Kimseyi tanımadım ben senden daha güzel...
Kimseyi tanımadım ben senden daha güzel...
Forum Kurallarını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz
Borsanın Altın Kuralları Md. 6: " Seans içinde karar vermeyin. Kararlarınızı, etkilenmeyeceğiniz bir ortamda verin. Seans anında görüşlerinize ters düşen hareketlerin planlarınızı etkilemesine izin vermeyin. Daha önce düşünmediğiniz yeni fikirler oluşturmayın. İyice incelenmeden yapılan hareketlerin genellikle zararla sonuçlandığı gözlenir."
Forumun Altın Kuralı : Forumda okuduğunuz bilgileri fikir vermesi amacıyla ve mantık süzgecinden geçirerek değerlendirin. Hiç kimse sizi tanımadan size para kazandırmak heveslisi değildir. Hayatta karşılaşmadığınız ve adını soyadını dahi bilmediğiniz bir kişinin tavsiyesi ile senet almaya kalkışmayın, sonu %99 hüsran olacaktır.
Not: Lütfen dini tartışmalara girmeyelim.
ŞEREFİMLE ÖLMEYE HAZIRIM!...
Her vatanın kurtuluşunun ve kuruluşunun temelinde sıkıntı, yokluk, acı,
gözyaşı ve ölüm vardır. Bütün bunlara daha iyi, daha onurlu ve daha özgür bir
yaşam için razı olunur. Tarih, izleri günümüze kadar gelen ve gelecekte de
devam edecek olan özgürlük mücadelelerinin canlı tanığıdır. Onun içindir ki,
vatan toprakları üzerinde yaşayanlar onun değerini bilmek ve ona sahip
çıkmak sorumluluğuyla yükümlüdürler. Mehmet Akif Ersoy’un aşağıdaki
dizelerinde bakınız bu gerçek nasıl dile getiriliyor:
“Sahipsiz kalan bir vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”
Aşağıdaki anekdot, Mehmet Akif Ersoy’un bu dizelerinde işaret edilen
vatan gerçeğini en iyi anlayan ve ona karşı olan sorumluluğunun gereğini
eksiksiz olarak yapmış olan ATATÜRK’ün vatan anlayışı ve sevgisi
konusundaki düşüncelerini yansıtması açısından önemlidir:
Mustafa Kemal’in Samsun ve çevresindeki faaliyetlerinden korkan
İstanbul Hükûmeti, İçişleri Bakanı Ali Kemal’in bir genelgesi ile onu görevden
alır. Bu sıralarda, Ali Galip adında birisi de, Erzurum valiliğine atanmak
maskesi altında Mustafa Kemal’i tutuklamakla görevlendirilir. Ve Sivas’ta bazı
tertiplere başvurur. Bu komployu Amasya’da haber alan Mustafa Kemal, bir
atlı birlik oluşturarak habersizce Tokat’a gider. Kendileriyle sohbet etmek
üzere şehrin ileri gelenlerini toplar. Bu toplantıda bulunan avukat Ali Bey,
gözlemini şöyle anlatıyor:
“Yirmi kişi kadar vardık. ATATÜRK, etrafında bazı kişilerle birlikte geldi.
Köşede bir sandalye vardı. Selâm verip oraya oturdular ve bize memleketin
kurtuluş yolu hakkında hiçbir şekilde unutamayacağım şu açıklamada
bulundular:
-Hiçbir savunma aracına sahip olmasak bile, dişimiz tırnağımızla, zayıf
ve dermansız kolumuzla mücadele ederek şeref ve haysiyetimizi,
namusumuzu korumayı kaçınılmaz görüyorum. Tarih, bize vatan uğrunda
canını, malını esirgemeyen milletlerin asla ölmediklerini göstermektedir. Ben
hayatımı, hiçbir zaman milletimizden üstün görmedim ve görmeyeceğim. Her
an memleket için şerefimle ölmeye hazırım.”
18 Arıburnu; Atatürk’ten Anılar, s. 195.
Tarih göstermiştir ki bilge herşeyi bilmez,sadece ahmaklar herşeyi bilir...
BU MİLLETVEKİLİ AYRICALIĞINI HİÇ DE BEĞENMEDİM!...
Çalışkan ve yeteneğini geliştiren insanlar, her çağda ve her toplumda
emeklerinin karşılığı olarak daha refah içerisinde yaşamışlardır. Bunun böyle
olması eşitsizlik değil hakkın yerine gelmesidir. Asıl eşitsizlik tembel ile
çalışkanın, yetenekli ile yeteneksizin eşitliğidir. Çağdaş devlet, tüm topluma
aynı imkânları sunan devlettir. Çalışkanlar bu imkânlardan diğerlerine göre
daha fazla yararlanırlar. Bu durum insanları daha fazla çalışmaya iterek
kalkınmanın yolunu açar. Aksi durum tembelliği yaygınlaştırarak toplumu
yoksulluğa ve geri kalmışlığa mahkûm eder.
Bir şeye bedelini ödemeden sahip olmak haksızlıktır. Böyle bir
haksızlığı devlet idaresinde görev alanların yapması daha büyük haksızlıktır.
Çünkü toplumda hakka dayalı eşitliği sağlamak yöneticilerin temel görevidir.
Bu görevi yerine getirenlerin buna uymaması toplum açısından son derece
kötü bir örnektir. Bu durum devlete ve adalete olan güveni azaltır. Bu
nedenledir ki ATATÜRK, devletin toplum fertleri karşısında yansızlığını
öngören Halkçılık ilkesini devletin temel ilkelerinden biri olarak kabul etmiştir.
O, toplumda bir hakka dayanmayan ayrıcalıkları ortadan kaldırmak için
mücadele etmiştir. Amaç kanunlar önünde eşit, sınıfsız, ayrıcalıksız saygın bir
toplum yaratmaktır. Aşağıdaki anekdot ATATÜRK’ün düşünce ve
hareketindeki halkçılık anlayışını yansıtan güzel bir örnektir:
ATATÜRK, bir sabah Florya’dan Dolmabahçe Sarayı’na dönüyor.
Yeşilköy İstasyonu’nun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve
başyavere:
-Sorunuz, tren var mı? diye emir veriyor.
O sırada tren hemen hareket etmek üzeredir. Hep birlikte otomobilden
inip emrindekilerle birlikte trene biniyor.
Karar ani verildiği ve uygulandığı için, bu trene biniş hemen hemen
kimsenin dikkatini çekmiyor.
Bir süre sonra, her şeyden habersiz olan kondüktör, ATA’nın bulunduğu
kompartımana geliyor. Kafileyi görünce çekilmek istiyor. ATA hemen
sesleniyor:
-Görevini yap!... (Emrindekileri göstererek) Bu efendilere niçin bilet
sormuyorsun?
Emrindekiler cevap veriyor:
-Paşam biz milletvekiliyiz. Tren bileti almayız. Parasız seyahat ederiz!...
ATA hayretle:
-Bu ayrıcalığı hiç beğenmedim, diyor. Çok ayıp ve acayip bir usul. Çok
güzel halkçılık!...
Kaynak:Anekdotlarla ATATÜRK
Tarih göstermiştir ki bilge herşeyi bilmez,sadece ahmaklar herşeyi bilir...
ATATÜRK VE DÜNYADAKİ MÜSLÜMANLARIN GERİ KALIŞI
ATATÜRK evrensel kişiliğiyle tam bir dünya insanıydı. Dünyanın hangi
köşesinde olursa olsun acı çeken ulusların karşı karşıya oldukları sorunlara
ilgi duymuş ve o sorunların çözümüne katkıda bulunmak istemiştir. Özellikle
de İslâm dünyasının geri kalmışlıkla ilgili sorunlarının tespiti ve çözümleri
konusunda büyük bir gayret göstermiştir. Halka hitap etme ortamını bulduğu
her yerde halkı bilinçlendirmeye yönelik mesajlar vermiştir. Aşağıda yer alan 5
Şubat 1923’te Akhisar Belediyesinde yaptığı konuşma da bunlardan birisidir.
Bu konuşmasında dünyadaki Müslümanların geri kalış sebeplerini şöyle
analiz etmiştir:
Efendiler! Yalnız biz eziyet görmedik, bütün Müslümanlar eziyet gördü ve
esir oldu, düşmanlar bizi esaret zinciri altında bırakmak istediler, fakat
milletimizin karar ve onuru bu zincirleri parçaladı, istiklâlini elde etti. İslâm
topluluğunun uğramış olduğu eziyet ve sefaletin elbette birçok sorumluları
vardır. İslâm âlemi dinî gerçekler dairesinde Allah’ın emrini yapmış olsaydı, bu
sonuçlarla karşı karşıya kalmazdı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. Kabul ederim
ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan fazla çalışmak zorundayız.
Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine
göre ilim ve fenden ve her türlü medenî icatlardan en yüksek derecede
yararlanmak mecburidir.
Hepimiz kabul etmek zorundayız ki, bu konudaki hatalarımız çok
büyüktür. Sizin de anladığınız ve şimdi belirttiğiniz üzere, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükûmeti en yasal ve en uygun bir şekilde kurulmuştur. Dinimizin
istediği çalışmak sayesindedir ki, üç buçuk senelik az bir süre içinde çok
önemli sonuç elde edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, çok iyi
bilirsiniz ki eski Babıâli Hükûmeti değildir, eski Osmanlı Devleti değildir. Onlar
artık tarihe karışmıştır.
Düşmanlarımız Osmanlı Devletini yıkarak ana unsur olan Türk milletini
de yok etmek istiyorlardı. Halbuki Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir millî
karar ile yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar “Tam İstiklâl”
ve “Kayıtsız Şartsız Millî Hâkimiyet” den ibarettir. Millet bu hâkimiyetin bir
zerresinden vaz geçmeyecektir; gözünü açmıştır.
Bizim dinimiz milletimize değersiz, tembel ve alçak olmayı öğütlemez.
Tam tersine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini
korumalarını emrediyor. Her yerde olduğu gibi buradaki görüşme ve
ilişkilerden de anladım ki, millet, hâkimiyetini koruma konusunda büyük bir
karar ve güç göstermektedir. Gerçeği gören ve anlayan milletimiz elbette,
bundan sonra candan ve gönülden çalışacak, rahatlık ve mutluluğa sahip
olacaktır.
Atatürkçülük (Birinci Kitap); s. 385
Tarih göstermiştir ki bilge herşeyi bilmez,sadece ahmaklar herşeyi bilir...
ATATÜRK’ÜN COŞKUN TEZAHÜRLER HAKKINDA BİR YARGISI
Tarihte yaşadığı dönemde ünü göklere çıkarılmış hem kendi hem de
başka ulusların kederine hükmetmiş nice liderler vardır .Bunların büyük bir
çoğunluğu ölümleriyle birlikte sabun köpüğü gibi kaybolup gitmişlerdir.
Öncelikle de kendi uluslarınca unutulmuşlardır. Bunda en büyük etken bu
liderlerin düşüncelerinin sadece yaşanılan anla sınırlı olup geleceğe yönelik
yeni ufuklar açmamış olmasıdır. Oysa ATATÜRK her geçen an bıraktığı
düşünce mirasıyla insanlığın ve Türk milletinin gözünde büyüyerek geleceğe
akmaya devam etmektedir.
Türk milletinin gönlündeki ATATÜRK sevgisi nedensiz değildir. O,
yüzyıllar boyunca hak ettiği değerden yoksun bırakılmış olan Türk insanına
kendisini adamıştır. Sıkıntılara, zorluklara, ihanetlere aldırmadan,
umutsuzluğa düşmeden çalışarak milletini karanlıktan aydınlığa çıkarmıştır.
Türk milletinin ATATÜRK’ü sevmesinin anahtarı “Millete efendilik yoktur,
hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.” sözünde gizlidir.
Aşağıdaki anekdot ATATÜRK’ün bu anlayışını yansıtması açısından güzel bir
örnektir:
Yaşadıkları sürece yığınlara hâkim olmuş, alkışlar ve takdirler toplamış
nice tarihî kişiler, hayatlarında veya ölümlerinden sonra zaman çarkının
dişlileri arasında kaybolup gittiler. Bunlar “yalancı şöhretler”di ve yaptıkları
köksüzdü, temelsizdi. Bunun içindir ki, eserlerinin ömrü, kendi ömürlerini
aşamadı.
Bunların çoğu, lehlerinde yapılmış birtakım gösterilerin gururuna da
kapıldılar. Ve bunları “ebedî yaşama”nın bir delili sandılar. “Zafer
sarhoşluğu”nun uykusunda kaybolup gittiler.
ATATÜRK’e 12 yıl yaverlik yapmış olan Sayın Naşit Mengü’nün çeşitli
anılarını dinlerken, bir yandan da bunları düşünüyordum. ATATÜRK, kendisi
hakkındaki büyük sevgi gösterileri karşısında nasıl duygulanıyor, neler
düşünüyordu?
Bu soruma Naşit Mengü şu yanıtı verdi:
-Yıl 1927... ATATÜRK, Anadolu’ya geçtikten sonra ilk defa İstanbul’a
dönüyor. Bütün kent halkı sokakları ve denizleri kaplamış. Bayramların en
büyüğünü yaşıyorlar. Kıyılardan, denizlerdeki sandallardan ATATÜRK’ün
motoruna doğru eller uzanıyor, “Yaşa, var ol!” sesleri kubbelerde yankılar
yapıyordu.
ATATÜRK de ayakta, mendil sallayarak bu sevgi gösterilerine karşılık
veriyor. Ben, rahmetli Salih Bozok’la ATA’nın bir adım gerisindeyiz. Rahmetli
Salih, halkın bu coşkun gösterilerinden çok heyecanlandı. Gözlerinden yaşlar
süzülüyordu. Gazi’ye eğilerek:
-Paşam, dedi, halkın şu coşkun tezahürlerine bakınız. Bu millet
ebediyete kadar uğrunuza ateşe atılmakta tereddüt etmez.
ATATÜRK şu yanıtı verdi:
-Kendilerine faydalı olduğunuz, onlara müspet yolda hizmet ettiğiniz
müddetçe milletin sevgisini kazanabilirsiniz. Vaatlerinizi yerine getirmez,
milletin refahına hizmet etmezseniz bu gün bizi alkışlayan bu topluluk yarın
yuhalar.
94 Banoğlu; s. 73-74.
Sadi Borak; Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, İstanbul, 1966, s. 81-82.
Tarih göstermiştir ki bilge herşeyi bilmez,sadece ahmaklar herşeyi bilir...
BİR KARIŞ SAKAL
Uygar insan; kin ve nefret duygularından uzak ve sevgiyi kendisine
hareket noktası olarak seçmiş insandır. Bu nedenledir ki ATATÜRK
Cumhuriyet’in yeni eğitim sisteminin her şeyden önce Türk insanındaki sevgi
ve hoşgörüyü kuvvetlendirecek bir esasa dayanmasını istemiştir. Kendi
yaşamında da sevgi hep ön plânda olmuştur. Kendisiyle barışık, başkalarıyla
barışık, doğayla barışık... İşte ATATÜRK’ün görmek istediği Türk insanı.
ATATÜRK, bilime ve bilgeye saygı duyar, ülkesi ve insanlık yararına
üretenleri takdir ederdi. O Türk kültürünün sevgi ve hoşgörü pınarından
beslenmiş olan düşünceleriyle bilge insanlara hep saygıyla yaklaşmıştır.
Aşağıdaki anekdot onun bu güzel anlayışını yansıtan düşündürücü bir
örnektir:
Tarihçi Ahmet Refik, bir süre önce bir tartışma nedeniyle ATATÜRK’le
aralarında meydana gelen gerginliğin, yakın çevresindekiler arasında bir
dedikodu konusu yapıldığını biliyordu.
Bir gece, birdenbire onu ATATÜRK’ün Yat Kulüp bahçesinde
beklediğini söylediler. Ahmet Refik, ATATÜRK’ü bekletmiş olmamak için
smokinini giymiş, fakat tıraş olmaya vakit bulamadan onun masasına gelmişti.
Çevredekiler merakla izlerken ATATÜRK ona:
-Buyurunuz beyefendi, dedi ve tam karşısında Nuri Conker’in yanına
oturttu.
Şakacı arkadaşı Nuri Conker, Ahmet Refik’i ATATÜRK’e gösterdi:
-Paşa, çenesindeki şu bir karış sakala bakınız, dedi.
ATATÜRK Ahmet Refik Beye dönerek:
-Beyefendi, siz Conker’e bakmayınız. O, insanın başındaki kütüphaneyi
görmez de çenesindeki sakalı görür.
Böylece birkaç hafta önceki olayın gerginliği bir anda silinivermişti.
Mithat Cemal Kuntay3837 Arıburnu; Atatürk’ten Anılar, s. 308-309.
Tarih göstermiştir ki bilge herşeyi bilmez,sadece ahmaklar herşeyi bilir...
İTİRAF EDERİM Kİ DÜŞMANLARIMIZ ÇOK ÇALIŞIYOR
ATATÜRK, evrensel kişiliğiyle tam bir dünya insanıydı. Dünyanın hangi
köşesinde olursa olsun acı çeken ulusların karşı karşıya oldukları sorunlara
ilgi duymuş ve o sorunların çözümüne katkıda bulunmak istemiştir. Özellikle
de İslam dünyasının geri kalmışlıkla ilgili sorunlarının tespiti ve çözümleri
konusunda büyük bir gayret göstermiştir. Halka hitap etme ortamını bulduğu
her yerde halkı bilinçlendirmeye yönelik mesajlar vermiştir. Aşağıda yer alan
05 Şubat 1923’te, Akhisar Belediyesi’nde yaptığı konuşma da bunlardan
birisidir. Bu konuşmasında, dünyadaki Müslümanların geri kalış sebeplerini
şöyle analiz etmiştir:
“Efendiler; yalnız biz zulüm görmedik, bütün İslam dünyası zulüm gördü
ve esaret altında kaldı, düşmanlar bizi esaret zinciri altında bırakmak istediler,
fakat milletimizin azmi bu zincirleri parçaladı, bağımsızlığını elde etti.
Müslümanların karşılaştığı zulüm ve sefaletin elbette birçok sebebi vardır.
İslam alemi, Allah’ın emrini yerine getirmiş olsaydı bu sorunlarla
karşılaşmazdı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki düşmanlarımız
çok çalışıyor. Biz de onlardan daha çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak
boşuna yorulmak, terlemek demek değildir. Zamanın gereklerine göre ilim, fen
ve uygarlığın nimetlerinden azami derecede yararlanmak zorunludur. Hepimiz
itirafa mecburuz ki bu konudaki hatalarımız çok büyüktür. Sizin de anladığınız
ve şimdi kabul ettiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yasal bir
şekilde kurulmuştur. Dinimizin talep ettiği çalışma sayesindedir ki üç buçuk
senelik az bir süre içerisinde çok önemli sonuçlar elde edilmiştir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükümeti, pekala bilirsiniz ki, eski Osmanlı Hükümeti
değildir. Eski Osmanlı Devleti değildir. Onlar artık tarihe karışmıştır.
Düşmanlarımız Osmanlı Devleti’ni yıkarak devletin kurucusu olan Türk
milletini de yok etmek istiyorlardı. Hâlbuki Türk milleti büyük bir azim ile yeni
bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı ilkeler, ‘tam bağımsızlık’ ve
kayıtsız şartsız ‘millî egemenlik’ten ibarettir. Millet, bu egemenlikten bir
zerresini feda etmeyecektir; gözünü açmıştır. Bizim dinimiz, milletimize hor
görülmeyi ve tembelliği tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de
insanların ve milletlerin şereflerini korumalarını emrediyor. Her yerde olduğu
gibi buradaki görüşmeden de anladım ki millet, egemenliğini koruma
konusunda büyük bir azim göstermektedir. Gerçeği gören ve anlayan
milletimiz elbette bundan sonra candan ve gönülden çalışacak, mutluluğa
ulaşacaktır.”
ATATÜRK’ün Söylev ve Demeçleri; ATATÜRK Araştırma Merkezi, Ankara
2006, s. 459.
Tarih göstermiştir ki bilge herşeyi bilmez,sadece ahmaklar herşeyi bilir...
Yer İmleri