devlet ky nın birikimini gasp ederken muhtemelen tek düşündüğü şey "oy kaygısı ve hayati tehlike" hayati tehlike derken sizin hayatınız değil doğal olarak kendi hayatları ve yakınlarının hayatları..

çeaş kepez de onların zihniyetiyle şöyle düşünülüyor; hemen hemen hiç bir vatandaş borsadaki şirketlere birikiminin tamamını yatırmaz hele ki tek bir şirkete asla yatırmaz, dahası çeaş gibi gözaltı pazarında olan bir şirkete hiç mi hiç hayati birikimini yatırmaz..

hayati birikim nerelere yatırılır ? mevduat kabul etme yektisi olan bankalara mevduat olarak yada devlet iç borçlanma senetlerine..

çeaş küçük yatırımcısının en az imar bankasın da mevduat yapan veya hazine bonosu alan insanlar kadar tasarrufunun kendilerine iade edilmesine hakkı vardı. (buna hiç bir şüphe yok)

ama aşağılık devlet zihniyeti böyle çalışmıyor.. bir borsa şirketinde kişinin hayati birikimi olup olmayacağı değerlendiriliyor, özellikle gözaltı pazarında bir şirkette kişilerin birikiminin çok küçük bir kısmı olabileceği düşünülüyor..

peki bu neyi değiştirir? böyle bir durum da diyelim toplam birikiminizin %20 si kadarını çeaş hissesine yatırdınız. öncelikle bunun ödenmemesi durumun da sizin hayatınızın kararacağı, yuvanızın dağılacağı, ciddi ruhsal problemler yaşamıyacağınız, sıkıntıdan ,stress ten ciddi hastalıklara yakalanmıyacağınız düşünülüyor.

sözün özü zengin bir insanın bir kısım parasına el koymak gibi düşünün. devlet durumu böyle algılıyor ve haksız - hukuksuz tasarrufunuzu gasp ediyor.

tabi oy kaygısının hesabı yapılıyordur. böyle bir gasp ta haklarına el konulanlar oy kullanma hakkı olan kaç kişi? bunların yakınları etkileme ihtimali ne kadardır? bana göre bütün bunlar hesaplanıyor ve öyle karar veriliyor.

örnek imar bankasın daki birikimlerin bir çoğu "hayati" birikimler di yani kişi 30 yıl çalışmış emekli olmuş, konut parasına yakın bir parayı konut almak için bankaya yatırmış bir miktar daha birikim yaptığın da konut alacak (o zaman konutları peşin alıyordunuz)

veya konutu var fakat çocukların geleceği yada çocuklarına konut almak için birikim yapmış, veya daha vahim bir durum bir miktar birikim yapmış, gelir düzeyi çok düşük o dönem faizler yüksek olduğu için aylık harcamasının en az yarısını banka faizi ile karşılıyor.

bu birikimler bile gasp edildi.. benim tahminim bu yüzden onbinlerce yuva yıkıldı, çeşitli dernekler kuruldu. intihar edenler oldu, psikolojisi bozulup hayatı kararanlar oldu. devlet hakkını gasp ettiği için borç batağına girenler oldu.. sıkıntıdan kanser olup ölenler oldu vs

bu farklılıklar el koyulan birikimin kişilerin hayati birikimi olup olmamasıyla yakından ilgili.. devlet esasen bunu da düşünmüştür. fakat ben o dönem iktidarının ve şimdi de (insana hiç değer vermedğinden kesinlikle eminim)

ve insanımızın algı yönetiminin çok kolay kurbanı olması devletin yaptığı algı operasyonuyla öfkesini uzanlara ve/veya kendisine yöneltmesine sebep oldu. bu önce ruhsal sonra biyolojik hastalıkların temelini oluşturdu fakat devleti yönetenlerin kaygısı bu değildi algı yerine haklarını gasp ettiği vatandaşların gerçeği görmesi durumun da öfkenin kendilerine yönelmesi hem hayati tehlike hemde oy kaybetmelerine yol açabilirdi.

esasen imar bankası olayın da ALGI MÜHENDİSLİĞİNİ çok profesyonel şekilde yürütmeye çalıştılar. zira 400bin insan aileleriyle 1.5 2 milyon insan, ve bunların yakınlarını etkilemesi düşünüldüğün de ciddi bir oy potansiyeli olan bir kitle vardı.

devlet ne yazık ki bu insanların hem haklarını gasp edip , hemde en az yarısının oylarını almayı başardı (algı mühendisliği ile)

algı herkesin bildği gibi uzanın imar bankası tasarrf sahiplerinin birikimlerini hortumladığı, yurt dışına çıkardığı veya devletin bu paraları uzanların ne yaptığını bilmedği üzerine işlendi ..

uzanların bir kısım tasarrufu kendi şirketlerine aktardığı dil ucuyla söylense bile bunun kredi olarak değil, "kayıtsız para transferi" olarak gerçekleştiği ve böyle bir paranın uzan şirketlerin de bulunmadığı gibi algı tasarruf sahiplerine yutturulmaya çalışıldı.

esasen devletin elindeki olanaklar ve uzman kadro göz önüne alındığında ve hiç kimsenin bankalar hakkında ulaşamıyacağı datalara devletin sahip olduğu bilindiğinde..

hiç bir bankanın, hiç bir holding veya grubun hatta yurtdışına ciddi para transferi yapan hiç bir kimsenin devletin gözünden kaçmasının mümkün olmayacağı bilinir..

yeri gelmişken yine söyleyeyim, t.c devleti aşağılık zihniyete sahip bir devlettir. herşeyi uzman kadrosuyla bilinçli, art niyetli, kasıtlı, organize , planlı şekilde yapar. bilmedği hiç birşey yoktur,

esasen imar bankası tasarruf sahibi ve çeaş yatırımcıları en basit şu değerlendirmeyi yapabilir di..

uzanlar bizim paramızı hortumlamış sa uzan şirketlerinin toplam değeri bizim alacağımızın altındaysa tamamı bize aittir..

üstündeyse devlet kalan kısmına el koyabilir.. zira uzanlar topladıkları parayı ya şirketlerine yatırmıştır (yurtiçi) yada yurt dışına çıkarmıştır. devletin uzanlardan ancak vergi alacağı söz konusu olabilir onun dışında bir alacağı söz konusu olamaz.

burada imar bankasının vergi borcu oludğu iddia ediliyor.. öncelikle şunu söylemek lazım uzanlar esasen mevduat sahibi ve dibs yatırımcısından topladığı vergiyi devlete vermek durumundadır.

esasen vergiyi mevduat sahibi ve dibs yatırımcısı devlete öder, uzanlar burada aracıdır.

ben şu kanaatteyim.. devlet banka yerine koymadığı, mevduat ve dibs alan yatırımcıya tuzak kurduğu, bankayı diğer bankalardan tamamen soyutladığı veya otomatik olarak soyutlanan bankaya hala mevduat toplama yetkisi tanıdığı,

bankayı 1tl bile fonlamadığı, mevduat ve tasarurf sahiplerinin haklarını gasp etmek adına herşeyiyaptığı bir ortamda HİÇ BİR TASARRUF SAHİBİNDEN VERGİ ALMASI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR..

gündemde olan çiftlikbank olayı var, adına bakıp bankacılık lisansı olduğunu düşünmeyin.. devlet çiftlikbank ın topladığı paralardan vergi almışmı? alamaz..

zira çiftlikbank banka değildir.. devletin imar bankası tasarurf sahiplerinden vergi alabilmesi için haklarını tamamen ve eksiksiz olarak gününde ödemesi gerekiyordu.. bunu yapmadığı anda vergi alma hakkını kaybeder.. zira tasarrufları gününde ve eksiksiz ödemedğin de tasarruf sahiplerinin haklarını korumamış olur..

dibs lerde mülkiyet hakkı vermeyip, kişi adına saklama hesabı tutmayıp dijital ortam da dibs sattırdığı için dolandırıcılık yapmış , anayasal suç işlemiş olur.

eksiksiz ve günün de ödeme yaptığın da bu kusurlar dikkate alınmadan devlet e uzanlardan tasarruf sahiplerinin ödedği vergiyi alma hakkı doğar.

sözüm ona uzan operasyonu, bana göre tasarruf sahiplerinin haklarını gasp etme operasyonu bir bütün olduğu düşünüldüğün de ve verginin gerçekte tasarruf sahiplerinden alındığı düşünüldüğünde DEVLETİN İMAR BANKASINDAN VERGİ TAHSİL ETME HAKKI OLMADIĞI NET ŞEKİLDE GÖRÜLÜR.. (tabi bunu hukuki zemine taşımak ve tasarruf sahiplerinin bu anlamda haklı olduğunu savunmak ve kanıtlamak hukukçuların göreviydi ama yapmadılar)

İŞİN ÖZETİ T.C DEVLETİ İMAR BANKASINI FİİLEN TAMAMEN TÜRK BANKACILIK SİSTEMİNİN DIŞINA ATMIŞ.. RESMİ OLARAK BUNUNLA İLGİLİ ADIMLARI ATMAMIŞTIR. DİĞER BANKALAR DA OLDUĞU GİBİ TASARRUF SAHİPLERİNİN HAKLARINI KORUMAK BİR YANA GASP ETMEK İÇİN HER TÜRLÜ YOLU DENEMİŞ