Sayfa 53/143 İlkİlk ... 343515253545563103 ... SonSon
Arama sonucu : 1143 madde; 417 - 424 arası.

Konu: Birinci Vazife

  1. #417
    Duhul
    Mar 2008
    İkamet
    Zimbabve - Merkezi Afrika Cumhuriyeti
    Gönderi
    515
    Blog Yazıları
    63

    Esas


  2. #418

    Esas

    1933 yılı 29 Ekim gecesi, herkes Cumhuriyet'in 10. yılını kutluyor. Atatürk o sırada Türk Ocağı'nda yabancı diplomatlara yemek veriyor, davetliler gecenin ilerleyen saatlerinde birer ikişer dağılırlar, Atatürk yakın arkadaşları Salih Bozok, Kılıç Ali, Nuri Conker'i kastederek "Bizimkiler nerede ?" diye sorar, Tevfik Rüştü Aras (Atatürk'ün dışişleri bakanı) Ziraat Bankası salonundaki baloda olduklarını söyler.

    Hep beraber Ziraat Bankası'nın balo salonuna giderler. İçerisi tıklım tıklımdır, Atatürk gelince herkes alkışlar, "Yaşa Gazi Paşam" şeklinde tezahürat yapar. Atatürk halkıyla sohbet etmeyi çok sevdiği için sandalye ve masa ister ki isteyenler ona sorularına sorabilsinler. Soru sormak için gelen kişilerden biri Zeki isimli 25 yaşlarında bir doktordur. Şunu sorar;

    -Gazi paşam ! Saltanatı kaldırdık, hilafeti meclisin manevi şahsiyetinin içine aldık; bunlar yapılana kadar bir milletin ideali olabilirler. fakat, yapıldıktan sonra yeni bir düzen kurulur ve işler... Onun iyi işlemesi, kötü işlemesi, ideal değildir, iyi işlemesini sağlamaya mecburuz ! Yaptığımız öteki devrimler de yapıldığı an ideal olmaktan çıkar. Artık ideallerimiz, yaşadığımız gerçekler haline dönüşmüştür. iyi ya da kötü sonuç vermesi bizim sorumluluğumuzun sonuçlarını belirler.

    Ama bir de Milletlerin babadan-oğula sıçrayan uzun vadeli idealleri vardır. Siz bize böyle bir ideal aşılamadınız ! Yahut benim bundan haberim yok ! Bunu bize açıklar mısınız Gazi Hazretleri ?

    Atatürk bu soruya şöyle cevap verir;

    -Bunlar vicdanımıza yazılmış gerçeklerdir; konuşulmaz, yaşanır !

    Elbet bu milletin bir ülküsü olacaktır ama bu ülküler devletler tarafından açıklanmaz; Millet tarafından yaşanır ! Nasıl, bakarken gözlerimizi görmüyor, onunla herşeyi görüyorsak, Ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve herşeyi ona göre yaparız... Ben Devlet Başkanıyım ! Sorumluluklarım vardır ! Bu sorumluluklarım altında konuşamam ! Bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım.

    Sonra Atatürk halkın Cumhuriyet bayramını tekrar kutlar ve Dr. Zeki'yi yanına alarak Genel Müdür'ün odasına çıkar. Atatürk'ün arkasında duvarda bir Türkiye haritası vardır. Karşısında oturan Dr. Zeki'ye :

    -Benim arkamdaki haritayı görüyor musun ?
    -Evet Paşam.
    -O haritada Türkiye'nin üstüne abanmış bir blok var, Onu da görüyor musun ?
    -Evet, görüyorum Paşa Hazretleri
    -Hah. İşte o ağırlık benim omuzlarım üstündedir. Omuzlarım üstünde olduğu için, Ben Konuşamam !

    Düşün bir kere.. Osmanlı imparatorluğu ne oldu ? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu ? Daha dün bunlar vardılar.. Dünyaya hükmediyorlardı ! Avrupa'yı ürküten Almanya'dan bugün ne kaldı ?.. Demek hiçbir şey sür-git değildir ! Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az birşey kalacaktır. Devletler ve Milletler, bu idrakin içine olmalıdırlar.

    Bugün Sovyetler Rusya dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir.. Devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var ! Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir ! Bugün elinde sımsıkı tuttuğu Milletler, avuçlarından sıyrılabilirler.. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir !.

    İşte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir !

    Bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onları arkalamaya hazır olmalıyız !

    "Hazır olmak" yalnız o günü susup beklemek değildir, "hazırlanmak lazımdır". Milletler, buna nasıl hazırlanırlar ? Manevi köprülerini sağlam tutarak ! Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür ! Bugün biz , bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz!. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi ? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur !. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz; Bizim, onlara yaklaşmamız gerekli...

    Tarih bağı kurmamız lazım.. Folklor bağı kurmamız lazım .. Dil bağı kurmamız lazım..
    Bunları kim yapacak ?
    Elbette Biz..
    Nasıl yapacağız ?.
    İşte görüyorsunuz , "Dil Encümenleri" , "Tarih Encümenleri" kuruluyor
    Dilimizi, onun diline yaklaştırmaya, tarihimizi ortak payda haline getirmeye çalışıyoruz. Böylece, birbirimizi daha kolay anlar hale geleceğiz. Bir sevgi parlayacak aramızda, tıpkı bir vücut gibi, kaderde ve mutlulukta birbirimizi duyacağız ve arayacağız. Ortak bir dil amaçladığımız gibi, ortak bir tarih öğretimiz olması gerekli.. Ortak bir mazimiz var, bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım. Bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi Orta Asya'dan başlattık ! Bizim çocuklarımız, orada yaşayanları bilmelidirler. Orada yaşayanlar da bizi bilmeli..

    İşte bunu sağlamak için de "Türkiyat Enstitüsü"nü kurduk. Kültürlerimizi, bütünleştirmeye çalışıyoruz ! Ama bunlar, açıktan yapılmaz ! Adı konarak yapılacak işlerden değildir. Yanlış anlaşılabildiği gibi, savaşlara da sebep olabilir. Bunlar, Devletlerin ve Milletlerin derin düşünceleridir.

    İşitiyorum: Benim dil ve tarih ile uğraştığımı gören kısa düşünceli bazı vatandaşlarımız; "Paşanın işi yok ! Dil ile Tarih ile uğraşmaya başladı" diyorlarmış. Yağma yok !. Benim işim başımdan aşkın. Ben bugün çağdaş bir Türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının Türkiye'sinin temellerini de atmaya o kadar dikkat ediyorum.

    Bu yaptıklarımız, hiçbir millete düşmanlık değildir.

    Barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız !
    Ama durmadan değişen dünyada, yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız.
    Bunları sana, akıllı bir genç olduğun için söylüyorum. Açıktan söylemiyorum, kulağına söylüyorum.. Sen bil, gerekçesini kimseye söylemeden böyle davran, çevrenin de böyle davranması için gerekeni yap ! İdealler konuşulmaz, yaşanır !
    İşte senin sorunun karşılığını da böylece vermiş oldum !

    Gece ilerlemişti. Atatürk arkadaşları ile birlikte, bulvara çıktığı zaman, taze bir sabah Ankara göklerinde ışımaya başlamıştı.

    *Olay İhsan Sabri Çağlayangil'den dinlenmiş, Sebati Ataman, Kılıç Ali, Tevfik Rüştü Aras, Hikmey Bayur tarafından doğrulanmıştır.

    Kaynak: Atatürk'ün Avrasya Devleti/ İsmet Bozdağ

  3. Esas

    Babacan için yolun sonu... Şimşek ayrı bir facia!


    Fransız dışişleri bakanını düşünebiliyor musunuz, Avrupa Parlamentosu’nda konuşma yapıyor ve şöyle diyor; “Sadece azınlıkların değil (not düşelim; Fransa Avrupa Birliği’nin azınlıklarla ilgili düzenlemelerini resmen tanımıyor) benim ülkemde hiçkimsenin hatta ‘en büyük topluluk olan Hıristiyanların bile’ ibadet etme özgürlüğü hatta dinlerini yaşama şansları yok. Hepsi büyük bir baskı altında...”
    Bu cümleleri sarf eden, bir Fransız, Alman, İngiliz hatta beğenmediğimiz Yunan bakana ne olur biliyor musunuz; daha konuşması bitmeden görevden alırlar... Onu bakan yapan parti “halktan özür diler” ve zatın “siyasi hayatı” biter!
    Peki bizim “Bakan Bebecan” ne diyor? Söylediklerine rağmen ne oluyor?
    Detayları kaçırdıysanız tekrar arz edeyim; “...Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor. Türkiye’de son dönemde laiklik eksenli bir tartışma yaşanıyor. Bizim laiklik tanımımız çok açık: Din ve devlet işlerinin açık şekilde birbirinden ayrılması. Devletin de bireylerin dininin gereğini yerine getirmesine müdahale etmemesi. Burada farklı inançtakiler de dinsizler de bu özgürlük ortamından faydalanabilmeliler...”
    Evet, yanlış okumadınız, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmesi için gönderildiği Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi’nde, yaptığı konuşmada “Türkiye’yi yerden yere vuruyor ve Müslümanlar’ın Türk Devleti’nin baskısı altında dini özgürlüklerini yaşamadığını” iddia edecek kadar ileri gidiyor. Hoşgeldin Orhan Pamuk veya Elif Şafak! Yabancıları karşında görünce veya yabancılar “Aslansın” diye sırtını sıvazlayınca veryansın et ülkene, seni “besleyen, okutan, büyüten” dünyada “Müslümanlar’ın rahat ettiği, İslam dinini yüzyıllarca her şeyinden fazla değer vererek gururla ‘Müslümanım’ diyen insanların olduğu ülkene bas küfürü!”
    Sevgili dostlar, bu konuşma “Ne olacak, olmuşsa olmuş” denecek ve hiçbir yaptırımı olmayacak bir konuşma değil. Her şeyden önce bu ülkede “Ben Müslümanım” diyen herkese büyük bir ayıp ve haksızlık. İşin bir de daha vahim boyutu var; eğer Babacan’ın söyledikleri “AKP’nin de fikri” ise ve “AKP yönetimi Babacan ile ilgili bir yaptırım kararı almaz hatta sahip çıkarsa”, aynı fikri paylaştıklarını sessiz kalarak onaylarlarsa, Türkiye adına durum daha da korkutucu. Türkiye, “her dinamiği” ile “yabancılara şikayet eden” ve “Yardım edin, bu ülkeyi ‘yabancılarla birlikte’ değiştirip yönetelim” çağrısı yapan bir iktidara sahip ve esas bizler yani bu ülkedeki “normal çoğunluk” tam bir baskı altındayız!
    Sonuç 1: AKP Hükümeti’nin “en ağır darbe aldığı” iki bakanı Babacan ve Mehmet Şimşek. Babacan, ne ekonomiden ne dış politikadan anlıyor. Bugüne kadar özellikle ekonomide “iyi” algılatılmasının tek sebebi yabancılara “yüzde 100 itaat etmesi” ve ülkeyi “yabancı sıcak paranın” istila etmesine sessiz kalması. Dışişleri Bakanlığı için söyleyecek zaten “kelime” yok, çünkü “koltuk” zaten boş!
    Sonuç 2: Mehmet Şimşek ise ayrı bir facia. 2001 krizinde milyarlarca doları “manipüle” ederek Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapan bir “yabancı kurumun temsilcisi” olarak, kendisi İngiliz vatandaşı, karısı Amerikan vatandaşı olmasına rağmen, Türk Hazinesi’nin başında! Düşünsenize “milli menfaatlerimizi” bu zat, “elinde yetiştiği yabancılara karşı savunuyor!”
    Sonuç 3: Dünyada her şey “sebep-sonuç”, “suç-ceza”, “karar-sonuç” gibi ilişkilere dayanır. Subjektif dinamikler bu kriterlere uymaz ve sonuçta “katılımcılarının” hepsini felakete götürür. Eğer Erdoğan bu ülkede “hepimizin Başbakanı olduğunu iddia ediyorsa”, kendisine bir Türk vatandaşı olarak sesleniyorum; Babacan’ın bu yaptığı “yaptırımsız” kalamaz ve Mehmet Şimşek isimli “İngiliz” bu ülkenin asla ama asla “bakanı” olamaz...
    Son söz: Türkiye “yabancılara” yaranmak için her şeyi yapan bakanları, kimsenin tanımadığı dönemde Türkiye’ye küfür ederek “tanınan” Elif Şafak gibileri, Türklüğe “küfür” ederek Nobel alan yazarları, sanatçıları ikinci defa görüyor. Daha önce de aynı şeyleri yaşadık; bazıları Yunan ordusunun önüne “Kurtardınız bizi bunlardan” diyerek attılar ama onların da sonu “hüsran” oldu. “Ali Kemal versiyonlarına” duyurulur!

    Bulut Yiğit

  4. #420
    Duhul
    Mar 2008
    İkamet
    Zimbabve - Merkezi Afrika Cumhuriyeti
    Gönderi
    515
    Blog Yazıları
    63

    Esas

     Alıntı Originally Posted by atahan111 Yazıyı Oku
    Babacan için yolun sonu... Şimşek ayrı bir facia!


    Fransız dışişleri bakanını düşünebiliyor musunuz, Avrupa Parlamentosu’nda konuşma yapıyor ve şöyle diyor; “Sadece azınlıkların değil (not düşelim; Fransa Avrupa Birliği’nin azınlıklarla ilgili düzenlemelerini resmen tanımıyor) benim ülkemde hiçkimsenin hatta ‘en büyük topluluk olan Hıristiyanların bile’ ibadet etme özgürlüğü hatta dinlerini yaşama şansları yok. Hepsi büyük bir baskı altında...”
    Bu cümleleri sarf eden, bir Fransız, Alman, İngiliz hatta beğenmediğimiz Yunan bakana ne olur biliyor musunuz; daha konuşması bitmeden görevden alırlar... Onu bakan yapan parti “halktan özür diler” ve zatın “siyasi hayatı” biter!
    Peki bizim “Bakan Bebecan” ne diyor? Söylediklerine rağmen ne oluyor?
    Detayları kaçırdıysanız tekrar arz edeyim; “...Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor. Türkiye’de son dönemde laiklik eksenli bir tartışma yaşanıyor. Bizim laiklik tanımımız çok açık: Din ve devlet işlerinin açık şekilde birbirinden ayrılması. Devletin de bireylerin dininin gereğini yerine getirmesine müdahale etmemesi. Burada farklı inançtakiler de dinsizler de bu özgürlük ortamından faydalanabilmeliler...”
    Evet, yanlış okumadınız, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmesi için gönderildiği Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi’nde, yaptığı konuşmada “Türkiye’yi yerden yere vuruyor ve Müslümanlar’ın Türk Devleti’nin baskısı altında dini özgürlüklerini yaşamadığını” iddia edecek kadar ileri gidiyor. Hoşgeldin Orhan Pamuk veya Elif Şafak! Yabancıları karşında görünce veya yabancılar “Aslansın” diye sırtını sıvazlayınca veryansın et ülkene, seni “besleyen, okutan, büyüten” dünyada “Müslümanlar’ın rahat ettiği, İslam dinini yüzyıllarca her şeyinden fazla değer vererek gururla ‘Müslümanım’ diyen insanların olduğu ülkene bas küfürü!”
    Sevgili dostlar, bu konuşma “Ne olacak, olmuşsa olmuş” denecek ve hiçbir yaptırımı olmayacak bir konuşma değil. Her şeyden önce bu ülkede “Ben Müslümanım” diyen herkese büyük bir ayıp ve haksızlık. İşin bir de daha vahim boyutu var; eğer Babacan’ın söyledikleri “AKP’nin de fikri” ise ve “AKP yönetimi Babacan ile ilgili bir yaptırım kararı almaz hatta sahip çıkarsa”, aynı fikri paylaştıklarını sessiz kalarak onaylarlarsa, Türkiye adına durum daha da korkutucu. Türkiye, “her dinamiği” ile “yabancılara şikayet eden” ve “Yardım edin, bu ülkeyi ‘yabancılarla birlikte’ değiştirip yönetelim” çağrısı yapan bir iktidara sahip ve esas bizler yani bu ülkedeki “normal çoğunluk” tam bir baskı altındayız!
    Sonuç 1: AKP Hükümeti’nin “en ağır darbe aldığı” iki bakanı Babacan ve Mehmet Şimşek. Babacan, ne ekonomiden ne dış politikadan anlıyor. Bugüne kadar özellikle ekonomide “iyi” algılatılmasının tek sebebi yabancılara “yüzde 100 itaat etmesi” ve ülkeyi “yabancı sıcak paranın” istila etmesine sessiz kalması. Dışişleri Bakanlığı için söyleyecek zaten “kelime” yok, çünkü “koltuk” zaten boş!
    Sonuç 2: Mehmet Şimşek ise ayrı bir facia. 2001 krizinde milyarlarca doları “manipüle” ederek Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapan bir “yabancı kurumun temsilcisi” olarak, kendisi İngiliz vatandaşı, karısı Amerikan vatandaşı olmasına rağmen, Türk Hazinesi’nin başında! Düşünsenize “milli menfaatlerimizi” bu zat, “elinde yetiştiği yabancılara karşı savunuyor!”
    Sonuç 3: Dünyada her şey “sebep-sonuç”, “suç-ceza”, “karar-sonuç” gibi ilişkilere dayanır. Subjektif dinamikler bu kriterlere uymaz ve sonuçta “katılımcılarının” hepsini felakete götürür. Eğer Erdoğan bu ülkede “hepimizin Başbakanı olduğunu iddia ediyorsa”, kendisine bir Türk vatandaşı olarak sesleniyorum; Babacan’ın bu yaptığı “yaptırımsız” kalamaz ve Mehmet Şimşek isimli “İngiliz” bu ülkenin asla ama asla “bakanı” olamaz...
    Son söz: Türkiye “yabancılara” yaranmak için her şeyi yapan bakanları, kimsenin tanımadığı dönemde Türkiye’ye küfür ederek “tanınan” Elif Şafak gibileri, Türklüğe “küfür” ederek Nobel alan yazarları, sanatçıları ikinci defa görüyor. Daha önce de aynı şeyleri yaşadık; bazıları Yunan ordusunun önüne “Kurtardınız bizi bunlardan” diyerek attılar ama onların da sonu “hüsran” oldu. “Ali Kemal versiyonlarına” duyurulur!

    Bulut Yiğit
    Siyaset Meydanına Yazılsa Daha bir güzel olurmuş bu mesaj buraya olmamış..

    Atatürkün Geçtigi her Mesajda Ali Babacan Gibi Kendini Bilmezin ne işi var lütfen Bu Mesajı Buradan Kaldırınız Etik Olarak Benim düşüncem Uygun olmamış.

  5. #421

    Esas

    NEDEN SAVCILARA '' CUMHURİYET SAVCISI'' DENİR?
    Lozan'da doktora yaptıktan sonra Atatürk tarafından 'Hukuk Reformu' yapmakla görevlendirilen zamanın Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, savcılar için 'Cumhuriyet Savcısı' unvanının isim babasıdır.
    Ata'nın huzurunda 'Hukuk Reformu' için fikir fırtınası yapılırken, Bozkurt çok tepki alır ve sıkıştırılır:
    'Neden sadece savcılara Cumhuriyet Savcısı denilir?
    Cumhuriyet Başbakanı,
    Cumhuriyet Bakanı,
    Cumhuriyet Müsteşarı,
    Cumhuriyet Valisi,
    Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da, neden Cumhuriyet Savcısı? Savcılara neden bu imtiyaz?...' diye sorulur..
    Atatürk, Bozkurt'a 'Ne diyorsun?' diye sorar.
    Bozkurt'un cevabı çok net olur:
    'Çünkü öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı'dır.'
    Atatürk, gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder. 'Devam et Bozkurt' der. Cumhuriyet Savcısının bu cumhuriyeti korumak ve kollamak yetkisi hukuk reformuna ve Atatürk'ün yorumuna kadar uzanır.

    Bugün Cumhuriyet Başsavcısı üzerinde şimşekler çaktırılırken, bu anının bir kez daha yazılması gerekliydi.
    Bilen de bilmeyen de öğrensin. (alıntı)

    Diğer ülkelerde veya ülkemizde Meclisin,Hükümetin (uzun ya da kısa süreli de olsa) zaman zaman devre dışı kaldığı, kaldırıldığı, kapatıldığı dönemler olmuştur ama ülke de yaşam ,idare devam etmiştir. Fakat Yargının kaldırıldığı, kapatıldığı , engellendiği bir dönem olmaz,olmamıştır,olmayacaktır; Çünkü YARGI ve ADALET sadece Cumhuriyet'in değil ,bütün ileri yönetim biçimlerinin , sistemlerinin vazgeçilmez unsurudur,Çünkü YARGI herkese, her rejime gereklidir.Selam ve sevgiler.

  6. Esas

     Alıntı Originally Posted by ENGINEER68 Yazıyı Oku
    Diyarbakır .
    >
    >
    >
    >Bu gune kadar yok bomba patladi, yok isyan cikti, yok
    >
    >bilmem ne oldu diye seyrettigimiz Diyarbakir , hic bu kadar
    >
    >onemli bir tehlikeyle karsi karsiya kalmamisti.
    >
    >
    >
    >Isyan cikar bastirirsin, yangin cikar sondurursun, ama bu
    >
    >durumun altindan nasil kalkarlar Allah bilir...
    >
    >
    >
    >NE MI OLDU?
    >
    >
    >
    >Bildiginiz uzere her belediyenin kendine has butcesi,
    >
    >tesebbusleri falan vardir. Ama Diyarbakır , ozel olarak
    >
    >planlanmis ozerk butcesine kavustu. Bu butce; vakiflar,
    >
    >anonim sirketler ve meshur belediye tesebbusleriyle faaliyete gecirildi.
    >
    >
    >
    >Su anda Diyarbakir belediyesinin kurdugu " Diyar A.Ş."ye oluk
    >
    >oluk dis kaynakli sermaye akmaya basladi.
    >
    >Yakin gelecekteki hedefleri borsaya acilmak.
    >
    >Bu ne demek oluyor?
    >
    >Bu demek oluyor ki, bir nevi Kurdistan hisse senedi
    >
    >cikaracaklar. Dis yatirimci, ic yatirimci, kurt turk demeden herkes
    >
    >cilgin gibi hisse alip " Diyar A.Ş." ye cig gibi para akitacaklar.
    >
    >Cunku dis kaynakli yatirimcilar tarafindan desteklenecek bir olusum.
    >
    >
    >
    >BiR ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK...
    >
    >Son yuzyilin sahane bir bulusu...
    >
    >YENI KURDISTANI TURK HALKININ PARASIYLA FINANSE ET !
    >
    >
    >
    >Neden mi?
    >
    >Cunku bu hisseden cok para kazanacagini bilen her
    >
    >yatirimci kazandigi paraya bakacak. Kimin umurunda
    >
    >Kurdistani finanse etmis etmemis.. Herkes cebinin
    >
    >dolduguna bakacak.
    >
    >
    >
    >Bu sirket henuz borsaya acilmadan 1 ayda 2 MILYON YTL
    >
    >CIRO YAPTI .. BU CIRONUN %80i NET KAR..
    >
    >CUNKU YAPTIKLARI BIRSEY YOK KI, HAVADAN PARA
    >
    >TRANSFERI, BIR NEVI PARA AKLAMA VE ALTERNATIF TRANSFER...
    >
    >
    >
    > BIR YILLIK CIRO HEDEFLERI "1 M I L Y A R E U R O" !
    >
    >
    >
    > EVET yanlis duymadiniz. Borsaya acilmadan 1milyar euro.
    >
    > Onumuzdeki senenin sonunda 4milyar euroya ulasmasi bekleniyor..
    >
    > Yani istanbul belediye isletmelerinin tam 4 kati buyuklukte bir ciro...
    >
    > Ustelik Istanbul gibi ortada uretilecek bir sey de yok.
    >
    > Diyarbakir ayni Diyarbakir ...
    >
    >
    >
    >Bu para ne mi olacak?... HAYAL GUCUNUZE BIRAKIYORUM.
    >
    >
    >
    >4 MILYAR EURO CIROSU OLAN BIR BAYDEMIR...
    >
    >
    >
    >ORNEK VEREYIM: APO BEY(!) omr-u hayatinda DEGIL 4 MILYARI,
    >
    >500 MILYON EUROYU DAHI BIR ARADA GORMEMISTIR.
    >
    >Yani bizim sumuklu Baydemir, olacak EKSELANS Baydemir...
    >
    >Ekselans kime denir? Buyukelciye falan...
    >
    >
    >
    >Baska bir ornek vereyim, bu paranin karsisinda hic bir
    >
    >hukuk sistemi, hic bir askeri otorite duramaz.
    >
    >Bu para ile istediginiz devletin istediginiz kurulusuna tesir
    >
    >edebilirsiniz. Koc Sabanci falan filan dahi, boyle bir gucun yaninda
    >
    >titrer. Cunku o adamlar, bundan daha fazla cirolara sahip
    >
    >olmalarina ragmen, paralarini ticarette dondurduklerinden toplu olarak
    >
    >servete hukmedemiyorlar. Yani kendi paralari sagda solda bagli..
    >
    >Fakat Baydemir 'in elinde toplanacak olan bu paranin maksadi
    >
    >belli. Kullanacaklari yer belli..
    >
    >
    >
    >Bu konudan anlayan arkadaslar otursun kafa yorsun. Yazin yazabildiginiz
    >
    >kadar belki bir kac yurtsever duyar ve bir onlem alir.
    >
    >YOKSA BIR YIL ICINDE , YURTSEVER OLMAK, BU GUCE KARSI
    >
    >KOYMAYA YETMEYECEK... ! ! !

    şu an bu şirketin durumu nedir ? borsaya açıldı mı ?

  7. Esas

    büyük adam ATATÜRK

  8. #424
    Duhul
    Mar 2008
    İkamet
    Zimbabve - Merkezi Afrika Cumhuriyeti
    Gönderi
    515
    Blog Yazıları
    63

    Esas


Sayfa 53/143 İlkİlk ... 343515253545563103 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •