alıntı
''Güzel bir anı...
Dün, Türkiye çok değerli bir sanatçıyı kaybetti.
Dünyanın bir çok yerinde ülkesini temsil eden, binlerce sanatçıya hocalık yapan, ömrünü Türk tiyatrosuna atayan Yıldız Kenter'i bu gün kaybettik.
Hayat hikayesini herkes bu günlerde medyadan takip ederek öğrenecek ama birde bu ülkede haysiyet ve onuru ile yaşayıp, sanatı siyasete alet etmeden, sanatçı olarak elde avuçta ne varsa onunla yaşamanın bedeli var..
Hiç bir gün Ankara'ya kendi çıkarları için gitmeden, kocasına federasyonda üyelik, damatın birine dizi, diğerine otel ayarlamak için politikacıların kapı kulu olmadan yaşamanın bedeli var..
Türkiye'nin ilk özel tiyatro salonunu yapmak ve kendi oyunlarını orada oynamak için, elde avuçta ne varsa harcıyor, bu işe ön ayak olanlar; Yıldız Kenter, eşi Şükran Güngör ve Müşfik Kenter.
İki kardeş tiyatroya kendi soyadlarını veriyorlar.. Kenter Tiyatrosu..
Yokluk, darlık içinde salon bitirilmeye çalışılıyor. Kredi alınarak, koltuk satılarak tiyatro binası bitiriliyor. Bu ülkenin ilk özel tiyatro salonu ve iki kardeş burada oyunlarını sergileyecekler.. Oyunlar başlıyor, zaman çabuk geçiyor ve kredinin ilk taksidi geliyor.. Tiyatronun gelirleri ile ancak oyuncu ücretleri ödenebiliyor. Bırakın kredi taksidini, eve alış veriş yapacak dahi para yok. Sıkıntı had safhada.
Aile toplanıyor, elde yok, avuçta yok, tiyatronun kuruluş gününden beri yardım eden Amerika'daki doktor ağabey Ali Mahmut Kenter'in gönderdikleri ile ancak ayakta durabiliyorlar.. Günler geçiyor, kredi ödenemiyor.
En sıkışık oldukları günlerin birinde çalan telefon onlar için kabus oluyor. Bankanın sahibi olan Adanalı aile, kredi taksitleri ödenmediği için tiyatroya haciz koyarak oyunları durduracaklarını ve ödeme aksaklığı devam edecek olursa borçlara karşı tiyatroyu almak zorunda kalacaklarını Kenter kardeşlere anlatıyorlar.
Yapılacak hiç bir şey yok. İktidar değişmiş, sanatla hiç ilgisi olmayan, Ispartalı yeni başbakan göreve başlamış. Randevu isteseler bile İslamköyden gelen ve köyden gelmekle iftihar eden bir başbakan bunlara ne derece yakınlık gösterir, dertlerine deva olur, belirsizdir.
Günler hızla ilerlemekte, çaresizlik son haddine gelmektedir.
Bir gece Şükran bey, eşine yapılacak tek iş var, oda telefon edip randevu istemek der..
Korkarak, ümitsiz olarak Ankara'yı başbakanlığı arayarak, başbakandan randevu isterler. Yıldız hanım cevap bile vermeyeceklerini beklediği için tiyatrosu için harcadığı zaman emek ve alın terine yazık oldu diye düşünür, ve iyice karamsarlığa kapılır. Telefon ettikleri gecenin sabahında Ankara'dan ararlar, başbakan Süleyman Demirel kendilerini bir sonraki gün saat onda makamında beklemektedir. Gece on iki otobüsü için Gazanfer Bilge şirketi seçilir, iki bilet için on tl ödenir. Sabah erkenden Ankara'ya varılır. Cepte limitli olan para nedeni ile turnede kaldıkları "Stat Oteli" seçilir. Otel müdüründen rica edilerek bir odada üst baş değişir, hazırlık bitince başbakanlık yine aranır.. Bizim randevumuz geçerlimi.. diye sorulur, ve saat teyid edilmek istenir.. Verilen cevap çok enteresandır.. Sayın başbakan kendilerini otelden araba ile aldıracaktır. Saat tam onda beyefendinin gönderdiği araç ile başbakanlığa varırlar.. Süleyman bey, hiç bekletmeden içeri alarak çay ikram ederek, dertlerini dinler..
Yıldız hanımın ve Şükran beyin ümitsiz ve moralsiz halini görünce onlara iltifat eder, rahatlatır..
Sonra onlara tarihi sözünü söyler..
"Bu ülke bu paraları bulur, ama sizin gibi sanatçı bulamaz."
Şimdi dönün bunları unutun, tiyatronuza sanatınıza devam edin, bunlar sizin için sorun olamaz ve olmamalı der.
Aynı gün toplantı sonrası karı kocayı yine özel araç ile otele bıraktırır. Onlarda İstanbula, Ankara'ya geldikleri yolla geri dönerler..
Söz verilmiştir ama..
İki gün sonra Adanalı ailenin en büyük ağabeyleri arar..
"Yıldız hanım, bizimde yemekte tuzumuz olsun, biz bu kredi ile sanata ve tiyatroya destek olalım der"..
Onbeş sene önce Yıldız Hala'nın evinde akşam yemek yiyoruz, ben hemşerim olan Süleyman Demirel ile ilgili ileri geri konuşuyorum.
Yıldız hala sözümü kesiyor ve ağlayarak bunları anlatıyor..
İkiside bugün bu hayattan göç ettiler..
Ruhları şad olsun, bir tarafta hiç göstermeden, hissettirmeden sanata ve sanatçıya destek veren bir başbakan..
Bir tarafta hayatı tiyatro olan bir dev sanatçı..
Bir devir kapandı.. Tiyatroyu dört yıl önceki ölümüne kadar maddi destek ile ayakta tutan, Amerika'daki doktor ağabey Ali Mahmut Kenter, sesi ile meşhur oyunu "bir garip Orhan Veli" ile dev sanatçı Müşfik Kenter, boş zamanlarında çok güzel çaldığı udu ile klasik Türk müziğini çok iyi söyleyen Şükran Güngör..
Ülkeye, millete, topluma katkılarını ve aşklarını anlayarak onlara yardımcı olan Süleyman Demirel..
İnsan hayatı su gibi akıp gidiyor..
Gelenler gidenleri aratıyor.. ''
Türkiye, kazığın her türlüsünü ayrı ayrı deneyimleyebilmek için mükemmel bir yer. Burada yetişen biri dünyanın başka bir yanında sıkıntı yaşamaz.
Re-twittlediklerim katıldığım anlamına gelmez!
Yer İmleri