba bir bilgi noksanımız veya yanlış bildiğimiz birşeyler mi var düşüncesiyle kendisinden yazdığı konularda kaynak göstermesini rica etmiştim.
    Ama gördüm ki 4 gündür hala bir cevap vermedi/veremedi.
    Bu durumda ya çamur attı ya da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olarak aklındakileri buraya boca edip gitti. Ya da ta şems zamanından gelen kine sahip biri olarak kinini kustu gitti.
    Daha da ne tür bir cevap yazayım bilemiyorum.
    Pes doğrusu....