-
Isvicre asilli Amerikali yazar, sair ve editor Carl Sandburg’un olum yildonumu (22 Temmuz 1967)

"Siir, karada yasayan ve havada ucmak isteyen bir deniz hayvaninin gunlugudur. / La poesia è il diario di un animale marino che vive sulla terra, desideroso di volare nel cielo. ”

Kucuk kedi ayaklarla
gelir sis.
Sessiz kalcalarla
oturur bakar
limanla kente
ve sonra ceker gider.

Mutluluk nedir bana anlatir misiniz diye sordum
hayatin anlamini ogreten profesorlere.
Ve binlerce kisinin isini yonlendiren
meshur idarecilere gittim.
Hepsi kafalarini salladi ve gulumsedi bana
sanki kendileriyle dalga geciyormusum gibi.
Ve sonra bir Pazar ogleden sonra yurudum
Desplaines irmaginin kenari boyunca.
Ve agaclarin altinda kadinlariyla ve cocuklariyla
ve bir fici birayla ve bir akordeonla
bir Macar toplulugu gordum
-
Italyan gazeteci, karikaturist ve mizah yazari Giovanni Guareschi’nin olum yildonumu (22 Temmuz 1968)
“1 Mayis 1908'de baslamis hayatim, olaylar arasinda surup gitmekte. Ben dogdugumda, annem dokuz yildir ilkokul ogretmenligi yapiyormus. 1949 yilinin sonuna dek de surdurdu bu isini. O zaman bolgenin papazi, butun kasaba halki adina, bir calar saat armagan etti hizmetlerine karsilik. Elektriksiz, susuz ama bol bol hamambocekli, sivrisinekli okullarda elli yil ogretmenlik yaptiktan sonra, calar saatinin tik tak'larini dinleyerek, hukumetin dilekcesine ilgi gosterip, kendisine bir emekli ayligi baglanmasini bekliyor simdi annem. Ben dogdugum siralarda, babam bicerdoverden gramofona kadar, her turlu makineye merakliymis. Benim burnumun altindakine benzer, koskocaman biyiklari varmis. Simdi de guzel biyiklari var, ama artik hemen hemen hic bir seye merakli degil. Gazete okumakla geciriyor gununu. Benim yazdiklarimi da okuyor okumasina ya, yazma tarzimi da, dusunme tarzimi da begenmiyor. O eski gunlerde, piril piril bir adammis babam.”
.jpg)
“La mia vita cominciò il 1° maggio del 1908 e, tra bene e male, pare che continui ancora. Quando io nacqui, mia madre era già da nove anni maestra elementare e continuò a fare la maestra fino al 1949. Il parroco del paese dove essa risiedé le regalò una sveglia a nome della popolazione e mia madre, dopo cinquant'anni di insegnamento in scuole prive di luce elettrica e di acqua potabile ma, in compenso, fornite abbondantemente di scarafaggi, mosche e zanzare, trascorse il suo tempo aspettando che lo Stato prendesse in considerazione la sua domanda per ottenere la pensione. E, mentre si divertiva ascoltando il ticchettio della sveglia regalatale dalla popolazione, arrivò la morte e la portò via. Mio padre, invece, quando io nacqui, si occupava di macchine di ogni genere: dalle trebbiatrici ai grammofoni e possedeva due buoni baffi che assomigliavano molto a quelli che io porto sotto il naso: continuò ad avere due ottimi baffi, ma da un pezzo non si occupava più di niente e trascorreva il suo tempo leggendo dei giornali. Leggeva anche quello che scrivo io, ma il mio modo di scrivere e di pensare non gli piaceva.”
-
Turk gazeteci ve yazar Ece Temelkuran'in dogum gunu (22 Temmuz 1973)
"Bir erkek tarafindan cani yakilan bir kadin ve bu kadinin intikamini almak icin colu gecen dort kadin.
Amira, Tunuslu bir kadin. Hem dansci hem aktivist. Hem dansetmis hem devrim yapmis. Maryam Misirli akademisyen ve kalbi kabuk baglamis bir kadin. Madam Lilla, felegin cemberinden gecmis bir kadin. Isinden kovulmus bir Turk gazeteci kadin. Bu dort kadinin hikayesi, Madam Lilla'nin evinin teasina davet etmesiyle basliyor."

"Quatre femmes embarquent dans un road-movie pour venger l'une d'elle d'un ancien amour déçu.
Amira est tunisienne, danseuse, amoureuse femme-enfant et peut être tueuse. Maryam, l'historienne égyptienne. Lilla est aussi égyptienne, une vieille dame, une ex-femme fatale, une guerrière. Elle va embarquer ces "dames" dans une quête, une recherche de soi. Sur le toit d'une terrasse a Tunis, quatre femmes se retrouvent par hasard,."
"...Biliyor, omru boyunca hep sevilecek, hic terk edilmeyecek, hic haddi bildirilemeyecek, hep affedilecek, hep beklenecek, bir parca sevgi talep edilirse hemen SIKILIP boguldugunu soyleyip gidecek. Bunun odulu olarak, onun daha iyisini hak ettigini dusunen kadinlarca sevilecek. Boyle sere serpe var olmak nasil bir sey, bu canim kizlarin hicbiri omrunce bilemeyecek. Butun bu genc kadinlar, hepsi , birbirine onun gibi bir adami sevmenin ne tatli ve ne aci oldugunu anlatacak. Her seylerini alacak, geriye hicbir sey vermeyecek."

"...il sera aimé toute sa vie, il ne sera jamais quitté, jamais rabaissé, il y aura toujours une femme qui guettera son chemin et qui lui pardonnera tous ses écarts, mais le jour où elle lui demandera un peu plus d'attention, il cl**uera la porte en déclarant qu'il n'en peut plus. En guise de récompense, il sera aimé par d'autres femmes qui seront persuadées qu'il mérite mieux. Etre aussi épanoui dans son corps, aucune de ces filles charmantes ne saura jamais ce que c'est. Toutes ces jeunes femmes passeront leur vie à se raconter combien il est à la fois doux et amer d'aimer un homme pareil. Il leur prendra tout et ne leur donnera rien."
-
Amerikali sarkici, aktris ve yapimci Selena Marie Gomez’in dogum gunu (22 Temmuz 1982)


-
Arjantinli yazar Juan Manuel Puig Delledonne’nin olum yildonumu (22 Temmuz 1990)
“ 'Bir tuhaflik, degisik bir sey; insanin dikkatini ceken ilk bu oluyor; baskalarina hic benzemeyen, siradan olmayan bir kadin. Enikonu genc oldugu belli, yirmi besinde filan, belki biraz daha buyuk; minicik bir yuz, kedi gibi, ucu yukari kalkik, ufak bir burun... Yuz bicimi tam oval degil de yuvarlacik, alni genis, elmacik kemikleri belirgin filan falan, ama ceneye dogru sivrilesiyor, tipki kedilerinki gibi.
—Ya gozleri?
'Dupduru, yesil olduguna kalibimi basabilirim, elindeki resme daha dikkatli bakmak icin iyice kisilmis. Resmini cizdigi seye bakiyor. Hayvanat bahcesindeki kara panter. Ilkin sakin duruyor, kafesinin icinde uzanip yatmis... Gelgelelim kizin sehpasiyla iskemlesi gicirdayinca panter onu gordu, kafesinde volta atip kizdan yana homurdanmaya basladi, kiz da zaten cizdigi resmi golgelendirmekte gucluk cekiyordu.'
—Hayvan onun kokusunu almamis miydi daha once?
'Yok, kafesin icinde kocaman bir parca et var, hayvan ancak bunun kokusunu aliyor. Bakici, eti parmakligin hemen icine birakiyor ki disaridaki kokulari bastirsin; isin puf noktasi bu, panter heyecanlanmasin, diye. Simdi hayvanin ofkesini goren kiz daha bir heyecanla calismaya basliyor, cizgileri daha hizli hizli cekerek oyle bir hayvan yuzu ciziyor ki ayni zamanda bir seytan. Panter de onu gozluyor, erkek panter, acaba kizi paramparca edip govdeye indirmek mi istiyor, yoksa cok daha baska, cok daha cirkin bir icguduyle mi bakiyor, bunu kestirmesi guc.' ” Orumcek Kadinin Opucugu

“ 'A ella se le ve que algo raro tiene, que no es una mujer como todas. Parece muy joven, de unos veinticinco años cuanto más, una carita un poco de gata, la nariz chica, respingada, el corte de cara es... más redondo que ovalado, la frente ancha, los cachetes también grandes pero que después se van para abajo en punta, como los gatos.'
—¿Y los ojos?
—Claros, casi seguro que verdes, los entrecierra para dibujar mejor.
'Mira al modelo, la pantera negra del zoológico, que primero estaba quieta en la jaula, echada. Pero cuando la chica hizo ruido con el atril y lasilla, la pantera la vio y empezó a pasearse por la jaula y a rugirle a la chica, que hasta entonces no encontraba bien el sombreado que le iba a dar al dibujo.2
—¿El animal no la puede oler antes?
'No, porque en la jaula tiene un enorme pedazo de carne, es lo único que puede oler. El guardián le pone la carne cerca de las rejas, y no puede entrar ningún olor de afuera, a propósito para que la pantera nose alborote. Y es al notar la rabia de la fiera que la chica empieza a dar trazos cada vez más rápidos, y dibuja una cara que es de animal y también de diablo. Y la pantera la mira, es una pantera macho y no se sabe si es para despedazarla y después comerla, o si la mira llevada por otro instinto más feo todavía.' "
-
American hard rock, heavy metal, glam rock grubu Kiss, Melbourne Senfoni Orkestrasi ile birlikte calisarak kaydettikleri canli albumleri Kiss Symphony: Alive IV’u 22 Temmuz 2003’de Kiss ve Sanctuary Records etiketleriye piyasaya surdu.
-
Altin Kizlar (Golden Girls) dizisinin Sophia Petrillo'su Estelle Getty'nin olum yildonumu (22 Temmuz 2008)

-
“Iki insan tanisip birbirine asik olunca ani bir buyu dalgasi yasanir. Buyu o zaman dogal olarak mevcuttur. Daha fazlasini uretmeye calismadan, bu bedava buyu ile beslenme egilimi gosteririz. Bir gun uyanir, buyunun kayboldugunu goruruz. Onu geri getirmek icin debeleniriz ama genellikle artik cok gec kalinmistir, hepsini tuketmisizdir. Yapmamiz gereken, ta bastan itibaren ilave buyu uretmek icin delice calismaktir. Bu zor istir. Ozellikle de gereksiz ya da asiri gorundugunde, ama bunu yapmayi hatirlayabilirsek aski kalici kilma sansimizi buyuk olcude artiririz.” Tom Robbins, Agackakan

“When two people meet and fall in love, there's a sudden rush of magic. Magic is just naturally present then. We tend to feed on that gratuitous magic without striving to make any more. One day we wake up and find that the magic is gone. We hustle to get it back, but by then it's usually too late, we've used it up. What we have to do is work like hell at making additional magic right from the start. It's hard work, but if we can remember to do it, we greatly improve our chances of making love stay.”
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri