Bunu yaşayan ülkenin değişkenlerine bağlı:
Japonya gibi hızlıca endüstrileşen; gelirin ve refahın yüksek seviyeye geldiği ülkelerde gıda ve tarımın katma değeri oransal olarak düşer. Çünkü buna ayrılabilecek girdilerle (yerine) üretilen mikroçipler veya ağır sanayi ürünleri ile, 5-10 kat fazla gıda ithal edilebilir. Bu nedenle de gıda üretimi azalır, ithalatı artar. Ancak net ihracat artar ve toplumun refahı (ithal gıdaya rağmen) yükselir.
Tabii ki bu istisna bir örnek. Sorunun kaynağı ülkemiz ise, elbette böyle bir süreç yaşanmaz: tarım ve gıda sektörünün ekonomiden aldığı pay düşer. İthalat artar. Bu ilk zamanlar dikkat çekmez (çünkü kaynaklar başka sektörlerde kullanılıyordur). Ancak tarım ve gıdanın önemli bir özelliği vardır; nüfusla birlikte talebi artar ve alternatifi yoktur (az yemek yiyelim, onun yerine daha çok tekstil satın alalım diyemezsiniz). Bu nedenle orta-uzun vadede gıda-tarımı ithalata yönlendirmek elbette cari açığın artmasına katkı yapar ve dolaylı olarak devalüasyon-enflasyon döngüsüne de enerji sağlar. Bu direkt bir bağlantı değildir, ölçülerek gösterilmesi pek mümkün olmaz. Ama sağduyu böyle olacağını söyler. Devalüasyon kendi başına ekonomide tarımın payını arttırmaz; gıda enflasyonundan gelen payın etkisiyle dengelerin tekrar başka noktada oluşmasını sağlamaya yöneltir (halk daha az protein, daha çok çöp gıda yiyerek ancak doyabilir). Ayda 10 kere dışarda yemek yiyebilen aile 5 kez; 3 kez yiyen 1 kez yiyecek konuma düşer.
Yer İmleri