-
Baltik-Alman ressam Gregor von Bochmann'in dogum yildonumu (1 Haziran 1850)
Barche sulla riva del mare Olandese (Boats On The Dutch Sea Shore, 1892)
-
Bulgar sair Hristo Botev’in olum yildonumu (1 Haziran 1876)
Anam benim, dogdugum, sevdigim toprak
Neden aglamaktasin boyle aci, boyle zavalli?
Sen ey igrenc karga, lanetli kus
Ustude gakladigin kimin mezari?
Agliorsun anam, biliyorum neden:
Tutsaksin, ezilmektesin bir kuru ekmek ugruna;
Senin temiz sesin, elemini soyleyen
Umutsuz bir sestir, issiz bozkirda.
Agla! Cunku orada, yakininda su Sofya kentinin
Yukselmede bir daragaci kocaman kocaman
Orada Bulgaristan, en yigit oglun senin
Sarkmada sarkmada darağacindan
Gakliyor karga, igreng, yabani,
Uluyor kurtlar, kopekler kosusuyor cilginca
Yaslilar imdada cagiriyor tanrilarini
Kadin hickiriklarina, bir cocugun feryatlarina.
Kis kem sarkisini ugulduyor
Ovada savruluyor yelin surukledigi devedikenleri
Soguk ve ayaz ve issizlik agliyor
Yigarak yurek acisinin derin birikintisini
O my Mother, dear Motherland
Why weep you so mournfully, so plaintively?
And you, raven, cursed bird -
On whose grave croak you with such a dread?
Ah, I know - I know you're weeping, Mother
Because you are a dismal slave,
Because your holy voice, Mother
Is a helpless voice - a voice in the wilderness.
Weep! There, near the edge of Sofia town
Stretches - I saw it - a dismal gallows
And one of your sons, Bulgaria
Hangs from it with a terrible power.
The raven croaks dreadfully, ominously
Dogs and wolves howl in the fields,
Old people pray to God with fervor
Women weep, children cry.
Winter croons its evil song,
Gales sweep thistle across the field
And cold and frost and hopeless weeping
Heep sorrow on your heart
-
1930 yilinda Kraliyet Buyuk Sair Odulunu kazanan, Ingiliz sair ve yazar John Masefield'in dogum yildonumu (1 Haziran 1878)
Yine denizlere donmeliyim, issiz denize, semaya
Butun istedigim bir gemi ve yolunu gosteren yildiz
Cark vursun, ruzgar soylesin, beyaz yelkenler carpsin havaya
Ve denizde sisli bir fecir, bir fecir istedigim yalniz
Yine denizlere donmeliyim, dalgalarin cagrisina
Oyle hoyrat, oyle saf bir cagris ki karsi durulmaz buna
Butun istedigim ruzgarli bir gun, bulutlarin yarisi
Savrulan kopukler, serpintiler, martilarin haykirisi
Yine denizlere domeliyim, serserilik hayatina
Martilarla, balinalarla o keskin ruzgarli yollarda
Butun istedigim yolculugun sonunda bikincaya dek
Uyumak, ruya gormek ve bir gemici masali dinlemek
-
Fransiz sair Paul Valéry, Deniz Mezarligi’ni (Le Cimetiere Marin - Il Cimitero Marino - Graveyard by the Sea) Nouvelle Revue Francaise’da 1 Haziran 1920’de yayinladi.
Ustunde guvercinler gezen su rahat damin
Kalbi atar ardinda birkac mezarla camin
Sasmaz ogle zamanı ateslerle yaratir
Denizi, denizi, hep yeni bastan denizi
Tanrilarin sukunu ceker gozlerimizi
Bir dusunceden sonra, ah o ne mukafattir
Ince piriltilarin o ne saf huneridir
Bir secilmez kopukte nice elmas eritir
Nasil bir sukun sanki peydah olur o demde
Ve gunes ucurumun ustune gelir durur
Ebedi bir davanin saf marifeti budur
Zaman kivilcim, hulya bilmek olur alemde...
Questo tetto tranquillo, ove colombe
vanno, tra i pini palpita e le tombe;
meriggio il giusto compone di fiamma
il mare, il mare, sempre in sé rinato!
Dopo un pensiero sei ricompensato
guardando a lungo degli dei la calma.
Che lavorìo di lampi che consuma
tutti i diamanti di sottile schiuma,
e quale pace sembra ora accadere!
Se sull'abisso il sole si rafferma,
opere pure d'una causa eterna...
-
Amerikali aktris ve model Marilyn Monroe'nun (Norma Jeane Mortenson) dogum yildonumu (1 Haziran 1926)
"Ben yalnizca bu koskoca dunyada sevecek birilerini arayan kucuk bir kizim. / Sono solo una piccola ragazza in un mondo enorme che cerca di trovare qualcuno da amare."
-
1 Akademi, 2 Golden Globe Odullu Amerikali Buyuk Aktor, yapimci Morgan Freeman'in 82.dogum gunu (1 Haziran 1937)
-
Amerikali pedagog ve aktivist Helen Keller’in olum yildonumu (1 Haziran 1968)
“Bayan Sullivan ile kuyunun yanindaki hanimelleri ile kapli eve dogru yuruduk. Birisi su cekiyordu ve ogretmenim elimi soguk suyun altina tuttu. Elimin biri suyun altindayken diger elimin avucuna yavasca sonra hizli bir sekilde su yazdi. Butun dikkatimi parmaklarinin hareketine vererek kipirdamadan durdum. Birdenbire bilincimin derinliklerinde sisler arasinda unutulmus bir sey hatirladim ve konusmanin tum gizemini kavradim. Artik ‘s-u’ isaretinin elimin uzerinden akan soguk ve harikulade bir sey oldugunu biliyordum. O yasayan sozcuk ruhumu uyandirdi, ona isik, umut, nese ve ozgurluk verdi!”
"We walked down the path to the well-house, attracted by the fragrance of the honeysuckle with which it was covered. Someone was drawing water and my teacher placed my hand under the spout.As the cool stream gushed over one hand she spelled into the other the word water, first slowly, then rapidly. I stood still, my whole attention fixed upon the motions of her fingers. Suddenly I felt a misty consciousness as of something forgotten--a thrill of returning thought; and somehow the mystery of language was revealed to me. I knew then that 'w-a-t-e-r' meant the wonderful cool something that was flowing over my hand. That living word awakened my soul, gave it light, hope, joy, set it free. “
“Gunesin ve havanin Tanrinin, tum insanliga hediyesi oldugu dusunulur ama gercekte oyle midir ? Sehrin varoslarinda gunes isildamaz ve hava kirlidir. Insan nasil kardesinin yoksullugunu unutur ve onune gelen ekmeği yiyebilir ? Ah, keske insanlar sehrin sasaasini ve kalabaligini biraksa ve dogaya donup basit ve durust hayatini yasasaydi ! O zaman cocuklari agaclar gibi asil ve dusunceleri cicekler gibi tatli ve guzel olur muydu dersiniz? ''
“The sun and the air are God's free gifts to all we say; but are they so? In yonder city's dingy alleys the sun shines not, and the air is foul. Oh, man, how dost thou forget and obstruct thy brother man, and say, ‘Give us this day our daily bread,’ when he has none! Oh, would that men would leave the city, its splendour and its tumult and its gold, and return to wood and field and simple, honest living! Then would their children grow stately as noble trees, and their thoughts sweet and pure as wayside flowers. “
-
Italyan modernist sair, gazeteci, deneme yazari, elestirmen ve akademisyen Giuseppe Ungaretti'nin olum yildonumu (1 Haziran 1970)
Sair oraya variyor
sonra isiga donuyor sarkilariyla
ve onlari cevresine saciyor
Bu siirden
bana kalan
o hicligi
tukenmez gizin
Butun gece
atarak kendimi yere
Kenetli disleri dolunaya donuk ve
Kavrayan elleri sessizligime uzanan
Vurulmus bir arkadasin yanina
Sevgi dolu mektuplar yazdim
Hic boyle dort elle
sarilmamistim hayata.
Bu evlerden
yalniz
birkac
parca duvar kaldi
insanlardan
yanımdaki
pek azi
kaldi
yurekte oysa
eksik hac yok
yuregim benim
en azapli ulke
Aksam oldugu yerde
Gel, seni altin tepelere
goturecegim.
Kaybolmus halesinde
Sabit zaman, yaslardan arinmis,
Bizlerin carsafi olacak.
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri