Artan

38,72 10 18:10
1,32 10 18:10
156,20 10 18:10
145,20 10 18:10
13.620,00 9.99 18:10
Artan Hisseler

Azalan

30,96 -10 18:10
14,64 -9.96 18:10
585.100,00 -9.85 18:10
28,46 -8.19 18:10
2,79 -7.31 18:10
Azalan Hisseler

İşlem

12.407.378.932,25 18:10
8.790.086.131,88 18:10
6.391.210.512,19 18:10
6.249.460.477,35 18:10
5.938.404.533,40 18:10
Tüm Hisseler
Sayfa 115/176 İlkİlk ... 1565105113114115116117125165 ... SonSon
Arama sonucu : 1419 madde; 913 - 920 arası.

Konu: Tarihte Bugün

Hybrid View

Previous Post Previous Post   Next Post Next Post
  1. Madenciler Anıtı

    Kanlısırt'taki 16. Tümen yada diğer adıyla Madenciler Anıtı hakkında en çok bilgi sahibi olunan anıtlardan biridir. Anıt’ın bulunduğu yer tam olarak bugün Kanlısırt'ta bulunan Lone Pine anıtının karşı köşesinde, Cemaldere’ye inen yamacın hemen başında bulunuyordu

    Lone Pine Mezarlığı aslında 7 Ağustos ve öncesindeki dönemde 16. Tümen’in 47. Alayının birinci siperlerinin olduğu nokta idi. 6 Ağustos günü yaşanan obüs bombardımanları sonrası Alay bir tabura yakın askerini kaybetmişti. Akşamüzeri 17.30’da bombardımanın bitmesinden sonra Anzak kuvvetleri ilerlemiş, Alayın geri kalan kuvvetlerini Cemaldere içine atmıştı. Bu sırada 15. Alay Komutanı Yarbay İbrahim Şükrü de birliğiyle desteğe gelmişlerdi. Binbaşı Ahmet Tevfik ve Yarbay İbrahim Şükrü şehit olmuştu. Bu iki gün devam eden Kanlısırt’taki muharebelerde Türkler 1520 şehit vermiş ve 4750 Türk askeri de yaralanmıştı.

    Binbaşı Zeki bey ve Avustralya Tarih Komisyonu Üyeleri Kanlısırt’ta (Şubat-Mart 1919) Zeki Bey’in solunda, fotoğrafın en sağındaki komisyon üyesi ile arasında 16. Tümen anıtı görülebiliyor.

    Yine Avustralya Tarih Komisyonu’nun gezisi sırasında alınmış, anıtın uzaktan görülen bir fotoğrafı

    Mondros Mütarekesinden sonra Gelibolu’ya gelen Avustralya Tarih Komisyonu ve Charles Bean’e Binbaşı Zeki Bey mihmandarlık etmişti. Yarımadada bu noktaya gelindiğinde Charles Bean Binbaşı Zeki Bey’den aldığı bilgiler ışığında anıtla ilgili olarak; anıtın tahliyeden sonra dikildiğini ve anıtın 7 Ağustos günü Anzak ilerleyişinin durdurulduğu noktaya dikildiğini söylüyor. Yine Gallipoli Mission adlı eserinde obelisk benzeri bu anıtı gördüğünde bir şok yaşadığını söylüyor Charles Bean ve bu anıtın ve diğerlerinin Türklerin haklı bir gururu olarak dikildiğini düşünüyor. Fakat yine de bu anıtı kitabının içindekiler kısmına “Kanlısırt’taki Geçici Türk Anıtı” olarak yazmıştır.
    Bu yazı şekli anıtın yıkıldığını veya yıkılacağını biliyor anlamına gelir..!

    Bu anıta ait ilk fotoğrafların 1919 yılında, Avustralya Tarih Komisyonu tarafından çekildiği sanılsa da, aslında daha öncesinde alınmış bir fotoğrafı bulunmaktadır. Sermet Atacanlı Koleksiyonunda bulunan bu fotoğraf, şehitleri ziyaret eden bir askere ait bir fotoğraf. Bunun dışında İşgal Döneminde anıtın alınmış birçok fotoğrafı bulunmakta. Avustralya Tarih Komisyonu üyeleri ve binbaşı Zeki Bey ve burayı ziyaret eden birliklerin burada fotoğrafları bulunmaktadır. Bu sebeple, aslında kaybolduğu halde en çok fotoğrafı olan anıt diyebiliriz.

    Benim Notum: 2005-2007 yılları arasında Zonguldak'ta görev yaptım.
    O dönem içinde takip ettiğim forumların bazılarında konuyla ilgili paylaşımlar vardır. Özetle:

    Türklerin eski bir savaş geleneği olan lağımcılık, Osmanlı Devleti'nde, dönemine göre modern bir yapıya ulaştırılarak, çeşitli savaşlarda kullanılmıştır. Eski devirlerde, hazırlanan tüneller aracılığı ile kale surlarının altına kadar ilerleyerek, burada bulunan sur duvarlarım tutan kalasların yakılması ile surların çökertilmesi sistemi varken, sonraları surların altına yerleştirilen barutun patlatılması ile sur yıkımı sağlanmıştır.

    Bu işlerle ilgili olan Lağımcı Ocağı, özellikle kale kuşatmalarında önemli bir işleve sahiptir. İstanbul'un Fethi (1453), Rodos'un Fethi (1522), I.Viyana Kuşatması (1529), Lefkoşe ve Magosa Kuşatmaları (1571), II. Viyana Kuşatması (1683) esnasında Türkler tarafından şiddetli lağım patlatmaları olduğu bilinmektedir.

    Çanakkale Kara Savaşları'nda her iki tarafında lağım yöntemine başvurduğu görülür. Bu, yukarıda bahsedilen örnekler ile yöntem olarak aynı olsa da uygulamada farklılıklar gösterir. Çünkü birinde söz konusu olan kale kuşatmaları iken, Çanakkale Savaşları'nda siperler arası mücadele örneğini teşkil eder. Birinde kaleyi ele geçirmek için açılan gedikten hücum edilir, diğerinde havaya uçurulan siper ele geçirilmek için taarruz yapılır. Bu tür uygulamaların özellikle Gelibolu Yarımadası kuzey bölgesinde yoğunlaştığını söylemek yanlış olmaz; çünkü burası diğer muharebe yerlerine göre daha sarp bir araziye sahiptir. Yine de, özellikle muharebelerin son aylarında Seddülbahr bölgesinde de her iki tarafın lağımlar patlattığı görülmüştür.

    En somut bilgi ise Esat Paşanın hatıratında karşımıza çıkıyor. Esat Paşa, cephedeki ilk lağım faaliyeti hakkında şunları söyler:
    "Beş-altı gün evvel toprak altından işitilen kazıma seslerinden, düşmanın lağım kazmakta olduğu kanısına varılmıştı. Harbiye Nazırı kadar yetkisi olduğunu bildiğim Levazım Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Paşaya doğrudan doğruya başvurarak Zonguldak'tan lağım kazmakta olan dört-beş lağımcının acele gönderilmesini rica ettim. Üç-dört gün içinde bana dört uzman lağımcı gönderdi. Cesur ve çalışkan alay kumandanı, hemen işe başladı. Lağımcıların tahminine göre kazdıkları lağımın ucu, düşman siperlerinin altına varmıştı. Bunun üzerine gerekli tertibat alındı. O gün topçu birliklerinden sabah namazına başlamadan önce güzel bir sesle ezan okunurken, 14.Piyade Alayı tarafından düzenlenmiş olan lağım ateşlenerek düşmanın burada bulunan siperleri havaya uçurulduktan sonra piyade savaşları bütün şiddetiyle sürmeye başladı. Topçularımız, gündüzden hedef ve nişan noktalarını ayarlamışlardı. Biz de yeni lağımlar kazıp düşman lağımlarını dinlemek üzere tertipler alıyorduk. "

    Çanakkale'de Ereğlili Madencilerin Kampı (TSK Arşivi)

    Araştırmacılar için bakir olan bu konuda birkaç kaynakta da şu bilgilere rastlıyoruz: “Türk güçleri, istihkamcıların (lağımcı) yanı sıra, Zonguldak'ta kömür ocaklarında çalışmış gençleri de toplayarak lağım çarpışmalarının yaşandığı siperlere sevk etti. Seddülbahir cephesinde bu tür çarpışmalara Alman istihkamcıları da katıldılar... Türkler lağımları kazma-kürekle açarken, düşman hayli modern kazı gereçleri kullanıyordu

  2. Arıburnu Zafer Anıtı

    İşgal sırasında müttefikler tarafından yıkıldığına dair kesin bilgi olan tek anıttır

    Fred Waite 1921 baskısı kitabında bu anıtın kendileri tarafından yıkıldığını açıkça yazmıştır.

    Fred Waite’in The New Zealenders at Gallipoli adlı eserinin “Return to Anzac” bölümünde sayfa 300’de Türklerin diktiği Arıburnu Zafer Anıtı’nın resmini görüyoruz. Resim alt yazısında şöyle diyor:

    “No. 1 Post’un Arkasındaki Bir Türk Zafer Anıtı: Top mermisi kovanlarının bir araya getirilmesiyle tasarlanmış. Bu anıtın kendisi kendi askerlerimiz tarafından yıkıldı.”[8]

    Yine Charles Bean Gallipoli Mission adlı eserinde bu anıtı da “Geçici Türk Anıtı” olarak belirtmiştir.

  3. Çataldere Şehitliği ve Anıtı


    Bu anıt aslında o zaman Cup dediğimiz Cemaldere ve Çataldere’nin birleştiği noktaya yakın bir noktada yapılmış bir anıttır.

    Şevki Paşa Tahkimat Haritası’nın 17. Paftasında Çataldere içerisinde işaretli anıtın bir şehitliğin içerisinde (bugünkü Çataldere Şehitliği) işaretli olduğu görülmektedir.

    Burası ile ilgili olarak Charles Bean şehitlik ve anıt olarak bahsetse de muhtemelen bu anıt da işgal döneminde yitip gidenlerden olmuştur.
    Çünkü 1933’te bölgeyi gezen Hüseyin Nihal ATSIZ ve sonraki ziyaretçiler de bahsetmemektedir

  4. Mehmet Çavuş Şehitliği

    Mehmet Çavuş Anıtı aslında 19. Tümen Anıtı olarak dikildiği bilinmektedir.

    Bu nokta 57. Alay 3. Taburunun kontrolü altında önemli çarpışmalara sahne oldu. Charles Bean Gallipoli Mission adlı eserinde 1919’da buraya geldiklerinde buranın 7 Ağustos’taki Nek taarruzunun 57. Alay 3’ün Tabur Komutanı Ali Hayri Bey’in idare ve cesaretiyle taarruzu durdurdukları nokta olarak işaretlendiğini ifade ediyor.
    Ayrıca yine bu nokta için şunları söylüyor:
    “Bu anıtın üzerinde bir Türk Çavuşu için bir yazı vardı. Buna göre Nek’teki şiddetli çarpışmaların sürdüğü günlerde o bizim hatlarımızın neredeyse içerisinde arkadaşları onun son sözlerini duyana dek çarpıştı. Son sözlerinde –Ben ülkem ve sizler için öldüğümden dolayı mutlu ölüyorum, sizler ve komutanlarım intikamımı alacaklardır.- demişti"

    Hüseyin Nihal ATSIZ 10 arkadaşı ile birlikte Anafartalar Zaferi’nin 18. Yıldönümünde (4-11 Ağustos 1933) yarımadadaki harp sahalarını yürüyerek ziyaret ettiklerinde aldığı bu fotoğrafta bildiğimiz Mehmet Çavuş Anıtı’nın yanında bir mezar da bulunmaktadır. Hatta Hüseyin Nihal ATSIZ bu mezar için “Mehmet Çavuş’un Türbesi” ifadesini kullanmıştır.
    Bu anıt, civardaki kemikler toplanarak yapılan bir şehitlik olma ihtimali de bulunmaktadır. Binbaşı Fred Waite de bu anıt ve mezarla karşılaştığında şunları söylüyor:
    “Komisyonlar (Avustralya Savaş Komisyonu) eski tarihi araştırırken muzaffer Türkler Yarımadada büyük anıtlar yaptırdılar - Kâfirlerin yenilgisini anmak için yapılan anıtlar-.”


    Bu şehitlikte bahsedilen Mehmet Çavuş ara ara basında haberi çıkan Kırşehir'li Mehmet Çavuş değil. Çünkü o savaş sonrası memleketine döndü. Mesela bu resimde Avrupa basınında sık kullanılan Mehmet Çavuş fotoğrafı.
    Kısacası tarihimizde Mehmet'ler çok. Askerimize Mehmetçik denmeside bundan sanırım.

  5. Kemalyeri Abidesi


    Kemalyeri, 25 Nisan ile 17 Mayıs tarihleri arasında Yarbay M. Kemal’in (Atatürk) karargahını kurduğu yerdir. 17 Mayıs’ta ise burayı karargâh yeri olarak 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa devralacaktır. Kemalyeri’nin isminin belirlenmesini, 3. Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Fahrettin (Altay) şöyle anlatır:

    “...Ertesi sabah emir subayı Fahri ile 19’uncu Tümene hareket ettim. Yolda makineli tüfek ateşine tutulduk. Anlaşılıyordu ki, düşmana çok fazla sokulmuştuk. Canımızı zor kurtardık. Her taraf sık fundalık kesik dereciklerle dolu, bir ere rastladık. Bize yolu gösterdi. Tümen karargâhını böyle bulabildik. Mustafa Kemal ile Kurmay Başkanı İzzettin (Çalışlar) bir sel yarıntısında ayaklı dürbünle düşmanı gözetliyorlardı. Beni görünce sevindiler. Kucaklayıp öpüştük. Gazalarını tebrik edip ihtiyaçlarını sordum. Artık ayrılıyorduk ki:

    - Karargâhınız hep burada mı kalacaktır? Burasının ismi nedir?

    Mustafa Kemal biraz düşündü.
    - Evet, burada kalacağız. Ama sel yarıntılarının ismi mi olur? (Onları söylerken gülümsüyordu.)
    - Olur... olur... Mesela Kemalyeri olur...
    Hoşlandı. Karargâha dönüşte Kolordu Komutanının oluru alınarak bu isim konuldu.

    Bu yukarıda belirtilen öneme binaen yapılan bu anıt da bugün burada bulunmamaktadır. Hakkında az miktarda bilgi bulunan ve tarihin sayfalarında kısa bir dönemde yaşayıp yok olan bu anıt muhtemelen 1960 yılında Abide’nin tamamlanmasının ardından yapılmıştır.

    Nitekim Şehitlikleri İmar Vakfı Cemiyeti’nin Abide, Nuri Yamut Anıtı ve Mehmet Çavuş Anıtı’nın tamamlanmasıyla (restorasyon) 1960-1961 yılları sırasında inşaatı başlayacak bir Kemalyeri Abidesi yaptırma planı bulunmaktaydı.

    Bugün burada Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) 3 Mayıs 1915 günü saat 19.00’da birliklerine verdiği emrin 5. Maddesinin yazılı olduğu bir yazıt bulunuyor. Bu yazıt ve diğer yazıtlar 1970 yılında yapılan bir yarışmayı kazanan Mimar Ahmet ÜLGÖNEN tarafından tasarlanmıştı.

    Bu yazıtlar 1985 yılına kadar da bugünkü yerlerinde tamamlanmıştır. Bu sebeple anıtın, bugünkü yazıtın yapılacak olması nedeniyle yıkılmış olma ihtimali oldukça yüksektir.

  6. 4. Bölük Komutanı Yahya Hayati Efendinin Şehitliği

    Hüseyin Nihal ATSIZ’ın 1933 yılında Yarımadayı yürüyerek ziyareti sırasında karşılaştığı şehitliklerden biri olan bu şehitlik, bugün yine yok olup gitmiş olan şehitliklerden biridir.

    Zira Hüseyin Nihal ATSIZ bu şehitlik hakkında bilgi verirken neredeyse yıkılmak üzere olduğunu ve çok uzun süre dayanamayacağını düşündüğünü belirtiyor.

    Kurtgediği civarında olan bu şehitlikte hangi Alay’a bağlı olduğu belli olmayan bir 27 Temmuz 1331 tarihinde (10 Ağustos süngü taarruzu olsa gerek) şehit olan 4. Bölük Komutanı’nın yattığını belirtiyor. Fakat MSB Arşivine baktığımızda Birinci Dünya Savaşı’nda şehit olanlar arasında adı Yahya Hayati olan bir asker olduğunu görüyoruz. Bulduğumuz Yahya Hayati adlı askerin rütbesinin Üsteğmen olması bir bölük komutanı olması nedeniyle bilgilerin doğruluğuna bizi yaklaştırıyor. Fakat Selanik doğumlu olduğu, Baba adının Şeyho olduğu bilgileri varken, hangi cephede şehit olduğu, hangi tarihte şehit olduğu bilgileri bulunmuyor. Bu nedenle bu da araştırılması gereken ayrı bir konu.

    Hüseyin Nihal ATSIZ, Conkbayırı’ndan, Kurtgediği’ne doğru ilerlerken bu şehitlikle nasıl karşılaştıklarını şu şekilde anlatıyor:

    “Conk Bayırında 2 saatten fazla kaldık ve bu düşman abidesinin kenarına onların sağır kulaklarına bir daha duyurmaya çalışarak Çanakkale savaşını okuduk. Yeniden yola çıktığımız vakit gök bulutluydu ve güneş yoktu. Conk Bayırı ile Anafarta arasını birleştiren yol tepeler ve vadilerle dolu... Her tümseği döndükçe sırıtan anzak abidesini bundan sonra ta vapurla Nara Burnunu dönünceye kadar kaybetmedik. Bayırdan yarım saat kadar uzaklaşmıştık ki Kurt Geçidi göründü. Buraya bilmiyoruz niçin Kurt Geçidi demişler... Otuz metre kadar uzanan ancak yan yana iki kişinin geçebileceği bu geçit de batıdan Anafarta ovasına hakim... Doğudan da Kanlı Sırtı oldukça iyi görebiliyor. Geçidin manzarası çok korkunç... Havanın kapalı olması da solda uzanan ovayı daha esrarlı gösteriyor. Kurt Geçidini dolanınca uzaktan büyük Anafarta köyünün eski değirmenleri göründü. Bu tepeyle köyün arasında ince bir yol uzanıyor, hepimiz susuyoruz, yalnız Mengüç elindeki muzıka ile mırıldanıyor:
    Açıldı kale yolu,
    Göründü Gelibolu.
    Bırak deniz gideyim,
    Orası yasla dolu.
    Birden yolun bir meydana açıldığı göründü. Sellerin büyük oyukla kazdığı bu meydanın solunda daha ancak bir yılın yıprantısına dayanabilecek bir eski mezar vardı. İri taşlarla tutturulmuş olan bu mezarın altını su tamamen oymuş... Dikkatle okuyoruz. Bu da kanını yurdu yaşatmak için seve seve dökmüş bir Türk oğlu... Bu da tarihin kaydetmediği, fakat başlı başına bir tarih olan erlerden biri... Hayati Efendi... Mezar taşının üzerinde şunlar okunuyor:

    27 Temmuz 331’de İngilizlerin fâik kuvvetleri karşısında bir avuç bölüğüyle müdafaa ve kahramane şehadetiyle ibka-yi nâm eden kal’e istihkâm taburu bölük 4 kumandanı Yahya Hayati Efendisinin mezarıdır.”

  7. Avusturya Macaristan Topçu Anıtı

    Avusturya-Macaristan Topçuları adına dikilmiş bir anıttır. O dönem müttefikimiz oldukları ve aynı zamanda ortak bir zaferin nişanesi olması açısından önemlidir. Maalesef bu anıtta Gelibolu Yarımadasında kaybolmuş savaş miraslarından birisidir..

    Aslında anıtla ilgili neredeyse hiç bilgi olmasa da resmine ulaşmak bir mucize oldu.
    Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda yayınlanan Österreichische Illustrierte Zeitung adlı haftalık resimli derginin 7 Mayıs 1916 tarihli sayısında anıta ait fotoğrafı görüyoruz.

    Bulgaristan yolunun açılmasından sonra Kasım1915'te cepheye gelen K.U.K. 24 cm Mörserbatterie Nr. 9 (Avusturya-Macaristan) bataryası adına Matikdere’de yapıldığını düşündüğümüz bu anıt da kaybolanlar arasında.

  8. Düşmanın Seddülbahir’den Firarı Anıtı

    İlk olarak Alman Araştırmacı-Koleksiyoner Gunter Hartnagel’in arşivindeki fotoğrafları 2008’li yıllarda paylaşması ile var olduğunu öğrendiğimiz anıt, bugün bulunmamaktadır.

    Üzerinde 'İngiliz ve Fransızların Seddülbahir’den Firarı 27 Kanunu Evvel 1331' yazan anıtın, dikilme amacının müttefiklerin Ocak 1916’da yarımadayı tahliyesi olduğunu anlıyoruz.

    Bugün yok olmuş olan anıtın, hem üzerindeki yazı, hem de elimizdeki fotoğrafın gösterdiği veriler doğrultusunda Seddülbahir Köyü içinde, Seddülbahir Kalesi yakınlarında bir noktaya dikildiğiniz sanıyoruz.

    Charles Bean ve diğer Avustralya Tarih Komisyonu üyeleri bu anıttan söz etmemişlerdir.
    Daha sonra 1933 yılındaki ziyaretinde bu noktaları yürüyerek çok detaylı biçimde gezen Hüseyin Nihal ATSIZ, Seddülbahir Kalesi içerisinde bulunan Trablusgarp Harbinden kalma Trablusgarp Anıtını dahi görmüş, bu anıt ile karşılaşmamıştır.

    Mantıklı izahı ise muhtemelen bu anıt da işgal döneminde yok olanlardan biridir.
    Düşmanın Seddülbahir’den Firarı Anıtı da yine ne Şevki Paşa Tahkimat haritasında, ne de Şevki Paşa Çanakkale Boğazı Haritasında işaretlenmemiştir.

Sayfa 115/176 İlkİlk ... 1565105113114115116117125165 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •