Sayfa 11/20 İlkİlk ... 910111213 ... SonSon
Arama sonucu : 159 madde; 81 - 88 arası.

Konu: Tarım politikaları..Gıda Fiyatları..Kuraklık

  1. #81

    Esas

     Alıntı Originally Posted by hirohito Yazıyı Oku
    Türkiye'de tarımın sorunlarından kurtulabilmesinin çok önemli iki yolu var,

    Birincisi sulama sistemlerinin tamamlanması. Ben Gap TV'de bir programda duymuştum, salma sulama ile 100 litre ile sulanan yer , yağmurlama sistemi ile 10 litreyle, damlama sistemiyle 1 litreyle sulanıyor. Bu durumda inanılmaz boyutta büyük bir israf var su kullnımında. Üstelik salma sulama yapılan yerlerde toprak tuzlanması tarım toprağının kaybedilmesine yol açıyor. Yapılacak şey tüm devlet görevlileri tarafından biliniyor ama pek de bir çaba yok.

    Bana kalsa salma sulama tamamen yasaklanmalı ve bu tip tarım yapılan yerlere su verilmemeli , ama çiftçinin mağdur edilmemesi için uzun vadeli düşük faizli ve birkaç yılı ödemesiz kredi verilmeli.

    İkinci en önemli şey gerçek anlamda koopertifçilik yapılması.Yine Gap TV'deki bir programda Almanya örneği verilmişti ben daha sonra kendim de aynı şeyin Fransa'da da yapıldığını öğrendim ve bu sistem de devletin tarım görevlileri biliyor ama icraat yok.

    Avrupa'daki kooperatifçilikte sistem şu çiftçinin tüm girdileri ve çıktıları kooperatif üzerinden karşılanıyor , bu durumda gübre,mazot.. vs gibi tüm girdileri toptan olarak ve daha ekonomik bir biçimde kooperatif alıyor ve bunu çiftçiye dağıtıyor çiftçi de ürünü koopertife veriyor pazarlamayı kooperatif yapıyor ve ürün elden ele dolaşmadan tüketiciye ulaşıyor.

    Bunun için organize olmak lazım ama bu bizde yok .

    Bu yüzden hep gelişmekte olan bir ülke olacakmışız gibi geliyor bana.
    Sayın Hirohito,

    Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Skytürk,'deki "Aykırı Sorular" programına davet ettiği konukları ile Enver Aysever 1-2 hafta önce bu konuyu işlemişti.

    Bana çok katkısı olan bu programda davetlilerden birisi olan Prof., vahşi sulamanın devlet tarafından gizli olarak desteklendiğini söyledi cümle arasında. Damlama ve yağmurlama metodları ile %90-95 oranında daha az sulama yapılacağı bilindiği halde bunun desteklenmediği çünkü nihai amacın 3 milyar dolar gibi bir rakama nehirlerin özelliştirilmesi olduğunu söyledi. Yani susuzluk var, devlet suları yönetemiyor, o zaman özelleştirelim hem gelir olur düşünce(siz)si(liği).

    2009 Mart ayında Istanbul'da yapılacak olan Su Forumu'nun da bu nihai amacın aracı olduğunu da söyledi. Şu uluslararası Su Forumu'nu merakla bekliyorum, bakalım neler çıkacak altından.

  2. #82

    Esas

     Alıntı Originally Posted by cem ozgur Yazıyı Oku
    Sayın Hirohito,

    Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Skytürk,'deki "Aykırı Sorular" programına davet ettiği konukları ile Enver Aysever 1-2 hafta önce bu konuyu işlemişti.

    Bana çok katkısı olan bu programda davetlilerden birisi olan Prof., vahşi sulamanın devlet tarafından gizli olarak desteklendiğini söyledi cümle arasında. Damlama ve yağmurlama metodları ile %90-95 oranında daha az sulama yapılacağı bilindiği halde bunun desteklenmediği çünkü nihai amacın 3 milyar dolar gibi bir rakama nehirlerin özelliştirilmesi olduğunu söyledi. Yani susuzluk var, devlet suları yönetemiyor, o zaman özelleştirelim hem gelir olur düşünce(siz)si(liği).

    2009 Mart ayında Istanbul'da yapılacak olan Su Forumu'nun da bu nihai amacın aracı olduğunu da söyledi. Şu uluslararası Su Forumu'nu merakla bekliyorum, bakalım neler çıkacak altından.

    Bütçenin yamalarını bu tip satışlarla karşılıyorlar sadece yazık diyorum en hafif ifadeyle , geleceğimiz gidiyor.

    Yurt dışındakilerin unakıtana neden yılın maliye bakanı ödülünü verdikleri belli .

    Çocuklarımıza nasıl bir Türkiye bırakıyoruz.... bilemiyorum..!!!!!!!!

  3. #83
    Duhul
    Feb 2006
    İkamet
    Mandalina bahçesinde...
    Gönderi
    3,232
    Blog Yazıları
    2

    Esas

    Geçen yılın kuraklığı bu yıl vuruyor, kirazda afet var
    18.05.2008 | Anadolu Ajansı | Haber

    Türkiye'nin meyvecilikte en büyük tarımsal ihracat kalemleri arasında yer alan kirazda geçen yıl yaşanan kuraklığın asıl etkisini bu yıl gösterdiği, bazı çeşitlerde rekoltenin yüzde 90-95 oranında düştüğü, önemli kiraz üretim merkezi İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde üreticilerin, ilçenin afet bölgesi ilan edilmesi için Tarım ve Köyişleri Bakanlığına başvurduğu bildirildi.
    Kemalpaşa Kiraz Üreticileri Birliği Başkanı Halim Akar, ilçede görülmemiş bir afetin yaşandığını söyledi. Geçmişte don, yağmur gibi iklim olaylarından olumsuz etkilenebilen ürünün bu yıl tüm koşulların yolunda gitmesine rağmen rekoltede "şaşılacak seviyede" düşüş görüldüğünü kaydeden Akar, "Geçen yıl yaşanan kuraklık nedeniyle bu yıl ağaçlarımıza daha özenli bir bakım uyguladık. Her şey döllenme dönemine kadar normaldi, hastalık yoktu. Ancak anlayamadığımız bir nedenle dalların meyve tutmadığını gördük" dedi.
    Akar, il ve ilçe tarım müdürlükleri ile Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi yetkililerinin bölgeye gelerek incelemelerde bulunduğunu ve rapor tuttuğunu kaydederek, şunları söyledi: "Rapora göre geçen yıl temmuz ayında yaşanan aşırı sıcaklık, çiçeklenme döneminde yaşanan aşırı yağışlar ve arı faaliyetlerinin yetersizliği nedeniyle verim düşüşü yaşandı. Yine rapora göre Salihli çeşidinde yüzde 90-95, Napolyon çeşidinde yüzde 70-75, sapı kısa çeşidinde yüzde 30-40 rekolte kaybı olduğu belirtildi. Kemalpaşa ovasında geçen yıl 56 bin ton kiraz üretildi. Bu yıl 2 bin 500 ton olursa dua edeceğiz. Önceki yıl 10 ton ürün aldığım bahçemden şu anda 960 kilo ürün alabildim. 40 yıldır kiraz üretiyorum böyle bir şey hiç yaşamadım."

    İlçenin tek geçim kaynağı
    İlçede resmi kayıtlara göre 3 bin ailenin bu işle uğraştığını, bir çoğunun geçimini sadece kirazdan sağladığını ifade eden Akar, ilçede "tam anlamıyla bir ekonomik krizin" yaşandığını ifade etti.
    Konuyla ilgili raporlarla birlikte Tarım ve Köyişleri Bakanlığına başvurduklarını dile getiren Akar, ilçenin afet bölgesi ilan edilmesini talep ettiklerini söyledi.
    Üreticinin kaybının karşılanmasını, Ziraat Bankası ve kredi kooperatifi borçlarının faizlerinin kaldırılarak ertesi yıla aktarılmasını ve gelecek yılın bakım giderleri için tekrar faizsiz kredi verilmesini talep ettiğini dile getiren Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
    "Büyük bölümü kiraz ağaçlarıyla kaplı Kemalpaşa Ovası 77 bin dekarlık bir arazi. Kiraz ağacının meyve vermesi 7 yıla bakıyor. Burada büyük bir yatırım var. Üreticilerin çoğu 5-20 dönüm arazi sahibi, dolayısıyla desteklenmediği takdirde bu sorunun altından kalkabilecek durumda değil.
    Bu destek verilmezse bu bahçelerin çoğu sanayi arazisi olarak satılacak. Başka çaremiz yok. Tarım Bakanlığından aldığımız tepki olumlu. Buradaki sorunun büyüklüğünü anladılar. Kirazda bir dünya markası olan Kemalpaşa'da bu işi öldürmemek için duyarlı bir karar alacaklarını tahmin ediyoruz. Biz de üretici olarak üzerimize düşeni yapacağız."

    İhracat yok
    İlçeden üretiminin tamamını ihracata yönlendiren Vişneli Köyü Muhtarı ve üretici Ziver Keskin de bu yıl kirazın olmaması nedeniyle ihracatın başlayamadığını kaydetti.
    Bir çok ihracatçının ürüne güvenerek erken bağlantılar yaptığını öğrendiklerini ifade eden Keskin, "İhracatçılar rekoltenin az olduğunu göz önünde bulundurmalı. Yapılan bağlantıların karşılanamaması durumunda uluslararası alıcılardan ceza yemelerini istemiyoruz. Bu daha büyük zararlar ortaya çıkarır. Biz bir takımız onların taahhütlerini yerine getirememesi bizi de yaralar" dedi.
    Keskin, Kemalpaşa'dan daha geç olgunlaşma sağlayan diğer üretim bölgelerinden de iyi haberler alamadıklarını ifade etti.
    Kirazın haldeki fiyatının bazı çeşitlerde şu anda 15 YTL seviyesinde olduğunu, diğer üretimlerin devreye girmesiyle bu fiyatın düşebileceğini ancak geçen yıla göre daha yüksek fiyatların oluşacağını tahmin ettiklerini belirten Keskin, "Vatandaşlarımızdan bu yıl için özür diliyoruz. Maalesef bu yıl bol bol kiraz yiyin diyemiyoruz" dedi.
    Önceki yıllarda mayıs ayının son haftasında önemli bir hareketlilik gözlenen Kemalpaşa'da kiraz için kurulan hale mal gelmemesi nedeniyle piyasa dahi oluşamıyor.

    İhracatçının beklentisi
    Alara Tarım Üst Yöneticisi (CEO) Kerim Taner de bu yıl tüm bölgelerde meyve tutumunun "son derece düşük" olduğunu söyledi.Bu durumun 2008 yılında kiraz ihracat miktarlarını da aşağı çekeceğini ifade eden Taner, "Ancak düşük miktar olmasına rağmen kaliteli ve iri ebatlı bir sezon bekliyoruz. Bu, pazardaki rekabet gücümüzü artırabilir. Girdi maliyetlerindeki hızlı artış ve bu artışı karşılayamayan döviz kuru ihracatçı için büyük bir sorun" dedi.
    Taner, Rusya, Çin ve Orta Doğu pazarlarının talebiyle kiraz üretiminin talebin altında kaldığını, Türk kirazının da en çok talep gören ürünler arasında yer aldığını dile getirerek, İspanya ve ABD gibi ülkelerin de binlerce dekar üzerinde yeni yatırımlar yaptığına dikkat çekti.
    Kerim Taner, Türkiye'nin yatırım hızını devam ettirmesi, kalite ve verimliliğini artırması halinde ihracat miktarını gelecek yıllarda ikiye katlayabileceğini ifade etti.
    Geçen yıl Türkiye genelinden 56 bin ton, Ege Bölgesi'nden ise 15 bin 236 ton kiraz ihracatı yapılmıştı.


    Türkiye'nin meyvecilikte en büyük tarımsal ihracat kalemleri arasında yer alan kirazda geçen yıl yaşanan kuraklığın asıl etkisi bu yıl görüldü.

    http://www.referansgazetesi.com/habe...214&KOS_KOD=43

    Kuraklıkığın etkileri yurdun, batısından doğusuna kadar olumsuz etkilemeye devam ediyor..

  4. #84
    Duhul
    Feb 2006
    İkamet
    Mandalina bahçesinde...
    Gönderi
    3,232
    Blog Yazıları
    2

    Esas

    DAYATMALARDAN KAÇINMA ZAMANI

    Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla partisi adına Meclis'te gündem dışı söz alan Atılgan, tarımın içinde bulunduğu sorunlara değindi. Gıda üretiminin önemini anlatan ve bunun ancak tarımsal alanda sağlandığına işaret eden Atılgan, özellikle barındırdığı nüfus itibarıyla Türkiye için bu sektörün hayati önem arzettiğini kaydetti. Son yıllarda uygulamaya konulan politikalarla tarımla iştigal edenlerde ciddi gerilemelerin ve gelecek kaygısının hakim olduğunu belirten Atılgan "Ne yazıktır ki tarımın nasırlı elleri tüm bu varlıkları üretip bizlere teslim ederken, parlamenterler ve siyaset yapıcılar olarak bizler onlara neyi ne kadar sağlıyoruz, ürettiklerinin karşılığını ne kadar verebiliyoruz diye kendimizi sorgulamamız gerekir. Çiftçiye, köylüye arkalarını dönerek IMF'nin, Dünya Bankasının, AB'nin ve benzeri uluslararası kurumların dayatmaları ve direktifleri doğrultusunda kararlar alan siyasetçiler olmaktan artık kaçınma zamanı gelmiştir" diye konuştu.

    GELECEKTE ZOR GÜNLER BEKLİYOR
    MHP Adana Milletvekili Kürşat Atılgan "Çiftçimiz çok zor durumdadır. Yüce Atatürk'ün 'Köylü milletin efendisidir' şeklindeki sözünün gereği bugün köylünün efendiliğinden hiçbir iz kalmamıştır. Gelişmiş ülkelerin çiftçileri Dünya Çiftçiler Günü'nü bayram havası içinde kutlarken bizim gibi kalkınmakta olan ülkelerin çiftçileri bugünlerde daha da fazla hüsran yaşıyor. Bu gidiş devam ederse korkarım ki tamamen üretemez hâle gelen çiftçilerimiz kırsalda da yaşayamaz hâle gelecekler, büyük şehirlere görülmemiş oranda göçler başlayacaktır. İktidar sahiplerine ve Hükümete buradan çağrım; mutlaka Türk tarımının içinde bulunduğu zor şartları dikkate alarak yeni bir tarım stratejisinin çizilmesi zorunluluğudur. Aksi takdirde tarımımızda önünü alamayacağımız çok zor günlerin geleceğini buradan duyurmak istiyorum" uyarısında bulundu.

    http://yerel.gazeteoku.gen.tr/83_Yen..._Gazetesi.html

    Onca yazı ve tespitler var herbiri birbirinden değerli, fakat ne hikmetse kimse elini kıpırdatmıyor, harekete geçmek için illaki tamamıyla uretemez duruma mı gelmek gerekiyor?? Hiç bir şey geliştirilemeze hiç bir uretim yapılamayacak noktaya zaten gelinecek..

  5. #85
    Duhul
    Feb 2006
    İkamet
    Mandalina bahçesinde...
    Gönderi
    3,232
    Blog Yazıları
    2

    Esas

    18 Mayıs 2008

    Yılmaz ÖZDİL
    [email protected]

    Aksaray

    Baba tarafından Aksaraylıyım.

    İstanbul Aksaray değil...

    Plakası olan.

    Orijinal Aksaray.

    *

    Haliyle, telefon üstüne telefon geliyor baba ocağından: "Yeğenim, memleket hastanelik oldu, zahmet edip tek satır yazmıyorsun, ayıptır!"

    Yazayım...

    *

    Binlerce kişi hastanede orada.

    İshalden.

    Belli ki, suya kanalizasyon karıştı.

    *

    Belediye "spekülasyon" diyor.

    Valilik psikolojik olduğunu söylüyor.

    Sağlık Müdürü "grip" teşhisi koydu!

    *

    Bakıyorum, belediye seçiminin sonuçlarına... "Ak"saray yüzde 44 oy vermiş "Ak" Parti’ye... Genel seçimin sonuçlarına bakıyorum... "Ak"saray yüzde 64 oy vermiş "Ak" Parti’ye...

    *

    Pancarı geberttiler.

    Haciz yağıyor...

    Gübreye bindi.

    Mazota bindi.

    Tarlalar sürülemiyor.

    İzlenen IMF politikalarının en büyük mağdurlarından biridir, Aksaray.
    *

    Ama önce yüzde 44 oy verdiler, sonra, izlenen politikaları o kadar beğendiler ki, verdikleri oyu yüzde 64’e çıkardılar...

    Şimdi, hastanede ağlıyorlar.*

    Dolayısıyla, teşhisim şu:

    "İdrak" yolları enfeksiyonu olabilir!

    Bi de ona baktırın.

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...id=61&sz=97471

    Kalemine sağlık, Yılmaz Ozdil'i bu yönden çok takdir ediyorum..

  6. #86

    Esas

    Yılmaz Özdil'in bu yazısı, bana Kur'an'dan bir ayeti hatırlatıyor: "Allah, aklını kullanmayanların başına pislik yağdırır." Burada pisliği başına değil de muhtemelen suyuna yağdırmış.

    Cumhurbaşkanı olarak "A.Gül seçilmiyor" deyip yapılan tüm kötü politikalara rağmen oyunu AKP'ye veren ey halkım, memlekette önce arılar öldü; bakalım sıra kimde!

  7. #87
    Duhul
    Feb 2006
    İkamet
    Mandalina bahçesinde...
    Gönderi
    3,232
    Blog Yazıları
    2

    Esas

    Jale Özgentürk
    Avrupa'da tarım kavgası yakın
    24.05.2008 | Jale Özgentürk | Yorum

    AB tarımda sübvansiyonları kısmayı planlıyor. Komisyon yüzde 5'le başladığı kısıntılarla 2013 yılına kadar çiftçiye ödediği tarım teşviklerini adım adım ortalama yüzde 13 azaltmak istiyor.

    Avrupa Birliği'nin (AB) 2007 yılı ortak bütçesi 116 milyar euro. Bu bütçenin yüzde 45'ini yani yaklaşık 60 milyar eurosunu Ortak Tarım Politikaları oluşturuyor. Yani tarım, 27 ülkenin üye olduğu AB'nin en önemli harcama kalemlerinden biri. Ortak Tarım Politikaları 1962 yılında hayata geçirildi. Kıtlık yıllarında gündeme gelen bu politikaların özünde birliğin çiftçilerinin vergi ve ithalat kısıtlamalarıyla korunması yatıyordu.

    Koruma politikaları yüzünden tereyağ dağları ve şarap stokları AB'nin yıllardır en büyük sorunları arasında yer aldı. Tabii sadece AB değil, ABD, Japonya ve Kanada da çiftçisini koruyan ülkeler arasında yer alıyor. Bu da gelişmekte olan ülkeler açısından ciddi rekabet sorunu yaratıyor. Bu politikalardan vazgeçilmesi için de dünya bir süredir derin bir tartışma içinde. Sübvansiyonların kaldırılması için gelişmiş ülkelere baskı artıyor.
    Avrupa'nın kapısından girebilmesinin önündeki en büyük engel olarak gösterilen tarım sektörü Türkiye için de AB Ortak Tarım Politikaları çok önemli. Birkaç gündür üye ülkelerde Avrupa Komisyonu'nun beş yıl önce başlattığı reformları yeniden canlandırmak isteğiyle gündeme getirdiği öneriler tartışılıyor. Yeni önerilere göre AB Komisyonu sübvansiyonları kısmayı planlıyor. Komisyon yüzde 5'le başlamayı planladığı kısıntılarla 2013 yılına kadar çiftçiye ödediği tarım teşviklerini adım adım yüzde 13 kadar azaltmak istiyor. Kısıntıların önemli bölümü büyük işletmelere ait olacak. Bu şirketler doğrudan yardımlarını yüzde 22 oranında kaybedecek.

    Süt kotaları kalkacak
    Süt kotası sistemi de reformların başka bir başlığını oluşturuyor. Komisyonun önerilerine göre 2015 yılına kadar süt kotaları yumuşak bir geçişle aşamalı olarak kaldırılacak. 1984 yılında süt ürünlerine kısıtlama getirmek için kota sistemi oluşturan Brüksel, bu sisteme artık gerek kalmadığı ve aynı zamanda rekabete engel olduğu görüşünde. Komisyon'a göre, fiyat destek mekanizması aşırı üretime sebep oluyor ve bu durum da Avrupa bütçesine büyük bir yük bindiriyor. Avrupa'nın tarım politikası, gıda fiyatlarının yükselmesinin de nedenlerinden biri olarak gösteriliyor.
    Birlik'in hedefi Fransa'nın dönem başkanlığında yeni politikalar konusunda uzlaşma sağlamak. Ancak bu politikalardan en fazla yararlanan ülke olan Fransa'nın bu kesintilere direniş göstermesi bekleniyor. Kesintilerin Almanya gibi diğer ülkelerde de şimdiden rahatsızlık yaratmaya başladığı kaydediliyor.Oysa Avrupa Komisyonu'nun yeni önerilerinin kabul edilmesi için 27 üye ülke ve Avrupa Parlamentosu'nun da onayı gerekiyor. Azalan tahıl stokları, artan fiyatlar, iklim değişikliği ve azalan su rezervleri gibi dünyayı tehdit eden büyük sorunlara nasıl karşı nasıl durabileceğinin stratejisini oluşturan Avrupa Birliği başarabilirse bu değişiklikleri 2013 yılına tamamlamayı planlıyor.
    Yıllardır Dünya Bankası, Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu baskılarıyla üreticisini doğru politikalarla desteklemekten uzaklaşan Türkiye için bu tartışmalar önemli. Çünkü 35 müzakere başlığından 3 tanesi tarımla ilgili. 20'nin üzerinde ürün grubu için müzakereler yapılacak. Bu dönemin Türkiye'ye fırsatlar getirmesi de muhtemel. Süt ve Et Üreticileri Birliği Başkanı Erdal Bahçıvan bu tartışmaların bir süredir devam ettiğini söylüyor. Avrupa halklarının artık gıda fiyatlarının artmasıyla zaten çiftçiyi desteklediğini bu nedenle vergilerden de destek vermek istemediğini ekliyor.
    AB'nin özellikle ette ithalata da kapı açmayı konuştuğunu hatırlatıyor Bahçıvan ve "Türkiye için fırsatlar var ama ne yazık ki global olamıyoruz. Hala lokal düşünüyoruz" diyor.
    Kilit kelime global olmak. Gelişmeleri izlemenin bu nedenle önemi artıyor.


    Gül Bodrum'da Kyoto'ya imzadan söz edecek mi?
    Doğal Hayatı Koruma Kuruluşu (WWF) dünyada 100'den fazla ülkede bulunan ve 6 milyona yakın destekçisi olan bir örgüt. İnsanların doğayla uyum içinde yaşayacağı bir gelecek kurma özlemiyle kurulan WWF, küresel ısınmanın dünyanın en büyük sorunlarından biri haline geldiği bugünlerde önemli bir öncülük yapıyor.
    WWF bu yıl kongresini Türkiye'de yapıyor. 56 ülkeden 200'e yakın katılımcı Bodrum'a geldi. Toplantılar bugün (cumartesi) başlıyor 27 Mayıs'a kadar sürecek. Bu yıl yapılacak genel kurulun konusu "Küresel iklim değişikliği" olacak. Kempinski Hotel Bay Bodrum'daki toplantıda ülkelerin bu konuda attığı adımlar ve neler yapılması gerektiği konuşulacak.
    Sıcaklıkların artmasına neden olan, seller, kuraklık gibi büyük sorunlar yaratacağı saptanan küresel iklim değişikliği Türkiye'de çok fazla ciddiye alınan bir olay değil. Dünyada enerji verimliliğinin arttırılması, karbon ve metan gazı gibi küresel ısınmayı yükseltici gazların kontrol altına alınması konularında düzenlemeler getiren Kyoto Protokolü'nü imzalamayan ülkelerden biri de Türkiye.
    Devlet Planlama Teşkilatı'nın karbon salınımlarının düşürülmesi halinde maliyetin 150 milyar dolara ulaşacağı iddiası, Türkiye'nin ilgisinin azalmasının en önemli gerekçesi.
    WWF Türkiye, hükümetin duyarsız kaldığı bu konuda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü bilgilendirmişti. Gül de konuyu ciddiye almış olmalı ki toplantının açılışını yapma davetini kabul etti ve Türkiye'nin biyolojik çeşitliliği ve iklim değişikliği konusunda konuşma yapmaya karar verdi. WWF üyeleri Gül'den Kyoto Protokolü'nün imzalanması konusunda mesaj vermesini bekliyor.

  8. #88
    Duhul
    Feb 2004
    Yaş
    67
    Gönderi
    10,347
    Blog Yazıları
    9

    Esas

    Konya Ovasını kurtaracak kaynak
    Zafer Akpınar

    MTA Orta Anadolu 2. Bölge Müdürlüğü, yaptığı araştırmalar sonucunda, Konya Havzası’nda mevcut yer altı suyunun daha da altında ikinci bir su rezervini tespit etti. MTA Orta Anadolu 2. Bölge Müdürü Ali Rıza Demirci, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin ve dünyanın en önemli havzalarından olan Konya Kapalı Havzası’nın yer altı suyundaki azalmanın üzücü olduğunu söyledi. Özellikle geçen yıl yaşanan kuraklık ve aşırı su kullanımı sonucu, yer
    altı suyunda ortaya çıkan ciddi düşüş üzerine MTA olarak bir çalışma yaptıklarını belirten Demirci, "Konya’ya, ’ülkeye ne kazandırabiliriz, nasıl fayda sağlarız’ düşüncesiyle harekete geçtik. Jeoloji ve jeofizik raporlarımızın desteğiyle yaptığımız araştırmada mevcut yer altı suyunun daha da altında ikinci bir su rezervi tespit ettik" dedi.
    Yaptıkları ölçümlere göre su rezervinin 450-500 metre derinlikte olduğunu vurgulayan Demirci, şunları kaydetti:
    "Konya Ovası’nı bir çanak olarak düşündük ve yıllar önce yaşanan çökmeleri hesapladık. Raporlar, ölçümler ve çalışmalar derken, sevindirici bir sonuca ulaştık. İkinci bir su tabakası olduğu kesin. Bu su rezervi, suyun çekildiği mevcut tabakadan tamamen bağımsız. Borularla ciddi paralar harcanarak kilometrelerce öteden suyun getirilmesindense daha ucuza sondajla bu su çekilebilir. Çok da zor ve pahalı değil." Demirci, bu suyun içme ve sulama suyu olarak kullanılabileceğini, buradaki suyun, mevcut kullanılan rezerve eşit olduğunu tahmin
    ettiklerini ve planlı ve programlı kullanılırsa bu suyun Konya’ya büyük fayda sağlayacağına inandıklarını belirterek, "Çünkü tarıma dayalı bir ekonomisi olan bölgede, halen tarıma yönelik yatırımlar yapılıyor. Sondaj tekniğine göre yapılırsa suyun çıkarılması ve kullanılması çok kolay olur" dedi.

    HAVZADAKİ MEVCUT DURUM

    Türkiye yer altı su potansiyelinin yüzde 40’ını barındıran Konya Kapalı Havzası’nda yapılan çalışmalarda 50 binden fazla kaçak kuyudan kontrolsüz su çekildiği ve bu çeşitli tarım ürünlerinin sulanmasında kullanıldığı belirlendi.
    Suyun bu şekilde hoyratça kullanımı yüzünden kuraklığın da etkisiyle yer altı su seviyesi son 20 yılda 40 metreye kadar düşüş gösterdi. Son yıllardaki düşüş kuraklığa bağlı olarak daha ciddi boyutlarda oldu. DSİ’ye göre, içilebilir özellikteki temiz yer altı suyu ile Tuz Gölü arasında kot farkı 15 metreye kadar indi ve gölden su akışının
    başlamasıyla rezervlerin kirlenmesi durumunda, geriye dönüş için 1400 yıl beklenmesi gerekecek.
    Durumun bu kadar ciddi boyutlara ulaştığı Konya’da, kaçak kuyuların ve salma sulamanın önlenememesi, suyun akılcı kullanımının sağlanamaması durumunda, birkaç tane daha, farklı derinliklerde su rezervlerine ihtiyaç duyulacağı belirtiliyor.
    -------------------------


    Eyvah ki eyvah!...


    Şu anki birinci önceliğimizin su kaynaklarımızın korunması, sulama sitemlerimizin modern teknolojilere göre yenilenmesi, çiftçilerimizin en az su kullanacak şekilde eğitilmesi, tarımdaki su kullanımının tüm su kullanımı içindeki % 75 lik paydan %50 -40 lara çekilmesinin hedeflenmesi gerekirken siz kalkmış sorumsuzca Mavi Tünel projesiyle Konya ovasına suyu alıp Göksu'yu kurutuyorsunuz.
    Ovada ilk katmandaki suyu bitirdiniz şimdi alt katmanlardaki suları bulduk deyip yeniden vahşi sulamanın emrine sunuyorsunuz. Bu kaynakların varlığı bilinmeyen bir şey değil ki. Herşeyi tükettiniz sıra bu rezervlere mi geldi?
    Bu sular yarınlarımız için lazım. Bulduğunuz her şeyi dipsiz kuyuya atmayın. Bu gidişin sonu çok vahimdir...
    Buradan feryat ediyorum, bu hizmet değildir, ülkenin geleceğini, yarın bebeklerimizin içeceği bir damla suyu yok etmektir, bindiğiniz dalı kesmektir.
    Kısacası vatan hainliğidir...

Sayfa 11/20 İlkİlk ... 910111213 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •