-
Amerikan Celik’in kurucusu, Iskoc asilli Amerikali Is adami, sanayici ve ucretsiz halk kutuphanelerinin babasi Andrew Carnegie’nin olum yildonumu ( 11 Agustos 1919 )

Carnegie, Mezartasina, " Burada kendisinden daha akilli insanlari calistiran birisi yatiyor. / Here lies one who knew how to get around him men who were cleverer than himself." yazisinin yazilmasini vasiyet etmis ancak emrinde calistirdigi ve ondan daha akilli olan calisanlari bu yaziyi yazmamislar.

“ Basari, baskalarinin haklarini ihlal etmeden yasamin gerektirdigi her seyi elde etme gucudur. ”

“ Kucuk kahkahalarin oldugu yerde, kucuk bir basari vardir. ’

“ Her seyi kendisi yapmak isteyen veya bunu yaptigi icin butun takdiri kendisinde toplamak isteyen hic kimseden buyuk lider olmaz. ”
-
Kokler ( Roots ) romani ile Pulitzer Odulunu kazanan, Malcolm X’in otobiyografisini de kaleme alan Amerikali yazar Alexander ( Murray Palmer ) Haley’in dogum yildonumu ( 11 Agustos 1921 )
" Bir gece kulubede Bell, ' Artik yedi yasindasin Kizzy. Yasitlarin butun gun tarlada calisiyorlar. Noah'ya baksana sen de bana buyuk evde yardimci olmalisin. ' Babasinin bu konularda ne dusundugunu bilen Kizzy, Kunta'ya belli belirsiz bakti. ' Anneni duydun ' dedi Kunta kesin bir dille. Onceden Bell'le konusup Kizzy'nin yalnizca Miss Anne'in oyun arkadasi olarak kalmasini degil efendinin gozune carpacak isler de yapmasini kararlastirmislardi. " Kokler

" Bell told Kizzy one night in the cabin, ' You's gwine on seven years ol. Fiel-hand young'uns be awready out dere workin' ey'yday—like dat Noah—so you's gwine some use to me in de big house!' Knowing by now how her father felt about such things, Kizzy looked uncertainly at Kunta. ' You hear what yo' mammy say, ' he said without conviction. Bell already had discussed it with him, and he had to agree that it was prudent for Kizzy to start doing some work that was visible to Massa Waller, rather than continue solely as a playmate for Missy Anne. "
" Sonradan ogrendim ki, yazi tura oynarken parayi havada yazi istiyorsa yazi, tura istiyorsan tura gelecek sekilde yakalamanin bir yolu vardi. Iste bu olay, benim kumar konusunda aldigim ilk ders oldu; kumarda surekli kazanan birini gorurseniz, bilmelisiniz ki o adam oyun oynamiyor, hile yapiyordur. Bende sonra butun hayatim boyunca, kumardan pek farki olmayan herhangi bir iste surekli kaybediyorsam gozumu dort acmisimdir. Amerika'da Beyazlar karsisinda devamli kaybeden Zencilerin gibi. Beyaz adam profesyonel kumarcidir; butun kozlar onun elindedir ve butun paralari toplar onune; bizim halkimizla oynarken kagitlari istedigi gibi koyar ve hep destenin altindan ceker. "

" I felt when I found out later that he had cheated. There is a way that you can catch and hold the nickel and make it come up the way you want. This was my first lesson aboutgambling: if you see somebody winning all the time, he isn't gambling, he's cheating. Later on in life, ifI were continuously losing in any gambling situation, I would watch very closely. It's like the Negro inAmerica seeing the white man win all the time. He's a professional gambler; he has all the cards andthe odds stacked on his side, and he has always dealt to our people from the bottom of the deck. "
-
Kanadali yazar Mavis ( Leslie de Trafford ) Gallant'in dogum yildonumu ( 11 Agustos 1922 )
“ Ilkokulum Montreal’de bir Fransiz manastir okuluydu. Birisi o yillari Fransa’da gecirdigim yillara eklerse hayatimin buyuk bolumunu bir Fransiz gibi gecirdigimi gorecektir. Ancak, arkadaslarimla Fransizca mektuplasmalarimi saymazsak. Fransizca yazmayi becerebildigim soylenemez. Kurgular zihnime bir sekilde Ingilizce olarak geliyor. Benim icin yazmak, Ingilizcedir. Yazmak ve Ingilizce ayrilamaz birbirinden. Bu yuzden bir oyku kafamda ilk kez caktiginda birden duragan bir kareye donusur, tipki bir filmi izlerken durdurdugumuzda gordugunuz donmus ve sessiz kare gibi. Ses geri geldiginde, Ingilizcedir. ”

“ My first school was a French convent school in Montreal. If one adds those years to several decades lived in France, I’ve spent most of my life actually living in French. But I can’t make myself write in French, except letters to friends. Fiction arrives in my mind by way of English. Writing is English. Writing and English are inseparable. It may be the reason why the first flash of a story takes the form of a still, like a film suddenly stopped and, of course, perfectly silent. When the sound comes it is in English. I don’t think I’m explaining it well. ”
“ Asagi yukari senin yaslarindayken, annem olum doseginde idi... Hastaliginin ne oldugunu bana soylemediler.Yastiginin altindan bir yuzuk cikarip avucuma SIKISTIRDI. Ihtiyacim olursa her zaman onu satabilecegimi soyledi, kimsenin bilmesine gerek olmadan. Goruyorsun iste, o zamanlar kadinlarin kendilerine ait hicbir seyi olmazdi. Iple baglanmis, kahverengi kagittan kucuk paketler gibiydiler. Paket gibi babalarindan kocalarina devredilirlerdi. Paket daha cazip gorunsun diye bukleler ve piyano dersleriyle suslenirdi, tabii yuzukler ve altin sikkeler, banknotlar ve hisselerle de. Paketin yeni sahibi, butun bu suslemelere deger bictikten sonra ipi cozerdi. ”

" When I was your age, about, my mother was dying of … I wasn’t told. She took a ring from under her pillow and folded my hand on it. She said that I could always sell it if I had to, and no one need know. You see, in those days women had nothing of their own. They were like brown paper parcels tied with string. They were handed like parcels from their fathers to their husbands. To make the parcel look attractive it was decked with curls and piano lessons, and rings and gold coins and banknotes and shares. After appraising all the decoration, the new owner would undo the knots. ”
-
Ispanyol roman ve oyun yazari, senarist, film yonetmeni, sair Fernando Arrabal Terán'in dogum gunu ( 11 Agustos 1932 )

ZAPO: Alo... Alo... Buyurun yuzbasim... Emredersiniz yuzbasim... Evet, 47. bolgenin nobetcisi benim... Hayir komutanim, hicbir yenilik yok... Ozur dilerim komutanim, ama carpisma ne zaman tekrarlanacak?... Ya el bombalari? Arkaya mi atmam gerekiyor, one mi? Basinizi agritmak niyetinde degilim yuzbasim. Sozumu de kotuye yormayin lutfen, ama burada sikintidan patlamak isten degil. Kendimi gercekten yapayalniz hissediyorum. Bana bir arkadas yollamaniz mumkun degil mi? Kim olursa olsun yeterki biri gelsin. (Yuzbasinin Zapo'yu iyiden iyiye hasladigi anlasilmaktadir.) Emredersiniz yuzbasim... (Zapo kulakligi yerine birakir. Dislerini gicirdatarak kendi kendine homurdandigi duyulur. Sessizlik. Zapo'nun babasi ile annesi girerler. Ellerinde pikniklerde kullanilan cinsten hasir sepetler vardir. Zapo'ya dogru yururler ama beriki, sirti donuk oldugu icin gelenleri farketmez.)
MOSYO TEPÁN: (Gayet resmi bir tavirla) Oglum, ayaga kalk ve anneni yanaklarindan op. (Zapo saskinlik icerisindenayaga kalkar, buyuk saygi ile annesini oper.) Ve simdi de beni op bakalim. (Onu alnindan oper.)
ZAPO: Saygideger babacigim ve tonton annecigim benim. Ame boylesine tehlikeli bolgeye nasil sokulabildiniz? Hemen gidin buradan,
MOSYO TEPÁN: Babacigina savasin tehlikesi konsunda belki de ders vermek istiyorsun, ama bak oglum, kulak ver bana, butun bunlar benim icin cocuk oyuncagidir. Cok gerilere gitmeye luzum yok, daha son zamanlarda yuruyen bir yeralti treninden nasil atladigimi bir bilsen. Hem bir degil, iki degil, sayisiz defa.
MADAM TEPÁN: Caninin SIKILDIGINI dusunurek, sana konuk geldik. Boyle bir savas, zamanla insani ne de olsa usandirir.
( Cephede Piknik )

ZAPO: Diga... Diga... A sus órdenes mi capitán... En efecto, soy el centinela de la cota 47... Sin novedad, mi capitán... Perdone, mi capitán, ¿cuándo empieza otra vez la batalla?... Y las bombas, ¿cuándo las tiro?... ¿Pero, por fin, hacia dónde las tiro, hacia atrás o hacia adelante?... No se ponga usted así conmigo. No lo digo para molestarle... Capitán, me encuentro muy solo. ¿No podría enviarme un compañero?... Aunque sea la cabra... (El capitán le riñe.) A sus órdenes... A sus órdenes, mi capitán. (ZAPO cuelga el teléfono. Refunfuña.) Silencio. Entra en escena el matrimonio TEPÁN con cestas, como si viniera a pasar un día de campo. Se dirigen a su hijo, ZAPO, que, de espaldas y escondido entre los sacos, no ve lo que pasa.
SR. TEPÁN.–(Ceremoniosamente.) Hijo, levántate y besa en la frente a tu madre. (ZAPO, aliviado y sorprendido, se levanta y besa en la frente a su madre con mucho respeto. Quiere hablar. Su padre lo interrumpe.) Y ahora, bésame a mí. (Lo besa en la frente.)
ZAPO.–Pero papaítos, ¿cómo os habéis atrevido a venir **uí con lo peligroso que es? Iros inmediatamente.
SR. TEPÁN.–¿Acaso quieres dar a tu padre una lección de guerras y peligros? Esto para mí es un pasatiempo. Cuántas veces, sin ir más lejos, me he bajado del Metro en marcha.
SRA. TEPÁN.–Hemos pensado que te aburrirías, por eso te hemos venido a ver. Tanta guerra te tiene que aburrir.
-
Polonyali tiyatro kuramcisi, yonetmen, elestirmen, oyuncu ve egitimci Jerzy Marian Grotowski’nin dogum yildonumu ( 11 Agustos 1933 )
“ Tiyatro kendi sinirlarini tanimak zorunda. Eger tiyatro sinemadan daha zengin olamiyorsa, birakin yoksul kalsin. Televizyon kadar savurgan olamiyorsa, yalin olsun. Teknik bir atraksiyon haline gelemiyorsa, distan gelen her turlu teknolojiden vazgecsin. Boylece elimizde yoksul bir tiyatrodaki ' kutsal ' oyuncu kalir. ”

“ The theatre must recognize its own limitations. If it cannot be richer than the cinema, then let it be poor. If it cannot be as lavish as television, let it be ascetic. If it cannot be a technical attraction, let it renounce all outward technique. Thus we are left with a ‘ holy ’ actor in a poor theatre. / Le théâtre doit reconnaître ses propres limites. S’il ne peut pas être plus riche que le cinéma, qu’il soit pauvre. S’il ne peut être aussi prodigue que la télévision, qu’il soit ascétique. S’il ne peut être une attraction technique, qu’il renonce à toute technique. Il nous reste un acteur ' saint ' dans un théâtre pauvre. ”
-
Amerikali roman ve kisa oyku yazari Andre Dubus’in dogum yildonumu ( 11 Agustos 1936 )

" Utangacligin icinde kendini begenmislik vardir. Goruntumuzun ve tavirlarimizin baskalari icin cok onemli oldugunu dusunuruz. "
-
Pulitzer Odullu Amerikali yazar Edith ( Newbold Jones ) Wharton’in olum yildonumu ( 11 Agustos 1937 )

“ Sanki kadinin sozcukleri nadir bir kelebekti ve en ufak bir hareketle urkek kanatlariyla ucup gidecek; rahatsiz edilmediginde ise cevresine baska bir suru kelebek toplayacakti. ” Masumiyet Cagi

“ It was as if her words had been some rare butterfly that the least motion might drive off on startled wings, but that might gather a flock about it if it were left undisturbed. ”
'' Bu gencler istediklerini mutlaka elde edeceklerini dusunurken, biz hemen her zaman istedigimizin olmayacagini dusunurduk. Sadece merak ettigim bir sey var, bir insanin cok onceden olacagini bildigi bir sey, kalbinin bu kadar hizli carpmasina neden olabilir mi ? ”

“ The difference is that these young people take it for granted that they’re going to get whatever they want, and that we almost always took it for granted that we shouldn’t. Only, I wonder—the thing one’s so certain of in advance: can it ever make one’s heart beat as wildly ? ”
“ Aslinda karmasik bir dunyada yasiyorlar, gercek asla soylenmiyor, yapilmiyor, hatta dusunulmuyor, sadece keyfi isaretlerle temsil ediliyordu. ”

“ In reality they all lived in a kind of hieroglyphic world, where the real thing was never said or done or even thought, but only represented by a set of arbitrary signs. ”
" Artik yalniz degilim. yalnizdim, korkuyordum. Ama karanlik ve bosluk artik gitti. Simdi kendime dondum, geceleri isiklari hep acik olan odaya giren cocuk gibiyim. "

" I shan't be lonely now. I was lonely; I was afraid. But the emptiness and the darkness are gone; when I turn back into myself now I'm like a child going at night into a room where there's always a light. "
'' Sadece birbirini seven, birbirleri icin yasayan, baska hicbir seyi umursamayan iki insan gibi yasayabilecegimiz bir yere gitmek istiyorum. ''

“ I want - Where we shall be simply two human beings who love each other, who are the whole of life to each other; and nothing else on earth will matter. ”
-
Fransiz ressam Alphonse Osbert’in olum yildonumu ( 11 Agustos 1939 )
Chant du soir, 1906 ( Musée des beaux-arts de Nancy )

Soir antique, 1908
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri