-
Fransiz edebiyatinin kardes romancilari Goncourt kardeslerden Edmond de Goncourt’un olum yildonumu (16 Temmuz 1896)

“Kadinin icinde iki kadin vardir. Salt kadin ve adetli kadin. Ilki yumusak, iyi, dogasi geregi ozverili bir hayvandir; ikincisi ise cilgin, kotu, yasamini paylasanin cektigi acilardan buruk bir zevk alan bir hayvandir.”
-
Booker Odullu Ingiliz roman yazari ve sanat tarihcisi Anita Brookner’indogum yildonumu (16 Temmuz 1928)
“Eger evli ve 6 cocuklu mutlu biri olsaydim, yaziyor olmazdim. Boyle bir seyi isteyip istemedigimden de supheliyim. Bu cumleyi yazdigimdan beri degistim. Yaziyorum cunku bundan zevk aliyorum. Yazmak, beni yasamin caresizliginin pencesinden kurtardi. Yazarken iyi hissediyorum.”

“If I were happy, married with six children, I wouldn’t be writing. And I doubt if I should want to. But since I wrote that sentence I have changed. Now I write because I enjoy it. Writing has freed me from the despair of living. I feel well when I am writing; I even put on a little weight!”

“Yazmak, beni yasamin caresizliginin pencesinden kurtardi.”
-
Kubali sair Reinaldo Arenas’in dogum yildonumu (16 Temmuz 1943)

Ben...
O cocugum...
Kirli yuvarlak yuzlu...
her kosede karsina cikip,
"bir ceyrekligin var mi?" diyerek...
Canini SIKAN...
ben...
yuzu kirle kapli...
Hic suphesiz
kimse tarafindan istenmeyen...
diger cocuklar,
atlayip ziplayip gulusup oynasirken...
uzakta durup gelip gecen
at arabalarini izleyen...
Ben istenmeyen o cocugum...
Kesinlikle istenmeyen...
Kirli yuvarlak yuzlu...
Oyle ki dev sokak isiklari ya da
buyuk annem beni aydinlatmadan...
ya da kucuk kizlarin onunde
oylece aptal aptal dikilip durmadan
cok once...
Kirli yuzunun asagilayici bakislarini yansitan, o cocugum ben...
ben o her zaman kizgin
ve yalniz olan cocugum...
Sizi o her zaman kizgin olan
cocugun asagilamasina maruz birakan ve uyaran:
"eger yanlislikla basimi oksayacak olursanız...
Bu imkani sizin cuzdaninizi calmak icin kullanirim."
Ben her zaman o cocugum...
Islenmis ve yakinda islenecek suclarin
sonucu cikmasi yakin terorden...
gelecek olan cüzzamdan ve pirelerden once...
Hep o cocuk olarak kalacak olanim.
Ben o itici igrenc cocugum,
eski kartonlardan uyduruktan bir ev yapan...
Ve bir gun kendisine
eslik edeceginizi bilerek...
Sabirla bekleyen.
-
Alman yazar, sair ve gazeteci Jorg Fauser’in dogum yildonumu (16 Temmuz 1944)
Neden bos vermiyoruz devrimi,
Anlamsiz gevezelikleri
Ve bayraklari
Ve bitmez tukenmez tartismalari
Shanghai'deki fabrikayi
Neden kendimize sessiz bir kose aramiyoruz
Huzur icinde birami icebilecegim
Arada bir siir yazabilecegim.

Warum lassen wir die Revolution nicht sausen,
das sinnlose Palaver und die Fahnen
und die endlosen Auseinandersetzungen
um die Maschinenfabrik in Shanghai,
suchen uns irgendeinen stillen Winkel
wo ich in Ruhe mein Bier trinken und
zwischendurch mal’n Gedicht schreiben kann
-
J. D. Salinger, Cavdar Tarlasinda Cocuklar romanini 16 Temmuz 1951’de Little, Brown and Company araciligiyla yayinladi.
"Buyuk bir cavdar tarlasinda oyun oynayan cocuklar getiriyorum gozumun onune. Binlerce cocuk, baska kimse yok ortalikta -yetiskin hic kimse, yani- benden baska. Ve cilgin bir ucurumun kenarinda durmusum. Ne yapiyorum, ucuruma yaklasan herkesi yakaliyorum; nereye gittiklerine hic bakmadan kosarlarken, ben bir yerlerden cikiyor, onlari yakaliyorum. Butun gun yalnizca bu isi yapiyorum. Ben, cavdar tarlasinda cocuklari yakalayan biri olmak isterdim. Cilgin bir sey bu, biliyorum, ama ben yalnizca boyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu cilgin bir sey."

"Io mi immagino sempre tutti questi bambini che giocano a qualcosa in un grande campo di segale e via dicendo. Migliaia di bambini e in giro nessun altro - nessuno di grande, intendo - tranne me, che me ne sto fermo sull'orlo di un precipizio pazzesco. Il mio compito è acchiapparli al volo se si avvicinano troppo, nel senso che se loro si mettono a correre senza guardare dove vanno, io a un certo punto devo saltar fuori e acchiapparli. Non dovrei fare altro tutto il giorno. Sarei soltanto l'acchiappatore nella segale e via dicendo. So che è una pazzia, ma è l'unica cosa che mi piacerebbe veramente fare".
-
Fransiz yazar ve tarihci Hilaire Belloc’in olum yildonumu (16 Temmuz 1953)

“Istatistik laneti insanligin uzerine cokmeden once, keyif icinde mutlu, masum bir hayat suruyorduk ve oldukca iyi dusuncelerle doluyduk.”

“Birinci en iyi meslek sarki yapmaktir, ikinci en iyi meslek soylemek.”
-
Amerikali aktor, komedyen, yapimci ve yazar Will Ferrell'in dogum gunu (16 temmuz 1967)


-
1972 Nobel Edebiyat Odulu'nu kazanan Alman yazar Heinrich Boll'un olum yildonumu (16 Temmuz 1985)
"Sarhos olarak sahneye ciktigimda, tam bir dikkat isteyen hareketlerde sasirir, bir palyaconun basina gelebilecek en kotu hatalari yaparim, sonra da dustugum bu duruma kendi kendime gulerim. Korkunc bir alcalma. Sarhos olmadigim aksamlarda sahneye cikacagim (bazen beni arkamdan itmek zorunda kalirlar) ana kadar korkum daha da artar. Bazi elestirmenlerin "bu dusunceli, fakat esprili nese" dedikleri,"ardinda yuregin atislari duyulan" sey gerçekte beni bir kukla gibi hareket ettiren bos bir sogukkanliliktir; fakat en kotusu, iplerim kopup da yere yigildigim andir."

“Wenn ich betrunken bin, führe ich bei meinen Auftritten Bewegungen, die nur durch Genauigkeit gerechtfertigt sind, ungenau aus und verfalle in den peinlichsten Fehler, der einem Clown unterlaufen kann: ich lache über meine eigenen Einfälle. Eine fürchterliche Erniedrigung. Solange ich nüchtern bin, steigert sich die Angst vor dem Auftritt bis zu dem Augenblick, wo ich die Bühne betrete (meistens musste ich auf die Bühne gestoßen werden), und was manche Kritiker "diese nachdenkliche, kritische Heiterkeit" nannten, "hinter der man das Herz schlagen hört", war nichts anderes als eine verzweifelte Kälte, mit der ich mich zur Marionette machte; schlimm übrigens, wenn der Faden riss und ich auf mich selbst zuruckfiel.”

"When I am drunk my gestures during a performance become confused - their only justification in the first place is their precision - and I fall into the most embarrassing trap to which a clown is ever exposed - I laugh at my own tricks. A ghastly humiliation. As long as I am sober my stage fright increases till the moment I walk on (I generally had to be pushed), and what some critics have called "that reflective, critical gaiety hiding a beating heart" was nothing but the desperate icy control with which I turned myself into a puppet; it was terrible, incidentally, when the thread broke and I fell back on myself."
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri