Sayfa 3043/7020 İlkİlk ... 204325432943299330333041304230433044304530533093314335434043 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 24,337 - 24,344 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Fransiz filozof Georges Eugène Sorel'in dogum yildonumu (2 Kasim 1847)

    "...Her turlu hirsli insan tarafindan somurulen, birkac soytariyi hayrete dusuren ve gerileyen insanlar tarafindan hayranlik duyulan bu gurultulu, geveze ve yalanci sosyalizme karsi devrimci sendikacilik tarafini almakta ve tam aksine hicbir seyi kararsizlik durumunda birakmamak icin cabalamaktadir. Fikirleri, duzenbazlik ve zihinsel cekinceler olmaksizin durust bir bicimde ifade edilmektedir; doktrinlerin etkisini karmasik yorum akimiyla azaltmak icin hicbir girisimde bulunmamaktadir. Sendikacilik her seye tam olarak isik tutan, her seyi tam da doganin onlar icin ayirdigi yere koyan ve oyundaki guclerin butun degerini ortaya cikaran ifade yontemlerini kullanmaya cabalamaktadir. Sendikaci hareket hakkinda acik bir fikir sahibi olmak istiyorsak, karsitliklar gizlenmek yerine buyuk bir rahatligin icine atilmalidir; birbirlerine karsi mucadele eden gruplar mumkun oldugunca ayri ve yekpare gosterilmelidir; kisacasi ayaklanmis kitlelerin hareketleri, devrimcilerin ruhunun derin ve uzun sureli bir izlenime kapilacagi sekilde temsil edilmelidir..."



    "...En face de ce socialisme bruyant, bavard et menteur qui est exploité par les ambitieux de tout calibre, qui amuse quelques farceurs et qu’admirent les décadents, se dresse le syndicalisme révolutionnaire qui s’efforce, au contraire, de ne rien lais*ser dans l’indécision ; la pensée est ici honnêtement exprimée, sans supercherie et sans sous-entendus; on ne cherche plus à diluer les doctrines dans un fleuve de com*mentaires embrouillés. Le syndicalisme s’efforce d’employer des moyens d’expres*sion qui projettent sur les choses une pleine lumière, qui les posent parfaitement à la place que leur assigne leur nature et qui accusent toute la valeur des forces mises en jeu. Au lieu d’atténuer les oppositions, il faudra, pour suivre l’orientation syndica*liste, les mettre en relief; il faudra donner un aspect aussi solide que possible aux groupements qui luttent entre eux; enfin on représentera les mouvements des masses révoltées de telle manière que l’âme des révoltés en reçoive une impression pleine*ment maîtrisante..."

  2. Fransiz filozof Maurice Blondel'in dogum yildonumu (2 Kasim 1861)



    " 'Aglayabilenler ne bahtiyardirlar!' Onlar asla bedbin degillerdir. Felaket her zaman zannedildigi gibi fena degildir. Cunku onda vehimler de umitler de vardir. Zengin olanlar asil sizsiniz, ey zavalli aclar ve arzusu olanlar!. Cunku dunya saadetlerinin hicligini hissedemeyerek arzulariniz muthis bir hirsla ona baglaniyor. Halbuki tokluktan ve doluluktan, hayatin imtihanini sonuna erdirmis olanlar onu bilirler ki ondan zevksizlikten ve yokluktan baska bir sey cikmiyor. Servet, hirslar, muvaffakiyetler, bu da ne ? Bir canak cirkef icin iki it hirlasiyor; kazanan bir sey bulmayacak. Bu mahrum ve umitsiz kalanlar, yalniz kalip ihtiyarlayanlar, basit duyularindan kurtulamayarak hazlarinin buyusu icinde yasayip olenler degil, bunlar en iyiler, en cok duyanlar, en cok bilenler, muzaffer hareket adamlari veya atesli beyinler, incelmis sanatkar ruhlardir. Bunlar, icinde dogru bir tek cizginin bulunmadigi, hatta aydinligin bile kirildigi bir dunyada yasamaktan istirap cektiler..."



    " 'Bienheureux ceux qui peuvent pleurer', ce ne sont point les pessimistes ; le malheur n’est pas si mauvais qu’on pense, et de loin il est plus noir que de près, car il lui reste l’espoir et les illusions ; c’est vous qui êtes les riches, pauvres avides et envieux, parce que n’ayant pu sentir la vanité des biens, vos désirs s’y attachent avec une furieuse âpreté. Mais de la satiété et de la plénitude, ceux qui ont épuisé l’épreuve de la vie le savent, il ne sort que dégoût et néant : fortune, ambitions, succès, qu’est-ce que cela? deux chiens se battant pour un tas d’ordures où le vainqueur ne trouvera rien. Et ces désenchantés ce ne sont point seulement ceux qui vieillissent et qui meurent dans l’ensorcellement des bagatelles sans être jamais descendus au-dessous de la surface de leurs sens, ce sont les meilleurs, les plus éprouvés, les plus compétents, hommes d’action triomphante ou d’ardente pensée, artistes et délicats qui ont souffert de vivre en un monde où il n’y a pas une ligne droite et où même le rayon de lumière est brisé..."

  3. Prag dogumlu Avusturyali roman yazari Leo Perutz’un dogum yildonumu (2 Kasim 1882)

    “Iki yakici goz ugruna, kendininkilerin isigini kaybetti Samson, iki beyaz gogus ugruna, Tanri korkusunu unuttu Kral Davud. Iki bacak ugruna, kellesinden oldu Vaftizci.”



    “Um zweier weißer Brüste willen vergaß König David die Furcht Gottes. Um zweier schlanker Beine willen fiel das Haupt des Täufers.”



    “Sen busun iste ve hayatinin kisini yasiyorsun, fazla uzun surmez, seni de sehrin disina tasir, ardindan,’De terre vient, en terre tourne’u[Topraktan geldi, yine topraga donuyor.] soylerler. Heyhat, gencligim terk edip gitti beni, nasil, ne zaman, anlayamadim bile. Gencligim ne yuruyerek cekip gitti ne de at sirtinda, bir de baktim ki, ucmus gitmis.”



    “Eso es lo que eres, y ahora te hallas en el invierno de tu vida, quién sabe por cuánto tiempo aún, y te sacarán con los pies por delante y berrearán detrás de ti el ‘De terre vient, en terre tourne’. ¡Ay de mí! ¡Por qué me abandonó la juventud! ¿Cómo pudo suceder tal cosa, cuándo fue? No se marchó a pie ni a caballo, de pronto vi que se había ido.”

  4. Amerikali roman yazari Harry Grey’in dogum yildonumu (2 Kasim 1901)



    (Yonetmen Sergio Leone, Harry Grey’in The Hoods romanini Bir Zamanlar Amerika - Once Upon a Time in America - C'era una volta in America) ismiyle sinemaya cekmisti.)



    "Duyduguma gore buyuk bir yildiz olmus. Anlamaliydik degil mi? Kazananlar, cikis anindan bellidir. Tipki kaybedenler gibi."

    Noodles: We should have known, huh? You can always tell the winners at the starting gate. You can always tell the winners, and you can tell the losers.

    (Perché, non si capiva? I vincenti si riconoscono alla partenza. Riconosci i vincenti e i brocchi. Chi avrebbe puntato su te?)


  5. Macar sair ve roman yazari Gyula İllyés’in dogum yildonumu (2 Kasim 1902)



    Yalniz orda yok zorbalik,
    zorbaligin oldugu yerde,
    yalniz tufeklerin agzinda.
    yalniz hapisanede.
    Yalniz ‘suclu’ diye haykiran
    yargicin soguk yargisinda.
    yalniz ‘hazir ol!’da
    yok zorbalik
    Gizlice aralanmis
    kapilarin arasinda
    korkuyla fisildanan
    haberlerde yok yalniz.
    Zorbalik cocuk yuvalarinda,
    zorbalik babanin ogutlerinde
    gulumsemelerinde ananin,
    verdigi karsiliklarda cocugun yabanci birine.
    Veda opucugunde bile
    var o aslinda,
    sesinde var kocasina soran kadinin:
    Ne zaman geleceksin sevgilim?
    Sevgilinin yuzunde,
    buz kesiliveren apansiz,
    tam su sira,
    onunla bulusurken.
    Konusurken sen kendi kendinle
    odur, zorbaliktir sorguya ceken seni,
    ozgur degilsin artik
    dusunurken bile.
    Kollar seni, kacamazsin,
    hem gardiyansin, hem tutuklu,
    siner kumasina esvabinin,
    siner tutunun tadina.
    Artik bilemezsin yasamak ne,
    et ne, ekmek ne,
    istemek ne bir seyi,
    istemek olesiye.
    Boylece olursun kolesi kendi kendinin,
    olursun tasidigi zincirleri doken ocak,
    dunyaya getirdigin cocuklari
    besler buyutursun o yesin diye.
    Zorbaligin oldugu yerde
    her sey zincirin bir halkasi,
    veba gibi dort yandan sarar seni,
    olursun sen de zorbaligin tam kendisi.



    Where is an oppression
    That oppression exist
    Not only in the gun’s barrel
    Not only in the prison cells
    Not only in the rooms of catechize
    Not only in the night watch’s
    Yelling of time,
    In the darkest night.-
    That oppression exist
    Not only in the stench full smog
    Of the closing speech of the prosecutor,
    In the forced confession,
    In the tapping on the wall
    of the code of Morse,
    Not only in the Judge’s frigid voice.
    But it is in the expected verdict of condemned-
    There is an oppression
    Not only in the harsh military order of
    “ Stand up” “Fire”,
    But in the sound of the beating drum,
    And it is in:
    As they dropp the corpse in the gutter,
    There is an oppresion
    Not only in the secretly passed messages through the ajar doors,
    Or in the sound of a shush, -
    But where is an oppression exist
    There is an oppression exist!
    Not only in the painful screaming
    behind the motionless face,
    Or in the tears of a growing silence,
    Or in the dilating pupils, -
    It is in the car‘s squeaking in the night
    And it is at the garden gate,
    And in the telephone
    When you say hello,
    You sense it trough the wires:
    there is a stranger listens and not only there,
    But the bug is on the train, airplane,
    Between the pair of rail, in the knots of the rope
    Because there is oppression,
    Not only in the non stopping clapping
    during the standing ovations,
    Not only in the opera house,
    not only in the trumpet’s sound, -
    It is there in the stone statues on the corners,
    It is in the doleful pictures and in every boring frames.
    It is in the garden, and in the garden gates

  6. Yeni gercekcilik akiminin usta Italyan yonetmeni Luchino Visconti'nin (di Modrone) dogum yildonumu (2 Kasim 1906)





    Renato Salvatori ve Annie Girardot, Rocco ve Kardesleri (Rocco and His Brother - Rocco e i suoi fratelli, 1960) filmindeler. Yonetmen: Luchino Visconti

  7. Yunan sair (Odysseus Alepoudhelis) Odisseus Elitis'indogum yildonumu (2 Kasim 1911)



    Dudaklarinda bir firtina tadi var – Ama sen nerelerde
    dolasiyordun
    Butun gun aklinda tasin ve denizin kati dusu
    Kartal yuklu bir ruzgar siyirdi tepeleri,
    Siyirdi istegini kemiklerine kadar
    Ve gozbebeklerin aldi Khimera’nin sancagini
    Kopuklerle cizerek bellegini!
    O kucuk Eylul’un bildik yokusu nerede
    Hani asagiya, oteki kizlarin o SIK caliligina,
    arkadaslainin kucak dolusu biberiye biraktiklari
    o kizil topraga bakarak oynadigin.
    -Ama sen nerelerde dolasiyordun
    Butun gece aklinda tasin ve denizin kati dusu
    Sana ciplak suda onun isildayan gunlerini say dedim
    Sirtustu yatip her seyin tan vaktinin tadini cikar
    Ya da sararmis ovalarda dolas
    Gogsunde bir isik yoncasiyla, Ey iambos dizesinin Ecesi.



    Hai un sapore di tempesta sulle labbra – Ma dove vagavi
    Tutto il giorno nel duro sogno della pietra e del mare
    Vento da aquile ha spogliato i colli
    Ha spogliato fino all’osso il tuo desiderio
    E le pupille dei tuoi occhi hanno accolto il segnale della Chimera
    Rigando di schiuma il ricordo!
    Dov’è la consueta erta del breve settembre
    Nella rossa terra dove giocavi guardando in basso
    I profondi faveti delle altre fanciulle
    Gli angoli dove le tue compagne lasciavano bracciate di rosmarino
    - Ma dove vagavi
    Tutta la notte nel duro sogno della pietra e del mare
    Ti dicevo di contare nell’acqua spoglia i suoi giorni luminosi
    Di goderti supina l’alba delle cose
    O anche di vagare per gialle vallate
    Con un trifoglio di luce al petto eroina di giambo.

  8. Akademi Odullu Amerikali aktor ve yapimci Burt (Stephen) Lancaster'in dogum yildonumu (2 Kasim 1913)








Sayfa 3043/7020 İlkİlk ... 204325432943299330333041304230433044304530533093314335434043 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •