Sayfa 2/22 İlkİlk 123412 ... SonSon
Arama sonucu : 169 madde; 9 - 16 arası.

Konu: Mikro Düşüncelerle Makro Görünümler

  1. #9

    Esas

    modele göre ;
    oligarşi, küresel sermayenin MB başkan adayını reddetti..

    galiba küresel sermayenin tek boyutlu bir yapı olduğu kabulü pek gerçekçi görünmüyor.. batı sermayesi (ve onun acentası tüsiad sermayesi) ile körfez sermayesi (ve onun uzantısı olmaya hevesli anadolu sermayesi) arasındaki bir mücadeleden bahsetmek mantıklı olabilir mi diye düşünüyorum.. körfez sermayesi hiç kuşkusuz batı sermayesi içinde düşünelebilirdi ama batıdan gelen son hamleler (çinlilerin ve dubaililerin almasına izin verilmeyen petrol ve liman işletmeleri gibi) küresel sermaye içinde bir takım ayrışmaların işareti bana göre.. iran'ın sermayesini avrupa'dan asya'ya nakletmesi, çinlilerin elinde biriken amerikan tahvil yığını ve rusların elindeki petro-dolarlar.. bütün bu yapıyı chase - citi gibi isimlerde sembolleşen batı sermayesiyle homojen bir yapıda analiz etmek doğru değil gibi..

    iç yapı daha enteresan.. bence modelin can alıcı çözümlemesi iç yapıyı analiz etmekten geçiyor..

  2. #10

    Esas

     Alıntı Originally Posted by Lord_Genius

    Atanacak başkanı gerçekten çok merak ediyorum.Umarım Türkiyemiz için en iyisi olur.
    Eski Brezilya MB baskani olan Ibrahim Eris diyorlar

  3. #11

    Esas

     Alıntı Originally Posted by menealaos
    modele göre ;
    oligarşi, küresel sermayenin MB başkan adayını reddetti..

    galiba küresel sermayenin tek boyutlu bir yapı olduğu kabulü pek gerçekçi görünmüyor.. batı sermayesi (ve onun acentası tüsiad sermayesi) ile körfez sermayesi (ve onun uzantısı olmaya hevesli anadolu sermayesi) arasındaki bir mücadeleden bahsetmek mantıklı olabilir mi diye düşünüyorum.. körfez sermayesi hiç kuşkusuz batı sermayesi içinde düşünelebilirdi ama batıdan gelen son hamleler (çinlilerin ve dubaililerin almasına izin verilmeyen petrol ve liman işletmeleri gibi) küresel sermaye içinde bir takım ayrışmaların işareti bana göre.. iran'ın sermayesini avrupa'dan asya'ya nakletmesi, çinlilerin elinde biriken amerikan tahvil yığını ve rusların elindeki petro-dolarlar.. bütün bu yapıyı chase - citi gibi isimlerde sembolleşen batı sermayesiyle homojen bir yapıda analiz etmek doğru değil gibi..

    iç yapı daha enteresan.. bence modelin can alıcı çözümlemesi iç yapıyı analiz etmekten geçiyor..
    Sn.Menealaos
    İlk yazımda,modelin 4. "varsayım"larında şunu belirtmiştim "Tüm yapılar fraktaldır." Yani Türkiye'deki iki baskın sınıf ta ,kendi içindede aynı "çıkar çatışması"nı yaşamaktadır.Zaten analiz yapmayı zorlaştıranda bu.İki aynı sınıf mensubu,alt kimlikleri dolayısı ile bazen karşı karşıya gelebiliyor ama bir üst sınıflarının ortak menfaatleri konusunda birleşiveriyorlar...Sistematik bir bakış açısı geliştirmeden bu olanlar insana hiçbirşey anlatmıyor...Ama belli bir sisteme oturttuğunuzda çok şey anlatıyor.

    Buna ilave olarak,"Küresel sermaye" diye tanımladığım sınıfa işadamlarının tamamı girmiyor.Oligarşinin devlet eliyle biryerlere getirdiği kişiler ve şirketler var,Vehbi Koç gibi,Aydın Doğan gibi,Cem Uzan gibi...ABD'li silah üreticileri veya bazı petrol ve enerji şirketleri gibi...

    Şimdi kimse bana çıkıpta "Aydın Doğan küresel sermayenin tarafındadır" diyemez.Örneğin küresel sermaye dediğimiz yapı,Irak'ta savaş çıkmaması (oradaki insanları sevdiğinden değil,oligarşiye kaptırmamak için) için çırpınırken,Aydın Doğan'ın medyası savaş çığırtkanlığı yapıyordu...Onu geçtim,AKP'nin oligarşi saflarına çekilemeyeceği kesin belli olduktan sonra Aydın Doğan'ın medyasının hükümete karşı tavrı ortada...Hatta ellerinden geldiğince insanları "kör milliyetçiliğe" sürüklemeye çalıştılar bir ara...Kurtlar Vadisi dizisinin senaryosunu o yönde değiştirdiler,o yönde bir film yaptılar...Allah'tan tutmadı...Şimdide ulusalcılığa ve aşırı dincilere göz kırpıyorlar hafiften...Eminimki oda tutmayacak...

    Yapı çok çok karışık.Sınıflar kendi içinde daha küçük sınıflara bölünüyorlar ve hepsinin ayrı menfaatleri var.Bir konuda savaşıp başka bir konuda kol kola olabiliyorlar...Dünyada yeni "sınıflar" doğuyor...Rusya ve Çin kendi başlarına birer alem...Ama henüz güçsüzler ve "Küresel Sermaye" sınıfı ile ittifak kurmuş durumdalar.Oligarşi (ki görünen "kukla" temsilcisi Bush) hızla güç kaybediyor,ama yüzyılların kurdu bir sınıfın bunlara cevabı sert olacaktır...Bugün ittifak yapan Rusya-Çin ile Küresel Sermaye birgün karşı karşıya gelecek...Kartlar yeniden dağıtılacak...

    Müthiş bir değişkenlik var.Dün laiklik...vs. sebeplerle aşırı dincilere darbe yapan kişilerin gazetesi ile aşırı dincilerin gazetesi bugün neredeyse birbirinin kopyası çıkıyor! İşçi partililer ile MHP'liler kol kola yürüyor...Dün apo ile el sıkışırken ağzı kulaklarına varan bir siyasetçi bugün vatansever(!)'in önde gideni kesiliyor...Düne kadar AB hakkında kötü konuşan bir insan bugün "değiştim" diyerek başbakan sıfatı ile çatır çatır AB ile müzakere sürecini başlatan pazarlığı yapıyor...Buyrun çıkın işin içinden...Akışkanlar mekaniğinden bile karmaşık bir konu...Sınıfların sınırlarını belirlemek çok zor...

    Bana sorarsanız,TÜSİAD'ın yönetimini oligarşi yanlısı,ama üyelerini küresel sermaye yanlısı olarak görüyorum.Ve son derece "akışkan" yapıdalar.Cazip bir teklif karşısında her an sınıf değiştirebilirler.MÜSİAD ise (Anadolulu işadamlarını kastediyorum) şimdilik menfaatleri gereği küresel sermaye ile kol kola...Uzun bir süre bunun böyle gideceğini düşünüyorum.

    Bu işin sonu nereye varır? Sonunu bilmem ama geçen yüzyıl "Oligarşinin yüzyılı" idi.Bu yüzyıl ise "Küresel sermaye"nin yüzyılı olacak gibi gözüküyor.Bu bence güzel birşey çünkü küresel sermaye ile "insan"ların çıkarları uyuşuyor...Küresel sermaye "barış" ister,demokratik sistem ister,refah seviyesi yüksek insanlar ister...Çünkü yapısı gereği ancak bu ortamda büyüyebilir...Oligarşi ise "diktatörlükler","askeri cuntalar","ezilmiş-aşağılık kompleksli insanlar" üzerinde yaşayabilir...İnanmıyorsanız Türkiye'ye bakın!

  4. #12

    Esas

     Alıntı Originally Posted by think
    Eski Brezilya MB baskani olan Ibrahim Eris diyorlar
    Bence çok isabetli olur.En azından sağlam bir referansı var....
    Yurtdışında çok önemli görevlerde çalışan çok değerli iktisatçılarımız var.Ben hala eninde sonunda bu kişilerden birinin başkan olacağı kanaatindeyim.

    Gönlümde ise İsrail Merkez Bankası'nın yaptığı gibi Fischer ayarında bir iktisatçının bu göreve getirilmesi yatıyor.Özellikle monetarist akımın etkili bir ismini düşünüyorum ama olacak iş değil...(Friedman değil! Adam 90 küsür yaşında...) Keşke öyle olsa...

  5. #13

    Esas Makroekonomi-Reel Kur

    Yaklaşık 1,5 yıldır reel kur konusunda birçok yazı yazıldı,fikirler ortaya konuldu.Maalesef bu tartışmaların birçoğu çeşitli "Lobi"lerin çıkarlarını korumaya yönelikti,bir kısmı ise siyasi amaçlıydı.Tartışmaların çok az bir kısmı bağımsız ve bilimsel gerçeklere dayanan şekilde yapıldı,bu çok az kısımda insanlara yansıtılmadı.

    Bu konuda bildiklerimi size aktarmaya çalışacağım.Korkmayın ben başka bir lobinin adamı değilim

    Reel kur konusu,iki parçadan oluşuyor.
    Birincisi ülkenin dış ticaret yaptığı ülkelerin paralarının kurlarından "ağırlıklı" bir sepet hazırlanıyor.Bu sepet Türkiye'de 1,5 euro+1 $ olarak hesaplanıyor.Eskiden Sterlin'de azda olsa katılırdı...Sonra ortaya çıkan bu yeni "sepet"in kuru,enflasyon artışı ile kıyaslanıyor.Eğer sepet kuru TL'nin enflasyonundan daha az artmış ise,sepet kuru reel olarak değer kaybetmiş demektir.Yani TL reel olarak değer kazanmıştır.Bu durumda ne olur? İçerideki tüm maliyetler (Enerji,ücretler,hammadde...vs.) TL bazında enflasyon kadar artmışken,kur bu oranda artmadığı için,yabancı para cinsinden "pahalılaşır".Eskiden asgari ücretle çalışan işçinize 140$ (2002 yılı şubat ayındaki asgari ücret) öderken,TL reel olarak değer kazandığında artık 290$ ödersiniz (Bugünkü asgari ücret).İhracatçı ürünlerini yabancı para cinsinden sattığı için,bu ihracatçıya bir maliyet dezavantajı yaratır.Buda,ihracatçının dış piyasada daha zor mal satabileceği anlamına gelir,çünkü işçilik,enerji,hammadde...vs maliyetleri yabancı para bazında artmaktadır.
    2002 senesi 100 alındığında reel kur endeksi TÜFE'ye göre bugün 190'dır.Ama 2000 senesini baz alırsak 113,89 senesini baz arlısak 100,1950 yılını baz alırsak 60'tır.İsteyen bu verilerden herhangi birini kullanıp hertürlü tezini haklı çıkarabilir
    Tabi üreticiyi ilgilendiren bir konunun TÜFE ile hesaplanması ne kadar doğru olur tartışılır.ÜFE veya bu iş için özel bir endeks daha mantıklı olur kanaatindeyim.

    Buraya kadar olan kısmı hepimiz biliyoruz.Zaten gazeteler bu etkiyi hergün gözümüze gözümüze sokuyorlar.Sadece bu etki göz önüne alındığında,Türkiye'nin ihracatının 2002'den bu yana yarıya düşmesi gerekirdi.Ama aksine tam 2 katına çıktı! Ama medya buna rağmen sadece bu etki varmış gibi yorum yapmayı sürdürdü...Erkan Mumcu,Gazi Erçel ve Deniz Gökçe hariç,bu şablonun dışına çıkmış bir ekonomi yazarı görmedim.Tek başına hiçbirşeyi açıklamayan bir "etki"yi hayatın anlamı gibiymişçesine gözümüzün içerisine sokulması size de ilginç gelmiyor mu?

    Şimdi ikinci kısma gelelim; Tartışmalarda ısrarla
    Uluslararası iktisat okuyanlar bilirler,ilk olarak "parasız" ekonomi öğretilir.İki ülkede işçilerin 1 günde üretebilecekleri "mal" miktarları yazılır,hangi ülkenin hangi malda göreceli olarak üstün olduğu belirlenir ve bu değerlerden ülkelerin kurlarının ve işçi ücretlerinin max. ve min. değerleri hesaplanabilir.

    Yani "para" denen örtüyü kaldırdığımızda,ekonomi denen makinanın altında şu yatar "VERİMLİLİK".ABD'de bir işçinin maaşı bizim işçimizin maaşından 4-5 kat daha yüksektir.Ama ABD bu maliyet dezavantajına rağmen bizden daha fazla mal satar (her alanda,tarım,tekstil,beyaz eşya,otomotiv..vs. dahil).Şimdi bu nasıl oluyor? Enerji maliyetlerine baktığımızda arada çok büyük farklar yok(elektirik 8,5 cent ABD,11 Cent Türkiye).Keza hammadde fiyatlarındada (zaten yurtdışından geliyor).Vergide ise Türkiye daha avantajlı.PPP endeksine baktığımızda ABD'de iç fiyatlar Türkiye'den 2 kat kadar daha yüksek...Neredeyse tüm şartlar ABD aleyhine iken bu adamlar nasıl bizden fazla ihracat yapabiliyorlar?

    Cevabı şunda yatıyor:
    Aynı sektörde ihracatçı firmalarda çalışan biri ABD'li bir TR'li iki işçi,fabrikaya girip çalışmaya başladıklarında,gün sonunda ABD'li işçinin ürettiği mal miktarı (yada uluslararası piyasa değeri diyelim),TR'li işçinin ürettiği mal miktarından çok daha fazla.Öyleki,aradaki 4-5 kat "ücret" farkının yarattığı dezavantajı örtecek kadar fazla.Şimdi bu nasıl oluyor?
    1-ABD'li işçi bizim işçimizden daha eğitimli.Eline planı veriyorsunuz,plan okumayı bildiği ve pratiğe dayalı bir eğitim aldığı için takır takır yapıyor.Bizim okuma yazma bilmeyen birçok işçimiz var maalesef.Bırakın plan okuyup bir iş çıkarmayı,akşam eve geldiğinde gazete bile okumuyor! Yani özetle "eğitim farkı"

    2-Kişi başına düşen sermaye miktarı ve bu sermayenin "teknolojik seviyesi" ABD'de TR'ye göre çok daha fazla.Birşeyi makinaların yapması ile işçilerin yapması arasında büyük "hız" ve maliyet farkı vardır.Özellikle imalat sanayii alanında çalışan arkadaşlar mutlaka şahit olmuşlardır,eskiden 20 kişinin 1 ayda yapabildiğini,gelen yeni bir makina 2 kişi ile 2 haftada yapar.Böylece "maliyet"ler düşmüş, işçi başına üretim miktarı artmış olur.

    "Kişi başına sermaye miktarı ve teknoloji seviyesi" artışı son 4 yılda Türkiye'de yoğun olarak yaşanan bir durum.İstihdamımız neredeyse aynı kalmasına rağmen,üretimimizin bu kadar çok artabilmesinin altında bu yatıyor.22 milyon kişi eskiden 30 milyar$'lık ihracat malı üretiyordu,artık 75 milyar $'lık üretebiliyor.Sattığımız ürünlerin uluslararası fiyatları 2 katına çıkmadığına göre (hatta Çin etkisi ile düştü bile) aynı işçi artık daha fazla mal üretebiliyor demektir.

    Sermaye mallarının birçoğu yurtdışından geliyor,yani $ ve Euro bazında.Bugün $ 2 YTL olsaydı,işletmeler "sermaye malı ithal edip verimlilik arttırmayı" mı tercih ederlerdi yoksa ucuz işgücü avantajına dayalı ihracat mı yaparlardır? Bunu kendinize mutlaka sorun.Hangisini yapmak sizce daha "gerçekçi" bir büyüme sağlar?

    3-Kişilerin çalışma ahlakı ve ülkenin çalışma yasaları.
    ABD'de çalışma ahlakı gerçekten "süper" denebilecek durumda.Yukarıdaki şartları aynı tuttuğumuzda bir ABD'li işçi başka bir milletten işçiye göre daha çok üretim yapabiliyor (bunu ölçen birçok çalışma yapılmış,en ünlüsü Leontief Paradoksu) Maalesef ülkemiz için aynı şeyi söyleyemiyoruz.Tamam,bir kısmımızın çalışma ahlakı son derece iyi ama "çoğunluğumuz" işini "iş olsunda para kazanalım" diye yapıyor,severek yapmıyor.Düşük ücret bahane değil,ABD'dede yıllarca düşük ücretler söz konusuydu ama işçi kalitesi hep üst seviyelerdeydi.Akdeniz'in etkisinide unutmamak lazım tabi...

    4-Şirketlerin AR-GE yatırımları.Yeni bir buluşu üreten işçinin ürettiği malın "fiyatı" daha yüksektir.Tekstil üreten bir işçi ile CPU üreten bir işçi aynı sürede aynı değerde mal üretemez.Tabi tekstilci işçi Gucci'de çalışmıyorsa

    5-Reklam harcamaları.Gucci örneğindeki gibi,reklamı güzel yapılan ve iyi pazarlanan bir ürünü üreten işçi aynı sürede daha değerli mal üretir.

    6-İstihdamın dağılımı : İstihdamın çoğunluğu tarım veya tekstil gibi "ucuz iş gücüne dayalı" çalışıyor ise işçinin ürettiği malın "değer"i düşüktür.Tarım ve tekstilden diğer imalat sanayilerine işçi geçtikçe,işçilerin ortalama "verimliliği" artar.Zaten biz bugün ençok bunun sancısını yaşıyoruz.

    7-Diğer nedenler.Örneğin Telekominikasyon gibi kilit sektörlerin devletin elinde olmasının yarattığı verimsizlik.Yada demir çelik sektöründeki devlet tekelinin yarattığı maliyet dezavantajı..vs. konular işçi verimliliğini etkiler.Hemde çok etkiler.

    İşte tüm bu faktörlerin etkilediği "VERİMLİLİK",kurların seviyesi ile DOĞRUDAN alakalıdır.Kurun seviyeside verimliliği doğrudan etkiler.Eğer TL değer kaybetmiş ise firmalar ucuz işgücüne dayalı "emek yoğun" bir üretim tarzını tercih ederler.TL nispeten daha değerli ise firmalar yatırım malı satın alıp "sermaye yoğun" bir üretim yaparlar.Sermaye yoğun üretim verimlilik artışı demektir.Buda doğrudan TL'nin değer kazanması demektir.Türkiye son 4 yıldır bu "güzel" sarmalın içindedir.Çıkarmak için ellerinden geleni ardına koymayanlar çatlasın!

    İşte tüm bu faktörler hesaba katıldığında,ortaya yeni bir reel kur tanımı çıkıyor.Artık işin içinde hem "Enflasyon-kur artışı" hemde "verimlilik artışı" olan bir kur bu.OECD'nin buna benzer bir çalışması var.Grafiğini aşağıda yayınlıyorum $ bazında nisbi maliyet endeksi)



    Görüldüğü gibi "Reel kur" iddia edildiği gibi çok "uçuk" bir şekilde artmamış.Verimlilik artışınıda işin içine kattığımızda karşımıza daha "mantıklı bir tablo geçiyor.Bu veriler ile son 3 yılda ihracatımızı nasıl 2 katına çıkardığımız rahatlıkla anlaşılabiliyor.Bizim ihracatımızın birçoğunu euro ile yaptığımızı ve euro'nun son 4 yılda olara karşı %50 civarı değer kazandığınıda hesaba katarsak (çünkü grafik tamamen $ bazında maliyetleri hesaba katıyor),2000 yılındaki reel kurun %20-25 daha altındayız diyebiliriz.

    Bu verilere göre,2000 yılından bu yana :
    Avusturya,Belçika,Kanada,Çek Cumhuriyeti,Danimarka,Finlandiya,Fransa,Yunanistan ,Macaristan,İzlanda,İrlanda,İtalya,Hollanda,Yeni Zelanda,Norveç,Portekiz,Slovakya,İspanya,İsviçre 'de reel kur endeksi artışı yaşanmış.Yani paraları (verimlilik dahil) reel anlamda değer kazanmış.

    Avusturya,Almanya,Japonya,Luxemburg,Polonya,İsveç, Türkiye ve ABD'nin paraları (verimlilik dahil) reel olarak değer kaybetmiş.İngiltere ve Meksika'nınki ise aynı kalmış.

    Sonuç olarak:
    Reel kurun üreticiye yansıması tek yönü ile değil,diğer yönleriylede ele alınmalıdır.Verimlilik artışını gözden kaçırırsanız elinizde "anlamsız" bilgiler kalır.
    Tüketiciye yansıması ise ayrı bir tarışma konusudur.

  6. #14

    Esas

    "Kişi başına sermaye miktarı ve teknoloji seviyesi" artışı son 4 yılda Türkiye'de yoğun olarak yaşanan bir durum.İstihdamımız neredeyse aynı kalmasına rağmen,üretimimizin bu kadar çok artabilmesinin altında bu yatıyor.22 milyon kişi eskiden 30 milyar$'lık ihracat malı üretiyordu,artık 75 milyar $'lık üretebiliyor.Sattığımız ürünlerin uluslararası fiyatları 2 katına çıkmadığına göre (hatta Çin etkisi ile düştü bile) aynı işçi artık daha fazla mal üretebiliyor demektir.

    İşte tüm bu faktörlerin etkilediği "VERİMLİLİK",kurların seviyesi ile DOĞRUDAN alakalıdır.Kurun seviyeside verimliliği doğrudan etkiler.Eğer TL değer kaybetmiş ise firmalar ucuz işgücüne dayalı "emek yoğun" bir üretim tarzını tercih ederler.TL nispeten daha değerli ise firmalar yatırım malı satın alıp "sermaye yoğun" bir üretim yaparlar.Sermaye yoğun üretim verimlilik artışı demektir.Buda doğrudan TL'nin değer kazanması demektir.Türkiye son 4 yıldır bu "güzel" sarmalın içindedir.Çıkarmak için ellerinden geleni ardına koymayanlar çatlasın!

    Sayın Lord Genius,
    Özetle erenler kayıtdışı dolarlarını Türkiye ye getirince döviz bolluğu yaşandığından ve bir süredir kur sabit kalarak TL değerlendiğinden,

    memleketimdeki birim üretim ve bunu üretecek istihdam gerçekte o kadar artmadığı halde,

    makroekonomik olarak esteğin kösteğe oranı grafikte böyle göründüğünden dolayı,

    mutluyuz, gururluyuz..

    meali...ekonomiyi ölçen iktisat ve finansçılar esnek terzi mezurası kullanmaktadırlar...mezura bazen dik tut serbest bırak asılma modunda iken bazen de asıl bakalım asıl asıl..hahh tamam bak oldu ben dedim sen zayıfladın diye..hanııım..maaşım 2000 dolar ediyo..oturduğum yerden zengin oldum yaw..

    md 6-7..bir mersedes karşılığı 100 ton buğdayın verilmediği, tekstilde tüm dünya markalarını geride bırakarak göreceli üstün mallarımızın yaratıldığı, telekominikasyon sektörünün küresel sermayenin eline geçmediği, demir çelik petrol bor v.b yeraltı zenginliklerin milli güç unsurları olarak oligarşik senaryolarda elimizde koz olarak kalmaya devam ettiği(Arjantin) bir yaklaşım olmalı..

    yani bu sene üretim arttı..devlet daha çok vergi geliri elde edecek..eğitime sağlığa savunmaya daha çok kaynak ayrılacak, kalanıyla dış borçların yarısına direk tek tuş atılıp silinecek, kalanıyla güneydoğuda petrol araması yapılıp yeni kuyular açılacak, maaşlara zam, sonuç olarak küçük ve orta ölçekli işletmeler ve esnaf canlanacak, alım gücünün artmasıyla tasarruflar da artacak, bireysel emeklilik ve fonlar canlanacak, bankalar kredi yağdıracak, inşaat sektörü patlayacak, 30 yıl vadeli ferrari alan yeni fabrika işçilerine şahit olacak memleketim, çiftçiler körü körüne desteklenmeyerek akıllıca yönlenirilecek yeni kaynaklarla kooperatifleşecek ,daha verimli ve göreceli üstün yeni mallar modern tekniklerle ve belki seracılıkla tüm dünyanın %100 doğal ürün ambarı olma konumuna yükselecek........mi?

    yoksa herşey aynı kalırken..birilerine göre ederi tutarı, ekonomik değeri otomatik olarak artmış mı oldu?

    Sn Lord Genius umarım yanlış anlamazsınız..vaktiyle makroekonomi almama rağmen anlıyamıyorum..yani Aydın Doğan ın vakıfbank kredileriyle poaşı alması, savaşa Türkiye nin katılması yönünde medya baskısı yaratması, tutmadığı halde küresel ilişkileriyle Irak petrollerinin üretim taşıma vb.. pay kapması, poaşı ilk aldığında karını dohole aktarması, sonra şimdi de poaşı yabancı birine satması...bir ülkenin ekonomisi için verimliliği için nasıl iyi olabiliyor..ben anlamıyorum..küresel balon patlarsa(Sn Şengözün yazılarına atfen) elimizde ne kalacak..

    Kusura bakmayın keşke olsa da daha akademik cevaplar açılımlar getirebilseydim..küpün çapı bu kadar..

    saygılar..

  7. #15

    Esas

    Sn.Achiles
    İlk olarak şunu belirtmek istiyorum (sözüm herkese),iktisat bilimi "iktisatçılar esnek mezuralarla esteği kösteğe oranlayıp istedikleri sonucu elde ediyorlar..." tarzında yaklaşılacak kadar "hafife alınacak" bir bilim değildir.İktisat bilimine bu şekilde yaklaşırsanız elde edeceğiniz kesin birşey vardır : "aşırı verimsizlik sonucu ortaya çıkacak bir ekonomik kriz ve açlıktan ölen milyonlarca insan." İktisatı hafife almak,başka bilimleri hafife almaya benzemez çünkü hayatın ta kendisidir.Merkez Bankası bir ramazan bayramı öncesi para arzını ayarlamasa hepimiz apışıp kalırız,ki bu çok çok basit bir örnek.

    Özellikle makroekonomik verileri kesinlikle küçümsemeyin.Kişi başı GSMH,dış ticaret verileri,kişi başı sermaye stoğu,Kamu borcu/GSMH,bütçe açığı,faiz dışı fazla...Bunların her birinin çok büyük anlamları vardır,birkaç aklıevvel oyalansın diye uydurulmuş şeyler değildir.Hepsi,bizim hayatımızı etkileyen "fiziksel" bir çok olgunun tüm insanlar için toplanmasının yansımasıdır.

    Bu akım bu aralar çok moda,"İktisat bilimini küçümsemek".Bunu yapanların amacınıda çok iyi biliyorum (sözüm size değil,bu akımı yaratıp insanları etkileyenlere);Makroekonomik veriler iyileşiyorsa ve başta benim siyasi egomu tatmin eden parti yoksa o veriler yanlıştır,ama kötüleşiyorsa doğrudur!" Olan maalesef iktisat bilimine oluyor.Hiç haketmediği halde yıpranıyor.Ben bu gidişin sonunu hayırlı görmüyorum,halk olarak "kaşınıyormuşuz" gibi geliyor...
    (Yazının buraya kadarı içimde ukte kalan bazı şeylerin ortaya çıkmasıyla ilgilidir,sizin şahsınıza bir "serzeniş" söz konusu değildir)

    Şimdi yazınıza gelelim.

    Dövizin son yıllarda sabit kalmasının nedeni,iç piyasamızda döviz arzının armış olmasıdır.Döviz arzının artışı bir "neden" değil bir "sonuç"tur.Yani döviz arzı durup dururken böyle kalmamıştır,buna neden olan birçok faktör vardır.
    Bu faktörler uluslararası likiditenin artması,siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması,yapısal reformların gerçekleştirilmesi,ülkemiz hakkındaki beklentilerin yüksek olması...vs. sebepler.(Gelen dolarları "kayıtdışı" diye nitelendirmişsiniz,ancak kayıtdışı denilen dolar miktarı (net hata noksan hesabı) kaynağı belirli olanların yanında karınca kadar kalır,bunuda unutmadan ekleyeyim.Türkiye'ye gelen dolarların kaynağı bellidir) Bu sebepler bir şekilde sağlanmışki,yani iç piyasamızda bir "güven" yaratılmış ki bu dövizler gelmiştir.

    Yani demek istediğim neden-sonuç ilişkisinin yönünü iyi kurmanız gerekir.Türkiye'de sermaye girişi arttığı için makroekonomik veriler (yada ekonomi) iyi değildir,makroekonomik veriler iyi olduğu için sermaye girişi artmıştır.

    İkinci olarak diyorsunuz ki üretim artmadı! Bende diyorumki o zaman nasıl ihracatımız 30 milyar dolar'dan 75 milyar dolara çıktı? İhracat "üretilen" malların dış piyasaya satılması değil mi? 4 yıl önce 1 üretiyormuşuz,şimdi 2 üretiyoruz demektir.
    Hadi onu geçtim bu konuda elimizde kesin veriler var,şimdilik vaktim yok kapsamlı veremiyorum ama birkaç örnek vermem gerekirse;

    a-Elektirik Üretimi (GWH)
    2001 122725
    2002 129400
    2003 140581
    2004 149982
    2005 157881

    Üretimi arttırmamışık ama elektirik üretimini arttırmışık!

    b-Sıvı Çelik Üretimi (Bin Ton)

    1997 14.274
    1998 14.148
    1999 14.309
    2000 14.325
    2001 14.981
    2002 16.472
    2003 18.299
    2004 20.478
    2005 22.257 (4. çeyrek tahmin)

    Sıvı çeliği içmek için üretmedik herhalde! 2002'den 2005'e %35 artış var.

    c-Çimento Üretimi (Bin Ton)

    1999 34817
    2000 35953
    2001 29959
    2002 32758
    2003 34000
    2004 38019
    2005 41117 (4. çeyrek tahmini)

    Yok canım sahte faturadır bunlar yok üretim falan !

    d-Cam Üretimi (Ton)

    1999 1.397.196
    2000 1.601.332
    2001 1.559.593
    2002 1.612.602
    2003 1.781.025
    2004 1.768.922
    2005 1.941.227 (4. çeyrek tahmini)

    Tatminkar olmasada idare edecek bir artış...

    e-Havayolu Taşımacılığı Yolcu Sayısı

    1997 10.265.465
    1998 10.503.682
    1999 10.410.426
    2000 12.030.747
    2001 10.277.423
    2002 10.382.909
    2003 10.420.000
    2004 11.991.000
    2005 18.441.000 (4. çeyrek tahmin)

    f-Traktör Üretimi

    1999 27.435
    2000 37.434
    2001 15.052
    2002 10.652
    2003 28.794
    2004 38.627
    2005 42.407 (4. çeyrek tahmin)

    Ehh....

    g-Kamyon/Kamyonet üretimi...

    1999 50.647
    2000 97.155
    2001 83.355
    2002 129.167
    2003 214.647
    2004 333.353
    2005 370.089 (4. çeyrek tahmini)

    Güzel performans...

    h-Otobüs-Minibüs üretimi

    1999 25.194
    2000 36.136
    2001 11.987
    2002 13.200
    2003 24.591
    2004 42.903
    2005 47.142 (4. çeyrek tahmini)

    i-Otomobil Üretimi

    1999 222.041
    2000 297.476
    2001 175.343
    2002 204.198
    2003 294.116
    2004 447.152
    2005 481.102 (4. çeyrek tahmini)

    j-Televizyon Üretimi (Bin adet)

    1999 6941,0
    2000 8788,6
    2001 8025,1
    2002 12535,4
    2003 15278,7
    2004 20459,3
    2005 23431,0 (4. çeyrek tahmini)

    k-Turizm Gelirleri (milyon $)

    1998 7.177
    1999 5.203
    2000 7.636
    2001 8.090
    2002 8.481
    2003 13.203
    2004 16.000
    2005 19.000

    Turizm de bir üretimdir.

    l-Sağlık Harcamaları'nın GSMH'ya oranı (bu çok önemli bir göstergedir)

    1997 %3,5
    1998 %4,1
    1999 %4,1
    2000 %4,3
    2001 %5,0
    2002 %5,6
    2003 %5,6
    2004 %6,3
    2005 %7,1

    m-Sağlık harcamalarının bütçeye oranı

    1997 %8,2
    1998 %9,5
    1999 %9,1
    2000 %9,3
    2001 %9,4
    2002 %11,3
    2003 %12,2
    2004 %15,0
    2005 %17,1

    n-Yatırım Malı İthalatı (EN ÖNEMLİ GÖSTERGE)

    2000 11.380
    2001 6.954
    2002 8.400
    2003 11.326
    2004 17.397
    2005 20.300

    Hayali ithalat yapılmamıştır herhalde Yada insanlar süs olsun diye milyon dolarlık CNC tezgah satın almadılar!




    İşte gelen o dolarların arkasında "bunlar" var Sn.Achiles.Tamam,kredi ile Ferrari alan işçi olmayacak (nerede var ki?) ama en azından o işçinin kendine ait bir evi olabilecek,çocuğuna süt içirebilecek.Belkide taksitle bir araba alacak.

    Ekonomik gelişmeyi hiçbir zaman hissetmeyecekseniz Sn.Achiles.Çünkü ekonomik gelişme yavaş olur,GSMH artışı %10 olsa bile...Siz hayat standartınızı en iyimser tahminle 3 ay öncesi ile kıyaslayabilirsiniz.Ekonomi istediği kadar gelişsin,3 ayda gözle görülür bir hayat standartı artışı getirmeyecektir.Gözle görülür hayat standartı artışı 3-4 yılda meydana gelir,onuda insan zekası "hatırlamaz" dolayısı ile kıyaslayamaz,hep aynı kaldı zanneder.
    Bu konuda ciddi araştırmalar var,özellikle İrlanda ile ilgili.16 yılda Avrupa'nın en fakiri iken 2. en zengini oldular...Ama insanlar hayat standartlarının artmamasından şikayet ediyordu! (Kişi başı GSMH 2000$'dan 30.000$ civarına gelmesine rağmen!). Ama o şikayet edilen yıllarda İrlanda'da yat satışları patlamıştı! Aynen son 4 yılda her 7,5 aileden birinin yeni araba sahibi olabildiği Türkiye'de insanların ağlaştığı gibi!

    Olaylara duygusal değil,gerçekçi bakmanızı tavsiye ederim.İktisatta duygusallık olmaz.Yani ben satılan arabaların faturalarına mı inanayım,üretilen elektirik miktarındaki artışa mı inanayım,fabrikaların verdiği üretim rakamlarına mı bakayım,yoksa ağlaşan insanlara mı? Yahu o arabayı uzaydan gelip almadılar sen,ben aldık onları!

    Sonuç; Tamam,sıkıntılarımızda var,ama "üretim aynı kaldı" gibi bir yargıya varmak Türk insanına hakaret olur.Krizden sonra çok büyük şeyler yapmışız,bırakın küçümsemeyi bence ayakta alkışlanacak şeyler.Katkısı olan herkesi kutlarım,hangi görüşten,partiden..vs. olursa olsun!.Ben herşeyin daha da iyi olacağı kanaatindeyim.Enseyi karartmayalım,büyüme performansımız,mucize yaratan İrlanda'dan daha kötü değil,hemde Çin ve petrol fiyatı artışı etkilerine rağmen!

    Bugünlük benden bu kadar,uykum geldi.Bu konuları derinlemesine tartışmak çok isterdim ancak bu aralar pek vaktim yok.Olsa daha yazacak çok şey var...

    Saygılar...

    (Veriler için kaynakPT Ekonomik ve sosyal göstergeler.Bu kitabın en güncel hali daha kimsenin eline geçmeden benim elime geçti! Gerçekten çok güncel ve yararlı veriler var.Alma imkanı olan herkese tavsiye ederim.İnternetteki veriler 2005 1. çeyrek tahminleri,kitapta 4. çeyrek tahminleri var,yani daha gerçek veriler)(Son ithalat verileri dtm.gov.tr'den İthalatın BEC standartlarına göre dağılımı kısmından alınmıştır)

  8. #16

    Esas


Sayfa 2/22 İlkİlk 123412 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •