Sayfa 2/6 İlkİlk 1234 ... SonSon
Arama sonucu : 48 madde; 9 - 16 arası.

Konu: Bakın şu borcumuzun Faizlerinin yaptıklarına

  1. #9
    Duhul
    Jan 2004
    İkamet
    Istanbul ve Kanada
    Yaş
    68
    Gönderi
    11,394
    Blog Yazıları
    6

    Esas

    Siz zannediyormusunuz ki son 10 yildir, AB ipine tutunmak isteyen siyasilerimiz seslerini NEDEN BU KADAR yuksekden cikariyorlar??
    TC ekonomisi 1960 dan SONRA bu hale getirildi, ve bu hale getirenlerin YARISI HALEN hayattadir.
    Hicbirisi TARiH onunde bu sorumlulugu yuklenmek iSTEMEDiKLERi icin AB ipine tutunmaya calisiyorlar..

  2. #10
    Duhul
    Jan 2004
    İkamet
    İstanbul
    Gönderi
    1,249
    Blog Yazıları
    3

    Esas

    Bilgim çok net değil ama, 80 li yıllara dek ( 85 li yıllarda buna dahil olabilir) devlet sıkıştığı zaman para basarak piyasaya sürüyordu. Bu durumda yenilen kazık herkes tarafından adil bir şekilde paylaşılıyordu. Çok parası olan çok az parası olan az zarar ediyordu. Yani hakça bir zarar paylaşımı vardı. Üretime paralel oranda yapılmayan para basımı ve piyasaya sürülmesi enflasyonu artıryordu. Ama devletin borçları da sıfırlanıyordu.

    ANAP la birlikte bu yöntem terkedildi. Devlet açığını piyasadan net faizle borçlanarak yapmaya başladı. ve devletin borcu arttıkça arttı. Devlet piyasaya para sürme işine (büyüme ile orantılı olarak sürüm gözardı edilirse ve seçim dönemlerindeki bol keseden para dağıtma durmları hariç) çoğu zaman enflasyonun oldukça üzerinde net faiz vererek borçlandı. Borçlandıkça bu parayı dar ve orta gelirlinin maaşlarında yüksek kesinti, yüksek kDV ile finanse etti. Yani devlet fakirden ve orta hallinin verdiği %90 vergiyi alıp %1-3 ü temsil eden birkaç kişiye verdi. O birkaçbin kişi zenginledi. Geride kalan milyonların fakirleşmesi pahasına. Borçlar daha da sürdürülemez hale geldiğinde sadece devletin gelirleri faize gitmekle kalmadı, eskiisi gibi enflasyonda kontrolden çıkmaya ve artmaya başladı. Böylece orta gelirli kesim, hem yüksek vergiler hem yüksek KDV ile daha yüksek oranda ezilmeye başladı. Faizden para kazananın ise serveti gittikçe arttı. Bir bakıma orta gelirlinin, sabit ücretle çalışanların vergilerinin önemli bir kısmı kendisine değil devlete borç veren mutlu bir azınlığa gitti. Milyonlarca insanın vergisi birkaçbin zenginin daha da zengin olmasına hizmet etmeye başladı.

    Düşünüyorum da, devlet bazen gereğinden fazla para basarak üzerindeki bu borç yükünden kurtulsa idi, belki de çok daha iyi olur ve rahatlardı. Bu noktada sorun şu olabilir. Para sürülmesi enflasyonu ani yükseltecektir. Zaten yüksek enflasyon varken daha da artmasının orta gelirliye kısa vadede olumsuz etkisi olsada orta-uzun vadede devletin borçları ciddi oranda azalacağı ve borçları
    da çok düşeceği için gelirlerini faize borca vereceği yere yatırıma yöneltebilir. Bundan da herkes karlı çıkabilirdi. Ancak böyle bir hayale faizden, rantdan yüksek ve risksiz para kazanan büyük sermaye grupları asla izin vermez.

  3. #11
    Duhul
    Jul 2004
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    40
    Gönderi
    249

    Esas

    Her yıl kaldırım taşlarını yeniden söküp yapmasak,
    bi yolu adam gibi yapmıyım her yıl yenıden yaparak birilerini zengin etmesek,
    ve daha bir sürü saçma sapan harcama yapmasak,
    Bu ülkenin bu borçtanda kurtulur..Ama inancım sıfır..


    Olaya makro ekonomik gözle bakıp para basmayı düşünürsek ne olur?

    Ben para basmanın(seignorage) ekonomilere zarar verdiğine inanıyorum.Bu devletin alım gücünün artmasını sağlamıyor ve ayrıca birçok zararı oluyor.
    Bunun yerine dolaşımdakı paranın artırılması yada azaltılması politakalarını daha doğru buluyorum..

    Almanyada 1919 yılında 0,3 Mark olan bir gazete 1921 yılında 70,000,000 marka kadar yükselmiş.

    Seignorage=M/P yani paradaki artışın fiyatlara oranı kadar real bir artış sağlıyor.Yukarıdakı öğreniği düşünürsek fiyat 210.000.000 kat artmış..Bu kadar kat fazla para basmamız gerekecek..

    Bu ilk bakışta hem para basma için maddi ve zaman kaybı yaratacak.Böle bir durumda insanlar elinde para tutmak istemeyecekler(hem taşıması zor hemde çok hızlı değer kaybediyor) ve ekonomik aktiveteler durma noktasına gelecek.Yatırımlar duracak ve ekonomi tamamen bir çıkmaza girecek..Bunun yerine dolaşımdaki parayı artırıp azaltarak ınsanların harcamalarını yönetmeyi daha doru buluyorum.

    %40 devulasyon oldugundan acaba hangi kesim daha çok zarar gördü?Ben para basmanın daha adil bir borcu yuklenme olduguna inanmıyorum.


    Peki para basmanın getirisi nedir?

    Diyelimki Milli Gayrı Safhi Milli Hasılamız=100YTL

    Bunun %6sı Merkez bankasında nakit..

    Merkez bankası %4 oranında para basıyor Bu enflasyonun %4 artması demek..

    yani Merkesi bankası elindeki parayı %6 x %4=0,24YTL artıyor.Karşılığında enflasyonun %4 artmasına izin veriyor..

  4. #12
    Duhul
    Aug 2005
    İkamet
    Yakında
    Yaş
    17
    Gönderi
    1,709
    Blog Yazıları
    1

    Esas

     Alıntı Originally Posted by TNT-2

    Ölmüsüzde Aglayanımız yok. Bu borcun kapanması için elimdekinin yarısını vermeye hazırım, siz ne dersiniz, yani bunu düsünmek çokmu salakça ??
    eldekinin yarısını vermek mesele değilde... alın terinden ayrılıp verilenleri cebe, cukkaya indirmek için kafasında binbir tilki dolaşıran kesimi nasıl bertaraf edeceğiz...
    verdiklerimiz ne zaman amacına ve yerine ulaştı...

    ek olarak verdiğiniz radikalden alıntı yazı bir gerçeği ortaya seriyor:
    artık sömürgeci devletler askerle silahla sömürüyü bırakalı çok uzun zaman olmuş. modern sömürünün en güzel örneği bu tablo...
    biz istediğimiz kadar hür demokratik bir ülkede yaşadığımızı zannedelim. bu şekilde borcu olan hiçbir ülke hür bir şekilde ve kendi çıkarlarını gözetecek politikalar üretemez.

    ek olarak bir ülkeyi çıkmaza sokan hiçbir zaman başka bir ülke değildir. bizzat o ülkenin içinden çıkanlardır.
    yani kendi çıkarını toplumun çıkarından üstün tutun kesimlerdir. bunlar söz sahibi oldukça bu borç tablosunun iyileşmesi olanaksız gibi görünüyor.

  5. #13

    Esas

    Para'yı anlamak,yıllar süren,belkide hiç başarılamayacak bir iştir.Hele hele borç konusu,işin en çetrefilli kısmıdır.Paranın yerine göre nasıl davrandığı hakkında çok olmasada bazı bilgilere sahibiz.

    Şimdi düz mantık ile baktığımızda "Bütçeden faiz ödemelerine ayrılan para ile şunu,şunu,şunu... yapabiliriz" diyebiliriz.Sonuçta para paradır değil mi? İster faiz ödersin,ister ekmek alırsın!

    Ama hayat düz mantıkla işlemez

    Bu düşünce bir şirket için geçerli olabilir,bilançosundaki faiz ödemeleri yerine "şunları" alabilirdi diyebilirsiniz...
    Ama burada bahsi geçen,bütçesi ülke GSMH'sının %35'ine tekabül eden devlet.Yani devletin politikaları,tüm ekonomiyi ciddi bir biçimde etkiler.

    O bütçede yazılı olan "faiz" kalemindeki paralar hiç "olmamıştır".Hiç basılmamışlardır,tüm ülkedeki paraları toplasan borçları karşılayacak bir para bulamazsın! (MB o meblağda para basmamıştır,dolaşımdaki para ise 20 milyar YTL civarındadır!)

    Ve o faiz kalemindeki paralar ile,bizim cebimizdeki paralar "aynı" şeyler değildir,aynı birimde olsalar bile,onlar aslında bambaşka şeylerdir; elma ile önünüzdeki monitörünüz kadar farklı şeyler.
    O faiz kalemindeki paraları,ödemeyeceğinizi ilan eder ve bu paraları hızlı tren yapmak,üniversite kurmak,öğrencilere laptop dağıtmak,yol yapmak gibi yazıda sayılan kalemlere harcarsanız,daha bu işlerin %20'sini yapmadan iki sorunla karşılaşırsınız :
    1-Döviz krizi
    2-Hiperenflasyon

    Bir ekonominin kapasitesi bellidir.Talebi ise piyasada dolaşan para miktarı ve faiz belirler.Talep ise kapasite (yani arz) ile "fiyatları" belirler.Bir ekonominin kapasitesini kısa dönemde (1-2 yıl) aşırı olarak arttıramazsınız.Ama piyasaya para sürerek talebi arttırabilirsiniz.Buda fiyat düzeyi artışına sebep olur.

    Faiz kalemindeki para,talep yaratmayan tarzda bir paradır.Yani o parayı alıp başka bir şeye harcamanız ile,faize ödemeniz çok çok farklı etkiler yaratır.Yani faiz kaleminin alınıp yatırım ve cari harcamalara harcanması ile,bu parayı basıp harcamanız arasında,"fiyatlar düzeyi" açısından pek bir fark olmaz.

    Açıkçası,eğer faizi ödemiyorum diyerek,oraya aktaracağınız bütçe gelirlerini harcarsanız,uçuk bir enflasyona sebep olursunuz,dolayısı ile "Faiz'e ödediğimiz para ile şunları şunları yapabilirdik" tarzı yazılar pek bir anlam taşımıyor.

    Tabi faiz ödemelerinin yarattığı bir tahribat yok mu? Tabi ki var,hemde nasıl! Ama o çok uzun bir konu,hiç girmeyeceğim.Ama dediğim gibi,faiz paraları ile öğrencilere laptop dağıtamazsınız

    --------------------------------------------------------------------------
    Yazının buraya kadar olan kısmı yazı ile ilgili idi,şimdi insanların genelde kavram kargaşasına düştüğü "borç" konusunda birşeyler yazacağım...

    Borç konusu,özellikle Türkiye'de güzel bir geyiktir.Siyasetle iç içedir,nereye çeksen oraya gelir,fazla insan bu konudan anlamadığı için en kral "yalan alan" larından biridir,at ata bildiğin kadar....Özellikle ATO Raporu tarzı raporlara güzel bir malzemedir falan filan...
    Şimdi bu geyiklerden uzaklaşalım ve konuya ciddi olarak bakalım...

    Borç konusunda en temel bilinmesi gerekenler :

    1-Borç rakamının tek başına hiçbir anlamı yoktur.

    Bunu üç durum etkiler:

    a-Nominal-Reel farkı : Bir ülkenin borçları 2 dönem arasında karşılaştırılacaksa enflasyondan arındırılmalıdır.Yani yılda ortalama %50 enflasyon varken bir ülkenin borcu 1990'da 100,2000 yılında 2000 olmuş ise,borcu yirmi katına çıkmamıştır,aksine yaklaşık 50'de 1'ine falan inmiştir.(Böyle birşeyin olması imkansızdır ama uç bir örnek lazımdı) Şimdi bu konuda Türkiye'nin iç borçlarını "reel"e çevirelim bakalım 2001'den beri neler olmuş?

