Türkiyede şirket sahiplerinin eskiden ahlaklı bir duruşları vardı. Helal Haram bilir, sözleri namus gibi büyük değerler içerir, paradan daha değerli olan şeyler uğruna yaşardılar. Birilerine ekmek yedirebilmeye vesile olmak, ülke ekonomisine destek verebilmek gibi kadim değerleri taşırlardı.
1990 yılında kapitalist yapı Türkiye'ye daha etkin girmeye başladıktan sonra son 30 senede her gün daha da paranın insan kalbindeki sevdası arttı. Ülkede çeşitli krizler çıkarak insanların para ile olan ilişkisi de sürekli test edildi. Refah arttı sonra azaldı, tekrar arttı tekrar azaldı derken bir asansör misali in çık yapan toplum ruhsal dengesizlikler ve çarpık bir ülke ekonomisine evrildi.
Para kalpleri keşfettikçe, çok olan paranın getirdiği statü ve ayrıcalıklara alışınca "helal, haram" insan olma gibi değerler allak bullak oldu.

Ben siftah yaptım karşı dükkandan al anlayışının yeri "aç gözlülüğe" evrildi.
Şirket patronları kazandığı para ile eskiden mutmain olurdu, ne zamanki borsada insanları soyma duygusu birileri tarafından patronlara teklif edilince " onlarda ruhlarını üç beş kuruş menfaat için" sattılar.

İstisnasız küçük ve orta tahtalarda şirket patronları şimdi resmen borsayı gelir kapısı olarak görüyor. Yeni bir şeyler üreteyim, vatana millete faydalı işler yapayım yerine " vatandaşı nasıl soyabiliriz" kısmına kafa yoruyorlar.

Vicdan denilen mahkeme bir insanı durduramıyorsa , değerlerini menfaatleri uğruna satabiliyorsa söyleyecek çok fazla söz bulmak gerçekten çok zor.

Ne kadar hakaret ve küfür etsekte boş, vicdanını yitirmiş bir insanın makineden farkı yok.
Allah insana insanlığını kaybettirmesin. Bir avuç topraktan başka erişeceğimiz hiç bir şey yok.
Allah insana uyanık olmayı, insan olmayı ve nereden geldik nereye gidiyoruz kısmını unutmamayı nasip etsin.

Bu şirketin patronlarına da vicdanlı olmayı nasip etsin.