Başlığa 1 yıllık bir ara verdikten sonra herkese Günaydın,

Öncelikle, bırakın tefsiri, kendi inandığı kitabın mealini okumaktan aciz "Müslümanların" (Özellikle büyük harfle yazdım saygısızlık olmasın diye) çoğunlukta olduğu bir dönemde, okuyor olmanız alkışlanası bir şey.

İnsanın en güzel surette olduğu hakkındaki yorumlarınıza gelince - üzerinde düşününce bana da mantıklı geldi. Eğer insanı ben yaratmış olsaydım, her fırsatta o insan konuşurken falan arkadaşlarıma göz kırpar mimiklerimle "ben yaptım" derdim. Biyolojik anlamda muazzam (ama mükemmel değil). İnanılmaz biyolojik/psikolojik adaptasyon kapasitesi var. Dünyadaki diğer canlılara kıyasla ne devasa, ne de minicik, bu sebeple olası felaketlerden hep en az zayiatla çıkıyor.

Saçma ama World of Tanks 'tan öğrendiklerimden örnek vereceğim. Oyun Tank simülasyonu olduğu için kendimi küçük çapta bir Tank Bilirkişisi olarak görüyorum . Oyunda öyle tanklar var ki (gerçek hayatta kimisi üretim aşamasına geçmiş, kimisi proje aşamasındayken iptal edilmiş), belli özellikler açısından abartı iyiler. Bu abartı iyilik spesifik şartlar altında inanılmaz avantajlı olmalarını sağlıyor. Diğer tarafta öyle tanklar var ki, her özelliği "orta" denebilecek düzeyde. Gel gör ki, diğer muazzam tankın aksine, bu "orta" tank her şarta adapte olabilecek esneklikte. Buradan yola çıkacak olursak, evet insan bir aslan kadar kuvvetli değil, bir kartal kadar keskin bakış açılarına sahip değil, bir çita kadar hızlı değil, sindirim sistemi bir akbabanınki kadar güçlü asitlerle donatılmış değil, çenesi timsah kadar kuvvetli değil (bu biraz komik olurdu ), balık kadar çevik bir şekilde yüzemiyor, yarasalar kadar en ince ses titreşimlerini duyamıyor, köpekbalıkları kadar iyi koku alamıyor....Her özelliği "orta" ve bu sayede çok esnek. Her ortama adapte olabiliyor. Genelleme yaparak bu hususta insana "harika" diyebiliriz. Ama hala "en güzel surette" ifadesini yanlış buluyorum. Belki de çeviri hatasıdır...

Allah kelamı konusuna gelince - Yine empati kuruyorum, ben de Tanrı olsam ve küçük insancıklar yaratsam, "Bakın ben yaptım sizi" demek isterdim ve dolayısıyla da iletişim kurardım kimisiyle. Koskoca Tanrıyım sonuçta, tek tek hepsiyle iletişim kurmaya tenezzül etmem. Buraya kadar peygamberlerin olabiliritesini onaylamış oluyorum. Ama dinin versiyon versiyon inmiş olması, emirlerin sonraki versiyonlarda değişmiş ya da ilaveler yapılmış olması... aklım almıyor. Oyun mu oynuyoruz? Tanrı neden böyle şeyler yapıyor ki? Ve ne ilginçtir ki Zamandan Münezzeh Tanrı gönderdiği kitapta sadece biz insanların "geçmiş tarihinde" yaşanan veya ortaya çıkan şeylerden bahsediyor. Mesela neden ışınlanmanın farz veya haram olan boyutlarından bahseden bir ayet bile yok? Ya da neden X gezegenindeyken kıbleniz Y konumu olsun diye bir kural yok? Bu tüm zamanlara ithafen indirilmiş olduğu Kuranın aslında kısıtlı bir zaman dilimini muhatap alarak hüsran yaşatmasından başka nedir ki?

Kuran'da imajı çizilen Tanrı insanın sürekli karşısında iki büklüm olmasını, ona yalvarmasını, ondan bir şeyler istemesini, onu durmadan yüceltmesini ve övmesini (tazim), onu düşünmesini, hep onun kusursuzluklarından bahsetmesini.....istiyor. Bu hiç sağlıklı bir psioloji değil. Evet bir Allah var, evren ve içinde olup bitenler büyük bir iradeyi işaret ediyor. Ama bu...ne biliym

Yemek hazır nerdeyse, sonra devam ederim.

Yazı boyunca İslam ile ilgili şeyleri büyük harflerle yazmaya özen gösterdim saygısızlık olmasın diye. Arada kaçan olduysa affola. Selamlar