Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
Arama sonucu : 22 madde; 9 - 16 arası.

Konu: Yazıdan önce hayat var mıydı?..

  1. #9
    Duhul
    Feb 2008
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    46
    Gönderi
    9,511
    Blog Yazıları
    8

    Esas

    Başkanım selamlar,

    Her zaman beklerim

     Alıntı Originally Posted by ayhan53 Yazıyı Oku
    topik bana ağır geldi okudum kaçarım
    Unutulmayacaksınız.


    Forum Kuralları

    Söz, büyüdür. Sözcüklerin büyüsü vardır.

  2. #10
    Duhul
    Feb 2008
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    46
    Gönderi
    9,511
    Blog Yazıları
    8

    Esas

    Sn. Bora Yaşar,

    Katkınız için teşekkürler, yorumunuzu büyük bir beğeni ile okudum. Özellikle, "Beni bir şarkı mutlu edebiliyor. Oysa Harp ve Sulh bir senfoni." betimlemenizi.

    Büyük küçük sıralaması yapmak, sanatın, edebiyatın ruhuna ters, farkındayım, dediğiniz gibi özneldir bu çeşit sıralamalar yapmak, bu yüzden, "benim penceremden" diye not düşerek düzelteyim

    Selamlar, iyi akşamlar..

     Alıntı Originally Posted by BORA YAŞAR Yazıyı Oku
    Benim en sevdiğim yazarlardan biri olan Ernest Hemingway, 13 Mayıs 1950 tarihinde The New Yorker dergisinde Tolstoy hakkında şöyle demiş;

    "I started out very quiet and I beat Mr. Turgenev. Then I trained hard and I beat Mr. de Maupassant. I’ve fought two draws with Mr. Stendhal, and I think I had an edge in the last one. But nobody’s going to get me in any ring with Mr. Tolstoy unless I’m crazy or I keep getting better."


    Şöyle çevrilebilir kötü İngilizcemle:

    Sessiz ve sakin başladım ve Turgenyev'i yendim. Sonra sıkı bir çalışmayla Maupassant'ı yendim. Stendhal ile iki defa berabere kaldık ama sonuncusunda biraz önde idim. Ama giderek daha iyi olmadıkça ya da kafayı yemedikçe kimse beni Tolstoy'la aynı ringe çıkaramaz.


    Bazı yazarları okumakta zorlanıyorum. Kimini üslup sorunları, kimini bana yakın gelmeyen konular, kimilerini de benim hayal gücümü ve hafızamı zorlayan kurguları yüzünden.

    Harp Ve Sulh beni çok zorlayan bir roman olmuştur.

    Romanda geçen 3-4 isimli şahsiyetleri bir kaç sayfa sonra karıştırdığımdan notlar, çizelgelerle okumayı denedim. Sıkıldım.

    Beni bir şarkı mutlu edebiliyor.

    Oysa Harp ve Sulh bir senfoni.

    Tolstoyda nasıl bir hayalgücü, nasıl bir muhayyele varsa bu insanları kitabında biribirine değidirmeden hayranlık verici bir şekilde dolaştırabiliyor.

    Bunda, bu başarıda, onun kendi yaşamsal deneyimlerini yazmasının mutlaka bir kolaylık sağladığını söylemek mümkün.

    En iyi yazarlar, en iyi şairler, en iyi besteciler sıralaması kişiseldir.

    Ben Faulkner'ı sevmem. Kimi çağın en iyi romancıları arasına onu mutlaka koyar.

    Bana kolay okunan, basit yazan (basit yazmak çok zordur), yaşamı anlatan, iyi bir mesajı olan, Hemingway gibi, Hamsun gibi, Steinbeck gibi, Simonov gibi, Çehov gibi , Marques gibi, Ehrenburg gibi (liste uzun) yazarlar hoş geliyor.

    Joyce, Zweig, Kafka yoruyor beni.

    Büyüklük?

    Ölçmek beni aşar...
    Unutulmayacaksınız.


    Forum Kuralları

    Söz, büyüdür. Sözcüklerin büyüsü vardır.

  3. #11
    Duhul
    Feb 2008
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    46
    Gönderi
    9,511
    Blog Yazıları
    8

    Esas

    Olay anlatımı üzerine kurgu mu, yoksa bu ikisini de içeren ama ana örgüsü bu olmayan, daha çok insan halleri, ruh durumları üzerinden derin analizler yapan, bunu, olayları arka planda tutarak yapan anlatımlar mı..

    Bence ikincisi.. Özellikle Tolstoy ve Dostoyevski üzerine bu kadar vurgu yapmam bundan biraz da.. Savaş ve Barış mesela, Napolyon'un Rusya seferini en iddialı tarih kitabından daha net olarak anlatır arka planında, bunu o olayı anlatmak ya da o olay üzerinden bir mesaj vermek için yapmaz..Ama almak isteyene Rusya'nın o savaşa sürüklenme ve sürdürme süreci üzerine yazdıkları mesela muhteşem bir mesaj olarak da görülebilir.. O kadar kapsamlı ve anaç bir eser var ki ortada, herkes kendine ne çıkartmak istiyorsa çıkartabiliyor.. Kitabın kahramanı da Napolyon değildir, Tolstoy'un kafasında şekillenen yüzlerce farklı karakterdir.

    Sadece kurgu üzerine olan kitaplara başlarım belki ama bitiremem.. Yazarın biraz yapay kaçan o çabası beni müthiş sıkar.. En somut örneği Dan Brown'dur benim için. Da Vinci Şifresini bir şekilde bitirebilmiştim ama diğer kitaplarına başlamadım bile..

    Kendi topraklarında yaşananları öyküleştirip romanlaştırarak evrenselliği yakalayan yazarlar vardır mesela.. Gabriel Garcia Marquez, Yaşar Kemal gibi.. Topraklarının gerçekliklerini öyle bir dille anlatırlar ki nefesiniz kesilir bazen..

    Marquez'e bakın, arkasında babaannesini görürsünüz yazdıklarının çoğu babaannesinin ona küçükken anlattığı öykülerden esinlenmiştir.. Bize hiç olmayacakmış gibi görünen şeyleri günlük hayatın sıradan rutini gibi anlatmasıyla sarsılır sarsılır durursunuz okurken.. Birden kolu koptu, kafasına bir taş düştü ve öldü, bebeği karıncalar yedi.. Akla zarar bir anlatımdır ama bir çeşit efsun gibidir, okurken alırsınız bu efsunu ve bir süre sonra o sihirli dünyada kaybolur gider siz de normal görürsünüz anlatılanları, yetenek biraz da bunun gibi birşeydir..

    Oradan bambaşka bir coğrafyaya, New York'a geçin.. Paul Auster'in fantazi yüklü hayalgücüne bırakın kendinizi.. Bir latin kasabasında ne kadar güçlü bir hayal gücü varsa, en büyük metropol New York'ta da farklı boyutlarda ama aynı şiddette bir hayalgücü olduğunu görün, mutlu olun

    Yetmedi biraz daha dolaşacağım derseniz, İrlanda'ya geçin.. Modern çağın filozof-yazarlarından Iris Murdoch!a konuk olun.. Bir filozoftur, ağır yazar diye korkmayın, çinkü anlatacaklarını, arka planında at yarışı, içki, muhabbet olan bir fon olan bir platformda anlatır, eğlenerek okursunuz ve okuduktan sonra bakış açınızın daha bir derinleştiğini hissedersiniz.. At yarışı, entrika, içki peşinde koşan karakterlerle yapmıştır bunu size yazar.. Bu da yeteneğin bambaşka bir boyutu.. Yalnız uyarırım, çağımızın en büyük beyinlerinden biri olan Murdoch'un hayatının son döneminde Alzheimer'e yakalanmış olduğunu ve son yıllarını bir çocuk gibi geçirdiğini bilmek biraz daha sarsıcı olacaktır yazdıklarını okuduktan sonra..

    Bu yolculuk bitmez bitmesin de.. Ara ara Tolstoy'u anlamak amaçlı açtığımız bu yola böylesi geziler de ekleyelim..
    Unutulmayacaksınız.


    Forum Kuralları

    Söz, büyüdür. Sözcüklerin büyüsü vardır.

  4. #12
    Duhul
    Mar 2004
    İkamet
    istanbul & güneyBatı
    Yaş
    66
    Gönderi
    8,036

    Esas


  5. #13
    Duhul
    Feb 2008
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    46
    Gönderi
    9,511
    Blog Yazıları
    8

    Esas

     Alıntı Originally Posted by BORA YAŞAR Yazıyı Oku
    Ben Faulkner'ı sevmem. Kimi çağın en iyi romancıları arasına onu mutlaka koyar.
    Açıkçası Faulkner hakkında hiçbir fikrim yoktu.. Çağın en büyük romancıları arasında gösteren kişiler olduğunu duyunca ilgimi çekti..

    Kadıköy'deki küçük ve sevimli YKY şubesine bir ziyaret vesilesi doğdu böylece.. Özellikle, aslında var olmayab Yoknapatawpha kasabası dikkatimi çekti, çıkış eseri olduğu söylenen Tapınak ve Yoknapatawpha kasabasını anlatan Absalom, Absalom! kitaplarını aldım.. İzlenimlerimi paylaşmaya çalışırım okuduktan sonra..
    Unutulmayacaksınız.


    Forum Kuralları

    Söz, büyüdür. Sözcüklerin büyüsü vardır.

  6. #14
    Duhul
    Feb 2008
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    46
    Gönderi
    9,511
    Blog Yazıları
    8

    Esas

    Sıkça, durgun bir gölde küçücük bir kayığın düzgün, mutlu gidişini seyreden bir insanın, bu kayığa kendi bindiği anda hissedeceklerini hissediyordu. Bu kayıkta yolculuğun yalnızca sakin sakin, sallanmadan oturmak demek olmadığını, kayığın nereye gideceğini akıldan bir an çıkarmamasının, durmadan düşünmenin, kafa yormanın; altında suyun olduğunu, kürek çekmek zorunda olduğunu unutmamasının, alışık olmadığı için avuç içleri acısa bile kürek çekmesinin gerektiğini, bunu seyretmenin hoş bir şey olduğunu, ama yapmanın, hoş olsa bile, çok güç olduğunu görüyordu.

    Anna Karenina, sayfa 476, bölüm 14'ten bir kesit..
    Son düzenleme : Asmiltak; 10-10-2012 saat: 01:23.
    Unutulmayacaksınız.


    Forum Kuralları

    Söz, büyüdür. Sözcüklerin büyüsü vardır.

  7. #15
    Duhul
    Feb 2008
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    46
    Gönderi
    9,511
    Blog Yazıları
    8

    Esas

    Ne söylesen ne beklesen
    Yaradan’dan ya da kaderinden
    Ele geçmez istediğin
    Uğruna savaş vermediysen

    Sanki seni boğar gibi
    Sanki yeniden doğar gibi
    Sanki zaman zaman ölür gibi
    Acısını, çilesini çekmediysen
    Unutulmayacaksınız.


    Forum Kuralları

    Söz, büyüdür. Sözcüklerin büyüsü vardır.

  8. #16
    Duhul
    Feb 2008
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    46
    Gönderi
    9,511
    Blog Yazıları
    8

    Esas

    Yaşantım sanki bir savaş ve hoş da bazen, ateş kesildiğinde ve de sular durulduğunda, yoksa hep gülerdi insan, hep kalırdı masum, saygıda bir kusur ettiğinde minnetin de değeri yok, kafalarda hesaplar yapılır ve mesafeler konur, fakat bu kalp unutmaz, unutamaz ki zaten, her kalp yıkılır ancak yenisi bulunamaz bir mesken, her anım birini özler, rüyada yolunu gözlediğim, düşünceler ve benliğimle canlanır tüm hatıralarım, bitince yalnızım, gözümü açtığımda kalmışım yanımda ailem ve bir de arkadaşlarım....

    Şimdi boşuna bakma saate zaman geç oldu, dün annem elimi tutarken bugün 29'da doldu, vakit can almaz ancak can yakar,
    fakat bir bekle bak, nakavt olursan çok sakat, mücadeleyle geçen hayatta son round, kazanmak herkes ister,
    ne istediğini bilmektir önemlisi var mı listen, hayallerin, hırsın, cesaretin, sabır selametimse intikam felaketimdir,
    ne mektebimde vardı huzurum, ne vardı evde, çıkıp bir başıma ağlamaktı belki caddelerde, hayallerin kurulduğu ve düşlerin yok olmadığı, bu gözlerinse dolduğu, zamanın donduğu bir yerdeyim, düşünceler dumanlı dağlar aynı, gözse puslu, bir bakmışım mesafeler uzun ve tozlu, benimse yol yürür gider bir seyyah olurum, ne paranın bir değeri vardır aslında, ne de şerefle onurun...

    Ameleydim eskiden şafak sökerdi her gün işe giderken, cebimde yoktu bir kuruş ve Üsküdarımın her bir yeri yokuş,
    her gün yeni bir suç, ittiler fakat ben olmadım tuş, kanatlı doğmamış kuş, vakit hiç geçmemişti, ben hep aynı yerde saydım,
    ekmekle vardı kavgam daha bir sertti günler, ve geçmişeydi saygım, gelecekti kaygım, kelebekti kalbim,
    akar giderdim olsa bile bir derdim hep gülerdim, ve ağladığımı görebilen bir annem bir de ben, inceden bir perde vardı gözlerimde,
    göz görür fakat dilim susardı, ayaklarım, elim, kolum da bağlı, hayat bu dile kolay velakin her bir yerine ağrı,
    ve kimi zaman düşündüm, aslında hiç üşenmedim ben hep düşündüm, hayata karşı dört silahşör hep güler sanmıştım,
    bu öyle lanet olası tos bir pembe ki bir baktım her şey ciddi ve hemen uyandım...

    Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin, işimiz bu yaşamak,
    unuttum bildiğimi doğarken, umudum ölmeden hatırlamak...

    Unutulmayacaksınız.


    Forum Kuralları

    Söz, büyüdür. Sözcüklerin büyüsü vardır.

Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •