Güz Kokulu Günahlar - Hakan Yaman
hisse.net iPad uygulaması ile gönderilmiştir.
|
|
İsa'nın şahitleri, Sertan karacüce.
Tarihi hikaye, araştırma mı, kurgu mu, tam belli değil.
Meryem oğlu İsa'nın son günü ile başlayıp, İsa'nın kardeşi Yakup'un hikayesini anlatmakta yazar.
Hikayede dönen entrikalar yüzünden başınız dönüyor. Yazar da ne mekanda, ne zamanda sabit, zıplayıp durmuş. Gerçi ikibin yıl ikiyüz sayfaya başka türlü sığmazdı zaten.
Umarım anlatılanlar doğru değildir.
Hikayede gelecekle ilgili, pek hoş olmayan kehanetler de var.
Güz Kokulu Günahlar - Hakan Yaman
hisse.net iPad uygulaması ile gönderilmiştir.
~ O.K.U. ~
Forum Kuralları
Hayat bazen çok cimridir.
İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.
Puslu Kıtalar Atlası İhsan Oktay Anar'ın yani nam-ı diğer Uzun İhsan Efendi'nin ilk romanı..
kullandığı dil, üslup, ters yüz edip yeniden kurguladığı tarihsel olay ve kişilerle geleneksel anlatıyı roman tarzında bir nevi yeniden ihya eden bu özel yazarla tanışmamıza vesile olan bir kitap bu.. ve şimdi İlban Ertem bu kitabı büyük bir emekle, beş yılını vererek çizgi roman haline getirmiş.. açıkçası hele ki sevdiğim kitapların çizgi roman formatında yayınlanmasına pek yüz vermem, ilgimi çekmez.. kelimelere bağlılığımı korurum.. ama bu sefer durum biraz farklı.. elbette kitabın yeri ayrı.. ama yine de İhsan Oktay Anar'ın dünyasına, o okuduğumuzda kafamızda hemen canlanıveren düşsel görselliğe dair İlban Ertem'in fırçasından yansıyanları hayretle seyre durmak için dahi olsa bir göz atın derim..
Garip Yaratıklar Ansiklopedisinden..
Tutunamayan (disconnectus erectus): Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. Yalnız, pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer). Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme
duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez.
Erkekleri, yalnız bırakıldıkları zaman acıklı sesler çıkarırlar. Dişilerini de aynı sesle çağırırlar. Genellikle başka hayvanların yuvalarında (onlar dayanabildikleri sürece) barınırlar. ya da terkedilmiş yuvalarda yaşarlar. Belirli bir aile düzenleri yoktur. Doğumdan sonra ana, baba ve yavrular ayrı yerlere giderler. Toplu olarak yaşamayı da bilmezler ve dış tehlikelere karşı
birleştikleri görülmemiştir. Belirli bir beslenme düzenleri de yoktur. Başka hayvanlarla birlikte yaşarken onların getirdikleri yiyeceklerle geçinirler. Kendi başlarına kaldıkları zaman genellikle yemek yemeyi unuturlar. Bütün huyları taklit esasına dayandığı için, başka hayvanların yemek yediğini görmezlerse, acıktıklarını anlamazlar.
(Bu sırada çok zayıf düştükleri için avlanmaları tavsiye edilmez).
İçgüdüleri tam gelişmemiştir. Kendilerini korumayı bilmezler. Fakat -gene taklitçilikleri nedeniyle- başka hayvanların dövüşmesine özenerek kavgaya girdikleri olur. Şimdiye kadar hiçbir tutunamayanın bir kavgada başka bir hayvanı yendiği görülmemiştir. Bununla birlikte, hafızaları da zayıf olduğu için, sık sık kavga ettikleri, bazı tabiat bilginlerince gözlemlenmiştir.
(Aynı bilginler, kavgacı tutunamayanların sayısının gittikçe azaldığını söylemektedirler).
Din kitapları, bu hayvanları yemeyi yasaklamışsa da gizli olarak avlanmakta ve etleri kaçak olarak satılmaktadır. Tutunamayanları avlamak çok kolaydır. Anlayışlı bakışlarla süzerseniz hemen yaklaşırlar size. Ondan sonra tutup öldürmek işten bile değildir. İnsanlara zararlı bazı mikroplar taşıdıkları tespit edildiğinden, belediye sağlık müdürlüğü de tutunamayan kesimini yasak etmiştir. Yemekten sonra insanlarda görülen durgunluk, hafif sıkıntı, sebebi bilinmeyen vicdan azabı ve hiç yoktan kendini suçlama gibi
duygulara sebep oldukları, hekimlerce ileri sürülmektedir. Fakat aynı hekimler, tutunamayanların bu mikropları, kasaplık hayvanlara da bulaştırdıklarını ve bu sıkıntılardan kurtulmanın ancak et yemekten vazgeçmekle sağlanabileceğini söylemektedirler.
Hayvan terbiyecileri de tutunamayanlarla uzun süre uğraşmış ve bunları sirklerde çalıştırmak istemişlerdir. Fakat bu hayvanların, beceriksizlikleri nedeniyle hiçbir hüner öğrenemediklerini görünce vazgeçmişlerdir. Ayrıca birkaç sirkte halkın karşısına çıkarılan tutunamayanlar, onları güldürmek yerine mahzun etmişlerdir. (Halk gişelere saldırarak parasını geri istemiştir).
Filden sonra, din duygusu en kuvvetli hayvan olarak bilinir. Öldükten sonra cennete gideceği bazı yazarlarca ileri sürülmektedir. Fakat toplu, ya da tek gittikleri her yerde hadise çıkardıkları için, bunun pek mümkün olmayacağı sanılmaktadır.
Başları daima öne eğik gezdikleri için, çeşitli engellere takılırlar ve her tarafları yara bere içinde kalır. Onları bu durumda gören bazı yufka yürekli insanlar, tutunamayanları ev hayvanı olarak beslemeyi denemişlerdir. Fakat insanlar arasında barınmaları -ev düzenine uyamamaları nedeniyle- çok zor olmaktadır. Beklenmedik zamanlarda sahiplerine saldırmakta ve evden kovulunca da bir türlü gitmeyi bilmemektedirler. Evin kapısında günlerce, acıklı sesleriyle bağırarak ev sahibini canından bezdirmektedirler.
(Bir keresinde, ev sahibi dayanamayıp kaçmışsa da, tutunamayan, sahibini kovalayarak, gittiği yerde de ona rahat vermemiştir).
Şehirlere yakın yerlerde yaşadıkları için, onları şehrin içinde, çitle çevrili ve yalnız tutunamayanlara mahsus bir parkta tutarak, sayılarının azalmasını önlemeyi düşünmenin zamanı artık gelmiştir.
(Tutunamayanlar/Oğuz ATAY)