    Deflatör,
    2001 yılı 1 ise;
    2002 1,440
    2003 1,770
    2004 1,937
    2005 2,091

    Nominal iç borç / Deflatör (Bu bize reel iç borç'u verir)

    2001 122.2 /1 = 122.2 Milyar YTL
    2002 242,7/1,44 = 168,54
    2003 282,9 / 1,77 = 159,8
    2004 316,5 / 1,937 = 163,4
    2005 331,3 / 2,091 = 158,3

    İç borcumuz 2002 yılında dramatik olarak artmış,arkasından küçük bir düşüş yaşamış,sonrasında sabit denebilecek bir dengede seyretmiş.Reel iç borç 2000 yılında ise 65 milyar YTL civarındaymış.

    İç borç nominal olarak bakıldığında artış gözükmesine rağmen,reel olarak düşük veya daha az artmış çıkabiliyor.

    b-GSMH'ya Oranı: İki ülke düşünün.Birinin toplam borcu 80 milyon dolar,birininki 2,4 trilyon dolar.Hangisi daha iyi durumdadır sizce? Sadece sayılara bakarsak 80 miyon $ borcu olan çok daha iyi durumda...Biri Afrika da küçük bir ülke,diğeri ise ABD.İşte bu saçma durumu ortadan kaldırmak için borç,GSMH'ya oranlanır.Şirketlerde de bu yapılır.Önemli olan borcun GSMH'ya oranıdır.Borçlar konusunda bir karşılaştırma yapılacak ise,GSMH'ye oranı alınarak yapılmalıdır,her ülke kendi gelirine göre borçlanabilir.

    Dolayısı ile Türkiye'nin iki dönemi arasındaki reel borcu karşılaştırmakta mantıksızdır.Önemli olan reel borç/ reel GSMH 'dır.

    c-Borcun faiz yapısı ve vadesi : Borca ödenen faiz ile borcun ortalama vadesi,reel borç/reel GSMH yanında verilmesi gereken bilgilerdir.Düşük faiz ve yüksek vade,daha sağlıklı bir yapıyı gösterir.İki ülkeninde Borç/GSMH'leri %50 olsa bile,faiz ve vade farkları birinin diğerinden daha sağlıklı bir yapıda olduğunu gösterir.

    Açıkçası,borç hakkında parasal "rakamlar" ile söylenenlerin pek bir anlamı yoktur,eğer borç hakkında konuşacaksanız reel borç/reel GSMH,borcun vadesi ve faiz yapısı hakkında konuşmalısınız.Geri kalanlar ise,her türlü "istatistiki yalan"a açıktır.

    2-İç borç,devletin kısa vadede bir kesimin tasarruflarını başka bir kesime transfer etmesi,uzun vadede ise,bir kesimin verdiği vergileri borç veren kesime transfer etmesidir.Yani sonuça devlet bir cepten alıp diğerine koyar.Borcu alıp verdiğide Türk insanıdır,faiz ödediğide.(Tabi yabancılarda devlete yerel para cinsinden borç verebilir,bunun olmadığını varsayıyoruz).Yani iç borç,gelecek nesillere bırakılmış bir yük değildir.Bunun hakkında Sn.Ege Cansen güzel bir yazı yazmıştı,arşivden aratıp bulabilirseniz okumanızı tavsiye ederim.

    3- Dış borç,kimin aldığına ve kimden alındığına göre etkisi çok değişebilen bir kavramdır.
    Örneğin
    a)IMF kredileri,hükümet tarafından alınır.Son derece düşük faizlidirler.Aslında tam olarak kredi değil,yerel para ile ihtiyaç duyulan yapancı paranın bir süreliğine "takası" olarak tanımlanabilir.IMF kar elde etmez,aksine zarar yazar.Zaten kuruluş amacı kar değil,ülkelerin yabancı para krizi yaşamalarını engellemektir.Üyelerinden aidat toplar,bunu ihtiyacı olan ülkelere dağıtır.IMF'nin amacı ülkeleri faiz batağına sokmamaktır.Yani genel kanının aksine,eğer IMF olmasa idi Türkiye 2001 krizinde IMF'den aldığı kadar borcu en az 3-4 kat daha fazla maliyet ile yabancı bankalardan almak zorunda kalacaktı.İşte o zaman "faiz ile nasıl ülke sömürülür" filmini izliyor olacaktık...Şu anda öyle bir sorunumuz yok.
    b-Sendikasyon kredileri genelde güçlü özel bankalar tarafından alınır,genelde uzun vadede ödenirler ve düşük faizlidirler.Bankalar açık döviz pozisyonlarını arttırmadıkça tehlike yaratmazlar.
    c-Devlet tahvili yoluyla borçlanma...Vadesi genelde uzun olur,ama maliyeti diğer seçeneklere göre yüksektir.Normal devletle bu yolla borçlanır Bizim gibi anormaller ise IMF yolu ile borçlanır.
    d-Dünya bankası kredileri.Dünya bankasının kredi notu AAA'dır.Dolayısı ile çok düşük faizli ve uzun vadeli kredileri,notu düşük ülkelere aktarır.Ancak proje gösterilmesi karşılığında alınırlar.Belli bir seviyenin üzerindeki ülkeler bu kredileri alamazlar...

    Dış borcun kaynağı çeşit çeşittir.En sağlıklısı,iyi bir kredi notuna sahip olup uzun vadeli tahviller ile borçlanmaktır,ama zor durumda isenize IMF ve Dünya bankası imdadınıza yetişir,karşılığında ise ekonomi politikalarınıza karışırlar.Çünkü amaçları hiçbir ülkenin ekonomik olarak dağılmamasıdır.Bu kurumlar diplomatik amaçlar ile kullanılabilirmi sorusu gündemdedir,bence "hayır" dır,ama çeşitli sebeplerle "evet" diyenler de vardır...


    3- Borcun yerel para cinsinden alınıp alınmadığı önemlidir.Bu nedenle borcun hangi para cinsinden yapıldığıda bir göstergedir.Güçlü ülke kendi parası ile borçlanır.Bunu yapabilmesi için istikrarlı bir paraya sahip olmalıdır.

    4- Dış borçlarda borçlanan önemlidir.Bence özel sektörün borçlanıp,devletin borçlanmaması en doğrusudur.

    5- İnsanlar,ceplerindeki tüm paraları verseler bile devletin borcunu bitiremezler.Çünkü ortada fiziksel olarak o kadar para yoktur .Bitirebilseler bile,bu milyonlarca insanın açlıktan ölmesi ile sonuçlanır,zaten 1 yıl boyunca tüm üretebildiklerimiz kıtı kıtına bize yetiyor.Bunun tamamını nasıl borca yatıracaksınız? Evinizde hep makarna yerseniz,elektirik kullanmazsanız,çocuğunuzu okula yollamazsanız,berbere gitmezseniz,araba kullanmazsanız...Tüm biriktirdiklerinizi devlete verseniz....Duyunca saçma geldi değil mi? Keşke borçların böyle bir çaresi olsa da çözebilsek.Eğer devletin borcuna yardımcı olmak istiyorsanız,üretiminizi ve verimliliğinizi arttırın,vergi kaçırmayın.Bunu herkes yaparsa GSMH'miz daha hızlı artacaktır.

    6- Borç konusu,ne kadar biliniyorsa bilinsin,ayrı bir deryadır.Öyle iddialı konuşmamak lazımdır.Çünkü insan aklını bin kere aşan bir konudur.Değişkenler arasındaki ilişkiler tam olarak bilinmemektedir.Borç yönetimi son derece zor bir iştir.En etkili yöntem bütçe açıklarını azaltmaktır,onu yaptığınızda ise çiftçi sizi yumurta yağmuruna tutar,emekli arkanızdan söver,memur kuklanızı yakar.

    7- Merkantalizmin çöküşü ile sömürgecilik sona ermiştir.Yani artık devletlerin biri kaybederken biri kazanır mantığı değil,her iki devletinde kazanabileceği mantığı hakimdir.Dolayısı ile kimse kimseyi sömürmez,bizim ekonomik büyümemiz diğer "büyük" tüm devletleri sevindirir,çünkü ne kadar çok üretim yapılırsa o kadar ucuza ve bol tüketim söz konusudur.Dolayısı ile kimse sistemin dışına çıkmasın diye IMF ve Dünya bankası kurulmuştur.Borçlarımız yüksek ise bunun suçlusu IMF değil,biziz.Hele hele ülkeyi darbe havasına sokanları umarsızca alkışlarken arka planda banka hortumlayanları görmememiz tamamen Türk halkının yani benim,sizin,hepinizin suçudur,cezasınıda halen çekmekteyiz,dua edin IMF'ye,aslında hakettiğimiz bu cezanın 2-3 katıydı!

    8- Borç konusu,hakkında binlerce sayfalık kitaplar yazılabilecek kadar geniş ve çok yönlü bir konudur.Dolayısı ile spekülasyona açıktır.Bu nedenle borç konusunda gazetelerden okuduklarınıza fazla inanmayın,genelde yalandır.Gazetenin siyasi görüşüne göre (yada patronunun çıkarlarına göre) aşırı iyimser veya kötümser "istatistiki yalan" söylenmiş olma ihtimali son derece yüksektir,hatta kesindir!

    Saygılar...

    Not: Ben yazıyı yazarken Sn.Ege Cansen konumuzla alakalı bir yazısını daha yayınlamış.Okumanızı tavsiye ederim : http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...asp?yazarid=17
    Son düzenleme : Lord_Genius; 15-02-2006 saat: 03:55.

  6. #14

    Esas

    Dış borcun kaynağı çeşit çeşittir.En sağlıklısı,iyi bir kredi notuna sahip olup uzun vadeli tahviller ile borçlanmaktır,ama zor durumda isenize IMF ve Dünya bankası imdadınıza yetişir,karşılığında ise ekonomi politikalarınıza karışırlar.Çünkü amaçları hiçbir ülkenin ekonomik olarak dağılmamasıdır.Bu kurumlar diplomatik amaçlar ile kullanılabilirmi sorusu gündemdedir,bence "hayır" dır,ama çeşitli sebeplerle "evet" diyenler de vardır...

    Şu anda sanırım Brezilya'nın yaptığı budur.yada yapmaya çalıştığı.15-20 milyar dolarlık tahvil alımı yaptığı söyleniyor.

  7. Esas

     Alıntı Originally Posted by oztatlit
    Dış borcun kaynağı çeşit çeşittir.En sağlıklısı,iyi bir kredi notuna sahip olup uzun vadeli tahviller ile borçlanmaktır,ama zor durumda isenize IMF ve Dünya bankası imdadınıza yetişir,karşılığında ise ekonomi politikalarınıza karışırlar.Çünkü amaçları hiçbir ülkenin ekonomik olarak dağılmamasıdır.Bu kurumlar diplomatik amaçlar ile kullanılabilirmi sorusu gündemdedir,bence "hayır" dır,ama çeşitli sebeplerle "evet" diyenler de vardır...

    Şu anda sanırım Brezilya'nın yaptığı budur.yada yapmaya çalıştığı.15-20 milyar dolarlık tahvil alımı yaptığı söyleniyor.

    ben ekonomilerin dağılmamalarını amaçladıklarını sanmıyorum..daha çok kontrol etmek amaçlı yönelimler..ama tabi direkt olarak imf veya dünya bankası kullanılarak değil.ne yazık ki birçok dış etken ve engelleme sözkonusu.en başta üretimini maksimum seviyeye çıkarmalısın devlet olarak..doların fiyatınıda çok iyi ayarlaman gerek.ne türk lirasını değersiz kılacak kadar maximum,ne de sanayici ve ihracatçının zarar etmesine göz yumacak kadar minimum.

    bunun dışında,devlet en baş etken olarak dünya ekonomi ve piyasasına ayak uydurmalı,market ekonomi denilen sisteme geçmelidir.mix yani karma ekonomilerde,market ekonomi kadar sağlıklı olamazlar.özelleştirmeler bittikten sonra,devlet sırtından kalkan yükününde rahatlığıyla,direkt olarak yerli yatırımcıya destek vermelidir.bunun bir çok alanı vardır.misal madencilik..türkiyede daha açılmamış düzinelerce belkide yüzlerce maden yatağı var.bunların işletme hakkı verilirken diikat edilmesi gereken en önemli husus,yabancı işletmeciyle yerli işletmeciye eşit hak tanımamaktır.yabancı işletmeci ve şirketler çok daha güçlü olduklarından,üstelik devlete ve millete kazandırmaktan çok,kendi ülkelerine ve şirketlerine kazandırmak amacı güttüğünden piyasada haksız rekabete yol açacaklardır.öncelikle yerli yatırımcı doyurulmalıdır.bu en küçük örnek..bunlar gibi,her alanda ve üretim kategorisinde örnekler mevcuttur..

    ama tabi tüm bunların yapılabilmesi için dışarıdan konan engellerin kalkması gereklidir.Atatürk,en başta demiryolları ile ulaşıma önem verirken,daha sonra gelen iktidarlar döneminde,demir yollarına neredeyse tek bir çivi çakılmamış,tüm milli sermaye otoban ve yol yapımına yöneltilmiştir.bunada bizzat dış etkenler öncülük etmiştir.amacı,türkiyeye otomobil satmaktır.ve tabiki petrol tüketimide göz ardı edilemeycek etkendir.tabiki yol yapılacak,ama öncelikle ülke çıkarları gözetilmeli,en ucuz taşıma ve ulaştırma çeşidi demir yolları olduğundan,otoyol yapımı kadar bu alanada önem verilmelidir.ama maalesef..

    borçlarla direkt olarak ilgilenmekten ziyade,daha geniş bir açıdan bakılır,insanlar bilinçlendirilirse,bunun daha çok yararı olacağı görüşündeyim..

  8. #16

    Esas

     Alıntı Originally Posted by oztatlit
    Dış borcun kaynağı çeşit çeşittir.En sağlıklısı,iyi bir kredi notuna sahip olup uzun vadeli tahviller ile borçlanmaktır,ama zor durumda isenize IMF ve Dünya bankası imdadınıza yetişir,karşılığında ise ekonomi politikalarınıza karışırlar.Çünkü amaçları hiçbir ülkenin ekonomik olarak dağılmamasıdır.Bu kurumlar diplomatik amaçlar ile kullanılabilirmi sorusu gündemdedir,bence "hayır" dır,ama çeşitli sebeplerle "evet" diyenler de vardır...

    Şu anda sanırım Brezilya'nın yaptığı budur.yada yapmaya çalıştığı.15-20 milyar dolarlık tahvil alımı yaptığı söyleniyor.
    Brezilya cari fazla verdiği için,merkez bankasında boşu boşuna döviz tutacağına (bu dövizlerin getirisi son derece "komik"tir),elde ettiği dövizler ile baştan IMF kredilerini geri ödedi (bence tamamen siyasi güdülerle yapılmış mantıksız bir hareketti) şimdi de piyasadaki tahvillerini geri toplamak istiyor (tahvillere her yıl kupon ödüyor).Piyasadan tahvil toplaması son derece akıllıca,aslında IMF kredilerine vereceği para ile baştan bunu yapmalıydı (tahvilin maliyeti yüksek,IMF kredisininki çok düşüktür).
    Brezilya'nın tahvillerini geri toplayacağı söylentisinin balon olduğu söyleniyor,önümüzdeki 1-2 haftada işin aslını öğreniriz.Ancak siyasi tatmin sağlayacağız diye IMF geri ödemesi ekonomilerine zarar verdi.Kendi bilecekleri bir iş...Ben ekonomi politikalarını sağlıklı bulmuyorum.(Biraz fazla ideolojik sanki)

    Cari fazla veren bir gelişmekte olan ülkenin yapabileceği en mantıklı iş tahvillerini piyasadan toplamaktır.Ancak o cari fazlanın "maliyeti" nedir diye sorarsanız,hızla artan bir nüfusa karşın son beş yılda neredeyse reel olarak hiç büyümemiş bir ekonomi!Artamayan sanayi üretimi,yüksek reel faiz (bizimkinden bile!) ,durma noktasına gelen yatırımlar... Bazen borç almak daha iyidir.

Sayfa 2/6 İlkİlk 1234 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •