Sayfa 3/34 İlkİlk 1234513 ... SonSon
Arama sonucu : 271 madde; 17 - 24 arası.

Konu: Öykü-Hikaye-Makale

  1. #17

    Esas

    Nebraska'da yasli bir adam yasardi. Patates ekini icin bahceyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu cok zor bir isti. Tek oglu olan David ona yardim
    edebilirdi fakat o da hapisteydi.

    Yasli adam ogluna bir mektup yazdi ve muskulatini izah etti.

    Sevgili David,

    Patates bahcemi belleyemeyecegimden kendimi cok kotu hissediyorum. Bahceyi kazmak icin oldukca yaslanmis sayilirim. Burada olsan butun
    derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahceyi benim icin hallederdin.

    Sevgiler Baban

    Bir kac gun sonra oglundan bir mektup aldi

    Babacigim,

    Babacigim Allah askina bahceyi kazma, ben oraya cesetleri gommustum.

    Sevgiler David

    Ertesi gun sabaha karsi 4'de FBI ve yerel polis cikageldi ve tum sahayi kazdi lakin hic bir cesede rastlamadilar. Yasli adamdan ozur dileyerek
    gittiler. Ayni gun yasli adam oglundan bir mektup daha aldi.

    Babacigim,

    Simdi patatesleri ekebilirsin. Bu sartlarda yapabilecegimin en iyisini yaptim.

    Sevgiler David.

  2. #18
    Duhul
    Jan 2004
    İkamet
    BuRsA
    Yaş
    42
    Gönderi
    195

    Esas

    Her yerde kar vardı. Caddeler, arabaların üstü, ağaçlar, çatılar, her yer ama her yer kardı. Bembeyazdı her yer. Gül ne kadar kırmızı ise, gök ne kadar maviyse, ağaçlar ne kadar yeşilse ve papatyalar ne kadar sarı ise şehir o kadar beyazdı. Şehrin soğuk ve beyaz sokaklarında ender görünen insanların kimilerinde kar’ın beyazlığı yüzlerine gelinlik giymiş gelinin gözlerindeki ışıltı ve mutluluk gibi yansırken , aynı karın beyazlığı kimilerinin yüzüne ölümün beyazlığında ki gibi çaresizlik ve tükenmişlik gibi yansıyordu. Halbuki hepsi aynı kar’ın üstünde yürüyor, aynı havanın soğukluğu yüzlerini yakıyordu.

    Evet hepsi aynı karın üstünde yürüyor, hepsi aynı havanın soğuyla yüzleri üşüyordu. Öyleyse ne idi onları birbirinden ayıran, ne idi onları bu kadar farklı hissettiren? Ne olabilirdi ki?

    ***********?

    Pek tabi ki kalpleriydi. Kimilerinin kalbi sıcacıktı ve gözlerinde ışıltı içlerinde umut vardı. Ama kimilerinin kalbi soğuktu, aynı ölümün soğukluğu gibi, yine yüzlerinde ölümün çaresizliği ve tükenmişliği vardı bu yüzden.

    İşte böyle biri vardı. Kalbi soğuktu çünkü içi boştu. Eşyasız, çoçuksuz, sevinç çığlığı olmayan, mutluluk hıçkırığı duyulmamış, gözyaşı ile ıslanmamış, kahkaha ile duvarları yankılanmamış, kapısı hiç çalınmamış, ve perdelerinden içeri hiç güneş girmemiş bir ev gibi kalbi boş ve buz gibiydi. Bu güne kadar ne birileri kapısını çalma cesaretini gösterebilmişti, nede o evinin perdelerinden dışarı bakmaya cesaret edebilmişti. Bir türlü açamamıştı perdeleri. Çünkü inanıyordu ki dışarısı onun hayal ettiği değildi ve düş kırıklığına uğramayı cesaret edemiyordu. Gerçekliğin acısını yaşamaktansa, kalbini hayallerinin dünyasında tutup, platonik bir mutluluk, sıcaklık yaratmaya çabalıyordu. Ancak bu sıcaklık kalbini hiç mi hiç ısıtmıyordu. Nasıl ki temmuz güneşinin yanında kış güneşi insanı ısıtmaz ise, nasıl ki annenin yüreği, dünyanın en güzel kadınından bile daha sıcak ise, nasıl ki yeni doğmuş bir bebeğin ağlaması en etkileyici müzikten bile daha etkileyici ise....

    Bir gün öyle bir güneş doğucak ki bu buz gibi kalbi sımsıcak edicek. İşte o gün güneş bu güne kadar neden bu kalbi ısıtmadığını sonsuza kadar düşünecek. Çünkü bu kalp onu ısıtacak güneşi sonsuza kadar beklemeye ve düşlemeye razı !

  3. #19
    Duhul
    Jan 2004
    İkamet
    BuRsA
    Yaş
    42
    Gönderi
    195

    Esas

    Kavgayı, ağacın yaprağına yaz,
    Sonbahar gelsin, yapraklar kururusun diye.

    Öfkeyi, bir bulutun üzerine yaz,
    Yağmur yağsın, bulut yok olsun diye.

    Ve dostluk ve sevgiyi
    Yeni doğmuş bebeklerin yüreğine yaz,
    Onlar büyüsün, dünyayı sarsın, diye

    ***
    yazan: bilinmiyor

  4. #20

    Esas Sİzce Sevginin Rengi Nedir ?

    Bana mail olartak geldı aktarmak istedim


    SEVGININ RENGI
    Bir okulda yayimlanan dergide, 6.sinif ogrencilerine sormuslar...
    bakin neler denmis ''Sevgi'nin Rengi'' icin:

    bence sevginin bir rengi olsaydi,mavi olurdu; cunku mavi denizin
    rengidir ve sevgi de denizler kadar sonsuzdur..
    (serhat)

    sevgi yeşildir; cunku o kadar dogal,o kadar saftir ki...yesil
    doganin
    rengidir. be nedenle sevgi yesildir,diyorum..ama basimdan gecen bir
    olay sevginin pembe de olabilecegini dusunduruyor. bir gun kardesimi
    kaybetmistik ve uzerinde cok pembe bir elbise vardi.O'nu elbisenin
    rengi ele
    vermisti. buldugumuzda havalar ucmustum. bunun icin sevgi pembe de
    olabilir,diyorum.
    (idil)

    sevgi turkuaz rengidir. okyanuslar gibi ferahtir,suyu ne sicak ne de
    soguktur..
    (pelin naz)

    ben cenneti,melekleri hep beyaz olarak hayal ederim. bu nedenle
    sevgi
    beyazdir,diyorum.sevgi saftir.
    (özge)

    sevgi bir renk olsaydi,sari olurdu;cunku sari gunes kadar sicak ve
    aydinlik bir renktir. yani sevgi icimizi isitir,tipki gunes
    gibi..canlilara
    hayat verir,tipki gunes gibi.
    (melike)

    sevgi gozyasi rengidir. sevenler sevincten aglarlar,uzuntuden
    aglarlar..yani sevginin rengi su gibidir..
    (evren)

    sevgi oylesine guzel ve en yuce ki;onu hicbir renk ifade edemez.
    (deniz)

    sevgi renk olsaydi,acik mavi olurdu;cunku gokyuzu acik mavidir.
    gokyuzu
    gibi ucsuz bucaksizdir sevgi..
    (bunyamin)

    bahar sevgi ayidir.o ayda cicekler acar,bu yuzden sevgi ayidir.sevgi
    icimizde bir cicek gibi buyuyup,gelistigi icin rengi yesil
    olmalidir.
    (anil)

    sevgi gokkusaginin tum renkleridir..cunku sevgide
    kavgalar,gulusmeler
    hersey vardir..
    (oya)

    bence sevgi beyazdir. beyaz her renge uyar. sevgi de oyledir,her
    insani guzellestirir.
    (belen)

    sevgi beyaz olmali. cunku sevgi,pamuk gibi yumusacik,bulutlar kadar
    sonsuz melekler kadar guzel bir duygudur..
    (ece)

    sevgi temiz ve berrak bir duygudur. icinde yalan barindirmaz..beyaz
    sevgiyi ifade eder,cunku o da sevgi gibi tertemizdir.
    (onur)

    sevgi tum renklerdir.yasamin monotonlugunu,cekilmezligini kirar..
    (pelin)

    sevgi kirmizi bir guldur. yesil yapraklari dogalligi, kirmizisi ise
    sicakligi anlatir.
    (deniz)

  5. #21
    king Guest

    Esas Uçurtma

    Yükseklik korkum var mıydı bilmiyorum. Daha önce hiç yükselmemiştim. Ya da, ayaklarım yere bastığı sürece, kendimi yüksekte hissetmemiştim belki. Şimdi yükseliyorum gerçekten. Biraz önce oturmakta olduğum bank, dönerek uzaklaşıyor benden ve diğer herşey de. Boşluktayım. Ama aslında boşluk değil bulunduğum yerin adı. Sonsuz gök yüzünün küçük bir parçası yalnızca. Ne bulutlara dokunabilecek kadar yüksekteyim, ne de kendimi yere ait hissedebilecek kadar aşağıda. Sadece benim için yaratılmış, küçük bir gökyüzü parçasında dolanıyorum. Yüzmek gibi. Zaten hiç ayıramadım sonsuz göğü derin denizlerden. İkisi de uçsuz bucaksız, ikisi de mavi. Belki bir fark var aralarında, önemsiz bir fark; burada serin sular, güzel kokulu rüzgara bırakıyor yerini. İnsanı sağa sola itip duran inatçı dalgalar yerine rüzgar oynuyor benimle. Havalanan saçlarım bir an sonra yüzüme dolanıyor. Telaşla sarılıyorlar bana, düşmemek için. Ayaklarım saçlarımdan daha telaşlı, hayatları boyunca bağımlı oldukları zemin çok çok gerilerde kaldı çünkü. Ne yapacaklarını bilemeden sallanıyorlar sadece. Yalnız hissediyorlar belli ki. Alışık değiller ne de olsa.

    Şimdi yine yükseliyorum. Daha yukarı, biraz daha. O rahat bank uzaklarda küçük bir nokta artık yer yüzündeki hikayemi sonlandıran. Hızla ilerliyorum yeni bir hikayenin başlangıcına doğru.

    Kollarımı açarsam; işte böyle, iki yana. Ve bırakırsam kendimi rüzgara, tamam oldu: artık bir uçurtmayım. Göğün engin denizlerinde yüzen, sırıtkan bir uçurtma. Korkmuş saçları, panik içindeki ayakları ve yaralı bir kalbi olan, küçük,sevimli bir uçurtma. Neyse ki yükseklik korkum yokmuş, hala güvende hissediyorum kendimi. Hem nasılsa yeryüzünden tamamen kopmuş da değilim. Beni yere bağlayan bir ip var, birilerinin elinde. Her kimse o, bir gün yükseklerden onu izlediğimi farkedip çekecek beni yanına. Ayaklarım kavuşurken diğer yarılarına, yeni bir hikaye başlayacak; onu ve beni anlatan.

  6. #22

    Esas GerÇekten DĞruya

    GERÇEKTEN DOĞRUYA,
    DENİZ KABUKLARININ YOLCULUĞU...

    Uzun uzun yıllar evveldi....
    Uzak sahillerin, nemi yaprağı üzerinde, yemyeşil ormanlarında
    güzeller güzeli bir kız yaşarmış.......
    Adı yokmuş..
    Bir isme de, ihtiyacı yokmuş zaten.
    Duyamaz ve konuşamazmış, O......
    Tüm gün topladığı deniz kabuklarıyla uğraşırmış sadece.....
    Her sabah uyandığında,
    “acaba bugün, hangi deniz kabukları bulma şansına sahibim” diye merak duyarmış.....
    Kime sorsanız, tüm deniz kabuklarının birbirine benzediği o uzun sahillerde, o aylardır yıllardır hep mutlu ve
    her günü ayrı bir umut ve güzellik içinde, heyecanla yaşamaktaymış.....
    Çünkü O
    zamanın,
    sevenler için sonsuz olduğuna inanırmış......
    Çünkü O,
    zamanın,
    sevinenler için kısa
    üzülenler için çok uzun,
    korkanlar için çok hızlı ,
    bekleyenler içinse çok yavaş olduğunu, bilirmiş......
    O, sonsuzu seçen, seven , ama çok seven bir yüreğe sahipmiş......
    Topladığı ve dokunduğu her deniz kabuğu ile, yüreğine bir parça daha sevgi biriktirmekteymiş......
    O, deniz kabuklarında, kulaklarıyla duyamadığı, bilinmez nice sesleri dinlemekteymiş aslında......
    Yüreğinin kumsalları ve suları, ona hiç gitmediği, hiç görmediği kıyıların, nice hikayelerini anlatır durularmış......
    Dünya, onun yüreğinde atarmış...
    Dünya, onun yüreğinde ses verirmiş evrene......
    O, dünyayı yüreğinden işitir, bilir ve yaşarmış......

    Bazen işittiklerimiz, yeter sanırız...bildiklerimiz gerçek sanırız.......
    Ve bunlar mutlu etmez bizi.....
    Çünkü mutluluk;
    duyamadıklarımızda, gidemediklerimizde,
    fark edemediklerimizdedir....
    Oysa, görebildiklerimizden, daha fazlasıdır gerçekler........
    Günlük döngüler içinde, Sevdiklerimizle ve kendimizle paylaşabileceğimiz şeylerden uzak kalarak yaşıyoruz hayatlarımızı maalesef.....
    Hayat bu olmamalı.. Işler hiç bir zaman durulmayacaktır ki, hep yoğun, hep çok olacaktır......
    Ama sular bile durulur.
    Durulur ve durulanır o zaman su; sedeflenir, sakinliğin, dinginliğin tatlı huzuru , derinliği aks olur kumsallarda.....
    Bu hayattır işte.. Hayat oradadır...
    Dinlerken, beklerken, izlerken, durulanırken..
    Hayat orada yaşanır gerçel anlamda..
    Oysa bizler mekanik ve elektronik bir dünyaya hapis vaziyette şuursuz yaşıyoruz, “hayat, bu” diye.....
    Yaşamımızı, hayata ve kendimize endeksleyebilmeliyiz...
    Ggerçekle, doğru arasındaki farkı görebilmeliyiz......
    Hepimiz ....
    Gerçekten mutlu olmak,
    sadece yüreğin işidir...
    Yüreklerimize fırsat vermeliyiz.....
    Her yeni güne başlarken,
    hangi deniz kabuğuna dokunarak,
    bilinmedik hangi yaşama katılacağımız şansına gülümseyerek,
    umutla uyanmalıyız......
    Var olmanın güzelliği bu olsa gerek...
    Acaba, bugüne kadar,
    yüreğinizde kaç deniz kabuğu biriktirmişsinizdir ?
    Sen...,
    bugün hangi deniz kabuğunu dinledin,
    ve bugün kaç deniz kabuğu topladın?
    Insanın yüreği, belki de, deniz kabuklarından örülü olmalı.
    Her yürek, bir kumsal olmalı belki de......
    Kumsal gibi sonsuz olmalı.....
    Kum tanelerinin kristallerinde, nice deniz çiçekleri, sedefleri açtırmalı her gün için..
    Ve, her mevsimde ebruli olmalı o kumsal,
    her koşulda kumsalda olmalı varlığımız.
    Mesela, yazı, kumsal mevsimi biliriz sadece. Fakat, kışın da, oradayızdır.. Insanlar nedense, kumsalları, sadece yazın fark ederler......
    Ne talihsizlik.!
    Tıpkı, yüreklerimizi de, aynı talihsizliklerle fark edemediğimiz gibi
    Belki de, maviyi görmek değildir önemli olan..
    Belki, bakışlarımız gökyüzüne yöneldiğinde,
    Önce, uçurtmayı görebilmeli gözlerimiz..
    Önce uçurtmayı görebilirsek, mavileri de yakalarız zaten......
    Uçurtma, mavidedir nihayetinde....
    Eğer her gün, yeni bir var olma çiçeği açıyorsa gözlerimizde ve
    Yüreğimizin ebruli kumsallarından, yepyeni deniz kabukları, sedefler toplayabiliyorsak,
    Yokluk yok demektir, değil mi?

    VE, her sabah ya da akşam üstleri,
    Sulanmalı mutlak o var oluş çiçeklerimiz.......
    Güne ya da akşama başlarken
    Yürek su ister......Çiy ister... Şebnem ister......
    Insanın en yalnız olduğu zaman dilimlerdir, sabahın eri ve akşamüstleri.......
    Insanın en çok kendi olduğu, kendinde ve kendiyle olduğu vakitlerdir onlar.
    Doğrularımızdan, gerçeğe yönelik yolculuğun başladığı vakitlerdir.
    Sonsuza uzanan, uzanması gereken yürekler yollarını çiçeklendirme ve deniz kabuklarını sevgilendirme vakitleridir.
    Doğrularınıza sahip çıkın. Kendinizi yakalayın.
    Sonsuzluğu, kendinizden esirgemeyin.
    Bakın, dinleyin, dokunun, deniz kabuklarının size söyleyecekleri var..
    Yüreğinizin, ebruli kumsalından ayrılmayın.

  7. #23

    Smile

    Dr. Ruşkin öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken onlara şu olayı okur:

    "Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok. Yalnız,nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.

    Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor, ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor. Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok, yiyeceklerin püre haline verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde.

    Yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakar bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor."


    Bu olayı okuduktan sonra, Dr.Ruşkin öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler.

    Ruşkin,kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar. Daha sonra Ruşkin, hastanın fotoğrafını doğlaştırmaya başlar. Fotoğraftaki, doktorun altı aylık kızıdır.

    Dr. Ruşkin,Amerikan Tıp Birliği Dergisi'ndeki makalesinde, gülünç bir yanlış anlamanın insana nasıl tamamen farklı bir perspektif kazandıracağını anlatmaktadır. Belki de, hayatta yaşadığımız birçok şey bize önyargılarımız ve bakış açılarımız tarafından dayanılmaz ve zor gözükebilir...


    Hisse.net in aramıza yeni katılan ve şu an yolda olan tüm bebişlerine ithafen

  8. #24

    Lightbulb Altın Renkli Boş Kutu

    "Bir süre önce bir arkadaşım, üç yaşındaki kızını, bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı. Durumları iyi değildi ve kızının, kağıtları ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti. Buna rağmen küçük kız, ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve "bu senin için babacığım" dedi. Arkadaşım, gösterdiği tepki için kendini suçlu hissetti ama kutunun boş olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı. Kızına bağırdı:

    -Birine hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun?

    Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve şöyle dedi:

    -Ama babacığım, kutu boş değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemiştim.Hepsi senin için babacığım...

    Babanın içi paramparça olmuştu; kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı.

    Arkadaşım, bu altın renkli kutuyu yatağının baş ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini kaybetse, kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğun sevgisini hatırlıyordu."

    Gerçek anlamda bakmak gerekirse, hepimiz, arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan, karşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz.

    Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz...

Sayfa 3/34 İlkİlk 1234513 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •