Sayfa 3/4 İlkİlk 1234 SonSon
Arama sonucu : 28 madde; 17 - 24 arası.

Konu: tepeden tırnağa sağlık

  1. #17

    Esas

    Tomografinin etkisi zamanla geçiyor mu? Mesela 1 yıl aralıklarla çekilen iki tomografi de bahsettiğiniz atom bombası 2.5 km etkisi gösterir mi? Etkiyi vücut zamanla atar mı?

  2. Esas

    İkide bir tomografi çekilmez, cekilmemeli!!!

    Dr. Murat Kınıkoğlu
    AKSAM
    24 Aralik 2007


    Geçen hafta 40 küsür yaşlarında bir hasta elinde dosyalarla ziyaretime geldi. Babası 42 yaşında akciğer kanserinden vefat etmiş, kendisi de aynı hastalığa yakalanacak diye korkuyor. Filmleri bana uzatırken “Düzenli aralıklarla akciğer tomografisi çektiriyorum. Şimdiye kadar bir sorun çıkmadı” dedi. Masanın üstündeki tomografi dosyalarını görünce “Şu an bir sorun olmayabilir ama bu sıklıkla tomografi çektirirsen yakında kötü bir haber alabilirsin” diye cevap verdim.

    Bildiğiniz gibi herhangi bir nedenle röntgen çektiren veya tomografi, mamografi, anjiyografi gibi tetkikler yaptıran kişilerin vücudu zararlı ışınlara maruz kalır. CT tomografilerde, basit röntgen tetkiklerinden 50-200 kez daha fazla şua alınır. İki kez CT scan çektirdiğinizde Japonya’da atılan atom bombasına 2.5 km uzakta bir kişinin aldığı kadar radyasyon alırsınız.

    “Bir makineye girsem içimde ne var, ne yok belli olsa!...”

    Açıkça söylemese de her hasta böyle mucize bir tetkik yaptırma ümidini taşır. Keşke teknoloji bu kadar ileri olsaydı, keşke bir kan alarak veya bir makineye sokarak tüm hastalıkları bulabilseydik. Belki 100 yıl sonra parmağımızı bir deliğe sokarak veya gözümüzü bir merceğe dayayarak sağlık sorunlarımızı öğrenebileceğiz ama şu an için böyle mucize bir cihaz yok. (Tıbbi teknolojideki onca ilerlemeye rağmen, hastasının sorunlarını dikkatle dinleyen bir doktordan daha mükemmel bir teşhis aleti bulunamadı.)

    Önce ticaret, sonra sağlık...

    Kurnaz tüccarların mallarını bire bin katarak övmesi gibi medikal sektör de teşhis metodlarını bire bin katarak anlatmayı adet haline getirdi. Yeni metotlar piyasaya sürülürken avantajları anlatılıyor ama risklerinden hiç bahsedilmiyor. Amerika’da her yıl 20 milyon yetişkine ve 1 milyon çocuğa lüzumsuz yere tomografi yapılıyormuş. Önümüzdeki 20-30 yıl içinde ortaya çıkacak olan kanserlerin yüzde 2’sinin nedeninin çekilen tomografiler olacağı söyleniyor. Bizim ülkemizde kaç kişiye lüzumsuz tomografi çekiliyor bilmiyorum ama cihaz sayısına bakarak ABD ile yarışabileceğimizi söyleyebiliriz.

    Geçenlerde Journal of Medical Screening dergisinde Dr. Nicholas Wald imzalı bir makale yayınlandı. Dr. Wald basit endikasyonlarla tomografi çektiren hastaları iki konuda uyarıyor:

    1.Tomografide verilen yüksek dozlu şua kanser riskinizi artırır.

    2. Hastalık süphesi ve beklentisi anksiyete ve depresyon riskinizi artırır.

    Tomografi önerilen hastaya “Başınızdaki ağrı beyindeki tümöre ait olabilir, tomografi çekmeden kesin bir şey söyleyemeyiz,” veya “Kalp damarlarınızda ciddi bir tıkanıklık olabilir tomografiye sokmadan anlayamayız,” diyerek belirli bir hastalık şüphesinden bahsedilir. Bu insanlar daha sonra ne kadar rahatlatılmaya çalışılırsa çalışılsın “kötü hastalık ihtimali” şuur altlarına takılıp kalır. Tomografiye veya MR’a girerken karısıyla ve çocuklarıyla vedalaşan pek çok hasta biliyorum. Bazıları sonuçları normal çıksa bile iki-üç günlük kötü beklentinin etkisini üzerlerinden atamıyorlar.

    Dikkat!..Yaş küçüldükçe röntgen ışınlarının vücuda verdiği zarar artar. Bu yüzden çocuklarınızdan tomografi istendiğinde iki kez daha dikkatli olun, doktorunuza bu tetkikin gerçekten gerekli olup olmadığını, teşhise daha zararsız bir yolla ulaşıp ulaşamayacaklarını sorun. Hamile kadınlar radyasyona bağlı kanserlere karşı çok daha hassastırlar. Bu yüzden röntgenden ve tomografiden özellikle uzak durmalıdırlar.

    Sonuç olarak; hiçbir şikayeti olmayan bir kişinin “sadece tarama amaçlı” tomografi yaptırması doğru değildir. Eğer doktorunuz belirli bir hastalığın kesin teşhisi için tomografi istiyorsa tabii ki yapılmalıdır, ancak yukarıda anlattığım hastada olduğu gibi benim ailemde risk var diyerek kontrol-tarama amaçlı röntgen ve tomografi filmleri çektirmek veya basit bir şikayetle, örneğin, başım ağrıyor diye beyin tomografisi çektirmek “kansere davetiye çıkarmaktır.”

  3. #19

    Esas

    uzun uzun yazmıyacağım;işte sizlere pratik birkaç öneri..istediğiniz doktora test ettirebilirsiniz..

    -baklava,pasta türü şekerli gıdaları mutlaka ya yemeklerden 1 saat önce veya yemeklerden 2 saat sonra almayı alışkanlık haline getiriniz...bunları yemeklerle birlikte alarak aşırı insülin salgılamasını önleyiniz..bu alışkanlığı edinemezseniz şeker hastalığı,aşırı yağlanma,göbek oluşumu kapınızı çalabilir..
    -gece yatmadan önce ve sabah kalktıktan sonra bir bardak su içmeyi alışkanlık haline getiriniz..
    -her sabah içtiğiniz mis gibi organik ürün olan çaykur rize çayınızı içine 6-7 kuşburnunu parçalayıp atarak demleyiniz..kuşburnu çayınızın tadını daha da güzelleştirecektir..kuşburnu,madensel tuzlar,a,c,e,b vitamini yönünden şaheser bir bitkidir..çok arzu ederseniz çayınıza birkaç yaprak biberiye,ısırgan yaprağı da atarak vitamin ve mineral dopingini azami düzeye çıkarabilirsiniz..
    -siyah seylan,iran çaylarını kesinlikle tercih etmeyiniz..bunların yetiştiği yerler genelde tropik bölgeler olduğu için ve oralarda haşerat fazla olduğu için böcek ilacı kalıntısı çoktur onlarda..en ideali çaykurun %100 organik ürünü olan doğu karadeniz çaylarıdır..
    2008'in sağlıklı bir yıl olması dileğiyle..

  4. Esas

    Dr. Murat Kınıkoğlu
    alinti: aksam

    Margarin mi?




    Margarin Üreticileri Birliği son günlerde atağa kalktı. Margarinin hiçbir zararı olmadığını, kalbe asıl zararlı olanın tereyağı gibi doymuş yağlar olduğunu söylüyorlar. Dikkat!.. Çok yakında Tereyağı Üreticileri Birliği’nin karşı kampanyası başlayabilir. (Böyle bir birlik var mı bilmiyorum, yoksa da eli kulağındadır.)

    Daha önce de yazdım, ne yiyip içeceğimize biz değil Üretici Birlikleri karar veriyor. Örneğin Şarap Üreticileri Birliği günde bir bardak şarap içmemizi istediği için her gün gazetelerde şarabın faydaları ile ilgili yazılar okuyoruz. Arasıra Bira Üreticileri Birliği araya girip, biranın da en az şarap kadar faydalı olduğuna dair haberler patlatıyor. Şarap, bira derken hepiniz alkolün kalbe faydasını ezbere biliyor ama fazla içildiğinde “beyin için ne kadar zararlı olduğunu” öğrenemiyorsunuz.

    Margarin kampanyasını izleyen halkımız da şaşırmış durumda. “Ne oldu da kırk yıldır ‘aman yemeyin’ dediğiniz, tu-kaka ettiğiniz margarinler birden faydalı oldu?” diye soruyorlar. Efendim meselenin özü şu: Mısır, soya gibi bitkilerin yağlarından devşirilerek yapılan margarinleri aslında III. Louis Napoleon’a borçluyuz. Fakir halk için yeni bir yağ bulunmasını isteyen Fransa imparatoru “Kim ki bana tereyağı gibi ekmeğe sürülen (ama ucuz) bir yağ yaparsa ona büyük bir ödül vereceğim” diye ferman çıkarmıştır. Topladığı bitkisel yağları basınç altında katı hale getiren uyanık kimyacı Mouires margarini bularak büyük ödülü kapmıştır. Bundan 150 yıl önce fakir insanları kandırmak için bulunan margarin o yıldan bu yana teknolojik evrim geçirerek en sonunda kalbimiz için yararlı(!) margarin haline dönmüştür.

    Margarinler bitkisel kaynaklı oldukları için kalp damar sistemi için zararlı olan kolesterol ve doymuş yağları içermezler. Buna karşılık imalatları sırasında doymuş yağlardan bile zararlı “trans yağlar” ortaya çıkar. Günümüzdeki modern üretim teknolojisi margarin üretiminde trans yağ oluşumunu engelleyebilmektedir. Son yıllarda margarine rağbet edilmesinin arkasında işte bu teknolojik gelişme vardır. Ülkemizde üretilen margarinlerin büyük kısmı yeni teknoloji ile trans yağsız üretilmekte birlikte piyasadaki bütün margarinlerin bu özelliğe sahip olduğunu söyleyemeyiz. Bu yüzden “Margarinler zararsızdır” diyerek genelleme yapmak yerine “Trans yağ içermeyen margarinler kalp damar sistemine zararsızdır” demek daha doğru olur.

    Benim tavsiyem:

    1-Margarinler, (ekonomik olarak avantajlı olmalarına rağmen) mutfakta ilk aklımıza gelen yağ olmamalıdır. Öncelikle sıvı yağı ve bilhassa zeytinyağını tercih etmeliyiz.

    2-Margarinlerin kalp hastalarına iyi geldiğini söyleyemeyiz, belki zararlı olmadığını söyleyebiliriz (ki bunu söylemek için bile vaktin erken olduğunu düşünüyorum.)

    3-Ekmeğe margarin sürdürülerek çocuklara yedirilmesini doğru bulmuyorum. Çocuklar allerjik reaksiyonlar açısından erişkinlere göre daha hassastırlar. 2001 yılında Melbourne - Royal Children’s Hospital tarafından yapılan ve Thorax dergisinde yayınlanan bir çalışmada margarin yedirilen çocuklarda astım görülme riskinin daha fazla olduğu gösterilmiştir. İngiliz Toraks Cemiyeti başkanı Dr. Lenney, annelerin çocuklarına fazla margarin vermemelerini, bu yağlarda kızartılmış yiyecekleri fazla yedirmemelerini önermiştir. Avustralya’da yapılmış bir diğer çalışmada zeytinyağlı Akdeniz diyeti kullanan kişilerle margarin kullanan kişiler mukayese edilmiş ve sonuçta alerjik rinit, astım ve cilt döküntüleri gibi alerjik reaksiyonların margarin kullananlarda iki misli daha fazla olduğu görülmüştür. Son olarak 2005 yılında Eur J Clin Nutr. Dergisi’nde yayınlanan bir çalışmada margarindeki yağ asitlerinin erişkinlerde de astım riskini artırdığı gösterilmiştir.

    4-Günümüz Türkiyesi’nde herkesin çocuklarına tereyağı yediremeyeceği gerçeğini de gözardı etmememiz gerekir. Margarinler, özellikle kalabalık aileler için enerji ve A,D,E vitaminleri açısından zengin bir besin kaynağıdır.

    Yazımın sonunda bir itirafta bulunayım; eşim, özellikle kek ve kurabiyelerde hiçbir yağın margarinin yerini tutamayacağını söylüyor. (Özellikle birisinden şaşmaz.) Öyle veya böyle bize de zaman zaman onun yaptığı margarinli kurabiyleri afiyetle yemek düşüyor.

    Özetin özeti: Zeytinyağı birinci, tereyağı ikinci, arasıra margarin...

  5. #21
    Duhul
    Feb 2004
    Yaş
    68
    Gönderi
    10,347
    Blog Yazıları
    9

    Esas

     Alıntı Originally Posted by kemal.erdem Yazıyı Oku
    Dr. Murat Kınıkoğlu
    alinti: aksam

    Margarin mi?


    .................................


    Özetin özeti: Zeytinyağı birinci, tereyağı ikinci, arasıra margarin...

    İşte sağlık...
    Herkes için...

  6. Esas

    Dr. Murat Kınıkoğlu
    alinti: aksam
    5/5/2008



    Kanser artıyor mu?



    Hastalarımla “Eskiden bu kadar kanser yoktu, şimdi kime baksak kanser” muhabbetini çok sık yaparız. Gerçekten kanser artıyor mu, yoksa bize mi öyle geliyor? Hemen cevabını vereyim: Bizim gibi sigarayı ve çevre kirlenmesini kontrol altına alamayan az gelişmiş ülkelerde kanser artıyor, Amerika’da azalıyor.

    Check-up yaptıranlar kanlarına baktırarak kanser olup olmadıklarını anlamak isterler. Hastalarıma kanseri erken teşhis eden mucize bir tetkik olmadığını söylüyorum. C harfi ile başlayan, çoğunuzun ezbere bildiği meşhur kan tetkikleri maalesef erken tanıda pek bir işe yaramıyor. Aksine, bilinçsizce yapılan tetkiklerin bazen yarardan çok zararı oluyor. Örneğin; babanız akciğer kanserinden öldü diye altı ayda bir röntgen çektirirseniz maruz kalacağınız şua ile akciğer kanseri olma riskinizi artırırsınız.

    Başta Amerika olmak üzere gelişmiş Batı ülkelerinde alınan önlemler sayesinde kanser oranlarında düşüş sağlandı. Erkeklerin bir numaralı kanseri olan akciğer kanseri, 2001 yılından bu yana her yıl yüzde 1.8 oranında azalıyor. Bizde ise sigaraya bağlı olarak artıyor. Amerika’da kalın bağırsak kanseri yılda yüzde 2, kadınlarda meme kanseri yüzde 3.5 oranında azalıyor. Meme kanseri ölümlerindeki azalmanın en büyük nedeni menopoz sonrası hormon kullanımından vazgeçilmesi. Amerika’da sıklığı artan kanserler ise şunlar; kadınlarda: Tiroid, böbrek, mesane, kan kanseri ve lenfomalar, erkeklerde: Karaciğer, böbrek, yemek borusu kanserleri...

    Merak ediyorum, Sağlık Bakanlığımızın Türkiye’de kanserin azaltılmasına yönelik hedefleri ve uygulamaya koyduğu projeler var mı? Yoksa konunun uzmanlarının sıkça ikaz ettiği gibi on yıl sonra bir kanser patlamasıyla mı karşılaşacağız?

    1. Sigara ülkemizdeki en büyük kanser nedenidir. Sigara yasası dışında bakanlığın sigara kullanımının azaltılması yönünde bir çalışması var mıdır?

    2. Şişmanlıkla kanser arasındaki ilişki kesinleşmiştir. Ülkemizde obezite oranları nedir? Bakanlığın ülkemizde hızla yükselen obezite oranının düşürmek konusunda bir hedefi ve projeleri var mıdır?

    3. Düzenli spor yapmanın kanser oranlarını azalttığı gösterilmiştir. Düzenli spor yapanların sayısını artırmak, sporu halka yaymak için hangi projeleri yürütüyoruz?

    4. Bayanlarda 40 yaşından sonra yapılan düzenli mamografi kontrollerinin meme kanserinden ölüm oranlarını azalttığı biliniyor. Ülkemizde kadınların yüzde kaçı düzenli mamografi yaptırabiliyor? Beş yıllık hedef nedir, tetkikin yaygınlaştırılması için ne yapılacaktır?

    5. Düzenli kolonoskopi kontrollerinin kalın bağırsak kanserlerinin erken teşhisinde etkisi gösterilmiştir. Ülkemizde 50 yaş ve üzerindeki kişilerin yüzde kaçı kolonoskopi yaptırabiliyor? Oranı artırmak için bakanlığın herhangi bir projesi var mı?

    6. Erkeklerde prostat kanserinin erken yakalanması amacıyla düzenli aralıklarla PSA testi yaptırmak gerekiyor. Bakanlığın bu testin yaygınlaşmasını sağlamak için belirli bir hedefi ve projesi var mı?



    --------------------------------------------------------------------------------



    Kemik erimesi ilacı kalpte ritm bozukluğu yapıyor

    Washington Üniversitesi tarafından yapılan ve “Annual of İnternal Medicine” dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre ülkemizde de kullanılan Fosamax (Alendronate) isimli kemik erimesi ilacı kalpte ritm bozukluğuna sebep oluyor. İlacın mide ve yemek borusunda yaptığı tahrişe bağlı rahatsızlıklar eskiden beri biliniyordu. Atrial Fibrilasyon dediğimiz ritim bozukluğu bu ilacı kullananlarda % 86 oranında daha fazla görülüyor. Düzenli kasılma işlevini kaybeden kalp boşlukları içinde oluşan pıhtılar felce kadar giden önemli sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

    Daha önce de birkaç kez değindiğim gibi kemik erimesinde ilk seçenek ilaç tedavisi olmamalı. Tüm sağlık sorunlarında kullanılacak ilacın getiri ve götürüsünü değerlendirmek çok önemli. Kemik erimesi denilen rahatsızlıktan korunmak istiyorsanız bugünden tezi yok sigarayı bırakın, doğal besinler yoluyla kalsiyum alımını artırın ve düzenli spor yapın.


  7. #23

    Esas

    KULAK MEMESİNDEN KALBE UZANAN YOL

    İzmir Kent Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Cevad Şeküri, kulak memesindeki yatay derin çizginin kalp ve damar hastalıklarının habercisi olduğunu söyledi.Doç. Dr. Şeküri, kulak memesi çizgisinin kalp damar hastalığı belirtilerinden biri olarak kabul görmesiyle ilgili ilk çalışmanın 1973 yılında yapıldığını, bugüne kadar bu konuda 35′e yakın yayın oluşturulduğunu anlattı.

    Kulak memesindeki çizginin damar dolaşım yetersizliğinin kronik bir bulgusu olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Şeküri, bu çizgiye sahip olanlarda kalp damar hastalığı görülme sıklığının, olmayanlara oranla daha yüksek olduğunu dile getirdi.

    Kulak memesindeki bu çizginin cilt bulgularından biri olduğunu dile getiren Doç. Dr. Şeküri, ”Bu çizgiyi görmek için aynaya bakmak yeterli. Bir ya da iki kulak memesinde bu çizgi bulunanlar kalp damar hastalıkları yönünden taranmalı, risk faktörleri açısından da tetkik edilmeli” diye konuştu.

    ”KALPTEN ÖLENLERİN YÜZDE 80′İNDE BU ÇİZGİ VAR”

    Kalp ve damar hastalıklarından hayatını kaybedenler üzerinde yapılan otopsi çalışmaları sonucunda ilginç verilere de rastlanıldığını kaydeden Şeküri şöyle konuştu:”Kulak memesindeki yatay derin çizgi kalp damar hastalıklarının habercisi. Kalp rahatsızlığı sonucu ölenlerin yüzde 80′inde bu çizgi saptandı. Kulak memesinin tam ortasında yan devam eden ‘Diagonal’ tarzda dediğimiz bir yarık oluşuyor. Bu yaşlılıkla birlikte olmakla beraber kalp damar hastalığının da önemli belirtisi olabilir. Bu çizgiye taşıyanlarda kalp damar hastalığı ortaya çıkma riski çok yüksek. İki kulakta da bu çizgi varsa kalp damar hastalığı birlikteliği oranı yüzde 77′e çıkıyor. Tek kulakta olduğunda bu risk yüzde 30-35′lerde kalıyor. Bu çizgiyi taşıyanların kalp damar hastalığı yönünden tetkik edilmeleri gerekiyor. Özellikle risk faktörleri açısından yani hipertansiyon, kolesterol, sigara, şeker ve şişmanlık yönünden tetkik edilmeleri çok isabetli olur. Yapılan çalışmalarda bu çizgi orta ve ileri yaş olgularında çıkıyor, yaş ilerledikçe daha da sık görülüyor, çizgi derinleşiyor. Erkeklerde görülme oranı kadınlara göre daha yüksek. Kadınlarda küpe kullanımından dolayı bu çizginin ayrımı şaşırtabiliyor.”

  8. Esas

    Allı pullu davetiye ile çağrılan hastalık...


    Çağrılmadan gelenler de vardır ama hastalıkların çoğunu kendimiz davet ederiz. Örneğin, gece dışarı çıkarken “Oğlum üstüne bir şey al üşüyeceksin” diyen annenize “Üşümem” diye cevap verirseniz hastalığı davet etmiş olursunuz. Sonraki gün 40 derece ateşle yatarsınız ama iş işten geçmiştir artık. Davetli misafirler her zaman bu kadar kolay gitmezler. Bazıları tüm organlarınızı işgal eder, hatta sonunda sizi evinizden bile edebilir.

    Kendi davet ettiğimiz hastalıklara güzel bir örnek olarak “şeker hastalığı”nı gösterebiliriz. Fazla kilolarınız allı pullu davetiyenizin zarfıdır. Hiç spor yapmaz, evden işe-işten eve arabayla gidip gelerek zarfa pul yapıştırmış olursunuz. Ne yediğinize dikkat etmez, çikolata, dondurma, tatlı yeme alışkanlığından vazgeçmezseniz allı pullu davetiyenizi postaya vermiş olursunuz. Ve... Sonunda “şeker hastalığı” size misafirliğe gelir. İşin kötü tarafı onun evinizde olduğunu uzun bir süre fark etmezsiniz. Metabolik Sendrom Derneği’ne göre ülkemizde şeker hastası olduğu halde farkında olmayan üç milyon kişi var. Geldiydi gelmediydi, vardı yoktu derken bir de bakarsınız evinizin en güzel köşeleri işgal edilmiş, gözleriniz eskisi gibi görmez, böbrekleriniz çalışmaz olmuş.

    Şeker hastalarının çoğu komplikasyonlar ortaya çıkmadan hastalıklarının farkına varmazlar. Örneğin eskisi gibi iyi görmediklerini fark edip doktora gittiklerinde gözlerinin yüksek şekerden hasar gördüğü veya ayaklarındaki uyuşma nedeniyle doktora başvurduklarında şekere bağlı nöropati olduğu anlaşılır. İşte bu yüzden şeker hastalığında organlar hasar görmeden hastalığı teşhis etmek çok önemlidir.

    Hastalığın teşhis edilmesiyle de iş bitmiyor; yüksek şekeri önemsemek, ciddiye almak gerekiyor. Şeker hastası olduğunu bildiği halde “ucundan birazcık yiyorum” diyerek yarım ramazan pidesini mideye indirenler var. Onlara yüksek şekerin vereceği zararları bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum:

    1. Şekeri yüksek olanların kalp krizi veya felç geçirme ihtimali üç misli daha fazladır.

    2. Şeker hastalarının dörtte üçünde yüksek tansiyon da ortaya çıkar.

    3. 20 yaşından sonra ortaya çıkan körlüklerden büyük oranda şeker hastalığı sorumludur.

    4. Diyaliz merkezlerinde böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi olan ya da böbrek nakli yapılması planlanan hastaların çoğu şeker hastasıdır.

    5. Şeker hastalarının yarısından çoğunda el ve ayaklarda uyuşma, hissizlik veya ereksiyon sorunları vardır.

    6. Şekerin neden olduğu damar ve beslenme bozuklukları bazen ayakların kesilmesine kadar giden sorunlara neden olabilir.

    7. Şeker hastalarının üçte birinde dişeti sorunları görülür.

    8. Şekerin iyi kontrol edilemediği hamileliklerde bebeklerin yüzde 5-10’unda doğumsal anormallikler görülür, düşük oranı artar.

    --------------------------------------------------------------------------------

    Şekerin gelmesini önlemek için

    1. Her gün (haftanın yedi günü) yarım saatten fazla yürüyün ya da koşun. Haftada 2.5 saat yürüyüş yapanlarda şeker hastalığı ortaya çıkma riskinin yüzde 58 azaldığı gösterilmiştir.

    2. Zayıflayın, ayda

    3-4 kg vererek ideal kilonuza inin.

    3. Şeker ve kötü karbonhidratlı yiyeceklerden uzak durun.

    4. Kas güçlendirici ağırlık çalışmalarının şekerin kontrolünde önemli olduğu gösterilmiştir. Amerikan Şeker Derneği diyabet eğilimi olanların haftada üç kez ağırlık çalışmasını önermektedir.

    5. Yemeklerden önce iki çorba kaşığı sirke içmenin (örneğin elma sirkesi) kan şekeri ve insülin seviyesini düzenlediği gösterilmiştir, ayrıca kilo vermenize de yardımcı olur.

    6. Tarçının kan şeker seviyesini dengelemekte yararlı olduğu gösterilmiştir. Tarçın kabuğundan yapılmış çayı içebilir veya bir tatlı kaşığı toz tarçını bir parça ekmek içinde yutabilirsiniz.

    --------------------------------------------------------------------------------

    Aşağıdaki bulgular varsa şeker hastalığından şüphelenin:


    Çok su içiyorsanız


    İdrara sık çıkmaya başladıysanız


    Son günlerde iştahınız arttıysa, bir şeyler atıştırmadan duramıyorsanız


    Aşırı halsizliğiniz varsa


    Yaralarınız geç iyileşiyorsa


    Erkeklerde sertleşme sorunu varsa


    Hamile iken şekeriniz yükseldiyse


    Görmenizde bozukluk varsa

    aksam
    dr.murat kinikoglu
    22.09.2008

Sayfa 3/4 İlkİlk 1234 SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •