“Mülkün sahibi Allah’tır. Zaferin sahibi sadece ve sadece Allah’tır.
Bu davayı bu hareketi, bu mücadeleyi, işte bugünlere eriştiren Rabbim’e sonsuz hamdüsenalar olsun. Bu davanın bayraktarlığını, sancaktarlığını, hizmetkârlığını yapmış ve ahirete intikal etmiş her bir kardeşime Rabbim rahmet etsin, onlardan razı olsun.
Bu kutlu yolculukta Rabbim ayaklarımızı doğruluğun üzerine sabit kılsın. Ya Rab, Sen ki kullarının hareketini takdir ettin. Senin iznin olmadıkça hiçbir şey hareket etmez. Bizim hareketlerimizi doğruluk üzerine kur.Ya Rab, bizim göğsümüzü genişlet. Hayır işlerimizi kolaylaştır.
Ya Rab, bugün Sana ve Senin yarattıklarına, yani halka hizmet için bir güzel yolculuğa hazırlanıyoruz.Bizi kibirden muhafaza eyle ya Rab.
Bizi hasetten muhafaza et, haksızlıktan, adaletsizlikten, zulümden muhafaza et ya Rab…
Selçuklu Sultanı Alparslan gibi kefenimizi giyerek mücadeleye soyunduk. Kudüs fatihi Selahaddin Eyyûbi gibi zaferin kılıç ve atlarda değil Allah katında olduğuna inandık.
Sen ki, her şeye gücü yetensin. Bu mübarek günde dileğimiz odur ki, bu milleti bir kez daha zaferle müjdele ya Rab.
Bugün çıktığımız kutlu yolculuk Türkiye için, milletimiz için, insanlık için hayırlara vesile et ya Rab. Amin, amin, amin…”
İster bu sabah, isterse yıllar sonra okunmuş olsun, akıllara belki de gelmeyecek tek şey, bu sözlerin 2014 yılının 1 Temmuz günü Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçiminin en güçlü favorisinin adaylığının açıklanması üzerine ağzından çıkmış olabileceği.
Ama Recep Tayyip Erdoğan, tam da bu konuşmayı yaptı. Bu sözleri söyledi.
İşin en çarpıcı yanı belki de bu olmalı, zira bu sözlerde Türkiye’de cumhurbaşkanlığının en güçlü adayının “zihin kalıbı” kadar, onu cumhurbaşkanlığının en güçlü adayı yapan Türkiye’nin “zeitgeist”ı yansıyor olabilir.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/c...dasina-1199699
Padişahın tahta çıkışı gibi bir tören izledik dün.
Yalan dolan, her türlü vaad...
Adam hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı adayı.
Bir elinde devletin tüm gücü, diğer elinde zeytin dalı.
Yenebilmek mümkün mü?