RSS olarak izle

pinky'nin yeri

KILINÇOĞLU Bir Osmanlı kahramanı kolağası Abdülkerim

Rating: 2 votes, 5.00 average.
Sınıf arkadaşım Nejat Kılınçoğlu'nun anıları:

Ödemişliler ilgili anılarım 1941 yılında başlar ortanca amcam Namık Kılınçoğlu babam Suphi Kılınçoğlu ile ortak Akhisardaki Tayyare sineması
(THKurumundan kira)ile Ödemişteki Iyi sinemayı işletirlerdi. O yıl Tiredeki Belediyeye ait Şehir sinemasını açmak için 1941 de Tireye ve sonra Ödemişe geldim.
Ilk film Erich Von Stroheim ve Vivian Romance'ın Cebeli Tarık Casusu idi. Sonradan bu sinemayı belediye mail-i. İnhidam(duvarı çöker)diye elimizden aldı.
Oysaki o bina hala ayaktadır.

Beni izleyen dostlarıma bir hatırlatmam olacak :lütfen annenizi babanızı ninenizi ve dedenizi kısaca yaşlı yakınlarınızı konuşturunuz.
Mazimizi bilmek her bakımdan çok önemli. Örneğin büyük kızım Özlem bir gün dedesi Suphi Kılınçoğlundan ilkokuldayken
bir kompozisyon görevine yardımcı olmasını ister. Soyadımız olan KILINÇOĞLU. Kelimesinin nerden geldiğini sorar.
Bilmediğim ve sormayı akıl etmediğim bu konuşmaya kulak misafiri olarak katıldım.dede başladı:
1293 yılı(1878 milat yılı) Osmanlı-Rus savaşında Ruslar Bulgaristan'ı işgal ederler ve güneydeki Kırcaali kasabasına kadar sarkarlar.
O kentteki Osmanlı birliğinin kumandanı da dedemizin dedesi kolağası(yüzbaşıya muadil)Abdülkerim efendi büyük bir kahramanlık gösterir
emrindeki az sayıda birliğiyle Rusları püskürtür ve kente sokmaz. Bab-Ali'den yani sadaretten yani başbakanlıktan
üzerinde Kuran'dan ayetler kazılı gümüşten kılıflı bir Kılıç Abdülkerim kumandana hediye edilir.
Soyadımız işte buradan gelir. Maalesef bu Kılıç 1976 Iyi Sinemamızla birlikte yanar ve yokolur.
Özlem iyi ki sormuş ve ben de iyiki orada bulunmuşum.

Updated 28-11-2014 at 14:11 by pinky

Kategoriler
Tarih , Biyografi

Yorum

Sayfa 1/4 123 ... SonSon
  1.  Avatarı
    Ödemişe ilk geldiğimde Akhisar'a göre iki özellik dikkatimi çekti. Otomatik telefon ve çok güzel çocuk parkı. Bir de amcam Namık Kılınçoğlunun istarla İyi Sinemada saat 16 seansının başlatması ve yerleştirmesi. Ödemişte Manyetolu telefonlar sadece nahiye ve köylerde vardı. Çocuk parkı ile Halkevi ilişkisini sonra yazacağım.
  2.  Avatarı
    Rahmetli babam Suphi Kilincoglu sinema yanında fotograflar da ilgilendirdi.Demin bir hemşehrim 60 yıllık fotografını koymuştu.Bundan esinlenerek babamin 81 yıl önce Akhisardaki evimizde çektiği bu resimde beni ve ablamı görüyorsunuz. Elimdeki İs banka kumbarası nedeniyle bu resim isbank gn.md.lugunun ısrarlı istekleri nedeniyle İstanbul-Eminonundeki Müzesi'ne konmustur.

  3.  Avatarı
    Ödemişe 1941 yılında ilk gelişimde Bozdağ'a da çıkmıştık. Mermeroluk Çeşmesi o tarihte gerçekten mermerden ve daha böyleydi.1930 yılların sonunda Çeşmeci Vali diye anımsanan Kazım Dirik paşa tarafından yaptırılmış.Bir benzeri de İzmir-Karaburun yolunda vardı.Gerçekten yalağına konan karpuzu çatlatırdı.
    Konu nerden nereye geldi.Oysa Halkevi ve Çocuk parkı ilişkisini anlatacaktım:Park'ta çocuklar arasında bir problem çıktı.Ceto lakaplı ve lider pozundaki çocuk diğerine:Hadi yürü Halkevine,kozumuzu orda paylaşalım gibi sözler söyledi.Gurup kaybolurken yakaladığım birisine sordum:Halkevinde ne yapacaklar?Cevap:Orda spor salonunda boks eldivenleri var onları takıp yumruklaşacaklar dedi.Düşünelim:O zamanlar sadece bir kültür ve sanat yuvası olan halkevleri bu yeni yetişen gençler için aynı zamanda bir spor yuvası idi.1953-54 yıllarında Demokrat parti kapatılmaya kadar...
  4.  Avatarı
    Ünlü ve rahmetli hemşehrimiz Sayın Şükrü Saracoğlu 1946 milletvekili seçim öncesi yaptığı Ankara radyosundaki konuşmasına (Ben Kazanlı köyünden saraç Mehmet ustanın oğlu Şükrü Saracoğlu)diyerek başlamıştı.

    Bu gün Ödemiş Ulus parkında bir büstü vardır,onun karşısına 80-85 yıl önce Ödemişi Ödemiş yapan ve büyük Ataturkümüzün, silah arkadaşı olan ordunhekimi rahmetli Mustafa Bengisu'nun da bir büstünü koymak Ödemişlilere yakışacak bir kadirbilirlilik olacaktır.
  5.  Avatarı
    TV Yayını hatırlattı Bu gün Deniz Gezmiş. Hüseyin Inan ve Ulaş Bardakçı'nın idam edilişinin 43 üncü yıldönümü .bu olay 1970 Başlarında Ödemişte yaşadığımız bir geceyi anımsattı. Eşim Nurtenin Nur eczanesinde bir nöbet gecesi. Kapıda yine bir rahmetli eczacı arkadaşı nın yeğeniProf.Dr.Kenan Mortan belirdi. Kısa bir hal hatır Söyleşisi sonunda dışarda bekleyen uzun yakışıklı bir delikanlıya hemen gideceklermiş. Biz Bademyede Tütün Mitingine geldik kalamayız dediler. Sonradan öğrendiğimize göre o delikanlı rahmetli DENIZ GEZMIŞ imiş. Miting sonunda o zamanki Bademye belediye başkanı Mustafa Başerin şu sözlerini hep anımsarım:gençler bizi desteklediniz Sağolun. Yalnız bu giysiler bize yabancı geldi. Demiş. Hey gidi günler bu topraklar ve bu ulus için nice gençler çekinmeden canlarını feda ettiler. Huzur içinde yatsınlar.
  6.  Avatarı
    Evimizin balkonundan resimlediğim bu ağaçlar Üç Eylül parkının kenarında ikisi evimizin karşısında,ikisi de Çocuk bahçesi çıkışındadır. Sevgili Ağabeyimiz rahmetli avukat Osman İnalın yadigârıdır.

    Izmir Aldancakta vaktiyle Kuaför olarak çalışan FRANSIZ kökenli Madam Janin'in verdiği fidanlardan büyütülmüştür. Kızım Özlem Fransa'da gezerken ayni Ağaçları Görmüş. Osman ağabeyimizin ruhu şadolsun.

  7.  Avatarı
    Ege Bölgesinin en büyük pazarı,turist kafilelerinin büyük rağbet ve ilgisinin kaynağı Ödemiş Cumartesi Pazarı'nın çatısı kışın yağmurdan yazın güneşten ziyaretçilerini koruyor.



  8.  Avatarı
    RTE nin yarınki Izmir gezisi beni 1950 Yılların başlarına götürdü. Ismet paşamız Taksim meydanında seçim toplantısı yapıyor.Zamanın Istanbul vali ve belediye reisi Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay muazzam kalabalığı gösterek meşhur lafını söylüyor: İşte paşam Istanbul. Sonuç DP kazanıyor. CHP muhalefete düşüyor.

    O günlere tırtıllı rakı şişelerine boyundan ötürü Fahrettin Kerim denirdi. Ben de o yıllardaki bir İtalya seyahatimde götürdüğüm Fahrettin Kerim'den bir dubleyi annesi İtalyan bir amerikalı Robertoya ikram edecekken dubleyi susuz dikerek içen arkadaşımı zor düzelttim.

    Inşaallah RTE nin Izmir mitingi de benzer şekilde sonuçlanır. O tarihte biz teknik üniversite ve diğer üniversiteli öğrenciler sadece Kıbrıs için. (Ya Taksim ya ölüm!)diye bağırırdık başka bir sloganımız yoktu.
  9.  Avatarı
    Gerçek iki fikra gibi hatıram. Sene 1953. İTÜ Elektrik Fakültesi üçüncü sınıftayız. İki branşa ayrılacağımızı ve seçeceğimiz birini bildirmemizi istediler. Zayıf akım (elektronik telefon radyo ve televizyon gibi) diğeri kuvvetli akim (enerji nakil hatları,elektrik santralları,bina tesisatları,şehir Elk.şebekeleri gibi). Rahmetli Namık amcamın önerisi zayıfdan yanaydı. Gelecek bu branştadır diyordu ve zayıfı seçtim. Babamlara yazdığım haftalık mektubumda bildirdim. Bir süre sonra teneffüs dediğimiz ders arasında arkadaşım postacının beni aradığını ve Yıldırım telgrafım olduğunu bildirdi. Tabii hepimizin yüreği ağzımıza geldi. Acaba hastalık ve ölüm gibi acı bir haber miydi? Neyse postacıyı bulduk. Hepimiz merakla yırtarcasına telgrafı açtık. (Oğlum Nejat olmuşken kuvvetlisi olsun,zayıfı bırak) cümlesini okuyunca hepimizden kahkahalar ve alaycı, şakacı söylemler yükseldi. (Tabii adam o kadar sana paralar yolluyor okuyasın diye. Var mı böyle kolayına kaçmak,zayıfına gitmek..) Seneler sonra İzmirde rastladığım Ankara'dan gelen bir meslektaşım fıkra deyip bu olayı anlatınca dayanamayız güldüm ve bu fikra değil benim basımdan geçen bir olaydır diye açıklayınız bu defa gülme sırası ona gecti.

    Çok uzunca kaçtı ikinci olayı daha sonra yazacağım.
    Not: Meğer ben Ödemişin ilk diploma alan Elk. Y. Mühendisiymişim. Nitekim İTÜ den gelen davet üzerine kısmetse 28 Mayıs 2015 günü 60. yıl plaketimi almak üzere İstanbula gideceğim....
  10.  Avatarı
    Gelelim ikinci komik olaya: makine+elektrik yüksek mühendis sınıf arkadaşlarımız her yıl ailece bir adet Bodrum ve bir adet de dış ülke gezisi yapardık. Bunlardan birinde Adana'dan gelmekte olan arkadaşlardan rahmetli Irfan Ergin (Maraşlı), rahmetli Erkuş Utku (Adanalı), Ali Erzin (Adanalı) yolda benzin ikmali için Isparta Uluborluda mola verirler. İrfan pompacıya İstanbul fethinde Mehmet AĞA buralıydı diye ahkam kesince (bilgiçlik taslayınca) pompacı Düzeltir: Uluborlu değil Uluabat, Mehmet değil Hasan diye Düzeltir ve diğer iki arkadaşımız gülmekten katılırlar.
  11.  Avatarı
    Anılarımın bu günkü şahsiyeti dedem yani babamın babası Şakir efendi. Rahmetli dedem 1936 Şubat'ında ölmüş. İşin ilginç tarafı o tarihte bendeniz 2 yıl 7 sülüküm ve dedemle ceviz oynadığımı,hatta attığım bir ceviz başına geldiği içinm uzun süre bu nedenden öldüğünü söylemişimdir. O tarihlerde çişim çok geldiği için Urlaya yakınlarındaki İçmelere gittiğimi ve pembe beyaz damalı yatağımı sık sık ıslattığımı hatırlarım. İşte bu dedem Tekirdağ'da otururlarken arasıra cuma günleri Bab-Aliye gider ve Akrabalık ilişkisi olduğu 6 ay kadar sadr-I azam (başbakan)lık yapmış bilahare Berlin'de bir ermeni tarafından katledilmiş Talat Paşayı ziyarete gidermiş. Hanımı yakın tarihlerde öldüğünde alzheimer rahatsızlığı nedeniyle bu konuda başka bilgi edinemedim bir de İller bankasından aldığım Çivril-Yeşilyuva-Karaburun elektrik ihalelerim için Ankara'ya, giderken bir defasında babam da yol arkadaşım oldu. Gezi olsun diye Eskişehir'de mola verdik. Bizimki bir süre kayboldu,dolaşıp geldi. Kılıçoğlu sinemasını görünce içeri girip patronları sormuş. Mevsim sebebiyle yazlıktalar demişler. Nereliler diye sorunca kendi soyunun yeri olan Kırcaalideni(Bulgaaristan)ideyince arada bir ailevi bağımız olabileceğini de düşünmüş amma bu konuda da bir araştırma yapamadık.

    (Arkası var) Not:unutmadan söyleyeyim. Babam Suphi ve amcam Namık Kılınçoğlu sinemacıydı. Akhisar'da ve Tirede kiralık Ödemişteki kendi malımız üç sinemaları vardı.
  12.  Avatarı
    1947 yılı yazında Akhisar'dan Ödemişe GÖÇ ettik. Kiralanan evimizde tamirat olduğundan direkt Gölcük'te Kavurmacı kahvesi ilerisideki Eşmenlerin evine yerleştik. O Günler'de futbol sahası ve Boğaz mevkiine giden iki yanı uzun Söğüt ağaçlarının sıralandığı Saraçoğlu bulvarı da diz boyu otlarla halı gibi kaplıydı.Gölde her saniye yüzeyi aşan sıçramalar yapan ufak çay Balıkları ayrı bir güzellik katardı manzaraya.Bu çay ve sazan Balıkları Ada mevkindeki saz bitkilerinin suya Düşen tozlarını yedikleri için doğal bir ÇÖPÇÜ görevi üstlenirdi. Bu şekilde temizlenen göle günde 2 hatta 3 defa girer,yüzerdik. Taa ki canavar yayın balıklarını göle atıncaya kadar. Yayınlar çay ve sazan balıklarını yeyip bitirdikleri için bu günkü pisliklere neden oldular. Bu Yüzden değme babayiğit bu günler göle girme cesaretini gösteremez. (Devamı bundan sonraki yazımda!)
  13.  Avatarı
    Şu anda Ödemiş Hürriyet caddesindeki evimizin 3.cü kat balkonunda 3 Eylül parkına karşı oturmaktayım.Günlerden 22 Mayıs 2015 cuma. Kuran okuyan birisinin hoparlörden sesi geliyor. Büyük Önderimiz Atatürk'ü anımsıyorum. Birkaç yıl daha Ömrü olsaydı Kuran'ın Türkçe'sini düzenleyecekmiş. O zaman bu sahte dincilerin kozu ellerinden Alınacak ve Tanrı'nın gerçek ayetleri hepimizin malumu olacaktı. Çoğumuz okunan kuran ve duaların manasını bilmeden âmin deyip geçiyoruz, Tanrı kabul etsin. Hele Tanrı uludur diye başlıyan ezan yerine Allahuekber sesleri AKP sayesinde bangır bangır yükselirken (hasta mı var,uyuyan insan ve bebekler mi var?) diye Düşünen yok. Gerçi buna benzer uygulama diğer devletlerde de var. Örneğin kazandığım bir bursla 1954 un te gittiğim Perugia (Orta İtalya'da) öğrenci yurdu yakınındaki kilise çanının sesleri nedeniyle genelde geceler saat 1 ile 1.15 arasında uyuyabiliyordum Gece 12.45 te çan saat için 12 defa dakikalar için de 9 defa toplam 21 defa ağır ağır çalardı, uyu uyuyabilirsen. Nerelerden nereye geldim.
  14.  Avatarı
    Evrenin oluşumuna ait sav Big-ben dedikleri büyük patlama. İnsan oysaki düşünmeye devam ediyor ve soruyor: peki ya daha öncesi???? Bu düşünce beni yine 7-8 yaşlarındaki günlerime götürdü. Amerikan dergilerinden alıntı Flash Gordon bizde türkcesi Baytekin idi. Bu dergide Baytekinin arkadaşı olan profesör içi yaşam ve yolculuklar açısından gerekli kurulum ve teknolojiye sahip büyük bir küre yapar. Kürenin özelliği saat yönünde dönerse küçülmeye aksi yönde dönerse büyüyerek hareket etmeye başlar. Baytekin ve arkadaşları küreye biner ve küçülme yönünde harekete başlarlar. Masa üstündeki 1 lira büyüklüğündeki paranın içine girerler, orada atom parçacıklarının da bulunduğu değisik bir evrene geçerler. Burada bizim evrenimiz gibi galaksiler, yıldızlar gibi birçok gök cisimlerine rastlarlar.Yüzeyine indikleri bazı yıldızlarda değişik yapıda canlılara ve tehlikeli olaylara tanık olurlar. Birkac seneden sonra dönüş başlar ve profesörün hangarındaki paradan çıkıp kızağa otururlar. Profesör telaşla Baytekine niye hemen döndünüz der. Burada Albert Einstein"in görecelik teorisinden alıntı vardır. Yani zaman üstünde bulunduğumuz yerin süratine bağlı olarak yavaşlar, ya da hızlanır. İşte sizlere soruyorum: acaba biz de böyle bir paranın veya benzer cismin içinde miyiz?????
  15.  Avatarı
    Dün pazar günü programımızı uyguladık. Önce Töngül pidesiyle kahvaltımızı yaptık. Sonra kabristana Nurtenimi ziyarete gittik. Karşı Sırada yatan arkadaşımız avukat Kemal Özlüye de dua ettik. Babası Ödemişin renkli simalarından babası rahmetli Muhittin Hoca'yı andık. Bir yaz Sabahı gün ağarırken Kemal bir gürültüyle uyanır. Ne Görsün babası av çiftesiyle hayat Dediğimiz balkondan Bahçeye dikkatle Nişan almakta. Baba ne yapıyorsun,ateş edersen mahalleyi ayağa kaldırırsın. Hoca Öfkeyle :sus ülen! Baçede Karatavuk var. Baba sakın ateş etmeyesin. Ne tıngırdıyosun, ben tetiği yavaşçene çekincem!
    Ikisinin de ruhları şad olsun!
  16.  Avatarı
    Rahmetli avukat arkadaşım Kemal Özlü sömestr tatilinde Ödemişteyken babası rahmetli ve Ödemişin gelmiş geçmis en renkli simalarından babası Muhittin hocanın hastalandığında ziyarete gittik. Sonradan Renk yazlık sinema olan bahçede kendi düzenlediği bir kulübede yatıyordu. Geçmiş olsun derken gözlerimiz yüksekteki bir su depocuğu gorünümündeki yerden inen ve Muhittin hocanın elindeki iki hortuma takılmıştı. Hoca arasıra ucunu ağzına söküp emiyordu. Meğer kendi imal ettiği beyaz ve kırmızı şarap iniyormuş hortumlardan..bu ilginç buluşa orada gürlemedik sonradan sokağa çıktığımızda kahkahaları koyverdik.
  17.  Avatarı
    İTÜ Ayazağa yerleşkesindeki 60.ci yıl mühendislik plaketimi alma törenim nedeniyle şahsımı kutlayan bütün dostlarıma en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Yalnız abarttıkları bir noktada onların nice 60.yıllara dileklerine katılamıyorum. Çünkü on sene önceki 50.ci yıl törenimde rektörümüz (Sıkı durun meslektaşlar:şimdi sizlere 86 yıllık bir meslektaşınızı takdim ediyorum. ) deyince bir hesap yaptım ve düşündüm :86+24 yıl 110 yasında demektir.O yaşta birçok sevdiğiniz bu dünyadan göçmüş olacak..Yaşam hala güzel olabilecek mı?Takdirlerinize sevgi ve saygılarla sunuyorum.
  18.  Avatarı
    Dolapları karıştırırken birden beni 60 yıldan fazla geriye götüren resimlerden üçünü görüşlerinize sunuyorum:1950 li yıllarda Ödemiş Yüksek Tahsil Derneğimiz vardı. 23 Nisan 1954 günü istanbul Pendik Tavşantepe'de çektiğim resim. Üniversiteye giriş ödülü olarak rahmetli babam Suphi Kılınçoğlu'nun aldığı ünlü Alman Zeiss Ikon marka körüklü ve sehpalı bir foto makinesiydi. Hala evdedir ve faaldir. Yalnız filmleri yok artık. Bilgi ve ilgilerinize sunulur.

  19.  Avatarı
    Sene 1962.ihtilalin ikinci yılı.İller Bankasından ilk ihalelerimi alıyorum.Genel Müdür Salahattin Baburoğlu adında emekli bir binbaşı,işine düşkün diyeti ve çok dürüst.Civril-Yesilyuva(Denizli) ve Karaburun(İzmir)şehir şebekeleri elektrik islerini alıyorum.Sözlesme daveti üzerine Ankara'ya geldiğimde elime bir sürü evrak tutusturuyorlar ve daktilo ettirip getirmemi istiyorlar.Ümidim Ulustaki işhanında tanıdık bir mühendis ağabey bürosu bulmak.Nihayet birisine giriyorum.Maalesef ağabey yok fakat büro şefi isteğimi sorup öğreniyor ve ısrarla burada yapabileceğimi söylüyor.Akşamüstü işim bitiyor,teşekkür ve selamlarımı bırakıp Sıhhiye semtindeki Yüksek Mühendisler Lokali'ne gidiyorum.Tanıdık arkadaşlarıma olayı anlatıyorum.Kahkahalar arasında o ağabeyin eski Devlet Su İsleri Genel Müdürü Süleyman Demirel olduğunu söylüyorlar.Ertesi gün özür dilemek,teşekkür etmek ve tanışmak için büroya tekrar gittiğimde şef Süleyman beyin Ortadoğu Üniversitesine ders vermeğe gittiğini ve bana da bir kart bıraktığını söylüyor.Kart aynen söyleSevgili kardeşim Nejat,ziyaretinden cok memnun oldum,yine bekler gözlerinden öperim.)Okuyunca politikacı olacağı o günden bellimiş diye düşündüm.Cumhurbaşkanı olduktan sonra bu anımı bir yazıyla makama naklettiğimde yine özel kalemde cevap geldi Ankara'ya geldiğimde beni bekliyecekmiş.Yine selam ve sevgiler.Böyle güzel bir anıyı paylaştığım Saygın Süleyman Demirel benden sekiz yıl önceki mezunlardan,Necmettin Erbakan'ın devre arkadaşı ve Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihinin çok renkli,ilginç kişilikli bir şahsiyeti.Tanrı sevablarıyla günahlarıyla ona rahmetler versin.
  20.  Avatarı
    1947 ile 1960 lı yıllar arasındaki Gölcük artık yok.Öyle ki:1947 de Akhisar'dan Ödemiş'e göçtüğümüzde ilk önce Kavurmacı kahvesi ilersindeki,sonradan yanan Esmenler evine yerleşmiştik.Şimdi futbol sahası olan yer ve Boğaz'a giden Saracoğlu bulvarı diz boyuna yakın yemyeşil otlarla kaplı halı gibiydi.Göl yüzeyinde çay ve sazan balıkları saniye geçirmeden zıplarlar,sinek avlar ve oksijen tazelerlerdi,su ise oldukça Berrak sayılırdı.Sabah ve akşam üzeri arkadaşlarla göle girip ikimposta yüzer ve çıkınca da gazozuna veya çikolatasına otel bahçesinde iddialı voleybol maçları yapardık.Vaktaki göle canavar yayın balıkları atıldı ne sazan kaldı ne de çay balıkları.Suya karışan çiçek tozlarını yiyerek çöpçülük yapan bu çöphayvancıklar tükenince gol suyu kirlendi ve içine girecek,yüzecek insan da kalmadı.İşte şimdi o güzel günlerin hayaliyle teselli buluyorum..
Sayfa 1/4 123 ... SonSon