Sayfa 6/6 İlkİlk ... 456
Arama sonucu : 48 madde; 41 - 48 arası.

Konu: Bakın şu borcumuzun Faizlerinin yaptıklarına

  1. #41
    Duhul
    Jan 2005
    İkamet
    İstanbul
    Gönderi
    12,620
    Blog Yazıları
    1

    Esas

    Erdoğan Alkin olayı objektif koymuş.
    >>>>>>>>>>>
    Türkiye'nin önünde hangi seçenekler var?
    22/02/2006 00:46:22 Geri dön gönder yazıcı

    ODAK'tan / Erdoğan Alkin

    Türkiye ve benzeri ülkeler hem enflasyondan kalıcı biçimde kurtulmak, hem de hızlı büyümek istiyorlar. Ancak, imkanları çok daha olan bazı zengin ülkeler dahi bu işi beceremediler. Enflasyonu belki şimdilik yendiler ama işsizliği azaltacak hızlı bir büyümeyi bir türlü sağlayamıyorlar. Çünkü hâlâ enflasyondan korkuyorlar. Üstelik işsizliğin yavaş büyüme dışında çok ciddi farklı nedenleri de mevcut...

    Aslında bütün gelişmekte olan ülkelerin önünde üç seçenek var. Bunlardan birincisi, bugünkü verimlilik ve tasarruf seviyesinin izin vereceği refah artışıyla yetinip hızlı kalkınma heveslerinden vazgeçerek enflasyon ve döviz krizlerinden kurtulmak. Ancak böyle ağırdan alan bir refah artışına halk razı değil. Böyle bir seçenekte ısrar edilirse bu kez ekonomik istikrar uğruna toplumsal ve siyasal istikrar bozuluyor. Sonunda sağlanmak istenen ekonomik istikrar da güme gidiyor.

    Diğer seçenek, ekonomik istikrara hiç aldırmadan bol para basarak ve aşırı borçlanarak geçici bir saadet yaratmak. Ancak bu seçenekte de akibetin ne olduğunu tüm gelişmekte olan ülkeler ve özellikle bizler ezbere biliyoruz.

    Geriye bir seçenek kalıyor: Verimliliği ve tasarrufları artırarak büyümeyi hızlandırıp daha kısa sürede, daha yüksek bir refah artışını sağlamak. Ancak Türkiye'nin ve bütün benzer ülkelerin toplumsal ve siyasal örgüsüne bakıldığında, gerekli yapı değişikliğinin niteliklerini ve boyutlarının tespit etmenin de, tespit edilen değişiklik önerilerini gerçekleştirecek reformları siyasal karar haline getirmenin de, bu kararları uygulamaya koymanın da kolay olmadığı hemen anlaşılır.

    Yapı değişikliği önce bir zihniyet meselesi. Açık, saydam, dürüst, hoşgörülü, adil bir toplumu pek fazla özlemeyen bir zihniyetle olumlu yönde işleyecek bir yapı değişikliği gerçekleştirilemez.

    Onun için yapı değişikliği yapay olarak tepeden inme kararlarla da oluşturulamaz. Önce halkın ve halk içinden gelen politikacıların, yapı değişikliğinin zorunluluğuna inanması lazım.

    Eğer bu gerçekler halka açıkça anlatılmazsa ve halk bu durumun ciddiyetini algılayıp başlangıçta katlanılması gereken sıkıntı ve özverileri göze alamazsa toplum ilk iki seçenek arasında sıkışıp kalmış demektir.

    Tabii bu iki seçenek arasında sıkışıp kalmanın da sonu mutlaka felaket değil. Zaten neredeyse yarım yüzyıldır toplum bu iki seçenek arasında ping pong topu gibi gidip geliyor ama batmıyor. Batmadığı gibi az-çok ileri de yürüyor.

    Ama mehter takımı yürüyüşüne benzeyen ve sık sık baş ağrılarına neden olan bu gidiş de, son derece dinamik olan Türk toplumuna doğrusu hiç yakışmıyor.

    Şu halde en iyisi ekonomi iyice istikrara kavuştuktan sonra orta vadeli bir program hazırlayıp enflasyonu yeniden azdırmadan daha hızlı kalkınmanın yollarını aramak. Ancak yinelemek gerekirse, bunu için büyük sabır, inat ve irade gerekir.

    Tabii böyle bir programda da hata yapma ihtimali var ama hatadan zamanında kurtulma şansı da fazla. Aslında orta vadeli ve programın en büyük güçlüğü muhtemel hatalar değil, böyle bir programın iç politikadaki dalgalanmaların etkisinde kalmadan yürütülebilmesidir.

    Ayrıca, başarı için yalnızca iç politik istikrarın yetmeyeceğini de algılamak lazım. Hükümetlerin elini kolunu bağlayacak dış sorunların da olmaması şart. Bütün bunların bir arada gerçekleşmesi zor ama başka çare de yok.

  2. #42
    Duhul
    Jan 2005
    İkamet
    ankara
    Yaş
    40
    Gönderi
    732

    Esas

    arkadaşlar çevirinin bir kısmını tamamladım ama çok vaktimi aldığı için kalanını ne zaman tamamlarım bilemiyorum şimdilik çevirdiğim kadarını buraya ekliyorum...

  3. #43
    Duhul
    Jan 2005
    İkamet
    ankara
    Yaş
    40
    Gönderi
    732

    Esas

    IMF İN ROLÜ
    IMF 1945 yılında dünya ekonomisini kalkındırmak için kurulmuştur.184 ülkenin katılımıyla Washington da toplanılmıştır. IMF in amaçları arasında uluslar arası ödemeler dengesini sağlamak, kur oranlarını istikrarlı kılmak, krizleri önlemek, ekonomik politikalar oluşturmak, üye ülkelere finansal destek sağlamak vardır.
    IMF global başarıyı sağlamak için çalışıyor.
    *Dünya ticaretini dengelemek.
    *Kur oranlarını istikrarlı kılmak
    *Rekabetçi devalüasyonlardan kaçınmak
    *Ödeme problemlerini düzeltmek

    - IMF üyelerine 50 yıllık tecrübesi ile tavsiyelerde bulunmaktadır.
    - IMF temel sorunları düzeltmek için ve reformları gerçekleştirebilmek için üye ülkelere finansal destek sağlamaktadır.
    1997 yılında güney koreye hızlı bir şekilde 21 milyar $ lık yardımda gerekli reformları gerçekleştirebilmesi için yardımda bulunmuştur.
    - Üyelerin merkez bankalarına teknik destek vermek ve eğitmek.
    Sovyet birliğinin çökmesi sonrasında ülkelerin hazine sistemlerini kurabilmeleri için destek vermiştir.
    Üyeler ile diyaloğa giren tek kurum olarak IMF in prensibi sadece ulusal ekonomileri değil uluslar arası parasal ve finansal sistemde istikrarı sağlamaktır.
    Uluslar arası finansal sistemi güçlendirmek yoksulluğu azaltıcı işlemleri hızlandırmak , ekonomi politikalarını geliştirmek ve globalizasyonu sağlamak için yardımda bulunmaktadır.

    -----box 1---
    Üye ülkelerin gözden kaçırdığı ekonomi politikalarında IMF ekonomiye bir bütün olarak bakmaktadır.
    IMF makro ekonomik politikalarla (kamu bütçesi, faiz oranları, para , kredi , kur) finansal sektör politikalarına odaklanmaktadır.
    IMF üye ülkelere yüksek istihdam , düşük enflasyon ve sürdürülebilir büyüme ile ilgili önerilerde bulunur.
    YENİ ZORLUKLARA ADAPTE OLMA
    1945 yılından beri dünya ekonomisinin hızlı gelişimi yeni zorlukları beraberinde getirdi.Özellikle 1990 larda yaşanan globalleşme ile birlikte yeni sorunlar ortaya çıktı.
    IMF uluslar arası para ve finansal sistemin mimarlığını yaparak güçlendirmek ve finansal krizleri önlemeye çalışmaktadır.Ayrıca fakir ülkelerdeki yoksulluğu azaltmak ve büyümeyi artırmayıda içeriyor.Ve reformlar devam ediyor.

    2000 eylül de yapılan toplantıda managing director Horst Kohler bazı öncelikleri belirtti, buna göre kuruluş sürüdürülebilir enflasyonsuz büyümeyi sağlamak için çalışmalı çünki bu bütün insanlık için yararlı.IMF diğer kurumlarla çalışmalı görüş alışverişinde bulunmalı ve değişen olaylara adapte olabilmeli.
    Bu öncelikler üyeler tarafındanda desteklenmeli.
    2004 martta görevinden ayrılan Horst kohler in yerine 2004 mayısta rodrigo de rato getirildi.(İspanya ekonomiden sorumlu bakanı)
    IMF İN KÖKLERİ
    1944 yılında new hempshireda toplanan 44 ülkenin delegeleri 1930 lu yıllarda yaşanan büyük buhranın tekrarlanmasını engellemek amacı ile bir ekonomik kuruluşun oluşturulmasını kararlaştırdılar.
    Bu 10 yıl boyunca önemli endüstri ülkeleri zayıfladı.Ülkeler ekonomilerini korumak için ithal alımına sınırlamalar getirdi fakat bu durumun dahada kötüleşmesine sebep oldu.
    Azalan altın ve döviz rezervlerini korumak için bazı ülkelere vatandaşlarının dışarıdan alışveriş yapmasını ysakladı , bazıları paralarını devalüe etti bazıları vatandaşların döviz bulundurmasına sınırlamalar getirdi.Fakat hiçbir ülke ekonomisini bu şekilde yönetmeyi sürdüremedi.Komşudan borçlan politikaları uluslar arası ekonomiyi harap etti.Dünya ticareti keskin bir şekilde kötüye gitti.İstihdam ve yaşam standartları gibi.
    IMF İN AMAÇLARI
    1)Danışmanlık hizmeti vermek uluslar arası problemlerde işbirliği sağlamak.
    2) uluslar arası ticareti dengelemek ve geliştirmek ve bu gelişimin sürekliliğini sağlamak, istihdam oranlarını yükseltmek , reel gelişimin ve büyümenin artmasını sağlamak.
    3)Üyeler arasında kur istikrarını sağlamak ve rekabetci kur değişiminden kaçınmak.
    4) Uluslar arası ödemelerde üyelerin birbirine güven duymasını sağlamak ve ticarete sınırlamalar getirerek dünya ticaretinin gelişimine engel olan ülkeleri elimine etmek.
    5)Yıkıcı etkiye yol açmayacak şekilde ödeme dengelerini düzeltebilmeleri için üyelere yeterli şekilde geçici kaynak sağlamak.
    6)Üyelerin uluslar arası ödemeler sistemine uyum sürecini kısaltmak.

    IMF ile birlikte uluslar arası yeniden yapılandırma ve gelişim bankasıda (IRBD) kuruldu.(Daha çok dünya bankası olarak bilinir)
    Ekonomileri geliştirmek amacıyla kurulan bu kuruluş uzun vadeli altyapı projeleri gibi projelerle uğraşır.ÖR: otoban yapımı, su kaynakları

    IMF ve Dünya Bankası birbirini tamamlayıcı işler yapmaktadır.IMF makroekonomiye ve finansal sektör politikalarına odaklanırken ; dünya bankası uzunvadeli kalkınma ve yoksulluğu azaltma politikaları ile ilgilenmektedir.
    Bu kalkınmakta olan ve finansal altyapı oluşturmaya çalışan ülkelere kaynak sağlamayıda içeriyor.
    IMf belli sektörler için değil ülkelere genel olarak destek vermektedir.
    IMF ve Dünya Bankası dünya ticaretinde liberalizasyonu sağlamak amacıyla kurulmuştur ancak 1995 yılına kadar bu sağlanamamıştır.Bu yıllar arasında ticaret anlaşmaları gümrük tarifeleri genel anlaşma yolu ile sağlandı.
    IMF DE KARARI KİM VERİYOR
    IMF üye ülkelerden sorumludur.IMF in 184 üye ülkesini executive board (yönetim kurulu) temsil etmektedir.
    Genel kurul(Board of governer) IMF in en yetkili organıdır.Genellikle yılda 1 kere IMF ve Dünya Bankasıyla beraber toplanır.Her üye ülke 1 yöneticisini bu toplantıya gönderir.Genellikle ekonomi bakanı yada merkez bankası yöneticisi.Genel kurul temel politikalar hakkında karar alır.
    Yönetim kurulu(Executive Board) 24 direktörden oluşur.Yönetici direktör başkanlık yapar.Haftada 3 gün gerekirse daha fazla merkezleri Washington DC de toplanırlar.
    IMF in en büyük 5 ortağı USA Japonya Almanya Fransa İngiltere nin yanında Çin Rusya
    Suudi Arabistan yer alır.geri kalan 16 direktör 2 yılda bir seçilir.
    Bu dökümanlar temel olarak IMF çalışanları tarafından hazırlandı.fakat bazı dökümanlar executive board( yönetim kurulu) tarafından hazırlandı.Son yıllarda IMF in hazırladığı dökümanlar www.imf.org da kamuya sunulmaktadır.



    çeviri hataları olabilir.onun için şimdiden özür dilerim.
    http://www.imf.org/external/pubs/ft/exrp/what.htm

  4. Esas

    Uluslararası para dögüsü ile ilgili düşüncelerimi topiğimde paylaşmıştım, bütün bir denge borçlar dengesinden ve kur riskinden kaynaklanıyor.
    Uluslararası Para döngüsü yazı serisi aşağıdaki linkte 339. mesajdan başlıyor.
    Okumanızı tavsiye ederim.


    http://www.hisse.net/forum/showthrea...t=6244&page=29

  5. #45

    Esas

    Kırılganlık sürüyor
    Korkmaz İlkorur

    28/02/2006 (292 kişi okudu)

    Geçen haftanın gazetelerinin ekonomi sayfalarını şöyle bir taradık. Haberler ve köşe yazılarının ele aldığı konuların belli başlıları şunlar: Cari açık, faizler, tekstil sektörünün içinde olduğu durum, Türkiye'ye gelen sermaye, Kredi Kartları Yasası, SSK prim affı gibi hususlar. Tüm bunlar, aslında, bir bütün olarak Türk ekonomisinin, uzmanların kafasını karıştıran özet bir fotoğrafını ortaya koyuyor.
    Kafa karışıklığı özellikle şu noktada yoğunlaşıyor: Ekonomide bir iyileşme olduğu malum, ama bu iyileşme hâlâ Türkiye ekonomisini kırılganlıktan uzaklaştırmış durumda değil. İyileşmeler iki noktada belirginleşmiş: Enflasyon ve mali disiplin. Oralarda da yürekler sürdürülebilirlik konusunda pır pır. Ama, esas kırılganlık ve kafa karışıklığı cari açık ve reel faizlerin yüksekliğinde yatıyor. Ekonomideki iyileşmenin neden istihdama ve sokaktaki adamın cebine yansımadığı sorularının da kafa karışıklığını daha da artırdığını da ilave edelim. Ekonomide var olduğu iddia edilen tüm iyileşmelere rağmen ülke ekonomisinin önemli sektörlerinden ve de sosyal kumaşının önemli bağlayıcılarından biri olan tekstilde olup bitenler hem kırılganlığın hem de kafa karışıklığının olduğuna işaret eden başka bir husus. Yani, özetleyecek olursak, gazetelerin ekonomi sayfaları kafalardaki kırılganlık kuşkularını ve kafa karmaşıklığını iyi yansıtıyor.
    Pekiyi.. Tüm bunlar çözümlerin ne olması gerektiğini de yansıtıyor mu? Bize kalırsa hayır. Cari açık olgusunun yarattığı kırılganlık ve kafa karışıklığı konusunda ekonomiden sorumlu sayın Devlet Bakanı'nın en fazla söylediği 'Türk halkının cari açık gerçeği ile yaşamayı öğrenmesi gerektiği' oluyor. Uzmanlar da, sorunun kısa vadeli ve geniş hareketli kur ve faiz hareketleri, yani hatırı sayılır bir devalüasyon ve faiz düşüşü ile düzeltilmemesi gereğinde buluşuyorlar ama başka nasıl somut adımlar atılması konusunda bir şey gelmiyor. Gazete sayfalarına bakarak, söylenebilecek tek önemli husus, kırılganlık alanlarına yoğunlaşılmasının bu alanlarda düşünce ve belirli önlem üretilmesini teşvik ediyor olmasıdır.
    Yazımızın ilk paragrafında belirttiğimiz geçen haftanın ana gündem maddelerinin oluşturduğu özet tablonun karşısına sergide resim seyreder gibi geçip bakıyoruz ve düşünüyoruz. Tablo bize 1997 Uzak Doğu Asya krizini hatırlatıyor. Şöyle bir hatırlayalım o zamanı. Güney Kore, Tayvan, Tayland sürekli büyüyorlar, dünyayı fethediyorlar ve 'Asya Kaplanları' olarak adlandırılmışlar. 'Asya Kaplanları'nın yarattığı mucizeler IMF ve Dünya Bankası'nın şereflerine çıkardığı kitap ve kitapçıklarla dünyaya tanıtılıyor. Kamu maliyeleri canavar gibi. Standard and Poors' ve Moody's 'Asya Kaplanları'na yatırım yapılabilir derecesi vermiş, uluslararası sermaye gürül gürül akıyor buralara (S&P ve Moody's onun için bize cimri davranıyorlar, ağzımızla kuş tutsak bizim notumuzu gıdım gıdım ve ancak emin olduklarında artıracaklar.. Ağızları yandı bir kere). Bir bakıyoruz ki, Asya Kaplanları bir günde, bir sari hastalığa yakalanmış gibi yere yığılıyorlar. Aradan bir müddet geçtikten sonra anlaşılıyor ki BBB notu alan taş gibi kamu riskinin arkasında özel sektör ölmüş gitmiş, sıra cenazesini kaldırmaya gelmiş. Zira, o zamanın Asya Kaplanları da, bugün bizim düşündüğümüz gibi, ekonomiyi yalnızca bir talep tarafı meselesi olarak ele almış, işin arz tarafını dolayısı da mikroekonomi bacağını unutmuşlar. Mikroekonomi de sağlam finansallar üzerine oturmayan, rekabet gücü olmayan işletmeler almış başını gitmiş. Ahbap çavuş ilişkileri içinde gelişen firmalar, yolsuzluklar, piyasalardaki katılıklar ve sonuç: reel sektör krizi ve onun finanasal sektöre yansıması ve makroekonomik çöküş. Şunu da hemen hatırlatalım. Uzakdoğu ülkleri o krizin arkasından nerede hata yaptıklarının iyi bir hesabını yaptılar ve hemen yapısal reformlara giriştiler.
    Türkiye'nin bugününe bakılacak olursa o zamanın Uzakdoğu ülkelerinin durumları ile ciddi benzeşmeler vardır. O nedenle de uzmanlar şu yapısal reformlarınızı bir an önce tamamlayın diye öğütlemektedirler. Nedir, Allah aşkına, bu yapısal reformlar, neye hizmet ederler? Yapısal reformlar, öz olarak, başlıca piyasalardaki, yani hizmet, ürün, emek ve finansal piyasalardaki katılıkların kalkmasını sağlayacak olan reformlardır ve bir ülkede iş yapma ortamının gelişmesine, ve dolayısıyla, ekonomik aktivitenin artmasına, yani yatırım, istihdam ve gelir artışına, hizmet ederler.
    Türkiye, konunun bu tarafı ile hiç ama hiç uğraşmıyor. Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin geliş nedenlerini iyi analiz etmiyor, bu girişleri mutlaka iyileşmenin bir sonucu olarak görmek istiyoruz. Makroekonomik parametrelerin arkasına eğilmiyoruz. Duruma doğru teşhis koymuyoruz.
    O nedenle, iyileşmenin sürdürülebilirlik olasılığını artırmıyoruz. Neticede kırılganlık sürüyor.

  6. #46
    Duhul
    Jan 2005
    İkamet
    ankara
    Yaş
    40
    Gönderi
    732

    Esas

    http://www.bagimsizsosyalbilimciler....EkzenFeb06.pdf

    arkadaslar hükümetin yasalarca belirlenen borçlanma kriterlerine uymadıgını iddia eden bir yazı.2 sayfalık ama beni cok düsündürdü.

  7. #47

    Esas

    Çoğunuzun bildiği Dolara karşı TL nin değerini takip ettiğim gösterge faydalı olabilir
    Ekli Dosyalar Ekli Dosyalar

  8. #48

    Esas borç sarmalı ve müthiş sömürü..

    Finansta yabancı sermayenin yükselişi milli güvenlik sorunu
    06.05.2006 / Haber Merkezi / Haber





    Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koca, özellikle finans sektöründe artan yabancı payının artık bir milli güvenlik konusu haline geldiğini söyledi. ASKON Ar-Ge uzmanları tarafından hazırlanan 2005 yılı değerlendirmeleri ve 2006 yılı perspektifi raporunun açıklandığı cuma günü yapılan toplantıda konuşan Koca, "Yabancı sermaye ile ilgili hükümetin 'Yabancı sermaye gelsin, mevcudu da alsın, yenisini kursun' felsefesi milli güvenlik anlayışından yoksun bir yaklaşımdır. Çünkü yabancı sermaye aynı zamanda kendi politikaları ile birlikte gelecektir ve bu politikaların milli uygulamalarla ne kadar örtüşeceği belirsizdir" dedi.



    Yatırımın doğrudan olanı önemli

    2005'te yabancı payının yüzde 25 seviyesine çıktığını ancak doğrudan yabancı sermaye girdisinin sadece 2.5 milyar dolar seviyesinde kaldığına dikkat çeken Koca, "Yabancı yatırımların doğrudan olanlarına özel ilgi gösterilmeli. Onlar için yatırım ortamının iyileştirilmesi gerekir" dedi. Koca, şöyle devam etti: "IMF'ye olan borçlarımız ve AB'den koparmaya çalıştığımız yardımlarla günlerimizi geçirdiğimiz için maalesef birçok alanda artan yabancı payı, artık bir milli güvenlik konusu olmuştur. Yabancı payı İtalya'da 5.7, Almanya'da 4.3, İsviçre'de 10.7, Japonya'da 6.7, Kanada'da 4.8, ABD'de yüzde 19. G20 içindeki ülkeler finansta yabancı katılımı konusunda bu kadar muhafazakar davranırken Türkiye'in bu konuda milli bir karar vermemesi, geleceğimiz açısından düşündürücü gözükmektedir. Kaldı ki Osmanlı devletinin son döneminde yaşanan gelişmeler sonucunda acı bir tecrübe yaşadığımız da önümüzde durmaktadır."



    Türkiye birçok konuda hala güçlü değil

    Mustafa Koca, Türkiye'nin dünyanın 16. büyük ekonomisi noktasına gelmesine karşın, borç, cari açık, işsizlik ve kişi başına düşen milli gelir gibi konularda henüz çok güçlü durumda olunmadığını kaydetti. Türkiye'nin 1983’ten bu yana 260 milyar doları dış, 850 milyar doları iç borç olmak üzere 1 trilyon 110 milyar dolarlık borç ödediğini hatırlatan Koca, son 20 yılda ödenen faizin ise 330 milyar dolara ulaştığını belirtti. Koca, şöyle konuştu: "Söz konusu rakamlar Türkiye’nin ne kadar sömürüldüğü, ne kadar geri bırakıldığı ve ne büyük fırsatlarının kaçırıldığının göstergesi durumundadır. Devlet borç ödemekten yatırım yapmaya fırsat bulamamıştır. Son dönemlerdeki iyileşmeler sadece 1-2 yıllık kısmi başarı iken, oysa geride istisnalar hariç, 20 yıllık bir borç yönetim başarısızlığı yer almaktadır. Son 20 yılda devlet 1 yatırım yaparken 6 borç ödemiştir. Bir türlü birinci lige çıkamayışımızın sebebi işte budur."



    ASKON raporu hükümete de sunacak

    ASKON'un hazırladığı “Türkiye Ekonomisi 2006” raporunda reel sektörle ilgili olarak bölgeselleştirilmiş ve gelişimine ihtiyaç duyulan sektörler öne çıkarılarak teşvik uygulamaları yapılması gerektiğine dikkat çekiliyor. Organik tarım gibi yeniliklerin, özenle işlenmesi ve ülke ekonomisine kazandırılması gerektiği vurgulanan raporda, inşaat sektörünün gelişim seyrinin dikkatle izlenmesi, sürekli büyüyen cari açık için ilave, istihdam sorunu için acilen tedbirler alınması, sosyal reformların takipçisi olunması ve kamu yönetim reformunun her şeye rağmen çıkarılması gerektiği ifade ediliyor. ASKON tarafından hazırlanan ve 3 bin adet basılacak rapor hükümete de sunulacak.


    kaynak.REFERANS GAZ.

Sayfa 6/6 İlkİlk ... 456

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •