-
Kadinlara oy hakki taninmasi icin verilen mucadelenin ilk onculerinden Amerikali Kolelik karsiti, sivil haklar aktivisti Susan Brownell Anthony'nin olum yildonumu ( 13 Mart 1906 )
" Kadinlarin erkek korumasina ihtiyaci yoktur ama kendini korumayi ogrenmeye ihtiyaci vardir. "
" Tanri'nin kendilerinden ne yapmalarini istedigini gayet iyi bilen insanlara guvenmem, zira gordum ki onlarin arzulari da her zaman bu isteklerle cakismistir. "
-
Rumen dil tarihcisi ve filozof Mircea Eliade’nin dogum yildonumu ( 13 Mart 1907 )
“ Kadin ile ekilmis topragin ozdeslestirilmesine pek cok toplumda ve Avrupa halk inanislarinda rastlariz. Bir Misir ask sarkisinda sevgili ‘ben topragim,’ der. Videvdat'da ekilmemis yer cocuksuz bir kadina benzetilir. Masallarda kisir kralice soyle yakinir: ‘Hicbir seyin yetismedigi bir tarla gibiyim. ‘Buna karsin XII. yuzyildan bir siirde Meryem Ana ‘terra nan arabilis quae fnıctum parturiit’* olarak onurlandirilir. Ba'al, ‘tarlalarin kocasi’ olarak adlandirilir. Kadinla, topragin ozdeslestirilmesi ozellikle Sami halklarinda yaygindir. Islam metinlerinde, kadin ‘tarla,’ ‘bag’ olarak adlandirilir. Kuran'da, ‘Kadinlariniz sizin tarlanizdir,’ denir. Hindular, ekili toprakla kadinlik organini ( yoni ), tohumla ersuyunu ozdeslestirirler. ‘Bu kadin yasayan bir toprak gibi oldu: ona tohumlarinizi ekin ey erkekler!’ Manu yasalarinda ‘kadinin bir tarla olarak kabul edilebilecegi, erkegin de tohum oldugu’ soylenir. Narada bu kurali su bicimde yorumlar: ‘kadin tarladir ve erkek tohum dagitandir." Fince bir atasozu ‘genc kizlarin bedenleri tarlalaridir,’ der. “
* ( meyve verdigi halde saban islemez [surulmeyen] toprak )
“ The identification of woman with the ploughed earth can be found in a great many civilizations and was preserved in European folklore. ‘I am the earth,’ declares the beloved in an Egyptian love song. The Videvdat compares fallow land to a woman with no children, and in fairy tales, the barren queen bewails herself: ‘I am like a field on which nothing grows.’ On the other hand, a twelfth-century hymn glorifies the Virgin Mary as terra non arabilis quae fructum parturiit. Ba'al was called ‘the spouse of the fields.’ And it was a common thing among all Semitic peoples to identify woman with the soil. In Islamic writings, woman is called " field ", ‘vine with grapes’, etc. Thus the Koran. ‘Your wives are to you as fields.’ The Hindus identified the furrow with the vulva (yoni), seeds with semen virile. ‘This woman is come as a living soil : sow seed in her, ye men!’ The Laws of Manu also teach that ‘woman may be looked upon as a field, and the male as the seed.’ Narada makes this comment: ‘Woman is the field, and man the dispenser of the seed.’ A Finnish proverb says that " maidens have their field in their own body. ”
-
Turk edebiyatinin en uretken roman yazarlarindan Kemal Tahir'in dogum yildonumu ( 13 Mart 1910 )
“ Anadolu’yu birakacagim simdilik. Benim gordugum, tez vakitte gidicidir. Mogol. Cunku Mogol’un duzeniyle de uyusmaz bizim Anadolu topragi. Eski Yunan’in, Roma’nin duzeniyle de uyusmamistir cunku. Bizim gazi beylikler cabalasin bakalim, Konya’yi ele gecirmek icin. Bogussunlar birbirleriyle, gucten dusursunler kendilerini bos yere. Isimi kolaylastirsinlar! Verimli topraklara sahip olana yarar Anadolu. Tukenmez insan kaynagidir, insanin zanaati da gorundugu gibi koyluluk degildir, devlet kuruculugudur. "
" Je vais m’éloigner de l’Anatolie pour l’instant. Les Mongols sont sur le point d’arriver. Notre terre d’Anatolie ne peut pas s’entendre avec l’ordre mongol. Parce qu’elle ne s’est pas entendue avec l’ancien ordre grec ni l’ordre romain. Nos beylik gazi n’ont qu’à se battre pour mettre la main sur Konya. Qu’ils s’entretuent les uns les autres, ils me faciliteront le travail. Les possesseurs des terres fertiles, voilà ce qui est utile à l’Anatolie. C’est cela la source d’un peuple qui ne s’éteint pas, et l’aptitude du peuple ce n’est pas d’être paysan, c’est de fonder un État. "
“ ... yaptigim arastirma sirasinda gordum ki, Osmanli, bize belletilen Osmanli, degil. Kendisine ozgu bir yapisi var! Tarihin en uzun omurlu imparatorlugu kurulmussa, Bati gibi amansiz bir gucun karsisinda 300 yil santim santim gerileyerek direnilmisse, bunun onemli temelleri olmali... Ayan sorunu, beni Osmanli sorununa boyle getirdi. Bugun inaniyorum ki, Osmanli’yi geregi gibi anlamadan, gercegine inmeden, hic bir memleket sorunumuza yanasamayiz. Yanasmaya kalktik mi yanilacagiz. "
" ...à la suite des recherches que j’ai effectuées, je me suis aperçu que les Ottomans ne sont pas les Ottomans que l’on a en mémoire. Ils ont une organisation qui leur est propre. Il faut qu’ils aient des fondements importants pour résister en reculant centimètre par centimètre pendant 300 ans face à une force aussi impitoyable que l’Occident. C’est ainsi que le problème des âyân m’a amené à la question des Ottomans. Aujourd’hui je crois que sans comprendre les Ottomans de manière correcte, sans descendre dans cette réalité, nous ne pouvons aborder aucun problème de notre pays. Qu’on les aborde et l’on se trompera. "
" Ben, romanimda herhangi bir tarih donemini anlatmiyorum; bir toplumun o cagdan bu caga yansiyan dinamigini belirtmeye calisiyorum. / Dans mon roman, je ne raconte pas telle ou telle période historique ; j’essaie de montrer la dynamique d’une société qui se reflète d’une époque à une autre " Ismet Bozdag, Kemal Tahir’in Sohbetleri
-
Amerikali bilim - kurgu hikaye yazari Lafayette Ronald Hubbard’in dogum yildonumu ( 13 Mart 1911 )
“ Eger bir adamin biraz deli oldugunu dusunuyorsak, gecmis donem ogrenme alanlari bizi, onun ask hayati ve cocukluk cagina bakmaya yonlendirirdi. Daha yeni ve iyi bir bakis acisi ise, onun guvencelerine ve calisma kosullarina bakmaktir. Bir ulusun bireylerinin guvenceleri kotuye gittikce delilik artacaktir. Eger ulusal delilik problemleriyle savasacak ve ustesinden geleceksek; daha iyi akil hastaneleri yapmak yerine daha iyi calisma kosullari yaratmaliyiz. “ Calisma Problemleri
“ If we find a man a bit insane, old time ‘ ologies ‘ would have had uslook up his love-life or his childhood. A newer idea and a better one isto look up his security and conditions of work. As Security goes badin a nation, insanity rises. If we were to attack national insanity prob-lems and conquer them we wouldn’t build better insane asylums – wewould better the conditions of work. “
" Yasli, gence 'Sende tecrube yok' der. Genc aksakalliya 'Sende hayal gucu yok. Tum yeni fikirlere kapalisin!' der. Acikca goruluyor ki kisi icin en ideal durum, yasin getirdigi deneyimle birlikte, gencligin ozelligi olan coskuya ve hayal gucune sahip olmasidir. "
“ Age says to youth, 'You have no experience!' Youth says to age, 'You have no vision, you will not accept or even examine new ideas!' Obviously an ideal arrangement would be for one to have the experience of age and the vitality and vision of youth. ”
-
Turk sair, tiyatro oyunu, roman, deneme ve makale yazari Melih Cevdet Anday'in dogum yildonumu ( 13 Mart 1915 )
" Sessizlik, kocaman bir goktasi gibi oturmustu kentin ustune; bu yuzden saskina donen insanlar birbirlerinin yuzlerine bakiyorlar, uyuyan bir canavari uyandirmaktan korkarmiscasina ayaklarinin ucuna basarak yuruyariardi sanki. Sancili bunalimlarin ardindan gelen gevsemeye, rahatliga benzer bir gorunus. Bir genc kiz, bir kilise duvarinin onunde durmus, basini kaldirmis, sol elini alnina siper etmis, bir gozu kapali, gunese bakiyordu. "
" El silencio, como un enorme meteorito, se había asentado sobre la ciudad; la gente, asombrada, se miraba una a otra y todos caminaban en puntillas como si tuviesen miedo de despertar a un monstruo durmiente. Había una calma aparente, el sosiego que llega después de las crisis dolorosas. Una joven que se había parado en frente del muro de una iglesia, levantó la cabeza, se puso la mano izquierda en la frente y con un ojo cerrado miró al sol. " La orden secreta
Elbistan ovasini ovmeyen yoktur
Gun gibi acmis kollarini ruzgara, suzme ceylan,
Yaz getirir ilik ilik havasini tanidigim zamanin
Yikanmis asma uzumundeki bulbul gibi
Mor sumbulleri sallar duraklayan sabah,
Yuregimin yalanini alan bilmedigim sevinc.
Ve ayva dalinda eglenir bir sure
Kanat cirpan turna, tanin beyarisi,
Ismail beyin soguk sulu yaylasini bilirim,
Sarap kokar selviler sarilmis gul dali
Dort adam boyu, sislere dolanmis, yukarida.
Sonra bakarsin agirbasli havuzda titriyor
Mor bulutlar gibi, kuslarin aldandigi.
Buyume zamanidir gencligini bilmeyen karincanin,
Agustos bocegi gibi oter gunes, insan kalan put,
Ozgurlugumun bagiran cicegi, saygin,
Ot akarsuyun kulagina fisildar
Topraga inmis yuregimizin cicek doruklarini.
Koca Binboga'da sahin yuvasini goruruz
Goz kamastirir cicekleri sabahleyin
Ruzgari yurege carpan can sesleri gibi.
Ayisiginda ejderler iner yildizli gozlerle
Koyaklara, binlerce cicegin oynadigi...
Gece, gece Binboga'da yatalim atim.
No one celebrates the Elbistan meadow.
It opens its arms to the wind like dawn, a refined gazelle.
Summer brings the balmy weather of the time I knew,
Like a nightingale singing in fresh, hanging grapes.
Hesitant morning sets the purple hyacinth free.
Delight I've never known extracts lies from my heart
And it enjoys, for a time, the quince in the branches.
A crane flaps its wings, sapling of dawn.
I know well Ismail Bey's high plateau with its cold running waters,
The rose's branch, as tall as four men, that winds around the cypress,
High up and coiled in the fog, with an aroma like wine.
There you can see the heavy-headed pool quake
Like purple clouds that deceive the birds.
It's time for the ant that never knew childhood to grow up,
The sun droning like a cicada, an idol like a man,
The shouting flower of my freedom, respected.
The weeds whisper into the ear of the stream,
The heart's flower comes down to earth from the heights.
One can see a falcon's nest in the Koja Binboga,
Its morning flowers dazzle the eye,
They pulse in the heart of wind like the chiming of a bell.
In the moonlight dragons descend with their eyes full of stars
To the valley where thousands of flowers play . . .
Tonight, tonight let's sleep in the Binboga, my horse.
Ben ruzgar icinde yasadim,
Gun oldu bas donmesi yalniz, yalniz
Uzak taslardi yalvaclarim.
Ne ses, ne orman, tek basima, issiz
Bir yagmur avutur benligi.
Yoksa ormanda bir tanri gibi beklemek
Ses isitebilirsek.
J'ai vécu dans le vent,
À une époque seul le vertige, seules
Les pierres lointaines étaient mes prophètes.
Ni voix, ni forêt, tout seul, déserté,
L'être se distrait d'une ondée.
Ou bien dans la forêt comme un dieu attendre
Si l'on entend une voix.
-
Filistinli sair Mahmud Dervis'in dogum yildonumu ( 13 Mart 1941 )
Gozleriyle Filistin,
kollardaki, goguslerdeki dovmelerle Filistin,
adiyla saniyla Filistin.
Duslerin Filistin'i ve acilarin,
ayaklarin, bedenlerin ve mendillerin Filistin'i,
sozcuklerin ve sessizligin Filistin'i
ve cigliklarin.
Olumun ve dogumun Filistin'i
Palestina de ojos y tatuajes.
Palestina de nombre.
Palestina de sueños y de penas
Palestina de pies, de cuerpo y de pañuelo.
Palestina en palabras y en silencio.
Palestina de voz.
Palestina de muerte y nacimiento
-
Amerikali sair, roman ve kisa oyku yazari Stephen Vincent Benét’in olum yildonumu ( 13 Mart 1943 )
" Buraya geldim geleli Abraham Lincoln’u dort kere yazdim, biri cok iyiydi. Kabul etmediler tabii. Simdi, iclerinde benim de bulundugum yedi kisi, besinci bir metin ustunde calisiyoruz. En kotusu bu olacaga benziyor. Buradan hemen cekip gitmezsem delirecegim…Belki de delinin tekiyim zaten. "
“ Since arriving, I have written four versions of Abraham Lincoln, including a good one, playable in the required time. That, of course, is out. Seven people, including myself, are now working in conferences on a 5th one…. If I don't get out of here soon I'm going crazy. "
-
Emmy ve SAG Odullu Amerikali aktor, film yonetmeni, tiyatro oyuncusu, tiyatro egitmeni ve tiyatro yonetmeni William Hall Macy'nin dogum gunu ( 13 Mart 1950 )
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri