VARAN 1: Nuriye Akman, CHP Milletvekili Canan Arıtman ile konuştu. İğneli sorularla gerilen Arıtman, Akman'ı 'objektif' olmamakla suçladı, ortaya 'yorumsuz' bir röportaj çıktı. İşte söyleşi:
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, laiklik ve kadın hakları savunuculuğu, Meclis Başkanı Arınç’la yaşadığı polemikler, verdiği ilginç kanun teklifleri, sadece muhatabı ile değil kamuoyuyla da paylaştığı mektupları, yaptığı sporlar ve silahları ile grubunun adından en çok söz ettiren üyelerinden biri.
Meclis tatile girmeden kendisiyle konuşmamak olmazdı. Ben sorularımın cevabını aldım. Ama o benim objektif olmadığımı düşündü. O nedenle söyleşimizi, izlenimlerimi belirtmeden, yorumsuz veriyorum.
Emine Erdoğan’a “Ya kıyafetini değiştir ya da evde otur. Protokol görevini bu giysilerle yapmandan rencide oluyorum” diye bir mektup yazdınız. Üslubunuzdan pişman mısınız?
- Hayır. Her zaman, söylediğim sözün arkasında durdum. Bu yaştan sonra da değişmem. Bakın çok nazik; ama bir kararlılığı da ifade eden bir mektup o.
Örtünü çıkarmıyorsan evde otur diye tepeden bakmacılık bir sosyal demokrata yakışıyor mu?
- Eğer yapamayacaksanız buna da saygı duyarım. O zaman bu görevlerde bulunmayın, anlamına gelen bir üslup o. Yani üstten bakma değil. Sayın hanımefendi çağdaş Türk kadınlarını incitiyor, utanmamıza neden oluyor. Biz bunu yaşamak istemiyoruz.
Tarhan Erdem’in başında bulunduğu bir araştırma şirketi, Türk toplumunda kadınların yüzde 64,2’sinin tesettürlü olduğunu ortaya koymuştu. Bundan haberiniz var mı?
- O araştırmayı görmedim. Tabii tesettürden tesettüre fark var. Hepimiz biliyoruz ki, kadınlar üzerinden bir siyasal proje yürütülüyor. Bunun da simgesi türbandır. Bu, samimi bir tesettürün ifadesi değildir.
Elinizde bir “samimiyet ölçer” olduğuna göre söyler misiniz, dünyada tesettürlülerin üniversiteye gidemediği tek ülkenin Türkiye olması da sizi rencide ediyor mu?
- Beni daha çok rencide eden şeyler var. Bu ülkede doğurganlık çağındaki kadınların üçte biri okumaz yazmaz. Ortaöğretimi bitiren kadın sayısı o kadar az ki. Bizim içimizi önce bu acıtmalı. Önce her kadının okuryazar olmasını sağlayalım.
“Okuryazar olsunlar ve orada kalsınlar, başları kapalıysa üniversiteye gitmesinler” diyorsunuz.
- Öyle bir şey söylemiyorum. Ama burası bir hukuk devleti. Bu konudaki yasalar değişmediği sürece hepimiz yasalara uyalım diyorum.
Siz tesettürlü insanlardan oy istiyor musunuz?
- Tabii ki isterim. Türbanın bayraktarlığını yapan AKP, bu sorunu çözmedi. Sadece kullanıyor.
Öyleyse genel başkanınız herkese “Ne olursan ol gel” derken sizin bu “örtünü çıkart da gel” üslubunuzu biraz yumuşatmanız gerekecek mi?
- Ben türbanlıları inciten bir ifadede bulunmadım ki. Ben sadece Emine Erdoğan hanımefendiye değil, Meclis başkanının, bakanların, hatta milletvekillerin eşlerini de buna katarak söyledim. Örtünmelerini eleştirmiyorum. Sadece resmî görevlerde bulunurken, ülkemizin daha iyi tanıtımı açısından çağdaş kıyafetlerde olmalarını istiyorum.
“Her ne olursan ol, bize gel” demek, “ey tesettürlüler siz de gelin bize oy verin” demek, değil mi?
- Evet.
Tesettürlüler kendilerinin ve düşüncelerinin temsil edilmeyeceği bir partiye oy verirler mi sizce?
- Türbanlılara diyorum ki, gelin bizle olun. Biz bu sorunu çözeriz. Çünkü CHP, kadın hakları konusunda son derece duyarlıdır. Biz AKP gibi kadın haklarını savunuyor görünüp, onları ikincil bir insan yapmaya çalışan bir parti değiliz. Biz kadınların gerçek anlamda eşit vatandaş olmaları için her türlü mücadeleyi yapacak bir partiyiz.
Bugüne kadar özgürlüklere vurgu yapmadı CHP. Bürokrasiye sırtını dayayan, statükocu bir yaklaşımı var. Bir sosyal demokrat olarak bu durumdan rencide oluyor musunuz?
- CHP’ye haksızlık yapmayalım. Bu ülkede CHP’den başka samimi bir şekilde özgürlükler, demokrasi, sosyal politikalar için söylemi olan ve iktidar olursa da bunları yaşama geçirecek başka bir parti yok. Yani halkımız bize bir kez iktidar versin, bunların hepsini yaşama geçireceğimizi görecek.
O zaman halkımız aptal mı ki size iktidarı vermiyor?
- Ne münasebet. Bu halk o kadar yoksul, o kadar gününü kurtarma çabası içerisinde, o kadar yalnız bırakıldı ki, çok kısa vadede çözümler önerenlerin peşinden gitti. İnsanlar da yanılabilir. Yanılma zekanın bir ölçüsü değildir. Hatasız kul olmaz.
Peki niye partiniz her yasa teklifinizi reddediyor. Haluk Koç açıklama yapıyor, “Canan Hanım’ın görüşlerine katılmıyoruz.” diye. Siz niye partinizde yalnız bırakılıyorsunuz?
- Kişisel problemler de olabilir. Önemli değil, siyasette olacaktır yani. Verdiğim pek çok araştırma önergesini de grubum desteklemiştir.
Bir sosyal demokrat parti milletvekiline yakıştıramadığım, özür dileyerek bu kelimeyi kullanacağım, bazen ırkçı ve erkeksi bulduğum önerileriniz oldu...
- Özrünüzü kabul ediyorum. (Gülerek) Ben çok iyi bir sosyal demokratım. Kesinlikle erkeksi olamam. Çok iyi bir kadın hakları savunucusuyum. Irkçı olmam hiç mümkün değil. Ama milliyetçi derseniz onu kabul ederim.
“Batı’nın büyük kentlerine gelen Kürt gençlerini geldikleri yere gönderin. Tesettürlü politikacı eşlerini sokağa bırakmayın. Evinize gelen hırsızı öldürürseniz ceza almayın. Öcalan’a terör filmi izletin”...
- Hiç böyle söylemlerim yok benim. Bir kere Kürt lafını kullanmadım. Güneydoğu’da fakir ailelerin çocukları, organize suç şebekelerince kullanılmak üzere büyük kentlere götürülüyorlar. Bu çocuklar reşit değil. Yanlarında kimlikleri, beş kuruş paraları yok. Gidecekleri yer belli değil. Bu çocukları lütfen alınız, ailelerinin yanına götürünüz dedim.
Çocuklar ailelerine verilince kurtulmuş oluyorlar mı?
- Bu çocuklar suça alet edilmesin diyorum. Bunun neresi yanlış? Bu, sadece çocuğu önemseyen duyarlı bir kadın yüreğinin sesi. Ben “Evinize giren hırsızı öldürürseniz ceza almayın” da demedim. Benim verdiğim yasa teklifi meşru müdafaa halinin genişletilmesiyle ilgili. Ben öldürmekten bahsetmiyorum. Bir insanı yaralamak da suçtur. Evinize giren hırsızı ittiniz, kaydı, kafasını vurdu, travma geçirdi veya öldü. Burada sizin, elinizin kelepçelenip hapishaneye götürülüp adam öldürmekten yargılanmamanız gerekir. Yasalarımız ne yazık ki daha çok suçlunun haklarını ön plana alıyor. Burada bir orantının olması gerektiğini, mağdurun da haklarının korunması gerektiğini söylemek istiyorum.
Peki partiniz niye sahip çıkmadı bu yasaya?
- Yani hukuksal olarak bazı sakıncalar gördüler. CHP çok demokratik bir partidir. Herkesin, her kanun teklifi kabul ediliyor değil. Bizdeki parti çalışmasında kanun teklifleri grup onayı aldıktan sonra Meclis Başkanlığı’na iletiliyor. O kanun teklifinde gruptan onay almadan basının bilgisi oldu. Esas reaksiyon da o noktada oldu. Yani grup onayı almamış bir kanun teklifini basının bilmesi, parti tüzüğüne aykırı bulundu. Bir anlamda beni cezalandırdılar.
Üç silahınız var. Bunlarla poz veriyorsunuz. Ve silahsızlanma kampanyaları için “şov” diyorsunuz.
- Tabii ki. Ben spor yapıyorum. Benim için silahın tenis raketinden hiçbir farkı yok. Meclis spor oyunlarında atıcılıkta, okçulukta ve golfte altın madalya aldım. Biz toplum olarak silah severiz. O gün dedim ki; silah seviyorsanız lütfen bu hobinizi spor olarak değerlendirin. Asla hiçbir canlıya silah doğrultmayın. Bu Meclis’e silahsızlanma ile ilgili ayağı yere basan bir kanun teklifi veren tek milletvekiliyim. Meclis Başkanı’nın birkaç afiş bastırıp Meclis duvarlarına asmasını, arabasında bilmem kaç tane silahı olanın, bir tanesini kapıda teslim etmesinin şov olduğunu söyledim. Eğer silahsızlanma konusunda samimiyse AKP iktidarı, verdiğim kanun teklifini gündeme alsınlar. Komisyonda bile görüşmediler. Poligon dışında kimse benim elimde silah görmemiştir.
Silah kullananların psikolojik testten geçirilmesini istemiştiniz. Siz geçmediniz değil mi bu testten?
- Ben bir hekimim.
Olabilir. Sözüm meclisten dışarı; Kevorkyan da hekimdi, bütün hastalarını öldürdü.
- Bakın ben çok da iyi bir cerrahım. Bir sağlık problemi olduğunda hemen algılayıp çaresine bakabilecek bir insanım. Ama silah ruhsatı almak isteyen insanlar hekim değil ki. Onun için bunların test edilmesi gerekir. Doğru dürüst bir silah eğitimi alan pek çok hevesli kişi silah kullanmaktan vazgeçer. Büyük sorumluluktur çünkü.
Üç kişiyi ısıran köpeğiniz Bileyki’ye ne ceza verdiniz?
- Hiçbir ceza vermedim. Bileyki ısırmadı. Zorla götürülmeye kalkılmış, direnmiş ve kafasına çantayla vurulmuş. Kafasına üç dikiş atıldı. Ama o çocuklara bir tane bile dikiş atılmadı.
Ama mahkeme sizi tazminata mahkum etti...
- Bir dakika, eğer ısırsa Bileyki, parçalar. Çok büyük ameliyatlar gerekir. Sadece tentürdiyot sürülmüş hastanede çocuklara. Bu ülkede yargı siyasallaştı. Muhalefet milletvekili olmanın bedelini ödedim. Tabii o kararı veren hakimin de nereye atanacağını takip ediyorum. İki diş izi için 24 milyarın istetilmemesi gerekirdi. Çocuklara hiçbir zarar vermedi o köpek. O kişiler bunu bir şekilde paraya çevirdiler. Bakın geçenlerde benim bir köpeğimin beş yavrusunu çaldılar. Sevdiklerinden filan değil. İsteselerdi verirdim ben onlara. Paraya çevirmek üzere çalındı. Bu bir hırsızlıktır. Benim şahidim de vardı. O iki çocuğu hırsızlıkla damgalamamak adına bu şahidi götürmedim. Ödeyeceğim tazminat helali hoş olsun dedim.
Üç çocuk diye biliyorum ben.
- İki çocuk. Daha sonraki çocuk bir sene öncesinden ısırılmış, bizim köpek olduğunu iddia ediyor. Bu çocukların davasına bakan avukat hanım onu da davaya müdahil ediyor.
MASONLUK KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL Kİ
Eşiniz Yetkin Bey, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası’nın Karşıyaka şubesinde 4 yıl üstadı muhteremdi. Mason eşi olmak yaşamınıza nasıl yansıdı?
- Bir kere kimse bir başkasının mason olduğunu söyleme hakkına sahip değildir. Ancak bir mason kendisi isterse mason olduğunu söyler.
Zaten bu bilgiye internette rastladım. Eşiniz kendisi açıklamış.
- Eşimin böyle bir şey açıkladığına dair böyle bir bilgiye sahip değilim. Ben mason değilim.
Kadınlar zaten mason olamıyor.
- Yanlış biliyorsunuz. Kadın masonluğu da var bu ülkede. Çok sayıda kadın locası da var. Bu konuda ciddi bilgi eksikliğiniz var.
Kadın localarının adını söyleyin o zaman.
- Yani ben o kadar bilgili değilim. Bu konuda birçok konuda olduğu gibi kendimi kültürlü, aydın bir insan olarak addediyorum. Masonluğun kötü bir şey olmadığını, özellikle karakter yapılarıyla seçilerek alınan insanlar olduğunu biliyorum. Benim kendisi mason olan çok hanım arkadaşım var. Ama hiçbirini asla size deklare etmem.
Kadınlara masonluk yolu ne zaman açılmış?
- Bilmiyorum. O kadar da çok ilgilenmedim.
Benim de eşleri mason olan kadın arkadaşlarım var, mecburen bazı sorumluluklar yükleniyorlar. Ve kendilerine ‘hemşire’ deniyor... Size de ‘hemşire’ diye hitap edildi mi?
- Bakın ben pek çok kadın hakları ve bilimsel derneklerin kurucu üyesiyim. Bana önyargılı yaklaşıyorsunuz. Çok objektif bir röportaj olmayacağını görüyorum. Zaman Gazetesi’nden gelen bir röportaj teklifini, bana karşı önyargılı olacağı için kabul etmezdim. Siz olduğunuz için, çok iyi bir profesyonel olduğunuz için kabul ettim ben.
Pek çok gazetede çalıştım. Benim soru sorma biçimim bu. Sizin için tasarlanmış bir üslup değil. Zaman’la ilgili asıl siz önyargılısınız. Gazetemizde size yönelik bir eleştiri yazısı hatırlamıyorum. Ama merkez medyada çok fazla oldu. Hatta bir kadın yazar sizden “sansasyon canavarı” şeklinde bahsetti. Ben sizi kırıcı tek bir laf ettim mi?
- Kim söylüyor o lafı bilmek isterim.
Araştırırsanız bulursunuz. Hem fena mı oldu, pek çok konuya açıklık getirdiniz.
- (Gülerek) Ben özür diliyorum, sözlerimi geri alıyorum. Ha! Bu arada beni sinirlendirmek istiyorsanız, ben cerrahım, son derece soğukkanlıyım. Sinirlendiğimi belli etmem.
----------------------
Matematikçi'nin Yorumu: "Yorum Yok"