Sayfa 13/22 İlkİlk ... 31112131415 ... SonSon
Arama sonucu : 175 madde; 97 - 104 arası.

Konu: Sağlığınız için ilk koşul: Sağlıklı beslenin

  1. #97
    Duhul
    Jul 2009
    İkamet
    TÜRKİYE'm
    Gönderi
    1,357

    Esas



  2. #98

    Esas

    BAL...
    Yaklaşık balın 500 hastalığa faydalı olduğu belirtilmiştir. İşte Balın faydalarından birkaçı:
    İYİ BİR KORUYUCUDUR : Antibakteriyel özelliğinden dolayı içinde birçok gıda bozulmadan saklanabilir.
    MİDEYE KUVVET VERİR : Baldaki şeker emilimi en kolay olan şeker olması ve Hazmı gerektirmediğinden kolayca kana geçer. Ve midedeki fazlalıkları dışarı atar.
    KANSIZLIĞI GİDERİR : Kan yapıcı özelliğinin yanında hastalıktan yeni kalkmışlara kuvvet verir.
    DAMARLARI AÇAR : Diğer şekerlerin oksine okisjen ile reaksiyona girdiğinde tam yanma meydana geldiği için kanda daha az atık madde bırakır. Kalp adelesine faaliyet ve zindelik vermesiyle Kalp Hastalarına faydalıdır.
    ROMATİZMA : Romatizmal hastalıklarda haricen kullanmak hastayı kısa sürede iyileştirir.
    ALERJİ : Alerjik vakıalarda pahalı ve zahmetli tedavilerin yerini alacak bir alternatif tedavidir.
    AĞRI DİNDİRİCİ : Balın bilhassa buharı ağrı ve sızıyı birkaç dakika içinde dindirmeye başlar.
    İŞTAH AÇICI : İhtiva ettiği A,B,C, ve diğer vitaminler ve mineraller insana zindelik verir.



    DOĞAL DİŞ MACUN : Diğer tatlı ve meyvelerin zıttı bal dişleri ve diş etlerini temizleyip parlatan bir macundur. Dişleri ve diş etlerini mikroplardan korur,ağızdaki yaraları tedavi eder.
    KABIZLIK : Bilhassa sıcak bal şerbeti kabızlığı kısa sürede geçirir.
    ŞİŞMANLIK : Bal içerdiği enzimler sebebiyle şişmanlığı önler. Bilhassa ılık bal şerbetinin zayıflatıcı özelliği vardır.
    YARA İLTİHAP GİDERİR : Bugün modern tıpta ameliyat yaralarında bal kullanıldığı bilinmektedir. Cavanagh ve BEAZLEY adlı araştırmacılar balın laboratuar şartlarında özellikle boğaz iltihaplarında kendini gösteren Kalbi Tutacoli mikropları ile Candida Albicans isimli mantarlar üzerinde balın etkili olduğunu gözlüyorlar. İnhibin mikropların üremesini de önler.
    BALGAM SÖKTÜRÜR : Balgamı keser vücudun pis rutubetini giderir.
    GÖZE FAYDALIDIR : Gözün görme gücünü arttırır. Nar suyu ile karıştırılıp göze sürme gibi çekilirse gözün keskin görmesini sağlar.
    KARIN AĞRISI : Karın ağrısını geçirir. Bal şerbeti karın ağrılarını çok kısa bir sürede dindirir.
    İDRAR : Söktürür. Mesane yollarını temizler. İltihabını giderir
    KÖPEK ISIRMAS : KÖPEK ISIRMASI’na karşı faydalıdır. Köpek ısırınca bal şerbeti içilir. Ve köpeğin ısırdığı yere bal sürülür.Kuduz ihtimaline karşı tıbbi tedbirler ayrıca alınmalıdır.
    CİLDİ GÜZELLEŞTİRİR : Vücud bal ile oğulursa cilt yumuşar. Bitleri öldürür. SAÇLAR’ ı besler. Saça sürülürse saçları yumuşatır. Besler, uzatır, parlaklık ve canlılık kazandırır.
    NEZLE : NEZLE’yi geçirir. Bal limonla veya sütle içilirse nezle için çok faydalıdır.
    VEREM : Özellikle çiçek balı gül ile karıştırılıp sabah akşam yenirse akciğer yaraları ve vereme çok faydalıdır
    YANIKLAR : Bal zeytinyağı ve gres yağıyla karıştırılıp yanan yerlere sürülürse acı,sızı çekilmez. Yanık kısa sürede iyileşir. Yanık izi kalmaz.
    VARİS : VARİS’e faydalıdır. Bal vücudda olan olan varis ve varis yaralarına masaj yapılarak sürülürse çok faydalıdır
    KARACİĞER : Bal karaciğer ve göğsü temizler. Baldaki ciholin karaciğerin fonksiyonunu kuvvetlendirir. Ve hücrelerinde toplanan yağın giderilmesi için harekete geçirir.
    SARILIK : Balla salatalık rendelenerek yenirse susuzluğu giderir. Kanı temizler. Sarılığı kısa sürede iyileştirir.
    TERLEME : TERLEME’yi giderir. Bal mumu ile birlikte birkaç gün sakız gibi çiğnenirse burun tıkanıklığı ve bundan dolayı meydana gelen terlemeyi giderir.
    İSHAL : İSHAL’i durdurur. Soğuk bal şerbeti ishale çok faydalıdır. Kısa sürede durdurur.


    ALACA : Alaca hastası olanlar en az iki-üç ay sabah aç karnına bir su bardağı bal şerbeti içerse şifa görür.
    KOLESTOL : KOLESTOL’ü düşürür. Yatağını ıslatan çocuklar için gayet faydalıdır.
    AKNE : AKNE için iki çorba kaşığı bal iki çorba kaşığı süt limon suyundan oluşan karışımın sürülmesi faydalıdır.
    AKNE için iki çorba kaşığı bal iki çorba kaşığı süt limon suyundan oluşan karışımın sürülmesi faydalıdır. Büyüme çağındaki çocukların ZEKA GELİŞİMİ’ne azımsanmayacak derecede olumlu etkisi vardır. Ayrıca önemli ölçüde CİNSEL GÜCÜ arttırıcı özelliği vardır........ Yukarıda sayılan faydalar hemen bir-iki kere kullanma görülmez. Uzun süre kullanılmalıdır. Hem besin, hem ilaç. Bazılarına göre ölümden başka her derde deva bazılarına göre de birçok hastalığa şifadır.



    --------------------------------------------------------------------------------


    LOKMAN HEKİM'in HÜKEMA isimli bir eseri vardır. Bu eserde Lokman Hekim'e göre, hakiki, katkısız doğal bal çok kıymetli bir ilaç ve kuvvet macunudur.

    Kaynatılmış adaçayına, biraz sirke ve bal katılarak gargara yapılırsa boğaz anjini iyi olur.
    Yatağını ıslatan çocuklar bal yerse, yatak ıslatmaları kesilir.
    Ilık suda şerbet yapılıp içilirse müshil yapar.
    Akla ve bütün bedene kuvvet verir. *İsteği arttırır.
    Soğuk su ile şerbet yapılırsa ishali durdurur.
    Kanı temizler ve deveranı kolaylaştırır.
    Kalp çarpıntılarına şifa kaynağıdır.
    Mideye ferahlık verir.
    Sıcak içilirse 7 dakika içerisinde, soğuk içilirse 20 dakikada kana karışır.
    Hazmı kolaylaştırır.


    Kansızlar için kanı arttırır.
    Bütün kemik hastalıkları için devadır.
    Sarılık hastalığı olanlar, devamlı olarak 15 gün bal yerlerse hastalık iyi olur.
    Damar sertliğini defeder.
    Basur için ilaçtır. Bal yiyen kimseler basura tutulmazlar.
    Süt ile karıştırılarak, aç karnına içilirse bütün parazitleri döker.
    Büyükler için 60 gr, küçükler için 35 gr kabak çekirdeği ile bal karıştırılarak aç karnına yenirse bütün parazitleri döker.
    Çocuklarda büyümeyi kolaylaştırır.
    Asabı bozulmuş ve uykusuz kimselerin asabını düzeltir.
    Bir miktar bal şerbeti ile ağız çalkalanırsa, ağızda koku olmaz.
    Ilık bir bez üzerine sürülerek ağrıyan boğazlara sarılırsa, iyi eder.
    Tuzlu balgam isimli hastalık için şifa kaynağıdır.
    Yaraların kabukları kaldırılıp merhem gibi üzerine sürülürse, yaralar iyi olur.
    Karın ağrılarını keser.
    Mide ve bağırsaklardaki yaraları iyi eder. Bir haftada 1 kilo bal yenip bir ay devam edilirse, ÜLSER hastalığı tedavi olur.
    Sırtı ve gerdanı ağrıyan kimselere bal sürülerek, üzerine karabiber ekilirse ağrı kalmaz.
    Bal arısının iğnesi romatizma ağrılarına şifadır.
    Çörek otu yarı yarıya balla karıştırıldıktan sonra sabah ve aksam aç karnına birer tatlı kasığı yenilirse kuvvet artar, zihin açılır.
    Dövülmüş fındık, tarçın ve sakız bal ile karıştırılarak sabah aksam aç karnına yenilirse vücut gelişir ve hiç bir hastalık giremez.
    Beyaz kantaron çiçekleri balla karıştırıldıktan sonra, havuç tohumları ile yenilirse vücut kuvvet kazanır.
    Dövülmüş şalgam tohumları, üç misli balla karıştırıldıktan sonra gül suyu ilavesi ile yapılan macun kuvvet kaynağıdır,şehvet arttırıcıdır.
    Turpun dövülmüş tohumları, üç misli balla karıştırıp yenirse vücut kuvvet kazanır.
    Dağ karanfilinin çiçekleri bal ve acı bademle kullanılırsa ,cinsi iktidarsızlığı geçirir.

    Yukarı



    POLEN...

    Bal makineleri olarak yaratılan küçük bal arıları vasıtasıyla bizlere ikram edilen harika besinlerden biri de “polen” dediğimiz çiçek tozlarıdır.
    Polen; yeryüzünde bulunan binlerce tür çiçeğin cinsiyet hücreleri olup, bitkiler bu tozlar sayesinde nesillerinin devamını sağlarlar. Balarıları da bitkilerin üremesinde aktif rol oynayan taşıyıcılardandır. Balarıları çiçekli bitkilerden bal özü (nektar) toplarken aynı zamanda çiçek tozlarını, yani polen zerreciklerini de arka bacaklarındaki polen sepetçiklerine doldururlar. Bu tozlar arılar tarafından kovana getirilirken özel bir madde ile yapıştırılarak polen tanecikleri haline getirilir. (her bir polen taneciği yüz bin ila beş milyon adet polen zerreciğinden oluşmuştur.) Petek gözlerine depo edilen zengin vitamin, mineral madde ve protein kaynağı olan bu harika besin ile arılar yavrularını besler. Başka bir deyişle polen arıların ekmeğidir.
    ELDE EDİLMESİ :
    Kovan önlerine konulan özel polen kapanları vasıtasıyla gelen polenlerin çok az bir kısmı (yaklaşık1/10’u ) alınır ve özel metotlarla kurutularak piyasaya arz edilir.
    YAPISI :
    Polen bir insan için gerekli bütün besin maddelerini noksansız bir şekilde ihtiva etmektedir.
    Tabiatta ender rastlanan bir şekilde, bünye için lüzumlu olan proteinler, amino asitler, vitaminler, mineral maddeler, enzimler, antibiyotikler, hormonlar polende bulunur.
    POLENDEKİ AMİNOASİTLER :Aspartik asit,glutanik asit, alanin, arginin, cystin, glisin, Histidin, İzolösin, Lösin, Lisin, Mefiyonin, Fenilalanin, Prolin, Serin threonin, Triptofan, Trisin, Valin.
    POLENDEKİ VİTAMİNLER:B (Tiamin), B2 (Riboflavin), B3 (Vitamin PP), B5 (Asit pentotenik), B6 (Pridoksin), B7 (Mesoinositol), B8 (Vitamin H, Biyotin), B9 (Asit folik), B12 ( Siano kobalamin), Vitamin C, D, E, provitamin A, (özelleikle B vitaminleri suda eriyerek vücuttan atıldıklarından her gün alınmaları gerekmektedir.)
    POLENDEKİ MİNERAL MADDELER: Kalsiyum, klor, demir, magnezyum, manganez,fosfor, potasyum ve silisyum.


    Aşağıdaki karşılaştırma polenin harikalığını göstermeye yetecektir;
    1g polende mevcut vitamin B5 (Pentotenik asit) miktarı 95 lt. süt, 13 kilo sığır eti ve 25 kg. buğdaydaki aynı vitamine eşdeğerdedir. 1 g polen tozunda bulunan B1 ve B2 vitaminleri kadar vitamin almak için 40 – 70 adet beyaz ekmek, 16 – 20 kg elma yemek gerekir.

    Polenler aynı ağırlıktaki dana etinden, yumurtadan ve peynirden 5 – 7 defa daha fazla amino asit ihtiva etmektedir.(Caillas E, Les Vertus)



    KULLANILMASI :
    Polen zerreleri hayat için lüzumlu ( Vital) maddeleri ihtiva ederler. Bu zerrecikler üç tabakadan müteşekkil polen kabuğu içerisinde uzun müddet canlılıklarını ve besin değerlerini muhafaza ederler. Bu kabuklar tatlı ortamlarda daha kolay çatladığı için tatlı maddelerle, özellikle balla birlikte alınması tavsiye edilir. Ilık süte katarak da alınabilir. (her hangi bir şeye karıştırmadan saf haliyle de yene bilir.) Ayrıca bir kahve kaşığı öğütülmüş polen taze bir yumurta sarısı iyice karıştırılıp yarım kaşık bal ilave edilerek karıştırılır ve hemen yüz ve boyna sürülürse cilt için harika bir bakım kremi elde edilmiş olur.
    DÜZELER :
    Dünya literatüründe farklı tavsiyeler bulunmakla beraber ideal düze; - 3 yaşından 5 yaşına kadar günde 12 gram (2 tatlı kaşığı)

    6 yaşından 12 yaşına kadar günde 16gram (3 tatlı kaşığı)
    Yetişkinler günde20 gram (4 tatlı kaşığı)
    Bazı özel durumlarda günde 35 gramlık “şok” düze uygulana bilir.
    ideal bir kür en az 2 ay sürmelidir. Bu kürleri özellikle mevsim başlangıçlarında olmak üzere senede birkaç kere tekrar etmek faydalı olacaktır. Bütün yıl boyunca alınması da tavsiye edilir.
    Polen’i aç karnına, kahvaltıdan 15 dakika önce almanızı tavsiye ederiz. Günlük düze bir seferde alınabileceği gibi, kahvaltı ve öğle –akşam yemeklerinden önce de bölünmüş düzeler halinde alınabilir.
    MUHAFAZASI :
    Serin ve rutubetsiz bir yerde tercihen ambalajı içinde buzdolabında muhafaza ediniz. Cam kavanozdaki polenleri ise kapalı şekilde buzdolabında saklayınız.
    ALERJİ :
    Arıların topladıkları polenler hiçbir zaman, bitkilerin tozlaşmasıyla ilgili olarak havada serbest halde uçuşan anemofil polenlerin solunum yoluyla yaptıkları alerjiyi yapmazlar. Kötü beslenme durumlarında polen kürlerinin faydası görülür. Bilinen tehlikeli etkisi yoktur.

    Kısaca Polen insan hayatı için gerekli nitelikteki vitamin, protein ve amino asitleri bünyesinde yoğunlaştıran çok zengin ve harika bir besin maddesidir.
    Bağırsakların polisidir.
    POLEN NEDİR. ? :
    Arıların 200 ila 3000 arası çiçekten toplayarak, kanatlarında kovana getirdikleri bitkinin erkek üreme hücresi olan doğa harikası bir bitki özüdür. Arılar bal yapmak için çiçeklerden besin toplarken, çiçekten çiçeğe konarlar. Böylece hem çiçeklerin döllenmesini sağlarlar hem de yavrularını beslemek için kovana polen götürürler. Polenin çok yüksek besin değerli olduğu keşfedildikten sonra kovanların girişlerine polen tuzakları yerleştirilmiş ve bu sayede arıyı rahatsız etmeden kovandaki polen stokları toplanmaya başlanmıştır. Arıların kovana girişlerinde kanatlarından tuzaklara düşen polen; naturel kurutma sistemiyle kurutulur ve çok kıymetli bir besin haline gelir.
    Polenler renk, şekil ve içerikleri bakımından büyük farklılıklar gösterirler. Polenlerin %80'i sarıdır. Bunun dışında siyah, kırmızı, mor, pembe, eflatun vb. renklerde polene rastlamak da mümkündür. Polene bu renkleri veren renk maddeleridir. Bu renk maddelerden karotenoidler başlıcı a-karoten, b-karoten, lycopin, xanthophyl ve zeaksonthinden ibarettir. Klorofil varlığına polende rastlanılmamıştır. Polende ortalama %25 protein vardır. Protein miktarı polenin türüne, yöresine, toplama sistemine göre farklılıklar göstermektedir. Polen bilim dalı Patinoloji'dir. İyi cins polen; naturel kurutma sistemiyle vitaminleri ölmeden kurutulmuş, taze ve bol nektarlı çiçeklerden toplanan 1.sınıf olmalıdır.



    POLEN'DE BULUNAN VİTAMİN VE MİNERALLER NELERDİR :
    Polen bilim dalı Palinoloji'dir. Polende tam 22 çeşit aminoasit, 27 çeşit madensel tuz, doğal hormon, enzim, coenzim, pigment, karbonhidrat ve ferment vardır. Polende bulunan başlıca asitler pantothenic, linoleik, ascorbik ve araohidonik'dir. Demir, bakır, kalsiyum, sodyum, magnezyum, silisyum ise varlığı polende tespit edilen elementlerden bazılarıdır. Polende bulunan iz elementler alüminyum, nikel, titaniyum ve çinkodur.
    Dünyaca tanınmış bir araştırma örgütü CNRS Araştırma Örgütü'nün; Araştırma Uzmanlarından Armond PONS; kitabında polenin bütün vitaminleri taşığıdığını açıklamıştır.
    Polende bulunan vitaminler A, B1, B2, B3, B4, B5, B6, B7, B8, B9, B12, C, D, E, H, P, PP'dir.
    Polende yüksek oranda rutin vardır (rutin kılcal damarları etkiler, aynı zamanda kalp kasının çalışmasını güçlendirir).
    Chauvin ve Lenormand'ın araştırmalarıyla polenin antibiotikler içerdiği kanıtlanmıştır. Grecean ve Enciu'nin bu konuda yaptığı çalışmalar sonunda polenin Staphylococcus, Salmonella, Ecoli ve Bacillus anthracis'e karşı etkili olduğu ve bunların üremelerini engellediği tespit edilmiştir.
    Polende insan yaşamının ihtiyacı için her şey mevcuttur. Bulundurduğu (oglio-elementler) madenler, aminoasitler ve en son olarak zengin çeşitli vitaminler yanında; protein, yağ, şeker, madeni gıda, hormon, büyütücü faktör, pigment; beyin ve vücutça yorgun insanların tüm ihtiyacını karşılar. Anemi (kansızlık) hastalarında, bir ay süre ile her gün bir kahve kaşığı polen yedirilen bünyelerdeki alyuvarların; milimetre küpte 500.000 arttığını göstermiştir.

    1 Gram Polendeki 8 mg B1 vitaminini şu besinler sağlar. 70 gram Bira mayası, 3 kg. Karaciğer, 8 tam kepekli ekmek, 20 kg. elma veya domates
    1 Gram Polendeki 5 mg B2 vitaminini şu besinler sağlar. 50 gram Bira mayası, 6 kg. portakal, 12 kg. domates, 16 kg. elma 74 adet beyaz ekmek
    1 Gram Polendeki 27 mg B5 vitaminini şu besinler sağlar. 35 gram Bira mayası, 13 kg. sığır eti, 25 kg. kabuklu buğday, 95 lt süt.


    --------------------------------------------------------------------------------

    POLEN'İN FAYDALARI NELERDİR :
    KALP DAMAR HASTALIKLARINDA POLEN :
    En yaygın kalp hastalığı, damar kireçlenmesi ve tıkanmasıdır. Polenin yapısında bulunan P vitamini ve diğer yararlı elementler damarları yumuşatır, kana geçen civardaki artıkların idrarla dışarı atılmasını sağlar. Ünlü araştırmacı Alain Caillas, kitabında "Miyokard enfaktüsü ve kalbin kroner damarlarının tıkanmasında, polen sayesinde şaşırtıcı iyileşmeler görülüyor. Rus Bilimler Akademisi'nde Prof. Beklerov ve arkadaşlarının önemli araştırmalarına göre Polen, yüksek tansiyona, damar sertliğine, kolesterol yüksekliğine, kroner tromboz ve felçlere karşı koruyucu ve iyileştirici etki yapıyor." diye açıklıyor. Hürriyet gazetesinin "Püf noktası" sütununda "Çiçek tozu gençleştiriyormu ? İsveçli Dr. Lars Eric Essen ve Dr. Tissinin, poleni yaşlı insanlar üzerinde denemiş ve özellikle damar sertliğinde faydalı olduğunu meydana çıkarmışlardır. " diye yazılmıştır.
    RUH VE SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN :
    Bu hastalıkların tedavisinde en başta bol B vitaminleri gerekmektedir. Bilhassa B1 vitaminine gereksinim vardır. Bu vitamine "Sinir dokusu vitamini" denilmesi de bundandır. Polen de yüksek oranda B1 vitamini mevcuttur. Ayrıca Polen bütün B vitaminleri kompleksidir. Dr. Raymond Dextreit, düşünsel yorgunluk ve yaşamın bozuk düzeni nedeniyle sinirleri zayıflamış, güçsüz kalmış kimselerin, günde yedikleri 2 kaşık polen sayesinde sağlık ve sakinlik bulacaklarını yazmıştır.
    SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN :
    Gastrit, Ülser, Kolit ve Hemeroid en yaygın sindirim sistemi hastalıklarıdır. Gastrit ve Ülserin ana nedeni ise sinirseldir, genelikle stresten kasılan (spazm yapan) mide kası sinirleri, o bölgeye gelen kılcal damarları da kısarak bir bölgenin kansız kalıp, yaraya dönüşmesine neden olur. Tedavi edilmezse insana yaşamı zehir eden hastalıklardır. Ömür boyu diet uygulamayı veya ameliyatları gerektirir. Bazı zamanlarda mide kanaması ve delinmesi şeklinde ölümlere neden olurlar. Belirtilen gramajlar dahilinde yapılan Polen kürleri, Mide-Barsak sistemine bağlı tüm hastalıklarda: geçici değil, Kesinkez tedavi sağlar.
    KANSIZLIK VE ZAYIFLIKTA POLEN :
    Polenin en belirgin ve yaygın özelliği, süratle iştah açıcı ve kan yapıcı olmasıdır. Tedavilerde önemli olan, bileşiminde tüm cevherleri taşıyan bir kan sağlamak ve hasta bölgeye ulaştırmaktır. Gerisini vücut halleder...Nasıl bir otomobile, bozuk bir yakıt konduğunda çalışmasında aksaklık meydana gelirse; İnsan vücudunun yakıtı da ona gerekli tüm cevherleri bünyesinde bulunduran sağlıklı bir kandır. Kandaki cevherlerin bir veya birkaçının eksikliğine Kansızlık yani Anemi denir. Kansızlık her tür sağlık sorununa neden olan başlıca etkendir. Ülkemizde yapılan araştırmalar halkımızın %60-70'inin kansızlık sorunu olduğunu ortaya koymuştur. Düzenli kullanılan kürler sonucu;
    Polen: Kanı temizler, Kanı filtre eder, Kan yapar, Direnci arttırır, Alyuvar sayısını %30 oranında arttırdığı Bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır.
    SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA POLEN :
    Solunum sistemi hastalıklarının genel ve çok görülen nedeni üşütmektir. Üşütme ile vücudun direnci kırılır, metabolizma vücut ısısını normale çıkartmak için çaba sarfederken solunum yollarında virüs ve bakteriler kendine yer ve ortam bularak süratle çoğalırlar. Nezle, grip, anjin, faranjit, bronşit, zatürre, zatülcenp, astım, sinüzit ve verem gibi hastalıklar meydana gelebilir. Bu hastalık mikropları burada da kalmayıp, kan yolu mafsallara, kalp kapakçıklarına ve böbreklere vs. geçerek daha hayati hastalıklara da neden olabilirler. Bu nedenle solunum sistemi hastalıklarının süratle tedavisine gidilmektedir. Gelişmiş ülke doktorları, bu hastalıklarda, diğer ilaçlarla birlikte Polen de vererek tedavi yapmaktadırlar. Çünkü Polen vücut direncini, kanın lökosit (alyuvarlar) ve antikor yapımını arttırır. Sovyet Prof. N.Joiriche, burun ve boğaza polen püskürtülerek mukoza direncini arttırmak ve virüsleri etkisiz kılmak yolundaki başarılı çalışmalarını yayınlamıştır. 1957'de ilk kez Pasteur Enstitüsü'nde polenin verem mikrobu olan "Koch" basiline karşı öldürücü etkisi olduğu saptandı. Yapısındaki sakızlı maddesi, terementi esansı, nükleik asitleri ve Bol B vitaminleri ile Polen, Akciğeri dezenfekte ettiği gibi, balgam söktürücü, mikrop öldürücü, çabuk iyileştirici etkiye sahiptir.
    ŞİŞMANLIKLARDA POLEN :
    Şişmanlık ve zayıflık gibi iki karşıt durumda vücuttaki fazla karbonhidrat, glikoz ve yağları yakarak şişman bünyeyi zayıflatır, metabolizma dengesi sayesinde zayıf düşen hücreyi derhal uyarır, üstün kan yapıcı özelliğiyle kas gücü ve metabolizmayı çalıştırarak cılız ve zayıf bünyeyi normal haline getirir. Polen, hücrelerde ki yanma olayını metabolizmayı ve adrenalin salgılanmasını hızlandırır. Böylece biriken yağların erimesini çabuklaştırdığı gibi, kas gücünü de arttırarak zayıflama esnasında hissedilen halsizliği de giderir.
    PROSTAT HASTALIĞINDA POLEN :
    Prostat bezesi idrar torbasının hemen çıkışında ve sadece erkeklerde bulunan ceviz büyüklüğünde bir doğal subaptır. Beyinden uyarılan sinir telleri omurilikten takiple prostata ulaşır ve gerektiğinde bu subapı açıp, idrarın boşalmasını sağlar. Aynı beze idrar yolu kapayıp, meni yolunu gerektiğinde açarak meni çıkışını sağlar. Bu esnada özel salgı bırakarak spermlerin ölmesini önler. Bu harika organcık güçlü kaslarla ve sinir sistemiyle istemli çalışır. Zamanında çok alkol kullanan sinirleri yıpranmış kimselerle, başka hastalıklar için değişik ilaçlar kullanmış veya idrarına mikroplar karışmış insanlarda ve yaşlılıktan kasları gevşemiş olanlarda prostat sorunları görülmesi normaldir. Yaygın prostat hastalığı ise prostatitis denilen, prostat iltihaplanmasıdır. Prostatitis'te ve prostat hipertrofisi'nde Polenin antibiyotiklerden daha etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Polen araştırmacısı Alain Caillas (Fransa Tarım Akademisi - Polen araştırmaları ile ödül kazanmış ) kitabında şöyle özetlemiştir. "Polenin prostat hastalıklarına da şaşırtıcı etkisi vardır. İsveçli iki araştırmacının, Upsala Üniversitesi Tıp Fakültesi Kliniği'nden Prof. Eric-Ask Umparc ile Lund Üniversitesi Cerrahi Kliniği'nden Dr. Gosta Jonson'un çalışmaları polenin prostatitis'e en iyi etkiyi yaptığını ortaya koydu. Prostat büyümesin de ise polen kürü ile yapılan denemeler aralıklı gelen ve uzun süren hafif ağrıların yok olduğunu ve idrara çıkma sayısının azaldığını gösterdi. Bilhassa ağır prostat geçiren yaşlı hastaları ameliyattan kurtarmıştır."
    YAŞLILIK SORUNLARINDA POLEN :
    Enerji üreten, dinçlik kazandıran polen, bilhassa ileri yaşlarda çok faydalıdır. Yaşlı insanların en çok yakındığı ve özlemini duyduğu sorun cinsel yetersizliktir. Kan yapıcı, hücre tazeleyici ve uyarıcı Polen bu soruna da büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. Polenin, cinsel istek ve gücü canlandırdığı, kullananlarca doğrulanmıştır. Polen, bir aylık kürle, on yıl gençleştiren kimyasal içerikli sihirli bir değnek değildir. Ancak devamlı ve düzenli kür kullanımı halinde; vücudu hastalıklardan korur, kurtarır, kanı güçlendirir, kaybolan cinsel yaşamı tekrar geri getirir, ömrü uzatır ve hastalıksız standardı yüksek bir cinsel yaşam sürdürür.
    KISIRLARDA POLEN :
    Polen kısırlarda da en önde gelen bitkisel gıdalardan biridir. Kısırlık tedavisinin en güç olanı sinirsel kaynaklı hormonal olan şeklidir. Kadın ve erkek beyninin ortasında bulunan nohut büyüklüğünde ki hipofiz bezi, belli zamanlarda kadınlarda yumurtalıklara, erkeklerde ise husyelere, omur ilik sinir telleri kanalı ile emir vererek yumurta ve sperm üretmelerini sağlatır. Korku, şok, stres, beyin özürü veya hastalıkları gibi nedenlerle hipofiz bezi bu görevini yapamaz ise kadında "ovülasyon yokluğu", erkekte "ozosperm" denilen canlı sperm yokluğu ile kısırlıkları ortaya çıkarır. Dozajlı ve kaliteli bir Polenle birlikte alınan Arısütü, Karakovan balı ve Kırmızı Ginseng, vücuda hem olağanüstü doğal protein, aminoasit, vitamin, mineral sağlayarak destek vermekte ve beyinde hipofiz bezindeki "Spazm"ı çözerek yumurta ve canlı sperm üretimini tamamıyle üretmektedir.
    BEBEK ÇOCUK VE GENÇLERDE POLEN :
    Yeni doğan bebek anne sütüyle beslenir. Eğer anne yeterli ve dengeli besleniyor ise; anne sütünün kalitesi, bebeğin beyin ve vücut gelişmesinin tam olabilmesi için yeterli olur. Dolayısıyla annenin süt verme zamanında Polen yemesi, bebeğin beyin ve beden gelişiminde, kemik kas yapısının güçlenmesinde, en önemlisi bebeğin bağışıklık sisteminin kuvvetli olmasında olağanüstü rol oynamaktadır. Aynı zamanda Polenle beslenen annenin, bebeğine verdiği anne sütü daha uzun sürer. Böylece hem bebeğin gelişme bozukluğu önlenir hem de bebeğin kabızlığı önlenir, gazı giderir ve hastalık kapmamasına yardımcı olur.
    Gelişme çağındaki çocuklarda ise çocukların, bol kaloriye, bol protein, vitamin ve madenlere ihtiyaçları vardır. Polen fazlasıyla; Enerjiyi veren vitaminleri, boy uzatan hormonları karşılar, zekayı çalıştırır, kemik ve kas kuvvetsizliklerini giderir.
    Bilhassa fast-food alışkanlıklarına başlama çağı olan ve gelişmenin durduğu genç yaşlarda kullanılan Polen kürleri; Gençlerin gelişmesini durdurmaz, sportif faaliyetlerde başarılı olmalarını sağlar, zekalarını çalıştırabilme kapasitelerinin en yüksek olduğu bu dönemde gerekli aminoasit ihtiyacını karşılar ve sonuç olarak hayata başlama adımlarında, beyin-beden gücü standartı yüksek olarak, polen kullanmayan akranlarından, hem fizik hem de başarı olarak daha da önde olurlar.



    SAÇ DÖKÜLMELERİNDE POLEN :
    Polen, saçın suyu ve gübresidir. Saça faydası, kök kısmına yaptığı olumlu etkidir. Bileşiminde ki (doğanın sunduğu saf şekilde); B5 Vitamini (pantotenik asit), niacin ve cystin, saç kökünü en iyi şekilde besler, dökülmesini durdurur, cansız kılların kıl hacmini geliştirir ve saçın gürleşmesini sağlar.
    CİLT GÜZELLİĞİ VE POLEN :
    Ciltteki çeşitli lekelerin, sivilcelerin ve bozuk bir cilt oluşmasında en önemli etkenler, sindirim sistemindeki bozukluk, karaciğer, kansızlık veya temiz olmayan kandandır. Bilhassa sorun kanda ise; kan, derimize yönelik dış etkilere karşı koyabilecek cevherleri taşımıyorsa, normal insan tenine olumsuz etki yapamayan güneş ultraviyole ışınları bile, deride ki kalkan görevi yapan kan maddeleri eksik olan kişiye etki yapıp, derisinde lekeler meydana gelmesini sağlar. Bu nedenle, önce kanın atık maddelerden arındırılıp tüm cevherlerle donatılması, kanın temizlenmesi, filtre edilmesi gerekir. Bunu en iyi Polen sağlar. Hiç bir cilt sorunu olmayan, canlı, sağlıklı parlak pembe bir cilt isteyen bayanlar, Polen yiyerek ve maskesini yaparak ten hücrelerini besleyebilirler. "Oriane" gibi bir çok ünlü güzellik kreminin özü Polen'dir. Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi Ekim-1984 sayısında Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu - Dr. Kadriye Sorkun' unyazısında:
    " Polen güzellik kremi olarak da kullanılır. Bunun için, bir kahve kaşığı polen öğütülür ve taze yumurta sarısıyla karıştırılır. Bu karışım hafif masajla yüze ve boyna sürülür. Yarım saat beklenir. Zamanı dolunca bol su ile yıkanır. Sonuçta Cilt, parlaklık ve tazelik kazanır "
    POLEN ALLERJİK BÜNYEDE KULLANILIR MI :
    Alerjik bünyesi olan hastaların, akciğer bronşlarındaki sinir uçları oksijen yetersizliğinden ve spazm yaptığından dolayı çok hassaslaşmışlardır. İlkbahar ve sonbaharda gözle görülemeyecek kadar küçük olan ve havada uçuşan AĞAÇ POLENLERİ bronşlara ulaştığı an; bronşlardaki sinir uçları derhal kasılarak tepki gösterip öksürük olarak kendini belli eder. Ancak arının çiçekten kovana gelmesiyle elde edilip, özel naturel kurutma sistemleriyle kurutulan ÇİÇEK POLENLERİ üst solunum yolları enfeksiyonlarında tedavi edici bitkisel destek sağlar. Dolayısıyla AĞAÇ POLENİ ve ÇİÇEK POLENİ karıştırıldığı için ve her ikisine de - Polen - dendiği için isim benzerliğinden dolayı bazı Alerjik bünyeler ÇİÇEK POLENİNİ yemekten çekinirler. Halbuki durum böyle değildir. Üst Solunum Enfeksiyonları için tam fayda veren ÇİÇEK POLENİ için bilimadamlarının oldukça kesin sonuçları olmuştur.
    BEYİN, PROSTAT, KARACİĞER, SOLUNUM YOLU İLTİHAPLARI VE DAMAR SERTLİĞİ'inde sonucu şaşkınlık veren tıbbi kürler devam etmektedir.
    " ABD / Call Enterprise -Jim Kenner" Bizler bilim adamları henüz polenin nasıl olup da hastalıkları iyi ettiğini bilmiyoruz. (1969'da polenin bileşimi henüz tam bilinemiyordu). Fakat, çeşitli antibiyotik ilaçlarla tedavi edildiği halde iyi olmayan pek çok hastam, gözlerimin önünde iyi olmuşlardır. Bir çok SOLUNUM HASTALIKLARI'ının da polenle tedavi edildiğini ve hastaların gerçekten hastalığı ve nekahat süresini süratle atlattıklarını müşahade ettik. Söylenecek tek şey yok. İnsanlık demek ki burnunun dibinde bulunan bu "Harika İlacı" şimdiye kadar hiç farketmeden yaşamış"
    İsveç Upsala Üniversitesi - Eric Ask Umparc.
    POLEN NASIL VE NE KADAR KULLANILIR :
    Günde kullanılması gereken Polen miktarını Tübitak Bilim ve Teknik'de yayınlanan önerisi aynen aşağıdadır. "Beklenen iyileştirmenin gerçekleşmesi için ne kadar polen gereklidir ? Caillas'ın bildirdiğine göre kesin sonuçlu bir tedavi için günde 32 gram polen yeterlidir. Sağlıklı yaşamın devamı içinde 15 gram polen alınmalıdır. Polen kullananların söylediklerine, kendi deneylerimize ve arıcılar birliği üyelerinin kanısına göre, yukarıda verilen miktarların yarısı kadar bir doz bile yeterlidir. Bir kahve kaşığı polen 4 gram gelir. Genel durumumuzu sağlıklı tutmak için 2 kahve kaşığı polen alınmalıdır.
    Yapılacak kürün dozu :
    Birinci hafta 15 gram polen sabahları aç karnına alınmalıdır, iki ve üçüncü hafta günde 30 gram sabah kahvaltısından 15 dakika önce yarısı ve akşam yemeğinden 15 dakika önce diğer yarısı alınmalı, dördüncü haftada ise uygulama birinci haftada olduğu gibi tekrarlanmalıdır. Bu küre ilave olarak her sabah kahvaltısında bir dilim ekmeğe polenli bal sürülmeli ve bu yolla da 8 gram polen alınmalıdır."

    Yukarı



    ARISÜTÜ...
    ARI SÜTÜ NEDİR? :
    Doğadaki bütün doğal ilaçların anası sayılan %100 doğal arı sütü, dünyanın en değerli gıdası olarak da bilinir.Arı sütü baldan tamamen farklı, koyu kıvamda, peltemsi, sedef görünümünde, yüksek protein kaynağı olduğu gibi enzimler, vitaminler, mineraller ve aminoasitler bakımında da son derece zengin ve dengeli bir bal arısı ürünü, yüksek değerde eşsiz bir besin maddesidir.5-15 günlük işçi balarılarının, ana arıyı (kraliçe arı) beslemek için yutak altı bezlerinden (hypopharyngeal) salgıladıkları, hammaddesi binbir çiçeğin çiçek poleni (balözü) ve balarılarının enzimlerinden oluşan, 1/1 gr/cm3 özgül ağırlığında, organik asit karakterindedir.
    Bu besini üreten genç bal arıları yaklaşık 40 -45 gün yaşarken, sadece arı sütü yiyerek yaşayan kraliçe arı 5-7 yıl yaşamaktadır ve her gün kendi ağırlığında ortalama 3000 yumurta yapma yeteneğine sahiptir. Bu arı sütünün üreme organlarındaki etkisini anlamak bakımından çok önemli bir göstergedir.
    Arı sütü bileşiminde tanımlanamayan X maddeler saptanmıştır. Bilim insanları, arı sütünün mucize etkilerinde % 3 oranındaki X maddelerin önemli faktör olduğunu düşünmektedir. Başka bir deyişle arı sütünde bulunan çeşitli aktif X maddeleri organizmada “canlandırıcı ve gençleştirici” etki yaratmaktadır.





    --------------------------------------------------------------------------------

    VİTAMİNLER - MİNERALLER - AMİNO ASİTLER - ORGANİK ASİTLER :
    İçinde kuvvetli Radyoaktif ve Manyetik enerji olduğu tespit edilen arısütü genel yapı olarak, besleyici koruyucu ve çeşitli iyileştirici niteliği sahip, gıda maddesidir. Kromatografisi ile yapılan incelemelerde arı sütünün lipid gaz- sıvı sınıfında, 12'si nonanoik, kaprik, undekanoik, tridekanoik, launk, miristoleik, palmitik, palmitoleik, stearik, linoleik ve arakidik asit olan 26 dan fazla yağ asidi gözlenmiştir.Arı sütü bileşiminde % 2 - 3 civarındaki kısımda balda dahi bulunmayan " X Maddeleri" , % 1.5 oranında ise sadece Arısütünde bulunan 10- Hydroxy- delta – 2 - dekanoik asit mevcuttur.
    Alfabetik sırayla içerik:

    A Redinol-Akseroftol Acide hydroxy-10 décéné-2 transolgue Alanin Fosfor
    B1 Thiamine-Anorin Acide hydroxy-10 decanoigue Arginin Sülfür
    B2 Riboflavine-Laktoflavin Acide Saborigue Aspartikasit Bakır
    B3 Nicotinamide Acide-décéniwé-2 transidiolgue Fenil alanin Demir
    B5 Pantothonique asit Acide P-hydroxy benzolgue Glikokol Silisyum
    B6 Pyridoxie Valin Kalsiyum
    B7 İnositol-Myo (Mezo) lozit Cyctin Sodyum
    B8 (H) Biotine Gulutamikasit Potasyum
    B9 Folikasit İzolosin Magnezyum
    B12 Kobalamin Liosin Manganez
    C Askorbikasit Lösin Çinko
    D Kolekalsiferol Metionin İyot
    E Tokoferol, Antisterilite Prolin Selenyum
    H Biotine Histidin
    NiacinP
    Rutine
    Serin
    Treonin
    Triptofan


    --------------------------------------------------------------------------------

    BİLİMSEL VERİLER :
    Arı sütü koruyucu, güçlendirici, canlandırıcı, özellikleriyle başta sinir sistemi ve bağışıklık sistemi olmak üzere, insanın fiziksel ve ruhsal yapısına yüksek performans getiren ve RNA ve DNA deposu olma özelliğiyle “ömür uzatan” tamamen doğal gıdadır.
    Avusturya'da 120 kişi üzerinde yapılan klinik denemelerde, arısütünün kulalnılması alınması halinde cilt ve saç sorunlarında önemli düzelmeler görülmüştür. Yine Arısütünün içerdiği hormonlar sebebiyle cinsel gücü arttırıcı etkileri tespit edilmiştir.
    "Arı sütü yüksek oranda protein, vitamin, mineral madde içerdiğinden besleyici değeri büyük bir besin maddesidir. Organizmayı gençleştirici bir özelliğe sahiptir. Kanser, Kalp-Damar Sistemi, Astım gibi çeşitli hastalıklara iyi geldiği ve Sinir Sistemi üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu bildirilmektedir. Arı sütünün işçi arılar ile ana arılar arasındaki Cinsel farklılaşmayı meydana getiren, biyolojik bir etki yaptığı ve bu etkiye büyük orandaki pantotenik asit miktarının neden olduğu bildirilmektedir. Arı sütünün içinde bulunan 10-hydroxdec 2-cnoic asitden dolayı antibakteriyel etkiye sahip olduğu bildirilmektedir. Saf olarak veya bala karıştırılarak yendiğinde Romatizman sorunlara, Kansızlığa, Çeşitli Göz hastalıklarına, Saç dökülmelerine karşı kullanılmaktadır.
    "Ana başlık : Arısütünün yapısı ve üretim yöntemiKaynak : Tübitak Bilim ve Teknik dergi - Yıl : 1996 Ay : Nisan Sayı : 341 Sahife : 96
    "Arısütü hormonlar ve zindelik veren özel maddeler içermektedir. Arısütü, ekonomik düzeyi yüksek olan ülkelerde pazar bulmuş durumdadır. Hatta Apiterapi denilen yolla arı ürünleri ile tedavi gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Bazı doğu bloku ülkelerinde sadece arı ürünleri ile tedavi yapılan klinikler mevcuttur. Arısütü sinir sistemi hastalıklarında, sürekli yorgunluk hallerinde, kısırlık tedavisinde, damar sertliğinde, güç ve zindelik kazandırmakta kullanılmaktadır.
    Ana başlık : Beslenmede ArısütüKaynak : Tübitak Bilim ve Teknik dergi - Yıl : 1989 Ay : Nisan Sayı : 257 Sahife : 21





    --------------------------------------------------------------------------------

    ARI SÜTÜ NASIL VE NE KADAR KULLANILIR :
    Arı sütün “saf” olarak veya “balla” karıştırılarak yenebilir. Saf olarak alınması halinde dil altına getirilerek yaklaşık 10- 20 saniye kadar dil altında bekletilir daha sonra ağız içinde gezdirilerek yutulur.
    Balla karıştırıldığında normal şekilde yenir. Saf Arı sütünün muhafazası hassas, taşınması özel şartlar gerektirdiğinden, kaliteli bal ile karıştırılarak alınması en yaygın kullanım şeklidir.
    Karışım balının çeşidi bol çiçeklerden elde edilmiş, nektar oranı ve kalitesi yüksek bal olması çok önemlidir.
    Arı sütü; saf veya balla karışmış olarak, her iki şekilde de sabah ve akşam olmak üzere aç karnına (özel durumlarda tok), kesinlikle tahta veya plastik kaşık kullanılarak alınmalı, ışıktan korunmalı, metale temas ettirilmemelidir.
    Arı sütü yendikten sonra üzerine 15 – 20 dakika süre sıcak bir şey yenmemeli, içilmemelidir!
    Arısütünün kullanılma miktarı ve süresi, saf veya balla karışmış olarak, her iki halde de; bünyenin yaşına, sağlık derecesine, varsa rahatsızlık durumlarının derecesine veya istenilen maksimum kuvvet seviyesine göre değişir.
    Alışkanlık oluşturmadığından günlük ve devamlı alınabilir. Normalde kullanıcının ağırlığına göre belirli düzede (miligram düzeyinde) alınması yeterlidir. Ancak duruma göre bu düze artırılabilir. Yetişkinlerde 500 - 800 mg. kadar alınması uygundur. Ancak her gün aynı vakitte düzenli olarak alınması gereklidir.
    Karışım olarak oda sıcaklığında ışık almadan bekletilebilirken, saf halinde yine ışık almadan buzdolabında muhafaza edilmelidir.
    Dikkat : Saf Arı Sütü çok hassas bir besin maddesidir. Özel şartlarda muhafaza edilmediği takdirde özelliklerini yitirmesi, hatta bozulması ve zararlı hala gelmesi söz konusu olabilmektedir. Arı Ürünleri konusunda uzman yerlerden temin edilmesini şiddetle öneririz.
    Uyarı : Arı ürünlerine alerjisi olan kişiler doktora danışarak kullanmalıdır.

  3. #99
    Duhul
    Feb 2004
    Yaş
    67
    Gönderi
    10,347
    Blog Yazıları
    9

    Esas

    SU İÇMEK İÇİN 46 SEBEP

    Iranlı bir hekim olan Dr. Feridun Batmanghelidj, 1979′da İran devrimi sırasında ...siyasi tutuklu olarak hapisteydi. Bir gün, mahkûmlardan birinin, koridorda, iki büklüm olmuş vaziyette, inanılmaz mide sancılarıyla kıvrandığını gördü. Dr. Batmanghelidj ülseri dolayısıyla 10 saatten beri bu şekilde sancı çeken hasta mahkûma müdahale etti ve ölmek üzere olduğunu düşündüğü adama iki bardak su içirdi. Adam çok geçmeden kıvranmaktan kurtuldu.”

    O günden sonra Dr. Batmanghelidj, suyun şifa verici etkisi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırdı. Cezaevinde kaldığı 2,5 yıl içerisinde sadece su kullanarak yaklaşık 3 bin peptik ülser hastası tutuklu ve hükümlünün iyileşmesine vesile oldu. Dr. Batmanghelidj su üzerine yaptığı çalışmalarının sonuçlarını Iranian Medical Association ve The Journal of Clinical Gastroenterology dergilerinde yayınladı.

    Dr. Batmanghelidj “Hasta Değil Susuzsunuz” kitabında bir insanın 46 nedenle suya ihtiyaç duyduğunu anlatmaktadır.

    Dr. Batmanghelidj’le göre bu sebepler şunlardır:

    1- Hiçbir canlı susuz yaşayamaz.

    2- Su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.

    3- Su temel enerji kaynağıdır.

    4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir.

    5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.

    6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur.

    7- Bağışıklık sisteminin merkezi olan kemik iliğini, kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.

    8- Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.

    9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.

    10- Su, besinlerdeki gerekli öğelerin emilimini artırır.

    11- Bütün öğelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.

    12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.

    13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.

    14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.

    15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.

    16- Omurgadaki diskleri “şok emici su yastıkları”na dönüştürür.

    17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.

    18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.

    19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.

    20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.

    21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.

    22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.

    23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.

    24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.

    25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.

    26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.

    27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.

    28- Uykuyu düzenler.

    29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.

    30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.

    31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.

    32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.

    33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.

    34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.

    35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.

    36- Kadınlarda, âdet öncesi ağrıyı ve ateş basmasını hafifletir.

    37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.

    38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.

    39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.

    40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.

    41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yap¬madan zayıflayın.

    42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.

    43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.

    44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.

    45- Yaşlılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur.

    46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.

  4. #100

    Esas

    "Sağlıklı Beslenme" kavramı çok anlamlı bir kavram.

    Lakin, "organik" diye satılan birçok şeyin 'belge'lendirmesinin bile olmadığı koşullarda,
    ve organiklerin 2-3 kat daha pahalı olduğu bir ortamda bu çok zor... en azında orta düzey gelir için...


    Su;
    doğru, su hayattır.

    ama orada da şöyle sorunlar çıkıyor:
    pH'sı kaç ?
    sertlik derecesi kaç ?
    potasyumu kaç (özellikle böbrek sorunu olanlar için) ?

    sağlıkli bireyler için bunların çok fark edeceğini düşünmüyorum; vücut bir şekli ile dengeler.. ama organ yetersizlikleri veya fonksiyon bozukluğu olan bireylerin su'yu seçerken daha dikkatli davranmalarında yarar var sanıyorum...

    .

  5. #101
    Duhul
    Feb 2004
    Yaş
    67
    Gönderi
    10,347
    Blog Yazıları
    9

    Esas

    Yoğurt gibi sağlık kaynağı bir besini sofranızdan eksik etmeyin:

    http://www.sabah.com.tr/fotohaber/ya...d=36488&page=1

  6. #102
    Duhul
    Oct 2004
    İkamet
    34147
    Yaş
    93
    Gönderi
    12,883
    Blog Yazıları
    158

    Esas


    YAĞ - SU - ŞEKER


    İstanbul Sultangazi’de “KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ” konusunda düzenlediği toplantıda Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL’UN konuşması.

    “YAĞ” ve “ŞEKER”

    Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir.

    Ama marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdır… http://t0.gstatic.com/images?q=tbn:A...j4h-fwYD3WZZb-

    Sizin sağlığınızı korumak için ne yediğinize bakmanız lazım. İşte temel hatalardan biri yağ seçimi

    Biz ayçiçek yağı, mısırözü yağı, margarin veya endüstriyel tereyağı yediğimiz sürece hasta olmaya mahkumuz.

    Elimizde iki tane yağ var şu anda.

    Bir, zeytinyağı; iki, %100 mera sütünden yapılmış tereyağı. Peki fındık yağını nereye sokacağız? Bu liste içinde bakın fındık yağının yağ asit içeriği, yani temel yağ bileşimi zeytinyağına çok yakındır. Hasta edici bir yağ değildir.

    Ama zeytini sıkıyorsun, yağını elde ediyorsun. Fındığı eziyorsun, püre haline getiriyorsun, 80 dereceye ısıtıyorsun, eter katıyorsan, yağını öyle elde ediyorsun.

    Hangisi tercih edilir? Zeytinyağı tabii ki. Yani fındık yağını eve sokmanın bir alemi yok. Ha zeytinyağının tadına hiç tahammül edemiyorsan o zaman rafine zeytinyağı kullanabilirsin. O da işte fındık yağıyla aynı yöntemle elde edilir. Yani piyasa değeri olmayan, çok koyu, kokulu zeytin yağlar fabrikaya gönderilir. Onlar da 70-80 dereceye ısıtılır; sonra da eter katılır; yağ elde edilir. İlk etapta rafine zeytin yağı elde edilir. Hiç kokusu yoktur, hiç tadı yoktur. Eğer bu rafine zeytin yağına, %5 oranında sızma zeytin yağı katarsanız, o zaman riviera tipi zeytinyağı elde etmiş olursunuz.

    Hani marketlerde görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir yağdır; ayçiçekle filan karışmış değildir. Saf zeytinyağıdır.

    Ama neden yoksundur biliyor musunuz? Sızma Zeytinyağında var olan antioksidanlardan yoksundur.

    Çünkü oksitlenme, yani paslanma bütün bizim hastalıkların temelindeki ana unsurdur.

    Nasıl açık havada bırakırsan demiri yağmurda paslanır, biz ne yaparız, antipas diye bir boya süreriz paslanmasın diye.
    Vücudumuzun da antipasları vardır. Bunlara biz antioksidan diyoruz.

    Antioksidanları ağırlıklı olarak sebze-meyvelerden elde ediyoruz. Zeytinyağı antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastalıklarına karşı koruyuculuğu önemli oranda antioksidanlardan dolayı kaynaklanmaktadır. Ama biz onu ısıttığımız zaman, rafine zeytinyağı elde ettiğimiz zaman, bu unsurları geniş ölçüde kaybediyor. O yüzden mümkün mertebe sızma zeytinyağı kullanmalıyız ve çocuklarımıza da bu tadı alıştırmamız lazım.

    İkinci temel hatamıza geçmeden birincisi olan yağ seçimini özetlersek, daha Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinyağı ile kızartıldığının tarifi vardır. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu biliyordun. Ama biz, dış etkilerle doğruyu unutturulduk ve yanlışlara sürüklendik. İşte o yanlışlıklar bizi hastalıklara sürüklüyor. Zaten dünyada bir tek Akdeniz yöresinde yetişiyor. Şimdi Arjantin’de, Çin’de zeytin ağacı yetiştirilmeye çalışılıyor. Biz toprağındayız. 5.000 yıldır bu topraklarda zeytinyağı kullanılıyor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim.

    İkinci büyük hata şeker.

    Hayatımızda şeker, insanlık tarihi itibarıyla bakarsanız çok yeni bir olgu.

    Peki şeker bir besin maddesi midir?
    Değildir.

    Çünkü besin maddesini nasıl tanımlıyoruz? İnsanın bedensel ve ruhsal işlevlerini ve çoğalmak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere biz besin maddeleri diyoruz. Şeker, insanın herhangi bir işlevini yerine getirmek için gerekli mi?

    Evet. Beyin glikozla çalışıyor. Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor.
    Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor. Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor.
    Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?

    Hani beyin glikozla çalışıyor ya, şeker yediği için daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?

    Veya sperm, enerji kaynağı olarak früktozu kullanıyor. Meyve yiyip de daha müthiş erkek olanı gördünüz mü?

    Çünkü; insanın gereksinimi olan glikozu da früktozu da vücut kendisi üretiyor.
    Dışarıdan asla alınmasına gerek yok. Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
    Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok.

    O yüzden şekere boş kalori denir. Yani gereksiz yere aldığımız kalori. E bugün bakın şimdi son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar boş kalori aldınız? Çok… Niye?… Hasta olmak için, Sadece hasta olmanıza katkıda bulundu. Bir de son zamanlarda pancardan elde edilen şeker de bir yana bırakıldı; daha ucuz olsun diye mısırdan elde edilen şeker kullanılmaya başlandı. Fruktozdan zengin mısır şurubu. Ne yazık ki, bizim gıda tüzüğümüzde farklı şekerlerin farklı adlandırılması zorunluluğu yok. Şeker şekerdir mantığıyla ister nişasta bazlı şeker yani mısır nişastasından elde edilmiş şeker olsun ister pancar şekeri ister … şekeri olsun hepsinin üstünde şeker yazılması yeterli.

    Halbuki

    mısırdan elde edilen fruktozdan zengin mısır şurubu,aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre % 46 daha şişmanlatıcı.

    Özellikle karın bölgesi yağlanmasına yol açıyor. Bu bilimsel olarak kanıtlandı.

    Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika’da bir teknik üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek istiyorum “Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm.” Yani sermaye sahiplerinin akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız..

    Yani satılmış insanların çağı. Satılmış bilim insanlarının çağındayız.

    Üçüncüsü ise karaciğer yağlanması. Ama ne tür bir yağlanma? Alkolizm dışı bir yağlanma.

    O yüzden biz buna alkol dışı karaciğer yağlanması deniyor. Ve alkol dışı karaciğer yağlanması, özel tipli bir siroza neden oluyor. Atatürk’ün öldüğü siroz hastalığı var ya. Özel bir tipte siroz hastalığı, kriptojenik siroz deniyor buna. Amerika’da son otuz yıl içinde üç kat artan karaciğer kanserinin de kriptojenik siroz sonucu olduğu belirtiliyor.

    Yani sonuçta Amerika’da son 30 yılda üç kattan fazla görülen karaciğer kanserinin sebebi mısır şurubudur.

    Bu, bu kadar açıkken bizim bakanlığımız dün yaptığı açıklamada hiçbir bilimsel kanıt sunulamamıştır diyor. Benim 110 tane bilimsel yayın kullanarak yazdığım, on yedi sayfalık raporu da çiğneyerek bunu yapmış.

    17 sayfalık rapor gönderdim onlara. 110 tane de literatür ekledim. Ama neoliberalizmdeki iktidarlar sermayenin iktidarıdır; vatandaşın iktidarı değildir. Yurttaşın iktidarı değildir...

    Ne olur çocuklarınızı mısır şurubundan uzak tutun. Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza.

    Bugün gıda sanayisinde sadece ve sadece aksi belirtilmediği takdirde mısır şurubu kullanılıyor.
    Dondurmalarda o kullanılıyor, hazır aldığınız baklavanın şerbeti bile mısır şurubundan.

    Kartal’da onun fabrikası var Ülker’le Cargill firmalarının ortak kurdukları bir fabrika. Baklava şerbeti bile oradan geliyor. Çocuklarınıza illa tatlı bir şey yedirecekseniz, ne olur evde kendiniz yapın ve olabildiğince az şekerli yapın. Çünkü total olarak da şeker zararlı zaten, yani insanın zarar görmeden günde tüketebileceği şeker miktarı 30 gram dolayındadır.
    30 gram, 8 kesme şekeri yapar.

    Ama bu şekerin içinde ne yazık ki meyve de var, bal da var, yani siz kahvaltıda bir tatlı kaşığı bal yediyseniz, hakkınız 7 ye düştü. Bu hakkınızı ağırlıklı olarak meyve olarak değerlendirin. Eğer bugün hiç şeker yememişseniz, bal dahi yememişseniz, çayınıza hiç şeker koymamışsanız, başka hiçbir şeker kaynağı da yoksa, 8 kesme şekerin karşılığı 300 gram portakal veya 300 gram elma veya 400 gram kiraz veya vişne veya 100 gram kadar muz, incir veya üzüm yiyebilirsiniz. Ama sadece 100 gram. Yani mandalina zamanı 'koy hanım önüme bir kilo mandalinayı ben bunu yiyeyim' bu sağlıklı değil. Siz sınırsızca sebze yiyebilirsiniz ama meyve sınırlı yemeniz lazım. Meyvenin fazlası da şişmanlatır. Ve zararlıdır, karaciğer yağlanması yapar….. Yani meyve tek başına bile hem karaciğer yağlanması, hem karın tipi şişmanlık yapabilir. Karın tipi şişmanlığın çok özel bir yeri vardır. Bağırsak çevresindeki iç organların çevresindeki yağlar hormonal etkin yağlardır ve bu hormonal etkin yağlar ne yazık ki kanser oluşumunda da, kalp-damar hastalığı oluşumunda da etkindir. O yüzden eşit bir şişmanlık, yani kollar bacaklar her taraf eşit ama karın büyümemiş. Bu şişmanlığa çok itirazım yok.

    Karın tipi şişmanlık, eşittir şeker hastalığı, eşittir kalp hastalığı, eşittir kanser.

    O yüzden göbekler inecek. Göbekler inmediği sürece sağlıklı olma şansımız yok. Göbekleri indirmek içinde şekerden uzak duracağız. Çünkü en çok karın tipi şişmanlık yapan früktozdur. Bizim yediğimiz pancar şekerinin de yarısı früktozdur. Yediğimiz meyvenin şekerinin de yarısı früktozdur. Biz früktozu azaltmak zorundayız. Karın tipi şişmanlığı, dolayısıyla kalp hastalığı, kanser, inme gibi hastalıklardan kurtulmak istiyorsak karnımız inecek.

    - Esmer şeker hakkında ne düşünüyorsunuz?

    - Bakın bütün şekerler esmerdir. Üretim aşamasında karamelize olur. O yüzden esmerdir ama yıkandıkça üzerindeki karamel atılır, rafine edildikçe beyazlaşır. Yani senin dediğin esmer şeker, yediğin beyaz şekerin üretimdeki bir önceki aşamasıdır. Sadece ticari bir tuzak. Daha yüksek fiyata satabilmek için ticari bir tuzak……

    Şimdi karaciğer yağlanmasının önemli bir bölümü selim seyredebilir. Yani her hangi bir sorun yaratmadan da insan ömrünü bununla sürdürebilir. Ama bir bölümü yine hatalı beslenmenin devam etmesi koşuluyla, yağlı karaciğer iltihabına dönüşebilir. Alkol dışı yağlı karaciğer iltihaplanmasıdır bu hastalığın adı. Ciddi karaciğer yetersizliği, siroz karaciğer kanseri aşamasıdır. Bazen yağlı karaciğer iltihabı olmadan da sadece yağlı karaciğer aşamasında da bazı hastalıklar çıkabilir ama yağlı karaciğeriniz varsa iki yol var sizin önünüzde; biri nispeten hayatınızı idame edeceğiniz bir yol öbürü de ölümdür. O yüzden ne yapıp yapıp karaciğer yağlanmasını tedavi ettirmelisiniz. Bunun da temelinde şekeri tümüyle sıfırlamanız geliyor. Ancak iki yıl gibi bir süre içinde toparlayabilirsiniz……

    Şeker kesmeyi dile getirdiğimiz zaman karaciğer yağlanması açısından, o zaman nişastayı da kesmemiz lazım.

    Çünkü nişasta, daha ağzımızda çiğnendiğinde tükürükle glikoza dönüşür. Şekerdir; yani nişasta da şekerdir.

    - Kolesterolün karaciğer yağlanmasıyla bir ilgisi var mı?

    - Kolesterol olmazsa hayat olmaz. Bütün hormonlarımızın ham maddesi kolesteroldür. O yüzden zaten anne sütünde kolesterol çok yüksektir. Çocuğun hormonlarının üretilmesi için başlangıçta anneden aldığı kolesterole ihtiyacı vardır.

    Kolesterol masum bir maddedir. Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür ve damar sertliği yapar.
    Peki oksitleyen ne?

    Şeker.

    Yedikten sonra şeker trigliseride dönüşür. Yağdır o ve o trigliseritten kolesterolü oksitleyerek damar sertliği yapar bir. İki;

    ayçiçeği yağı, mısır özü yağı veya margarinden elde edilen trans yağ asitleri kolesterolü oksitler ve böylece damar sertliği oluşur.

    Üç, yapay yemle beslenen hayvanların sütünde de iç yağı vardır. Damar sertliği yapıcı doymuş yağ asitleri vardır, bunlar kolesterolü oksitler ve hasta eder bizleri. Şimdi hayvanın merada otlarsa ayçiçeği yağı mısırözü yağı margarin kullanmazsan şekeri de azaltırsan senin damar sertliği olma şansın kalmıyor. Kolesterolün ne olursa olsun. Ama bu bilgi kolesterol ilacı üreten Amerikan şirketlerinin işine gelmiyor.

    yılda sadece kolesterol ilacı satımından 50 milyar dolar elde ediyorlar.

    O yüzden de Amerikan tıbbı bize ne emrediyor? Kolesterol ilacı ver diyor. Bakın gazetelere yansıyan bir gerçek var. Nasıl bizim Sağlık Bakanlığımız bir bilimsel kurul kurdu,

    Amerika’da da böyle bir bilimsel kurul kuruldu ve “Normal kolesterol düzeyi kaçtır?” sorusuna bilim kurulu yanıt versin istendi.

    Ve de normalin çok altı bir değer, 200 mü kabul ediliyor normal, 150 gibi bir değer ileri sürdüler.

    Sonradan ortaya çıktı ki bilim kurulunda yer alan 9 öğretim üyesinin dokuzu da ilaç şirketlerinden rüşvet almışlar.

    - Hocam kızartmalarda ne tip yağ kullanmak gerekir?

    - Kesinlikle zeytinyağı, kesinlikle.

    - Peki, zeytinyağının yanma derecesi ayçiçeği yağından yüksek midir?
    - 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal şartlarda 180 dereceyi çok az aşar.

    O yüzden rahatlıkla zeytinyağını kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın yandığı anlamında değildir. Ne olur anılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır……

    - Bir dinleyicinin elindeki pet şişeden su içtiğini gören hoca,
    - Şimdi içtiğiniz su ile neler elde ettiğinizi de gözden geçirelim ve bu günkü toplantıyı kapatalım.

    O polietilen tereftalat maddesinden üretilmiş yani pet şişenin içindeki stalatlar suyun içine karışmış bulunuyor.
    Ayrıca o plastiği yumuşatmak için antimon denen bir ağır metal kullanılmıştır o da suyun içine karışıyor dolayısıyla siz hem stalat, hem de antimon içmiş oldunuz şu anda.

    Peki, ne yapar bunlar size?

    Bunlar hormon bozucular diye geçer. Sizin vücudunuzda bir takım hormonal bozukluklar yaratır. Bu hormonal bozuklukların bir bölümü, örnek, östrojen etkisini göstererek 5 yaşında çocukların adet görmesine sebep olur. İki buçuk yaşında bir çocuk getirdiler Lüleburgaz’dan adet görüyor. İki buçuk yaşında. Hamile bir kadın östrojen etki gösteren bir hormonal bozucuyu aldığı zaman, o madde özellikle bu 19 litrelik su bidonlarında onlar polikarbon denen bir plastiktir ve ham madde olarak Bisfenol-A denen bir maddeden üretilir. Bisfenol-A’nın meme kanseri yaptığı 1930 yılından beri bilindiği halde ve 130 tane bilimsel yayın olduğu halde bunun hakkında hala biz o bidonlardan su içmeye mahkum bırakılıyoruz. Bisfenol-A hamile bir kadının karnındaki çocuğun beynindeki cinsiyet ayrım merkezine gittiğinde çocuğun homoseksüel olma olasılığı çok yükseliyor. Meme kanseri riski çok yükseliyor erkekse prostat kanseri riski normal bunla temas etmemiş insana göre 3 kat artıyor.

    Yani musluk suyu için Allah aşkına.

    - Arıtıcılar hocam?

    - Paranız varsa arıtıcı kullanın. Ama paranız yok arıtıcı alamıyorsunuz, musluk suyu için.

    Musluk suyu İstanbul’da kullandığınız plastik şişedeki su hangisi olursa olsun 100 kat iyidir.

    İSKİ’nın her ay İstanbul’daki bütün su havzalarının sağlık raporları internette yayınlanıyor. Biz geçen sene NTV’de bir su programı yapmıştık ve NTV Yıldız Teknik Üniversitesinde piyasadan topladığı suları bakteriyolojik incelemeye gönderdi. Hepsinde mikrop çıktı. Hepsinde istisnasız. Yani siz sağlıklı olsun, temiz olsun çocuğum mikropsuz su içsin diye mikroplu suyu paranızla içiyorsunuz. Bıraktım vazgeçtim mikroptan, kanser yapıyor. Almanya’da geçen sene ocak ayında Avrupa birliğinin gıda güvenliği merkezi vardır EFSA ocak 2010a kadar Bisfenol_A’nın sağlık sakıncası olmadığını iddia ediyordu. Ama toplum baskısıyla mayıs ayında biz bu işi araştıracağız dediler ve ekim ayında biberonlarda Bisfenol-A’nın kullanımını yasakladılar. Tamam, da biberonda yasakladın e çocuğuna Bisfenol-A’lı su bidonundan su katmıyor musun mamasını hazırlarken?

    Isı ve zaman etkisiyle plastiğin defalarca kullanılmasıyla Bisfenol-A’nın suya geçiş oranı çok artıyor.

    Şimdi su ısınmaz ki diyeceksiniz.

    Arizona’da yapılan bir çalışmaya göre şehirlerarası su nakli sırasında kamyon içerisindeki su 80 dereceye kadar ısındığı saptanmıştır.

    80 dereceye ısınan su o plastikten ne kadar madde çözüyor biliyor musunuz?

    Sizi de sülalenizi de kanser etmeye yeter. Antalya’da yazın açık havada duran suyun derecesi kaç acaba?

    Banyo bile yapamazsın o kadar sıcak suyla.

    Ne olur musluk suyu kullanın. Bırakın şu plastikleri.

    - Hocam bazı yiyecekleri plastik poşetlere koyup buzluğa atıyoruz . bu da sakıncalı mı?
    - Şimdi bakın naylon folyo polietilen denen bir maddedir ve polietilenin bu güne kadar bir sağlık sakıncası saptanmamıştır.

    Daha büyük sorun yoğurt kapları.

    Mesela bazen çay içiyoruz köpük gibi bardaklardan veya uçağa bindiğimizde şeffaf cam gibi çıt diye kırılan plastik bardaklar var hem o polystryne hem köpük gibi olan bardaklar da polystryne onlardan stryne çayımıza geçiyor o da kanser yapıyor.

    Şimdi plastik yoğurt kaplarında, ben anlata anlata zannediyorum bazı firmalar artık polipropilen kullanmaya başladı.

    Kabın altına baktığımız zaman veya yanına baktınız zaman bir üçgen göreceksiniz. Üç oktan oluşan bir üçgen. Bu geri dönüşüm işaretidir. O üçgenin içinde bir sayı yazar. 5 numara polipropilendir altında da zaten PP yazar.

    Yoğurt alırken artık markaya göre değil kullandığı plastiğe göre tercihinizi yapın.

    Ben her yoğurt almaya gittiğimde maalesef aynı firma farklı marketlere farklı plastik gönderebiliyor. Daha ucuz marketlere adi plastiklerde, lüks semtlerdeki marketlere daha kaliteli plastikte gönderiyor.

    Ne acı. Yani ayırım yapıyor.

    - Yani hocam üçgenin içinde 5 miyazması lazım?
    - Evet polipropilen

    - 1,5 litrelik su şişelerinde 1 yazıyor.

    - Evet, işte o PET polietilen tereftalat, kötü, 1 numara kötü. Evde 19 litrelik bidonların altına bakın. Onda da 7 yazar. 7 diğer plastikler anlamına gelir. Diğer plastiklerin içinde 6-7 farklı plastik vardır bunlardan bir tanesi de polikarbondur onun için üçgenin altında PC kısaltması vardır.

    Bu günlük de bu kadar…..

    Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL


  7. #103
    Duhul
    Sep 2008
    Yaş
    33
    Gönderi
    4,847
    Blog Yazıları
    37

    Esas

    Bu yazıyı lütfen bir kez daha okuyun çok ama çok önemli


     Alıntı Originally Posted by pinky Yazıyı Oku
    YAĞ - SU - ŞEKER


    İstanbul Sultangazi’de “KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ” konusunda düzenlediği toplantıda Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL’UN konuşması.

    “YAĞ” ve “ŞEKER”

    Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir.

    Ama marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdır… http://t0.gstatic.com/images?q=tbn:A...j4h-fwYD3WZZb-

    Sizin sağlığınızı korumak için ne yediğinize bakmanız lazım. İşte temel hatalardan biri yağ seçimi

    Biz ayçiçek yağı, mısırözü yağı, margarin veya endüstriyel tereyağı yediğimiz sürece hasta olmaya mahkumuz.


    Elimizde iki tane yağ var şu anda.

    Bir, zeytinyağı; iki, %100 mera sütünden yapılmış tereyağı. Peki fındık yağını nereye sokacağız? Bu liste içinde bakın fındık yağının yağ asit içeriği, yani temel yağ bileşimi zeytinyağına çok yakındır. Hasta edici bir yağ değildir.

    Ama zeytini sıkıyorsun, yağını elde ediyorsun. Fındığı eziyorsun, püre haline getiriyorsun, 80 dereceye ısıtıyorsun, eter katıyorsan, yağını öyle elde ediyorsun.

    Hangisi tercih edilir? Zeytinyağı tabii ki. Yani fındık yağını eve sokmanın bir alemi yok. Ha zeytinyağının tadına hiç tahammül edemiyorsan o zaman rafine zeytinyağı kullanabilirsin. O da işte fındık yağıyla aynı yöntemle elde edilir. Yani piyasa değeri olmayan, çok koyu, kokulu zeytin yağlar fabrikaya gönderilir. Onlar da 70-80 dereceye ısıtılır; sonra da eter katılır; yağ elde edilir. İlk etapta rafine zeytin yağı elde edilir. Hiç kokusu yoktur, hiç tadı yoktur. Eğer bu rafine zeytin yağına, %5 oranında sızma zeytin yağı katarsanız, o zaman riviera tipi zeytinyağı elde etmiş olursunuz.

    Hani marketlerde görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir yağdır; ayçiçekle filan karışmış değildir. Saf zeytinyağıdır.

    Ama neden yoksundur biliyor musunuz? Sızma Zeytinyağında var olan antioksidanlardan yoksundur.

    Çünkü oksitlenme, yani paslanma bütün bizim hastalıkların temelindeki ana unsurdur.

    Nasıl açık havada bırakırsan demiri yağmurda paslanır, biz ne yaparız, antipas diye bir boya süreriz paslanmasın diye.
    Vücudumuzun da antipasları vardır. Bunlara biz antioksidan diyoruz.

    Antioksidanları ağırlıklı olarak sebze-meyvelerden elde ediyoruz. Zeytinyağı antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastalıklarına karşı koruyuculuğu önemli oranda antioksidanlardan dolayı kaynaklanmaktadır. Ama biz onu ısıttığımız zaman, rafine zeytinyağı elde ettiğimiz zaman, bu unsurları geniş ölçüde kaybediyor. O yüzden mümkün mertebe sızma zeytinyağı kullanmalıyız ve çocuklarımıza da bu tadı alıştırmamız lazım.

    İkinci temel hatamıza geçmeden birincisi olan yağ seçimini özetlersek, daha Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinyağı ile kızartıldığının tarifi vardır. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu biliyordun. Ama biz, dış etkilerle doğruyu unutturulduk ve yanlışlara sürüklendik. İşte o yanlışlıklar bizi hastalıklara sürüklüyor. Zaten dünyada bir tek Akdeniz yöresinde yetişiyor. Şimdi Arjantin’de, Çin’de zeytin ağacı yetiştirilmeye çalışılıyor. Biz toprağındayız. 5.000 yıldır bu topraklarda zeytinyağı kullanılıyor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim.

    İkinci büyük hata şeker.


    Hayatımızda şeker, insanlık tarihi itibarıyla bakarsanız çok yeni bir olgu.

    Peki şeker bir besin maddesi midir?
    Değildir.

    Çünkü besin maddesini nasıl tanımlıyoruz? İnsanın bedensel ve ruhsal işlevlerini ve çoğalmak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere biz besin maddeleri diyoruz. Şeker, insanın herhangi bir işlevini yerine getirmek için gerekli mi?

    Evet. Beyin glikozla çalışıyor. Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor.
    Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor. Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor.
    Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?

    Hani beyin glikozla çalışıyor ya, şeker yediği için daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?

    Veya sperm, enerji kaynağı olarak früktozu kullanıyor. Meyve yiyip de daha müthiş erkek olanı gördünüz mü?


    Çünkü; insanın gereksinimi olan glikozu da früktozu da vücut kendisi üretiyor.
    Dışarıdan asla alınmasına gerek yok. Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
    Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok.

    O yüzden şekere boş kalori denir. Yani gereksiz yere aldığımız kalori. E bugün bakın şimdi son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar boş kalori aldınız? Çok… Niye?… Hasta olmak için, Sadece hasta olmanıza katkıda bulundu. Bir de son zamanlarda pancardan elde edilen şeker de bir yana bırakıldı; daha ucuz olsun diye mısırdan elde edilen şeker kullanılmaya başlandı. Fruktozdan zengin mısır şurubu. Ne yazık ki, bizim gıda tüzüğümüzde farklı şekerlerin farklı adlandırılması zorunluluğu yok. Şeker şekerdir mantığıyla ister nişasta bazlı şeker yani mısır nişastasından elde edilmiş şeker olsun ister pancar şekeri ister … şekeri olsun hepsinin üstünde şeker yazılması yeterli.

    Halbuki

    mısırdan elde edilen fruktozdan zengin mısır şurubu,aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre % 46 daha şişmanlatıcı.

    Özellikle karın bölgesi yağlanmasına yol açıyor. Bu bilimsel olarak kanıtlandı.

    Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika’da bir teknik üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek istiyorum “Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm.” Yani sermaye sahiplerinin akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız..



    Üçüncüsü ise karaciğer yağlanması. Ama ne tür bir yağlanma? Alkolizm dışı bir yağlanma.

    O yüzden biz buna alkol dışı karaciğer yağlanması deniyor. Ve alkol dışı karaciğer yağlanması, özel tipli bir siroza neden oluyor. Atatürk’ün öldüğü siroz hastalığı var ya. Özel bir tipte siroz hastalığı, kriptojenik siroz deniyor buna. Amerika’da son otuz yıl içinde üç kat artan karaciğer kanserinin de kriptojenik siroz sonucu olduğu belirtiliyor.

    Yani sonuçta Amerika’da son 30 yılda üç kattan fazla görülen karaciğer kanserinin sebebi mısır şurubudur.

    Bu, bu kadar açıkken bizim bakanlığımız dün yaptığı açıklamada hiçbir bilimsel kanıt sunulamamıştır diyor. Benim 110 tane bilimsel yayın kullanarak yazdığım, on yedi sayfalık raporu da çiğneyerek bunu yapmış.

    17 sayfalık rapor gönderdim onlara. 110 tane de literatür ekledim. Ama neoliberalizmdeki iktidarlar sermayenin iktidarıdır; vatandaşın iktidarı değildir. Yurttaşın iktidarı değildir...

    Ne olur çocuklarınızı mısır şurubundan uzak tutun. Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza.

    Bugün gıda sanayisinde sadece ve sadece aksi belirtilmediği takdirde mısır şurubu kullanılıyor.
    Dondurmalarda o kullanılıyor, hazır aldığınız baklavanın şerbeti bile mısır şurubundan.

    Kartal’da onun fabrikası var Ülker’le Cargill firmalarının ortak kurdukları bir fabrika. Baklava şerbeti bile oradan geliyor. Çocuklarınıza illa tatlı bir şey yedirecekseniz, ne olur evde kendiniz yapın ve olabildiğince az şekerli yapın. Çünkü total olarak da şeker zararlı zaten, yani insanın zarar görmeden günde tüketebileceği şeker miktarı 30 gram dolayındadır.
    30 gram, 8 kesme şekeri yapar.

    Ama bu şekerin içinde ne yazık ki meyve de var, bal da var, yani siz kahvaltıda bir tatlı kaşığı bal yediyseniz, hakkınız 7 ye düştü. Bu hakkınızı ağırlıklı olarak meyve olarak değerlendirin. Eğer bugün hiç şeker yememişseniz, bal dahi yememişseniz, çayınıza hiç şeker koymamışsanız, başka hiçbir şeker kaynağı da yoksa, 8 kesme şekerin karşılığı 300 gram portakal veya 300 gram elma veya 400 gram kiraz veya vişne veya 100 gram kadar muz, incir veya üzüm yiyebilirsiniz. Ama sadece 100 gram. Yani mandalina zamanı 'koy hanım önüme bir kilo mandalinayı ben bunu yiyeyim' bu sağlıklı değil. Siz sınırsızca sebze yiyebilirsiniz ama meyve sınırlı yemeniz lazım. Meyvenin fazlası da şişmanlatır. Ve zararlıdır, karaciğer yağlanması yapar….. Yani meyve tek başına bile hem karaciğer yağlanması, hem karın tipi şişmanlık yapabilir. Karın tipi şişmanlığın çok özel bir yeri vardır. Bağırsak çevresindeki iç organların çevresindeki yağlar hormonal etkin yağlardır ve bu hormonal etkin yağlar ne yazık ki kanser oluşumunda da, kalp-damar hastalığı oluşumunda da etkindir. O yüzden eşit bir şişmanlık, yani kollar bacaklar her taraf eşit ama karın büyümemiş. Bu şişmanlığa çok itirazım yok.

    Karın tipi şişmanlık, eşittir şeker hastalığı, eşittir kalp hastalığı, eşittir kanser.

    O yüzden göbekler inecek. Göbekler inmediği sürece sağlıklı olma şansımız yok. Göbekleri indirmek içinde şekerden uzak duracağız. Çünkü en çok karın tipi şişmanlık yapan früktozdur. Bizim yediğimiz pancar şekerinin de yarısı früktozdur. Yediğimiz meyvenin şekerinin de yarısı früktozdur. Biz früktozu azaltmak zorundayız. Karın tipi şişmanlığı, dolayısıyla kalp hastalığı, kanser, inme gibi hastalıklardan kurtulmak istiyorsak karnımız inecek.

    - Esmer şeker hakkında ne düşünüyorsunuz?

    - Bakın bütün şekerler esmerdir. Üretim aşamasında karamelize olur. O yüzden esmerdir ama yıkandıkça üzerindeki karamel atılır, rafine edildikçe beyazlaşır. Yani senin dediğin esmer şeker, yediğin beyaz şekerin üretimdeki bir önceki aşamasıdır. Sadece ticari bir tuzak. Daha yüksek fiyata satabilmek için ticari bir tuzak……

    kü; insanın gereksinimi olan glikozu da früktozu da vücut kendisi üretiyor.
    Dışarıdan asla alınmasına gerek yok. Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
    Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok.Şimdi karaciğer yağlanmasının önemli bir bölümü selim seyredebilir. Yani her hangi bir sorun yaratmadan da insan ömrünü bununla sürdürebilir. Ama bir bölümü yine hatalı beslenmenin devam etmesi koşuluyla, yağlı karaciğer iltihabına dönüşebilir. Alkol dışı yağlı karaciğer iltihaplanmasıdır bu hastalığın adı. Ciddi karaciğer yetersizliği, siroz karaciğer kanseri aşamasıdır. Bazen yağlı karaciğer iltihabı olmadan da sadece yağlı karaciğer aşamasında da bazı hastalıklar çıkabilir ama yağlı karaciğeriniz varsa iki yol var sizin önünüzde; biri nispeten hayatınızı idame edeceğiniz bir yol öbürü de ölümdür. O yüzden ne yapıp yapıp karaciğer yağlanmasını tedavi ettirmelisiniz. Bunun da temelinde şekeri tümüyle sıfırlamanız geliyor. Ancak iki yıl gibi bir süre içinde toparlayabilirsiniz……

    Şeker kesmeyi dile getirdiğimiz zaman karaciğer yağlanması açısından, o zaman nişastayı da kesmemiz lazım.

    Çünkü nişasta, daha ağzımızda çiğnendiğinde tükürükle glikoza dönüşür. Şekerdir; yani nişasta da şekerdir.

    - Kolesterolün karaciğer yağlanmasıyla bir ilgisi var mı?

    - Kolesterol olmazsa hayat olmaz. Bütün hormonlarımızın ham maddesi kolesteroldür. O yüzden zaten anne sütünde kolesterol çok yüksektir. Çocuğun hormonlarının üretilmesi için başlangıçta anneden aldığı kolesterole ihtiyacı vardır.

    Kolesterol masum bir maddedir. Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür ve damar sertliği yapar.
    Peki oksitleyen ne?

    Şeker.

    Yedikten sonra şeker trigliseride dönüşür. Yağdır o ve o trigliseritten kolesterolü oksitleyerek damar sertliği yapar bir. İki;

    ayçiçeği yağı, mısır özü yağı veya margarinden elde edilen trans yağ asitleri kolesterolü oksitler ve böylece damar sertliği oluşur.

    Üç, yapay yemle beslenen hayvanların sütünde de iç yağı vardır. Damar sertliği yapıcı doymuş yağ asitleri vardır, bunlar kolesterolü oksitler ve hasta eder bizleri. Şimdi hayvanın merada otlarsa ayçiçeği yağı mısırözü yağı margarin kullanmazsan şekeri de azaltırsan senin damar sertliği olma şansın kalmıyor. Kolesterolün ne olursa olsun. Ama bu bilgi kolesterol ilacı üreten Amerikan şirketlerinin işine gelmiyor.

    yılda sadece kolesterol ilacı satımından 50 milyar dolar elde ediyorlar.

    O yüzden de Amerikan tıbbı bize ne emrediyor? Kolesterol ilacı ver diyor. Bakın gazetelere yansıyan bir gerçek var. Na
    Yani satılmış insanların çağı. Satılmış bilim insanlarının çağındayız.sıl bizim Sağlık Bakanlığımız bir bilimsel kurul kurdu,

    Amerika’da da böyle bir bilimsel kurul kuruldu ve “Normal kolesterol düzeyi kaçtır?” sorusuna bilim kurulu yanıt versin istendi.

    Ve de normalin çok altı bir değer, 200 mü kabul ediliyor normal, 150 gibi bir değer ileri sürdüler.

    Sonradan ortaya çıktı ki bilim kurulunda yer alan 9 öğretim üyesinin dokuzu da ilaç şirketlerinden rüşvet almışlar.

    - Hocam kızartmalarda ne tip yağ kullanmak gerekir?

    - Kesinlikle zeytinyağı, kesinlikle.


    - Peki, zeytinyağının yanma derecesi ayçiçeği yağından yüksek midir?
    - 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal şartlarda 180 dereceyi çok az aşar.

    O yüzden rahatlıkla zeytinyağını kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın yandığı anlamında değildir. Ne olur anılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır……

    - Bir dinleyicinin elindeki pet şişeden su içtiğini gören hoca,
    - Şimdi içtiğiniz su ile neler elde ettiğinizi de gözden geçirelim ve bu günkü toplantıyı kapatalım.

    O polietilen tereftalat maddesinden üretilmiş yani pet şişenin içindeki stalatlar suyun içine karışmış bulunuyor.
    Ayrıca o plastiği yumuşatmak için antimon denen bir ağır metal kullanılmıştır o da suyun içine karışıyor dolayısıyla siz hem stalat, hem de antimon içmiş oldunuz şu anda.

    Peki, ne yapar bunlar size?

    Bunlar hormon bozucular diye geçer. Sizin vücudunuzda bir takım hormonal bozukluklar yaratır. Bu hormonal bozuklukların bir bölümü, örnek, östrojen etkisini göstererek 5 yaşında çocukların adet görmesine sebep olur. İki buçuk yaşında bir çocuk getirdiler Lüleburgaz’dan adet görüyor. İki buçuk yaşında. Hamile bir kadın östrojen etki gösteren bir hormonal bozucuyu aldığı zaman, o madde özellikle bu 19 litrelik su bidonlarında onlar polikarbon denen bir plastiktir ve ham madde olarak Bisfenol-A denen bir maddeden üretilir. Bisfenol-A’nın meme kanseri yaptığı 1930 yılından beri bilindiği halde ve 130 tane bilimsel yayın olduğu halde bunun hakkında hala biz o bidonlardan su içmeye mahkum bırakılıyoruz. Bisfenol-A hamile bir kadının karnındaki çocuğun beynindeki cinsiyet ayrım merkezine gittiğinde çocuğun homoseksüel olma olasılığı çok yükseliyor. Meme kanseri riski çok yükseliyor erkekse prostat kanseri riski normal bunla temas etmemiş insana göre 3 kat artıyor.

    Yani musluk suyu için Allah aşkına.

    - Arıtıcılar hocam?

    - Paranız varsa arıtıcı kullanın. Ama paranız yok arıtıcı alamıyorsunuz, musluk suyu için.

    Musluk suyu İstanbul’da kullandığınız plastik şişedeki su hangisi olursa olsun 100 kat iyidir.

    İSKİ’nın her ay İstanbul’daki bütün su havzalarının sağlık raporları internette yayınlanıyor. Biz geçen sene NTV’de bir su programı yapmıştık ve NTV Yıldız Teknik Üniversitesinde piyasadan topladığı suları bakteriyolojik incelemeye gönderdi. Hepsinde mikrop çıktı. Hepsinde istisnasız. Yani siz sağlıklı olsun, temiz olsun çocuğum mikropsuz su içsin diye mikroplu suyu paranızla içiyorsunuz. Bıraktım vazgeçtim mikroptan, kanser yapıyor. Almanya’da geçen sene ocak ayında Avrupa birliğinin gıda güvenliği merkezi vardır EFSA ocak 2010a kadar Bisfenol_A’nın sağlık sakıncası olmadığını iddia ediyordu. Ama toplum baskısıyla mayıs ayında biz bu işi araştıracağız dediler ve ekim ayında biberonlarda Bisfenol-A’nın kullanımını yasakladılar. Tamam, da biberonda yasakladın e çocuğuna Bisfenol-A’lı su bidonundan su katmıyor musun mamasını hazırlarken?

    Isı ve zaman etkisiyle plastiğin defalarca kullanılmasıyla Bisfenol-A’nın suya geçiş oranı çok artıyor.

    Şimdi su ısınmaz ki diyeceksiniz.

    Arizona’da yapılan bir çalışmaya göre şehirlerarası su nakli sırasında kamyon içerisindeki su 80 dereceye kadar ısındığı saptanmıştır.

    80 dereceye ısınan su o plastikten ne kadar madde çözüyor biliyor musunuz?

    Sizi de sülalenizi de kanser etmeye yeter. Antalya’da yazın açık havada duran suyun derecesi kaç acaba?

    Banyo bile yapamazsın o kadar sıcak suyla.

    Ne olur musluk suyu kullanın. Bırakın şu plastikleri.

    - Hocam bazı yiyecekleri plastik poşetlere koyup buzluğa atıyoruz . bu da sakıncalı mı?
    - Şimdi bakın naylon folyo polietilen denen bir maddedir ve polietilenin bu güne kadar bir sağlık sakıncası saptanmamıştır.

    Daha büyük sorun yoğurt kapları.

    Mesela bazen çay içiyoruz köpük gibi bardaklardan veya uçağa bindiğimizde şeffaf cam gibi çıt diye kırılan plastik bardaklar var hem o polystryne hem köpük gibi olan bardaklar da polystryne onlardan stryne çayımıza geçiyor o da kanser yapıyor.

    Şimdi plastik yoğurt kaplarında, ben anlata anlata zannediyorum bazı firmalar artık polipropilen kullanmaya başladı.

    Kabın altına baktığımız zaman veya yanına baktınız zaman bir üçgen göreceksiniz. Üç oktan oluşan bir üçgen. Bu geri dönüşüm işaretidir. O üçgenin içinde bir sayı yazar. 5 numara polipropilendir altında da zaten PP yazar.

    Yoğurt alırken artık markaya göre değil kullandığı plastiğe göre tercihinizi yapın.

    Ben her yoğurt almaya gittiğimde maalesef aynı firma farklı marketlere farklı plastik gönderebiliyor. Daha ucuz marketlere adi plastiklerde, lüks semtlerdeki marketlere daha kaliteli plastikte gönderiyor.

    Ne acı. Yani ayırım yapıyor.

    - Yani hocam üçgenin içinde 5 miyazması lazım?
    - Evet polipropilen

    - 1,5 litrelik su şişelerinde 1 yazıyor.

    - Evet, işte o PET polietilen tereftalat, kötü, 1 numara kötü. Evde 19 litrelik bidonların altına bakın. Onda da 7 yazar. 7 diğer plastikler anlamına gelir. Diğer plastiklerin içinde 6-7 farklı plastik vardır bunlardan bir tanesi de polikarbondur onun için üçgenin altında PC kısaltması vardır.

    Bu günlük de bu kadar…..

    Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL

  8. #104
    Duhul
    Jul 2010
    İkamet
    İstanbul
    Gönderi
    9,784
    Blog Yazıları
    11

    Esas

    Dünyadaki ticari rantın ana kalemleri, genel tüketim sağlık ve enerji ...

    Oranları ;

    Enerji % 25

    Sağlık % 25

    Genel tüketim % 50

    Genel tüketimin içerisinde ise yaklaşık % 70 gibi büyük bir oranlada yiyecekler ilk sırada ...

    Olaylara değişik bir yönden bakalım, dünyadaki enerji kavgaları/savaşları hepimizin malumu ...

    Yiyeceklerimizle ilgili söz konusu durumun genel nüfus sebebiyle olumlu yönde değişeceğini hiç sanmıyorum, tam tersine gitgide kötüye gidecektir ...

    Dünya özkaynak kullanımı 1940 yılından bu yana, varoluştan 1940'a kadar olan döneme göre 300 kat artmıştır ...

    İnsan dünya'ya her açıdan taşıyabileceğinde çok fazlasını yüklemiş durumda, bu ne kadar sürer ?

    Sanırım fazla sürmez, dünya hepimiz egosundan büyük bizi üzerinden atar ve yoluna devam eder ...

    İyi güzel'de konuyla ilgili kişisel olarak ne yapabiliriz !?

    Her geçen gün bir çok hazır tüketim yiyeceklerinden uzaklaşarak titiz ve sorgulayıcı insanlar haline geliyoruz, kısacası bu hızlı değişkenlik karşısında işin anahtarı sürekli araştırma dengeli beslenme ve adaptasyon gibi ...
    Son düzenleme : Koray; 18-09-2011 saat: 11:58.

Sayfa 13/22 İlkİlk ... 31112131415 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •