Sayfa 15/25 İlkİlk ... 51314151617 ... SonSon
Arama sonucu : 195 madde; 113 - 120 arası.

Konu: AŞK "............" 'dır.

  1. #113

    Esas

    Aşk'a önem ve ciddiyet yakıştırılamıyor çoğunluk tarafından zaten. Gır gır / şamata / alay konusu yapmışız.

    Nedendir biliriz esasında.

    Öyle görmek istemişiz, eksiklerimizi kamufle etmek için en kolay, zararsız bilinen yoludur.
    Medeni görünmenin makyajı!

    Ya da o kadar ciddiye almışız ki, caniliğe neden olacağını düşünüp namus düşmanınından uzak durmaya çalışmış, çalıştırılmış, ürker olmuşuz Aşk'dan.

  2. #114

    Esas

    Söylemlerde, görüşlerde, edebiyat yapıtlarında bu hararet çağlarca sürmüş.

    AŞK ve sevgi birbirini inkar etmez diye düşünenlerdenim.

    Temelde doğam tutkuludur.

    Ben ki; "hhhııııhhhh " der, bazı şiirlere burun kıvırırm. Sıradan "AŞK" şiiri derim. Basma kalıp, yapay, abartılı, sahte bulduğumdan.(O yüzdendir ki; şiirlerin yazanlarına önem veririm. insanların ilk şiirleri ile olgunlaşma ve gelişken dönemdeki yapıtların arasındaki farkı gözlemlemeye çalışırım. Şair olarak içtenliklerini ve yaşam duruşlarını da öğrenmeye çalışır, izlerim)

    Halbu ki, "AŞK" kavramının bendeki yerleşimindendir, bu tavrım.

    Duygularda tanımlayamayacağım estetik-zerafet-içtenlik-sıcaklık-mertlik ararım.

    Sadece karşı cins konusu değildir. Yaşamda ama her şeyde kendimce çekildiğim-çekenler gönüllendiklerim sevda yüklüdür. Aşk vardır.
    Bana hayatı, kendimi tanımamı sağlamıştır. Mutlak sevgi ile beslenirse kalıcılığı kök salar.

    AŞK'ı da SEVGİ'yi de iliklerime kadar duyumsadım.

    Karakterimi-cesaretimi-tercihlerimin nedenlerini-hatalarımı-kusurlarımı-o coşkunun kimyasını çözdüm AŞK sayesinde.

    Kendime karşı ne kadar tehlikeli olabileceğimi de. Sezgilerimi daha çok geliştirdim.

    İnkar etmedim, bedelini ödeyerek pişmanlık duymadım.
    Hatırladıkça o sevimli hallerimi çok sevdim kendimi. Değer dedim.
    Yaralarımı okşamasını öğrendim.

    Sevgi- hoşgörü üredi derininden. Yaşamın bu konudaki cömert bağışlıyıcılığına şükrettim.
    Aslında ne kadar şanslı olduğumu farkettim.

    Değerini korumayı bilmem gerektiğini de.

    Bu arada AŞK'ın oluşmadığı ama tüm iyi niyetimle sevmeye niyetlendiklerimden inanın mutlaka hep zarar gördüm.

    Koşullu ve tehditkar- zorunlu-bağımlı tarzından korunmam gerektiği seçeneğinde kıstırıldım.

    İstemesini bilmeden hep istenen oldum.

    Böyle olmasını istemezdim.

    Nedendir bilmem, AŞK'ın olduğu yerde hiç karanlıkta kalmadım.
    Ve yanılmadım. Dediğim gibi sadece karşı cins ilişkisinden söz etmiyorum.

    Aşkın beslediği sevgi çok sıcaktı. Üretken ve özgür!..

    Birey bilincinin dolayısıyla toplumsal bilincin pek olmadığı toplumsal yapımızda etik değer karmaşaları yaşamamız doğal geliyor bana.

    Bu çerçevede aşkı ve sevgiyi birbirine çatıştırmamız da mümkün tabii.

    Aşkı ve sevgiyi ya sulandırıyoruz, ya çekiştirerek baskın amaçlara alet ediyoruz.

    Çare gibi sevgiyi daha masum kılmaya çalışarak sorunları kamufle ediyoruz gibi geliyor bana.... Temeldeki sorunlarımızın varlığı sürdüğünden aslında etik çarpıklıklar bireylerin ilişkilerinde, pratikte sevgi ve aşka yansıyor.

    Bu kez savunma mekanizmaları geliştirip, basit sıradan heveslerimizi, hastalıklı takıntılarımızı, çıkarlarımızı, abartılı AŞK sunumları ile süslemişiz, ya da AŞKI gır gır / şamata / alay konusu yapmışız, veya zayıflık göstergesi gibi görüp gururdan inkar etmişiz.

    Ya da o kadar ciddiye almışız ki, caniliğe neden olacağını düşünüp namus düşmanınından uzak durmaya çalışmış, çalıştırılmış, ürker olmuşuz Aşk'dan.

    Herkese dileğince güzellikler olsun.
    Son düzenleme : Sesil; 27-06-2009 saat: 17:24.

  3. #115

    Esas

    "Aşk nedir, ne değildir" i tartışırken içinde yaşadığımız yüzyılda diğer tüm kavramlar gibi "aşk"ın da sözcük ve işlevsel anlamını yitirdiğini düşünüyorum.
    Zaman ve içinde yaşanılan dünya daha önemlisi yaşamımızı kolaylaştıran teknoloji birçok şey gibi "aşk"ı da yoketti sanırım.

    Bu bağlamda aşağıdaki yazı güzel bir örnek oluşturuyor.


    21. YÜZYILDA LEYLA ve MECNUN OLMAK


    21. yy. aşkları da yüzyılın ruhuna uygun hale geldi..19. yy. da başlayan sanayi devrimi, mekanik olanı yaşamımıza sokarken, yaşamımızdan çıkardığı gerçek duygular oldu. Yapılan buluşlar sayesinde daha da kolaylaşan günlük yaşam ve insanın kendine ayırdığı zamanın artışı, nedense duyguları öteleyivermiş durumda. Çağımızın ruhunu elektronik ve fiber optik gücün kullanılıyor olmasının rahatlığı oluşturmakta artık.

    Yeniye olan düşkünlüğümüz, moda olanla içli dışlı oluşumuz ve mükemmel adaptasyon yeteneğimiz sayesinde 95’li yıllarda yaşamımıza giren interneti kısa bir süreç içinde duygusal yaşamımız için kullanılabilir hale getirdik. Türlü yazılımlarla desteklenen, modern kahvehane niteliğinde sohbet odaları kurduk. İlişkileri sığlaşmış kitleler yarattık. Batılı insanların aksine İnterneti bilgi alışverişinin sağlandığı sanal bir pazar olarak görmek yerine sanal bar, çay bahçesi, sinema, mesire yeri, pastane, postane, şeklinde algılamayı seçtik, yurdum insanı olarak. İnsanların birbiriyle tanışıp, yeni aşklara yelken açtıkları bir mecra oluverdi kısa zamanda İnternet dünyası. Evlerde ve işyerlerindeki İnternet bağlantıları bu amaca hizmet eden birer sanal çöpçatan oldu ve sanal ilişkilerin yaşandığı uçsuz bucaksız, sayısız pazarlar kuruluverdi.

    Yüz yüze olanın yerini ekrandan ekrana olan aldı, konuşmanın yerini yazma aldı. Duygular artık şifahen değil resmen bildirilir oldu!!! Vakitten kazanma adına yapılan kısaltmalar da dilimize yeni bir soluk getirdi bu sayede!!! Merhabalar mrb, selamlar slm. şeklinde kısalarak kısırlaşan insanımın yaşamındaki vazgeçilmez yerlerini alıverdi... Daha içine kapanık, daha asosyal, daha az konuşan bir topluluk yaratıverdik ellerimizle.
    Hal böyle olunca, aşkın olmazsa olmazları da bu değişimden payına düşeni aldı ister istemez. Ekranda farklı bir isim, farklı bir dünya kısacası öz yaşamdan bir çok farkla tanışır oldu insanlar birbirleriyle. Eskiden gözlere, sese, fiziksel görünüme, akla... vs. aşık olunurdu. Şimdilerde yazılanlara (kes-kopyala-yapıştır rahatlılığı içinde) aşık olunur oldu... Sonra aşık olunan insanla paylaşıldı bir ekran saatlerce. Konuşacak çok şey bulundu ilk zamanlar...Uzayıp giden sanal sohbetler esnasında maşuka, kahve smileyi ile sanal ikramlarda bile bulunuldu. Bu vazgeçilmez buluşmaların birinde kurt düştü içlere. Başka bir kılığa bürünüp, hafiye gibi adım adım takip edildi sevilen. Çünkü aşk kıskanmayı, kıskanma ise takibi gerektirirdi. Başka biriyle konuşulduğu tesbit edildi. Bu apaçık bir aldatma, bir sadakatsizlikti! Nasıl olur da sevdiğini söylerken başkasıyla sohbet edilebilirdi! Kızılca kıyamet koptu sanal alemde. Patırtı, gürültü sonrası sanal küsmeler, sanal kaprisler... Bir süre sonra, uzayıp giden ekran paylaşmaları azaldı. Yavaş yavaş konuşulacak şeyler azalıp, suskunluklar başlar hale geldi... Yanlış insan diye düşünüldü. Ve bir gün başladığı gibi bitiverdi sanal aşk. Aşk acısıyla dövünülürken diğer yandan da çivi çiviyi söker düsturunca yeni aşklara yelken açma adına yeniden ekran karşısındaki yerler alındı, zaman kaybedilmeden... Mücadele yeniden başladı sanal alemde...

    Gelecek yy da aşk denilen olgu nasıl evirilir, yurdum insanı buna nasıl adapte olur bilinmez ama bu yy da aşklar artık sanallaştı. Çamlıca’da içilen gazozların yerini kahve smileyleri, sevgiliye hediye edilen güllerin yerini çiçek resimleri, öpüp okşamaların yerini öpücük işaretleri, kızgınlığı, sevinci, şaşkınlığı ve daha bir çok mimiğimizin yerini de noktalar, virgüller, parantezler, üst üste noktalar aldı.

    Bugün eğer bir bilgisayar, bir de İnternet bağlantınız varsa artık siz de bir Leyla bir mecnun olmaya adaysınız demektir. Fakat küçük bir farkla. Sanal Leyla, sanal Mecnun...

    Sevdaların özde yaşanacağı, aşk dolu günler diliyorum hepinize.

    Bahar Ş. Gülşen
    Demokratgazete
    15 Ocak 2005

  4. #116
    Duhul
    Jan 2009
    İkamet
    Sokaklarda!!!
    Gönderi
    4,316
    Blog Yazıları
    2

    Esas

    Valla bu soruya cevap vermek için önce aşık olmak gerekir.Ama esas olan sanırım saygı.Etrafım hep bana bu kelimeyi öğretti.Kimse 'eşine aşık ol' demedi.Hep 'onu sev ve ona saygı duy' dedi.O yüzden 'aşk sevgi ve saygıdır heralde' diyeceğim.

  5. #117

    Esas

    Bu gece ilk kez facebook'da
    "ALIŞMA BANA SÖZ : HELEN HİÇBEZMEZ MÜZİK : RECEP AKTUĞ"
    düzenlenmiş video kaydını izledim.
    Şarkının sözlerine takıldım.

    Koşullu bir aşk teması işlenmiş.
    "Beni inandır önce, sonra olağanüstü aşkı yaşatırım sana" demeye getiriyor.

    Hıııhhhh dedim içimden.

    Aşk yaşanır, yaşatılmaz. Karşılığı varsa yaşanır zaten. "Önce sen, sonrasında uyarsa bakarım" şartına bağlanamaz.

    Sevgi ise yaşatılabilir.

    Aşk yaşanırken, sevgi yaşatılabilirse harika olur.

    Ama insan aşka ve sevgiye yetmediği olabilir.

  6. #118

    Esas

     Alıntı Originally Posted by Cezve Yazıyı Oku
    Valla bu soruya cevap vermek için önce aşık olmak gerekir.Ama esas olan sanırım saygı.Etrafım hep bana bu kelimeyi öğretti.Kimse 'eşine aşık ol' demedi.Hep 'onu sev ve ona saygı duy' dedi.O yüzden 'aşk sevgi ve saygıdır heralde' diyeceğim.

    Oğlumun ilkokul aşkı vardı.

    3.sınıfa gidiyordu.

    Bir gün ona; "oğlum nasıl birşey, tarif edebilir misin?" diye sordum.

    "Sen anlamazsın anne" diyerek yanıt verdi.

    (Seneler sonra yeniden, tesadüfen karşılaştılar. Görüşmek için sözleştiler. Bizimki, o görüşmeden sonra köşe bucak kaçtı ilk aşkından.)
    Son düzenleme : Sesil; 10-07-2009 saat: 02:40.

  7. #119

    Esas

    Eğer - Can DÜNDAR-Aşk


    Eğer ;


    O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...


    sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,

    ve O, her durduğunuz yerde duruyor,

    her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,

    hüzünlendikçe ağlıyorsa...

    dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu

    bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

    hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,

    O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

    her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...

    her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...

    bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez

    özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,

    iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...

    iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

    eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın

    O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

    kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

    özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

    hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

    O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,

    vuslat sehere denkse...

    gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;

    bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...

    uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

    dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,

    bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

    Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,

    sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

    ...o halde bugün sizin gününüz!..

    "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz


    Can Dündar


    "Bu EĞER'lerin kaçını ve hangilerini hissettiniz ömrünüzde?
    (Can Dündar'a gıcıklığı olmakla ilgili olmasın yorumlar)

  8. #120

    Esas

    Aşk, öyle bir yalan ki bütün gerçekler umarsız.. (M.N. POYRAZ)------------------------------------------------------------------

    Gerçekler yetmiyebiliyor aşka... İnsanlar gibi... İnsan ömrü dediğin sonsuzluğun hangi hesaplanabilir zaman diliminde var oluyor? Hayatımız mı gerçek, rüya gibi geçen gözü açık gördüğümüz? Keşke aşk ile yaşananın gerçeğine ulaşabilse insan...

    Sevim Türkoğlu

Sayfa 15/25 İlkİlk ... 51314151617 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •