Sayfa 1/2 12 SonSon
Arama sonucu : 10 madde; 1 - 8 arası.

Konu: Ermeni dasporası ile isviçreyi kim kolluyor?

  1. #1

    Esas Ermeni dasporası ile isviçreyi kim kolluyor?

    önce haberin ilgili hukuki bölümleri...
    ----
    Bir kere Konsey yasa önergesini İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde (11. madde), Fransa Anayasası’nda (34. madde) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (10. madde) ifadesini bulan ve garanti altına alınan ‘ifade özgürlüğü’ne aykırı buldu. Ayrıca Konsey, meclislerin tarihi gerçekler konusunda karar alamayacağını, bunun parlamenter sistemin en önemli ilkelerinden olan güçler ayrılığı ilkesine zarar vereceğini belirtti. Konsey bununla da kalmadı, inkâr yasası önerisinin araştırma yapma özgürlüğünü de zedeleyeceğini ilan etti. Ve son olarak, aldığı kararın Yahudi Soykırımı’nı etkilememesi için, sadece uluslararası ceza mahkemelerinde hakkında karar alınmış olan olayların cezalandırılabileceğini belirtti. Böylece Ermenilere uluslararası hukuk kapısı gösterilmiş oldu. Bu tabloya bakıldığında Anayasa Konseyi’nin geçmiş soykırım yasalarını önemli ölçüde anlamsızlaştırdığı, gelecek girişimlere de büyük zarar verdiği çok açık.

    ***

    Karar Ermeniler için de büyük şok oldu. Oysa kararın kendi lehlerine çıkacağına çok inanıyorlardı. Öyle ki karar günü Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbantyan, karardan habersiz olarak Der Standard gazetesine verdiği demeçte “bu soykırım insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve çok sayıda ülke ve uluslararası örgüt bunu böyle kabul eder. Şimdi soykırımı inkâr hak ettiği gibi bir ceza alıyor... Diğer devletler de Fransa’nın kararını izleyeceklerdir” demişti. Umarız Nalbantyan haklı çıkar ve diğer devletler de Fransa Anayasa Konseyi’nin kararını takip eder.

    Kaynak: http://www.stargazete.com/yazar/seda...ber-429886.htm

    ----
    YORUM:
    Türkiye Cumhuriyeti Dıişleri Bakanlığı
    ve AB Bakanlığı

    İsviçrenin kısaca; ermenilerle ilgili soykırımın inkarını suç olarak kabul ettiği yasası ya"maddi menfeat veya gizli menfeat" karşılığı çıkmıştır...ya da %100 de yüz hukuka aykırı olarak sahte dökümanlara dayanılarak çıkartılmıştır....uluslararası hukuka aykırı olduğu tescil edilen bu tür yasaların FRANSIZ ANAYASA KONSEYİNİN GEREKÇELİ KARARI İLE birlikte ilgili hukuki platformlara taşınması artık "engellenmemelidir" engelleyenler kimdir? niye engelleme yapmaktadırlar? %100 de yüz kazanacağımız davalar niye açılmamaktadır...İSVİÇREDE AB üyesidir....Ayrıca AB normlarına %100 de 100 aykırı olan bu tür yasa ve uluslarası sahtekarların ürettiği sahte "evrak ve belge" lere dayanan girişimler için niçin hukuk yolu kullanılmamaktadır....

    NİÇİN ÜNİVERSİTELERİMİZ sahte belegeleri uluslararası paneller kanalıyla kayda geçirmemektedirler??????

  2. #2

    Esas

    örneğin aşağıdaki uluslararası suçluları niye teşhir etmiyoruz...belge var..bilgi var....faili meçhulleri araştırıyoruz da...faili belli olan bu suçluları siyaseten niye teşhir etmiyoruz...tarihi tarihçilere bırakalım tezi doğru da...onlar hem ingiliz propaganda kitabı hem diaspora yalan belgeleri hazırlasın biz ise elimizdeki kaynakları kullanmayalım....biraz garip.....
    --------------

    3 dk. oku 1 dk. yolla ÜZER İNE DÜŞENİ YAP













































































































































    BU UNUTULUR MU?

    (Unuttuk Maalesef…)



    ********



    Birinci Dünya Savaşı'nda

    İngilizlere,


    150 bin askerimiz esir düştü.

    Bu askerlerden bir kısmı da Mısır'ın

    İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na

    Hapsedildi.



    ********



    Kampın tam adı,

    'Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı' idi.

    Bu kampta,

    1918'de

    Filistin Cephesinde esir düşen 16. Tümen'in 48. Alayı'na bağlı

    Osmanlı Askerleri

    Tutuluyordu.



    ********



    12 Haziran 1920'ye kadar

    Iki yıl boyunca

    Her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya maruz kaldılar.



    ********



    İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi…



    ********



    Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların

    Yalan yanlış çevirileri ve

    kışkırtmaları nedeniyle,

    kampların İngiliz komutanları,

    azılı Türk Düşmanı haline

    gelmişlerdi.



    ********
    bana atılan e-posta, zaman zaman bu geliyor...biz unutmadık..unutturmaları da, teknolojinin hızla gelişmesi karşısında artık mümkün değil....görevlerini veya sorumluluklarını yapmayanlar da zamanı gelince suçlanabilir.....
    ------------------


    Savaş bitmişti.

    Ancak,

    Kamptaki ağır koşullar nedeniyle

    ölenler dışındaki askerleri

    Teslim etmek,

    İngilizlerin işine

    Gelmiyordu.

    Çünkü,

    olası yeni bir savaşta,

    Bu askerlerin

    Yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından,

    İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.



    ********



    Çözüm

    Toplu katliamdı…

    Askerlerimiz,

    Mikrop kırma bahanesiyle,

    süngü zoruyla

    Dezenfekte havuzlarına sokuldu.

    Ancak;

    Suya normalin çok üzerinde

    'krizol' maddesi

    katılmıştı..

    Mehmetçik,

    Suya daha ayağını soktuğunda,

    aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyordu.

    Ancak,

    İngiliz Askerleri,

    dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı.



    Mehmetçikler,

    Bellerine kadar gelen suya başlarını sokmak istemediler.

    Ancak,

    Bu kez İngilizler havaya

    (başlarının üzerine)

    ateş etmeye başladı.

    Askerlerimiz,

    ölmemek için,

    çömelerek başlarını suya soktular.

    Ancak,

    başını Sudan kaldıran artık göremiyordu.

    Çünkü gözleri yanmıştı…



    ********



    Dışarı çıkanların halini gören

    sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi

    Ve 15 000 (15 bin) askerimiz

    kör oldu.

    Bu vahşet,

    25 Mayıs 1921 tarihinde

    TBMM.' de görüşüldü.

    Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler

    Bir önerge vererek,

    Mısır'da esirlerin

    Krizol banyosuna sokularak,

    15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini,

    Bunun faili olan

    İngiliz doktor,

    Garnizon Komutanı ve

    Askerlerin

    cezalandırılması için,

    TBMM' nin teşebbüse geçmesini istediler.



    ********



    Ancak,

    Yeni kurulan devletin bin türlü derdi vardı.

    Ağır sorunlarla uğraşan TBMM' de

    Bu hesap sorma işi

    Unutuldu gitti.

    Ama onlar

    Unutmuyorlar…





    Kendi ihanetlerini bile

    soykırım ambalajına sarıp,

    dünya kamuoyuna

    Sunuyorlar.







    ********



    ERMENİLİLER SOYKIRIM YAPILDI DİYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR.

    BİZİM

    TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.!!!





    Not:

    EĞER ŞEHİTLERİMİZE SAYGINIZ VARSA;

    1 dakikanızı almaz

    Bu yazıyı

    arkadaşlarınıza göndermek…

  3. #3

    Esas

    Fransa’nın soykırım yasası da iptal edilebilirFikret Bila
    Yön
    [email protected]
    Tüm Yazıları »
    0
    inShareDiğer

    Fransa Anayasa Konseyi, “Ermeni soykırımı yoktur” demeyi suç sayan yasayı iptal etti. Ama 2001 yılında çıkarılan ve Ermeni soykırımını tanıyan yasa duruyor.
    Anayasa Konseyi’nin “soykırım yoktur” demeyi suç sayan yasayı iptal etmesi, soykırımı tanıyan yasanın da iptal edilmesine yol açabilir mi?

    Elekdağ’ın saptamaları
    Ermeni iddialarını en iyi bilen ve en yakından izleyen isimlerin başında, emekli büyükelçi ve eski milletvekili Şükrü Elekdağ geliyor.
    Elekdağ, Ermeni iddiaları karşısında sadece partisi CHP yönetimine değil görevdeki bütün hükümetlere yardımcı olmuş, yol göstermiş bir isim.
    Elakdağ, soykırımı tanıyan yasanın da iptal edilebileceğini düşünüyor ve şu saptamaları yapıyor:
    1- Fransa Anayasa Konseyi’nin kararı, sadece sözde Ermeni soykırımının inkârını suç sayan yasayı iptal etmekle kalmıyor, 29 Ocak 2001 tarihli, “Fransa, Ermeni soykırımını açıkça tanır” şeklindeki yasanın hukuki temellerini kökten çürütüyor.
    2- Konsey kararında bu yasaya doğrudan atıfta bulunmuyor. Ama bir yasanın anayasaya uygun olabilmesi için gerekli şartların altını çiziyor.
    3- Bu şartlara göre, yasaların normatif ve tanzim edici olması gerekiyor. Konsey kararının iki yerinde bu gereksinimi şöyle belirtiyor;
    4- Kanunlar, kuralları ifade etme amacını taşımaktadırlar, buna istinaden de normatif bir yapıya sahip olmaları gerekmektedir.
    5- Bir kanun hükmünün soykırım amacını tanıma amacını taşıması halinde, bu kanun haiz olması gereken normatif değeri içermeyecektir.

    Kanun olma şartları
    6- Görüldüğü üzere, Anayasa Konseyi, bir soykırımı düzenleyen yasal düzenlemenin, kanun olma şartlarına sahip olmadığını belirtmektedir.
    7- Konsey kararı, bu niteliğiyle Türkiye’ye 2001 tarihli Ermeni soykırımını tanıyan yasanın iptal edilmesi imkânını sağlıyor.

    İptal yolu
    Elekdağ, dünkü görüşmemizde, Fransa’da bir davanın tarafı olan bireylerin yasanın iptali talebiyle Anayasa Konseyi’ne başvuru hakkı bulunduğunu belirterek, soykırım yasasının iptal yolunu şöyle gösterdi:
    8- Fransa Anayasası’nın 61/1’inci maddesine göre, bakılmakta olan bir dava vesilesiyle anayasaya aykırılık itirazı imkânı vardır.
    9- 1 Mart 2010 tarihinden bu yana yürürlükte olan bu mekanizmaya, “Question Prioritaire de Constitutionnalite-QPC (Öncelikli Anayasal Soru)” deniliyor.
    10- Buna göre, bir davaya taraf olan şahıslar, anayasaya aykırı bir yasanın iptali talebiyle Anayasa Konseyi’ne başvurabiliyor.
    11- Anayasa Konseyi, başvuru üzerine Yargıtay veya Danıştay tarafından bir ön inceleme (filtrage) yapılmasını takiben davaya bakıyor.
    12- Türkiye’nin, QPC mekanizmasından yararlanarak 2001 tarihli Ermeni soykırımını tanıyan yasayı iptal ettirmesi mümkün.
    13- Bu konuda eski Anayasa Konseyi Başkanı Robert Badinter’in görüşleri, Türkiye açısından son derece önemli.
    14- Badinter, Le Monde gazetesinde yayımlanan, “Le Parliament n’est pas un tribunal (Parlamento bir mahkeme değildir)” (15.1.2012) başlıklı makalesiyle Türkiye’ye yol göstermişti.
    15- Dediği şu: “2001 soykırım yasasının meşruiyeti hakkında Anayasa Konseyi’ne başvurulursa anayasaya aykırılık gerekçesiyle iptali sağlanır.”

    Sırma Oran olayı
    16- Şimdi Badinter’in işaret ettiği imkândan Türkiye’nin nasıl yararlanabileceğini Sırma Oran olayını örnek vererek belirteyim.
    17- Fransa’nın Lyon kentinde yaşayan Sırma Oran, 2008 belediye seçimlerinde belediye meclisine yeşillerin listesinden aday olmuştu.
    18- Sadece Türk asıllı olduğundan adaylığının kabulü için kendisine, “Ermeni soykırımını tanı” dayatması yapılarak istifaya zorlandı.
    19- Bunun üzerine Oran, kendisine ayrımcılık yapıldığı savıyla Villeurbanne şehri Belediye Başkanı Jean Paul Bert’e dava açtı.
    20- Davaya bakan Lyon Ceza Mahkemesi, rezilane bir kararla belediye başkanını haklı çıkardı ve Oran’ı 1.500 euro para cezasına çarptırdı. Temyiz mahkemesi de bu kararı onadı.
    21- Şimdi Anayasa Konseyi’nin bu kararı, ortamı değiştirecektir. Oran’ın durumundaki kişiler bundan böyle QPC mekanizmasını işletebileceklerdir.
    Elekdağ, Türkiye’nin Sırma Oran olayına benzer bir olay yaşanması olasılığını düşünerek, bu mekanizmayı kullanmak üzere şimdiden hazırlık yapması gerektiğini vurguluyor.
    Elekdağ, Frasa Anayasa Konseyi kararlarının kesin olduğunu ve Sarkozy’nin benzer bir yasayı yeniden çıkarmasının mümkün olmadığını da savunuyor.
    http://siyaset.milliyet.com.tr/frans...47/default.htm

    -----------
    şimdiye kadar ne isviçreye ne de fransaya karşı gerçekten hukuki yola başvurulmadığı hakkındaki şüphelerim artıyor......

  4. #4
    Duhul
    Sep 2005
    İkamet
    TÜRKİYE
    Gönderi
    2,278
    Blog Yazıları
    20

    Esas

     Alıntı Originally Posted by indian Yazıyı Oku
    örneğin aşağıdaki uluslararası suçluları niye teşhir etmiyoruz...belge var..bilgi var....faili meçhulleri araştırıyoruz da...faili belli olan bu suçluları siyaseten niye teşhir etmiyoruz...tarihi tarihçilere bırakalım tezi doğru da...onlar hem ingiliz propaganda kitabı hem diaspora yalan belgeleri hazırlasın biz ise elimizdeki kaynakları kullanmayalım....biraz garip.....
    Efendim, biz sindire sindire halkımıza soykırımcı olduğunu, dedelerinin katil olduğunu kabul ettirmekle meşgulüz. Öyle ufak tefek işlerle yaygara kopartmayın. Bi kaç milyoncuk Türk işkencelerle öldürülmüşse ne olmuş yani... Hem öyle Türk mürk demeyin. Irkçılık yapmayın... İlkelleşmeyin... Lütfen ama...

  5. #5

    Esas isviçrenin çifte standardı tamamda...Görevini kötüye kullananlara ne yorum yapmalı !

    Soykırımcı Fransa'ya Tokat Atalım-Fransa geçen yerlere isviçre koyun....






    2005 yılında yazmıştım. Bugün yine yazıyorum. Konu hep bildik, Ermeni Soykırımı yalanı...




    O günden bugüne Türkiye konu ile ilgili olarak bir adım dahi ileri gidemedi. Çok söz söylendi, icraat yapılmadı, Türkiye elindeki araçları kullanmadı. Aksine, Ermeni sınır kapısını açalım dendi, sözde soykırım değil Ermeni iddiaları denilsin diye genelge düzenlendi! Bugün ise hamleyi yapan Fransa oldu...




    Bu yazımda Fransa'yı “uluslararası hukuk nezdinde” mahkum etmenin yolunu ve bunu kimlerin neden yapmadığını örnekleriyle anlatacağım. Bir sonraki makalem ise Sarkozy ile ilgili olacak, ayrıca “Cezayir Sokağı” adını “Fransız Sokağı” olarak değiştiren ülkenin ve buna sponsorluk yapan şirketin adını da açıklayacağım. Geçen ay çıkan Uyan Ey Türk Gidiyoruz adlı kitabımda bu konuların bir kısmına kısaca değinmiştim. Kitaptan alıntılar olacak...







    Avrupa Hukuku ile Avrupa'ya Karşı




    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Madde-10 der ki, “1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.”




    Madde-10'nun 2 numaralı fıkrası da bu maddenin sınırlarını çizer, “Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlıdır.”




    2005 ve 2006 yıllarında konu üzerine hukuk kapsamında uzun bir çalışmam olmuştu. İnsan hakları ve avrupa insan hakları hukuku konusunda uzman ismi büyük profesörlerle konuyu uzun uzadıya incelemiştim. Burada tüm ayrıntılara, maddelere girmeyip, basit bir temelde özetlemeye çalışacağım.




    AİHS madde-9 “Düşünce, din, vicdan özgürlüğü”nü, madde-10 “İfade özgürlüğü”nü ve madde-11 “Örgütlenme özgürlüğü”nü anlatır.




    Savımıza dayanak olması bakımından örnek bir davaya bakalım. “Handyside İngiltere'ye Karşı” davasının kararında şöyle deniyor, “İfade özgürlüğü yalnızca olağan, zararsız, önemsiz görülen bilgi ve düşüncelerin açıklanmasında değil aynı zamanda devlete ve toplumun genel eğilimlerine aykırı düşüncelerin de açıklanmasını içerir ve demokrasi çoğunluğun görüşünün sürekli üstün tutulmasını amaçlamaz. Demokratik toplumun 3 temel direği vardır: 1-) Çoğulculuk 2-) Hoşgörü 3-) Açıklık”.




    Bir örnek dava kararı daha sunalım, “Castells İspanya'ya Karşı” davası. Dava kararında diyor ki, “Saldırgan olmayan, sarsan ve rahatsız eden düşüncelerin ifadesi de demokratik toplumun çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkeleri içindedir.”




    Refah Partisi'nin, T.C. Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararına karşı Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açtığı davanın kararında, Türkiye haklı bulunuyor, gerekçeli karardaki şu ifade dikkat çekici, “şiddete başvurma potansiyeli”. Yani düşünce, ifade yada eylem şiddete teşvik edebilir ve/veya şiddet içermese de açık ve mevcut tehlike/şiddet potansiyeli taşıyorsa, özgürlük kapsamı dışında tutulmuştur.




    Davaları ve kararları örneklemeye devam edebiliriz, gerek yok. Düşünce ve ifade özgürlüğünün genişliği çok açık.







    Fransa'yı Kıskaca Almak




    Maddeler açık, her düşünce ve ifade ve haber ve fikir açıklamak ve almak serbest. Zorunlu tedbir olarak, bu düşünceler ülkenin güvenliğine, kamu düzenine yada kişilere karşı saldırı/tehlike içermemeli ve bu potansiyeli de taşımamalı.




    AİHM'nin, AİHS'nin kuruluş felsefesi, varlığının amacıdır düşünce ve fikir özgürlüğünü koruma altına almak. Örnek kararlarda ve maddelerde de gördük ki, bir düşünce ne kadar farklı ne kadar aykırı olursa olsun, toplumu ne kadar şoke edici olursa olsun, toplumun büyük yüzdeleri bu düşünceye karşı olsalar dahi eğer o düşünce/ifade şiddete teşvik etmiyorsa, özgürdür ve buna karşı yaptırım uygulanamaz.




    Fransa Devleti ise, yasalaştırdığı kararında, (sözde) Ermeni Soykırımı'nı inkâr etmeye 1 yıl hapis ve 45.000 avro para cezası getirmiştir. Yani düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı para ve hapis cezası mevcuttur, oldukça ağır bir ceza. Konu soykırım değildir. Yüz yıldır soykırımcı iftirasıyla aslında gerçek mazlum olan biz Türkler, soykırım yapmış olsaydık dahi, bunu inkar edenlere ceza getirelemezdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde ve kararları buna cevaz vermemektedir. Çünkü tarihin inkârı kamu güvenliğini, kamu düzenini ve ahlakını tehdit etmemektedir..!




    Bu karar açıkça Avrupa İnsan Haklası Sözleşmesi'ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve içtihadına ve bu organların varlıklarının temeline aykıdır. Bu aykırılığı yapan ülke ise Avrupa Birliği'nin kurucu devletlerinden, kurucu ilk altı devletten biri olan Fransa'dır.




    Peki bu ihlalin ortadan kaldırılması için ve düşünce-ifade özgürlüğünün bu konu bağlamında tekrar güvence altına alınması için ne yapılabilir? Bunun da görünen iki yolu var.




    Birinci yol, bir grup Fransızca bilen uzman Türk hukukçusunun Fransa'ya giderek “Ermeni soykırımı yoktur, bu iddia yalandır” demesidir. Bu eylemi Türkiye, devlet olarak desteklemelidir. Yani bu siyasi operasyonun arkasında devlet bir güç olarak bulunmalıdır.




    Akabinde bu bir grup uzman hukukçu Fransa makamları tarafından göz altına alınacak, ya sınır dışı edilecekler ya da yargılamaları yapılacak, tutuklanacaklar ve sonunda hapis ve para cezasına çarptırılacaklardır. Bu süreçte Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği tüm varlığıyla desteğini vermelidir. Türkiye, büyük yaygara koparmalıdır.




    Nihayetinde Fransa'daki iç hukuk yolları tükenince, bu eylemci hukukçularımız Fransız mahkemelerinin kararlarını AİHM'e götürecekler ve Fransa'ya karşı dava açacaklar ve çok açıktır ki davayı kazanacaklar ve Fransa bu yasasını yürürlükten kaldırmak zorunda kalacaktır.




    İkinci yol, AİHS Madde-33'te, bu demin saydığım yola başvurmaya gerek bırakmayacak bir hak, devletlere tanınmıştır. Madde-33'e göre Sözleşme'ye taraf bir devlet, diğer bir devletin Sözleşme ve Protokollere aykırı davrandığı iddiasını Mahkeme önüne götürebilir.




    Hatta ve hatta, bu yolun kullanımı, bireysel başvurularda olduğu gibi, bir devletin hakkında başvuruda bulunduğu devletçe Sözleşmeye aykırı davranılmasından dolayı zarar görmüş olması koşuluna bağlı değildir; başvurunun mutlaka kendi vatandaşlarının haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle de yapılmış olması gerekmiyor.




    Yani Türkiye, bu maddeler çerçevesinde düşünce ve ifade özgürlüğünün sözleşme hükümlerine aykırı olarak cezalandırıldığını ve bu kapsamda Fransa'da yasa bulunduğunu iddia ederek Fransa'ya karşı AİHM'de dava açabilir.




    Peki bunun örneği var mıdır, yani bir devlet başka bir devlete AİHM'de hiç dava açmış mıdır? Bu şekilde tam 20 dava mevcuttur ve bunlardan 10'u Türkiye'ye karşı açılmıştır!




    Türkiye dava açılabilir ancak dava açamaz bir ülke midir? Hastalıklı Avrupa Birliği'ne girmeye çalışıyorsanız, her türlü hakarete ve muameleye maruz kalırsınız, sesinizi belki çıkarırsınız, efelenirsiniz, “hop ne oluyoruz” dersiniz, ama fiiliyatta hiçbir şey yapamazsınız, durumu tersine çevirmek için bilfiil gayret gösteremezsiniz! Avrupa Birliği, aslında sizin kelepçenizdir.




    Konuya hukuk nezdinde çözüm bulmak yerine ıvır zıvır kararlar alır, yok hava sahasını izne bağlar, yok ihalelerden men etmeye çalışırsanız, aslında diğer Avrupa devletlerinin benzer kararlar almalarının önünü açmış olursunuz, caydırıcı olmazsınız. Bunlar soruna çözüm olur mu, hayır. Tepki olur ancak çözümcü bir yaklaşım olmaz.




    Demek ki neymiş, gerçekte Adalet ve Kalınma Partisi hükümeti ve futbolu çok seven başbakanımız Tayyip Erdoğan, Fransa'yı 3-1 yenebilecekken, 0-1'e razı oluyormuş. Ermenistan'la sınır kapılarını açmak isteyen, bunun için Ermenistan'a maç izlemeye giden cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, soruna çözüm bulmak istemiyormuş. Bursa'daki maçta “Ermeni devlet yetkilileri” rahatsız olacak diye Azeri bayraklarını stada aldırmayan (o bayraklar çöpe atılmıştı) zihniyetten, çözüm ne derece beklenebilir?




    Yazıyı, Uyan Ey Türk Gidiyoruz kitabımın 136. sayfasıdaki bir cümleden alıntı yaparak tamamlayayım, “Bırakın Avrupa'yı, 03 Temmuz 2007 yılında alınan, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla kamu kurumlarına gönderilen 18 sayılı genelge ile artık 'sözde Ermeni soykırımı', 'sözde soykırım' demek Türkiye'de de yasaklanmıştı. Sisteme entegre tüm dünya devletleri 'Ermeni soykırımı yoktur' demeye karşı cezalar getirirken, parlamento kararları alırken, Türkiye de kendine karşı 'sözde soykırım” demeyi yasaklıyordu. Bunun yerine artık '1915 olayları' veya '1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları' denilmesi emrediliyordu. O dönemden sonra devlet ağzında ve bağlantılı kişilerde, özerk kuruluş TRT'de ani bir ağız değişimi yaşanıyordu. Türkiye kişilik kaybına uğruyordu.”







    Bu aktardığım hukuk bilgilerini, kararları, çözüm yolunu 2005 yılında yazmış, yayınlamıştım. Tarihe kayıt olsun diye ve Türkiye üstüne oynanan oyunun bir ayağını gösterebilmek adına kitabımda da bu konudan kısaca bahsettim.




    Değişen bir şey var mı, yok. O zaman, hadi size iyi uykular(!)






    TEVFiK BiR / 26.Aralık.2011

    www.tevfikbir.com

  6. #6

    Esas AKP Kükümeti uyanırsa İSVİÇRE TAZMİNATA MAHKUMDUR!!!!!!

    AKP HÜKÜMETİ, İSVİÇRE'DE DR.PERİNÇEK'İN YANINDA YER ALDI


    Hükümetten Avrupa’ya: “PERİNÇEK HAKLI OLARAK, SİZE MEYDAN OKUDU” dedi.

    "Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır. 1915’te soykırım yapmadık, vatanımızı savunduk" dediği için İsviçre’de para cezasına çarptırılan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in İsviçre aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açtığı davaya Türk Hükümeti de katılım başvurusunda bulundu.
    Hükümet davaya Perinçek’in safında katılarak, "Perinçek, 1915’te yaşanan tarihsel olayların soykırım’ olarak sınıflandırılmasına meydan okumuştur" şeklinde görüş bildirdi.

    Türkiye Cumhuriyeti adına yapılan ve Doğu Perinçek’in ifade özgürlüğünü kullandığı belirtilen başvuruda; "İfade özgürlüğü, demokratik toplumların önemli bir köşe taşını oluşturmaktadır. En temel özgürlüklerden biri için duyulan endişeler, Türk Hükümeti’nin sürmekte olan davaya müdahale etmesine neden oluşturdu" denildi.

    ‘Uluslararası yalan’
    Talat Paşa Komitesi’nin dün gerçekleştirdiği basın toplantısında, Türk Hükümeti’nin AİHM’ye Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi Hasan Ulusoy aracılığıyla ulaştırılan 15 Eylül 2011 tarihli katılım başvurusu basına dağıtıldı.
    Ermeni soykırımı yoktur sözünün İsviçre Hükümeti ve parlamentosu tarafından yasaklanması üzerine 2005 yılında KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın başkanlığında kurulan Talat Paşa Komitesi adına ilk söz alan, Prof.Dr.Kemal Alemdaroğlu oldu.
    Alemdaroğlu, komitenin Avrupa’nın önemli merkezlerinde etkinliklerde bulunarak "Ermeni soykırımı uluslararası, emperyalist bir plandır. Biz soykırım yapmadık, vatanımızı savunduk" yönünde çalışmalar yaptığını anlattı.
    Bu sözlerden ötürü 6-7 Mart 2006 tarihinde yargılanan Doğu Perinçek, İsviçre’de para cezasına çarptırılmıştı.
    Karar üzerine AİHM’ye başvuran Perinçek’in avukatı Mehmet Cengiz’in başvurusu, 1 yıl önce kabul edilebilir bulunmuştu.
    Alemdaroğlu, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, katılım başvurusunda Doğu Perinçek’in savunmasını güçlü bir şekilde destekledi dedi.

    Konuya ilişkin ayrıntıları aktaran Avukat Mehmet Cengiz ise şunları kaydetti: "Hükümetin bizzat AİHM’ye başvurup bu davada Doğu Perinçek’le aynı safta yer alması çok önemli bir gelişmedir. Bu dava, Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne değin Ermeni soykırımı’ yalanına karşı verilen ve Talat Paşa Komitesi’nin çalışmalarıyla simgelenen mücadelede Türkiye’nin savunma çizgisini derinleştirme anlamına gelmektedir. Türk Hükümeti’nin AİHM’ye resmen bildirdiği katılım dilekçesinin orijinalinde ve çevirisinde şöyle deniliyor: Doğu Perinçek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) temelindeki değerlerle uyuşmayan Nazi ve soykırım yanlısı siyasetlere karşı çıkmış, 1915’te yaşanan tarihsel olayların soykırım’ olarak sınıflandırılmasına meydan okumuştur".

    Katılım dilekçesinde ayrıca şu ifadeler yer alıyor: "Soykırım iddiaları uluslararası bir yalandır diyen Perinçek, iddia sahiplerini rahatsız eden açıklamalar yapmıştır. Fakat AİHM’nin de belirttiği gibi, AİHS’nin 10.maddesinin koruması, devleti veya toplumun bir kısmını kırıcı, şoke edici veya rahatsız edici’ ifadeleri de kapsamaktadır. Bunun anlamı, fikirlerin sert ve incitici şekilde de ifade edilebileceğidir.
    ‘Aynen katılıyoruz’"

    Cengiz, hükümetin katılım isteğinin kendilerine resmen tebliğ edildiğini dile getirerek, "Bizden görüşlerimiz sorulmaktadır. Görüşlerimizi 14 Kasım’da AİHM’ye bildireceğiz ve Türk Hükümeti’nin bu resmi görüşüne aynen katıldığımızı ifade edeceğiz" dedi.

    Hükümetin bu tutumunun Ergenekon soruşturması ile çeliştiğine dikkat çeken Cengiz, Hatırlanacağı gibi, 2005 yılında KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş başkanlığında oluşturulan Talat Paşa Komitesi, Doğu Perinçek ile birlikte Lozan, Berlin, Paris gibi Batı merkezlerinde soykırım’ iddialarına karşı eylemler düzenlemişti diye konuştu.
    2006 yılında Avrupa Parlamentosu’nun hükümetten Talat Paşa Komitesi’nin dağıtılmasını istediğini hatırlatan Cengiz, şunları aktardı:
    "Ergenekon soruşturması kapsamında Talat Paşa Komitesi’nin faaliyetleri suçlanmıştı. Kemal Alemdaroğlu, Ferit İlsever, Doğu Perinçek, Emin Gürses bu faaliyetler kapsamında tutuklanmış ve haklarında davalar açılmıştı. Sayın Perinçek hâlâ tutukludur. Geçtiğimiz aylarda gözaltına alınarak tutuklanan Mehmet Perinçek de akademik çalışmalarla Türk Hükümeti’nin bugün savunduğu bu tezin derinleştirilmesi için çok ciddi çalışmalar yapmış, birçok dile çevrilen eserler kaleme almıştır. Bu çalışmaları nedeniyle Mehmet Perinçek tutukludur. Bu kapsamda gözaltına alınıp sorgulananlara da sorulan temel soru, Talat Paşa Komitesi’nin faaliyetleridir. Görüldüğü gibi bu bir çelişkidir. Silivri’de görülmekte olan davada, Perinçek ve arkadaşları, şimdi hükümetin arkasına geçtiği bu eylemleri nedeniyle yargılanmaktalar, bir kısmı da tutukludur.
    Bu dava sonucunda Türkiye’ye dayatılan Ermeni soykırımı’ tezi altındaki emperyalist planlar buradan yıkılacaktır. Onun için hükümetin bu tutumunu önemsiyoruz" ifadesini kullanan Cengiz, şunları söyledi: "Bu dava tek başına Talat Paşa Komitesi’nin sorunu değildir, bu dava Doğu Perinçek’in açtığı bireysel bir dava da değildir; bu dava Türkiye Cumhuriyeti’nin davasıdır. Bu davanın asli sahibinin Dışişleri Bakanlığı olması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olması gerekir. Hükümet ve Talat Paşa Komitesi önümüzdeki dönemde paralel mücadeleyi sürdürmelidir.
    Öte yandan, Bu temelde tutuklu bulunan Doğu Perinçek ve Mehmet Perinçek olmak üzere, Talat Paşa Komitesi’nden arkadaşların derhal tahliye edilmesi gerekir" diyen Cengiz, Türkiye’yi savunmanın önündeki bürokratik engeller kaldırılmalıdır çağrısında bulundu.
    Cengiz ayrıca mahkemeye bu bilgileri sunarak gereğinin yapılmasını isteyeceklerini de belirtti.

    ‘Talat Paşa Komitesi görüşleri değiştirdi’
    Söz konusu belgede, Doğu Perinçek’in İsviçre Hükümeti tarafından mahkumiyete gerekçe gösterilen Soykırım iddiaları emperyalist bir yalandır, biz soykırım yapmadık, vatanımızı savunduk" açıklamasından ve Talat Paşa Komitesi’nin eylemlerinden sonra birçok Avrupa ülkesinin de bu çizgide fikir değiştirdiği belirtiliyor.
    Türk Hükümeti’nin katılım dilekçesinden, şu aktarımlarda bulunuluyor:
    "Perinçek’in İsviçre’de bu açıklamaları yapmasından hemen sonra, 17 Ekim 2005’te İngiltere Hükümeti şunları belirtmişti:
    -1915-16 olaylarının, 1948 BM Soykırım Sözleşmesi tarafından tanımlandığı şekliyle soykırım olarak sınıflandırılması gerektiği konusunda, AB üyesi ülkeler arasında bir mutabakat yoktur.
    2001’de ‘1915 Ermeni soykırımı’nı resmen tanıyan bir kanun kabul eden ilk ülke olan Fransa’da senato, 4 Mayıs 2011 günü, ‘Ermeni soykırımını inkar etmeyi suç sayan kanun’u reddetmiştir.

    İsviçre Hükümeti de 2011 tarihli bir soru önergesine cevaben şöyle demiştir: "Federal konsey, 1915 olaylarının incelenmesinin tarihçilerin görevi olduğu savını savunmaya devam etmektedir.

    İşte belgeden detaylar:

    İfade özgürlüğü için duyulan endişeler, Türk Hükümeti’nin sürmekte olan davaya müdahalesine neden oldu.

    Doğu Perinçek, 1915’te yaşanan tarihsel olayların soykırım olarak sınıflandırılmasına meydan okumuştur.

    Soykırım iddiaları uluslararası bir yalandır diyen Perinçek, soykırım iddialarının sahiplerini rahatsız eden şok edici açıklamalar yapmıştır.

    Perinçek, 1915 olaylarının soykırım olarak nitelendirilmesine karşı çıkan tek kişi değildir. Örneğin İngiltere Hükümeti, Perinçek ile aynı tutumu benimsemiştir.

    Perinçek’in İsviçre’de açıklama yapmasından hemen sonra İngiltere Hükümeti de benzeri açıklamalarda bulunmuş, konunun incelenmesi ve açıklanmasının tarihçilerin görevi olduğunu belirtmiştir.

    2011’de, 1915 Ermeni soykırımını resmen tanıyan ilk ülke olan Fransa da Ermeni soykırımını inkar etmeyi suç sayan kanunu kesin olarak reddetmiştir.

    Davaya katılan Türk Hükümeti, İsviçre’nin Perinçek hakkında verdiği kararla AİHS’yi ihlal ettiğinin kabulünü ve İsviçre’nin Perinçek’e tazminat ödemesini talep etmektedir.

    Aydınlık

  7. #7

    Esas az kaldı bu nedenle çökeceksiniz.!!!!!!!!!

    haber ve yorum....
    Haber:
    ABD’de yeni bir ‘Ermeni soykırımı’ tasarısıTolga TANIŞ / WASHINGTON21 Mart 2012ABD’nin başkanlık seçimlerine gittiği sırada, iki hafta önce Senato’ya sunulan ve Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin gündemine alınmak üzere kabul edilen 392 sayılı Türkiye’de dini ayrımcılığın sona erdirilmesi tasarısının ardından, dün de yine ABD Senatosu’na ‘Ermeni Soykırımı’ tasarısı sunuldu.
    399 Sayılı tasarı, 392’nin de hazırlayıcısı olan Illinois Senatörü Mark Kirk ve Senato’da Ermeni tezlerinin en güçlü destekçisi, Azerbaycan Büyükelçiliği’ne atanan Matt Bryza’yı da veto eden New Jersey Senatörü Robert Menendez tarafından hazırlandı. Sadece Senato tarafından kabul edilmesi yeterli sayılacak olan ve müeyyide içermeyen basit tasarı, ABD Hükümeti’ni Ermeni Soykırımı’nı tanımaya çağırıyor. Aşırı milliyetçi Ermeni örgütü ANCA’nın duyurduğu gelişmeyle ilgili bir açıklama yapan Menendez, “ABD için, Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1915’den 1923’e kadar atılan adımların, aralarında Belçika, Kanada, Fransa, İtalya ve Avrupa Birliği’nin de bulunduğu 19 ülke gibi resmen soykırım olarak kabul edilmesinin zamanı geldi” dedi. Senato’dakine benzer bir Ermeni Soykırım tasarısı, Kongre’nin diğer kanadı Temsilciler Meclisi’ne ise geçen yılın Haziran ayında sunulmuştu. 304 Sayılı tasarı, 435 üyeli Temsilciler Meclisi’nde şimdilik sadece 88 üyeden destek bulabildi.


    Yorum:
    Tarihi olayları siyasi ve güncel yorumlarla hukuki statüye kavuşturmaya çalışmak, burnunu her işe sokmak vs...
    Bırakın geçmişi..Irak ve afganistandaki ölümlerin çoğundan ABD ve orada asayişi temin edemeyen her yönetici ekip asker /sivil insani açıdan sorumlu ve suçludur....
    uzağa gitmeyin, demokrasi vs diye yalanlarla işgal edilen Irakta 1,5 milyon sivilin öldürülmesinin hesabını halının altına süpürenler...bilsinlerki insanlık tarihi er geç bunun faturasınında ödendiğine şahit olacaktır...tarihi tarihçilere bırakmayanlar, önce yakın tarihin hesabını versinler....güc şimdilik sizde tarih hitleri,nemrutları,firavunları,neronları, stalinleri gördü...hepside gerçek yönleriyle; bilimsel ve arkeolojik verilerle desteklenen verilerle ortaya konmaktadır....bana göre, artık salya sümük propaganda tiksinti yaratmaya başladı...

  8. #8

    Esas %100 hukuki maddi/manevi tazminat hakkı var!!!

    Dini Özgürlükler Raporu'nda Türkiye 'skandal'ıAA22 Mart 2012ABD Uluslararası Dini Özgürlükler Komisyonu'nun 2012 Yılı Dünyada Dini Özgürlükler Raporu'nda Türkiye'nin "özel kaygı uyandıran ülkeler" listesine alınması kararının, komisyon üyelerinin çoğunluğunun görüşünü yansıtmadığı ortaya çıktı.
    ABD Kongresi tarafından 1998'de çıkan dini özgürlükler yasası kapsamında kurulan ve dünyada dini özgürlük koşullarını izlemek ve bu çerçevede ABD Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Amerikan Kongresi'ne tavsiyelerde bulunmakla görevli USCIRF, önceki gün "2012 Yılı Dünyada Dini Özgürlükler Raporu"nu yayınlamış ve Türkiye, ilk kez "özel kaygı uyandıran ülkeler" listesine alınmıştı.

    ABD'DEN TÜRKİYE'YE AĞIR DİN ÖZGÜRLÜĞÜ ELEŞTİRİSİ

    Komisyonun bu kararının arkasında neredeyse bir "skandal"ın yattığı ortaya çıktı.

    Buna göre, dokuz üyeli komisyonda önce dört üye, Türkiye'nin bu kategoriye alınmasına karşı çıkmasına rağmen, diğer beş üyenin desteğiyle karar dörde karşı beş oyla geçti. Fakat, rapor daha yayımlanmadan komisyon üyelerinden Don Argue, Türkiye'nin bu kategoriye alınmasına yönelik kararını değiştirdiğini açıkladı ve bunu komisyona bildirdi. Ancak Argue'nun bu karar değişikliğiyle komisyonda çoğunluk Türkiye'nin "özel kaygı uyandıran ülkeler" listesine alınmaması yönünde değişmesine rağmen, rapor ilk haliyle yayıma girdi.

    MUHALİF ÜYELER BASIN AÇIKLAMASI YAPTI
    Bu nedenle, beş komisyon üyesi Don Argue, Felice Gaer, Azizah al-Hibri, William Shaw ve Ted Van Der Meid, raporun Türkiye ile ilgili bu kararına karşı çıkan yazılı basın açıklaması yaptı.

    Raporu genel anlamda desteklemelerine rağmen, Türkiye ile ilgili kararı eleştiren beş komisyon üyesi açıklamada, Argue'nun Türkiye'nin "özel kaygı uyandıran ülkeler" listesi yerine "izleme listesi"ne alınması yönündeki görüş değişikliğinin rapora yansıtılmadığını belirtti.

    Üyeler, Argue'nun karar değişikliğinin ardından raporun yeniden düzenlenmesi için aslında gereken zamanın bulunduğuna dikkati çekerek, raporun, bu haliyle komisyonun çoğunluğunun Türkiye ile ilgili kararını doğru bir şekilde yansıtmadığını ve bundan üzüntü duyduklarını ifade etti.

    RAPOR, NE KADAR OBJEKTİF?
    Amacı, "dünya genelindeki" dini özgürlüklere dair ciddi ihlalleri ortaya koymak olan raporda, başlı başına ele alınan 25 ülkeden Venezuela hariç, Katolik Hristiyan çoğunluklu olmayan, Müslüman, Budist, Ortodoks Hristiyan ve dini inancı bulunmayan kişilerin çoğunluklu yaşadığı ülkelerden oluştuğu görülüyor.

    Bunun yanında, 331 sayfalık raporda Batı Avrupa ülkelerinin tamamına sadece 10 satırdan oluşan sadece bir paragrafın ayrılması dikkat çekiyor. Bu on satırda da Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya ve İsveç ülkelerindeki peçe ve başörtüsüne yönelik yasaklardan çok genel anlamda bahsediliyor.

    Rapordaki "izleme" veya "özel kaygı duyulan ülkeler" listesinin, raporun ilk yayımlandığı dönemlerden bu yana pek değişikliğe uğramadığı da görülüyor.

    Komisyonun üyeleri Kongre ve Beyaz Saray tarafından atanıyor ve bütçesi de Kongre tarafından tahsis ediliyor. Komisyon, bu yapısı nedeniyle zaman zaman "siyasi atmosferden etkilendiği" eleştirisini alıyor ve objektifliği konusunda eleştiri ve soru işaretleri yaratıyor.

    Türkiye, rapora ilk olarak 2008'de "gözden geçirilen ülkeler" olarak girdi. 2009'da ise "izleme listesine" alındı ve bu yıl ilk kez "özel kaygı duyulan ülkeler"den biri olarak gösterildi.
    -------------
    TC Dışişleri Bakanlığı ABD de bir hukuk bürosu aracılığıyla madde ve manevi tazminat davası açsa kazanır...kaldıki Türkiyede Hükümet aldığı/uyguladığı kararlar nedeniyle muhalefet tarafından ağır eleştiriye uğramasına rağmen, ABD dede sahtekarlık// sahte belge/rüşvet/demokratik olmayan oylama vs. nedenlerle köşeye sıkıştırılmak isterken, niçin hukuki hak kullanılmıyor!!!!!!!!

Sayfa 1/2 12 SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •