Sayfa 143/178 İlkİlk ... 4393133141142143144145153 ... SonSon
Arama sonucu : 1419 madde; 1,137 - 1,144 arası.

Konu: Tarihte Bugün

  1. Avusturya'da Türk ve Osmanlı düşmanlığı -19

    Mohaç, Macarlar için tam bir felaketti. Koca imparatorluklarını birkaç saat içinde kaybetmiş, tekrar bağımsızlıklarını kazanmaları ise birkaç yüzyıl almıştı. Buna rağmen Mohaç Savaşı'nın yaşandığı alana Macar Kralı II.Lajos ile birlikte Sultan Süleyman'ın da heykelini diktiler.


    Macaristan'daki müzelerde hem Avusturyalıların ve Macarların hem de Türklerin kazandığı zaferleri gösteren tablolar birlikte sergileniyor.
    Tablolar sırayla; Mohaç Savaşı, Belgrad'ın fethi, Zigetvar Savaşı Prens Eugen'in Buda Kalesini alışı. (Macaristan Ulusal Müzesi'nden)







  2. Avusturya'da Türk ve Osmanlı düşmanlığı -20

    Avusturya'da görmenin pek mümkün olmadığı Osmanlı mezar taşları Macaristan'da korunuyor ve bir çok açık alanda sergileniyor.


    Bazıları ise Budapeşte Labirenti denilen bugün korku/gerilim temasıyla turistik amaçla kullanılan tünellere yerleştirilmiş. Tünelin sonunda Dracula var



    Buda Kalesi'nin dibindeki parkta bulunan bir yürüyüş yoluna Atatürk Yolu adı verilmiş, yolun kenarında ise Osmanlı mezar taşları sergilenmekte.



    Ben gittiğimde yoktu ama daha sonradan şehirde Atatürk isminde bir çocuk parkı ve Atatürk büstü de açılmış.

  3. Avusturya'da Türk ve Osmanlı düşmanlığı -21

    Viyana Sanat Müzesi ve Arsenal Askeri Müzesi’nde bir çok heykel ve sembol var.
    Osmanlıdan ele geçen silahlar ve araç gereçler bu müzede sergileniyor.


    Bu müzelerde yer alan bazı heykellerde de aynı şekilde Osmanlı askerini yeren motifler görülmekte





  4. Avusturya'da Türk ve Osmanlı düşmanlığı -22

    Merzifonlu’nun otağını kurduğu Kahlenberg tepesinde bulunan tarihi yapının duvarlarına Viyana Kuşatması’nın 300 yılı anısına 12 Eylül 1983 tarihinde “Türklerin Son Jübilesi” plaketini iliştirmişledir.


    Kahlenberg Tepesinde Ukraynalı Kazaklar Anısına Dikilen Anıt.
    Bu anıtın Osmanlı ordusunun arkadan kuşatılmaması için taş köprüye gönderilen fakat düşmanın geçmesini engellemeyerek, büyük bozgunda payı olan kazak askerlerine teşekkür niyetine yapıldığı söyleniyor.


    Viyana'da Kara Mustafa Paşa'nın Heykeli.. Heykelin altındaki kitabede "Kara Mustafa Paşa çadırını bu noktaya kurmuştu" yazıyor.


    Daha ayrıntılı bilgi için;

  5. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın heykeli

    Rahmetlinin adı geçmişken, adına Amasya-Merzifon'da yapılmış heykelini paylaşayım.
    Osmanlıya nice vezirler yetiştiren Köprülülerden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın heykeli.


    İkinci Viyana Kuşatması’yla özdeşleşmiş olan Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Sultan 4. Mehmet’in saltanatı sırasında 1676- 1683 tarihleri arasında 7 yıl sadrazamlık yapmış büyük bir Osmanlı devlet adamıydı. Lehistan ve Rus savaşlarında kazandığı başarılara rağmen, Viyana Kuşatması’nın hüsranla sonuçlanması üzerine idam edildi.

    Hakkında olumlu- olumsuz en fazla görüş ve eleştiri bulunan Osmanlı sadrazamlarından olan Kara Mustafa Paşa, kuşatmada kusuru olmakla birlikte dirayet sahibi bir devlet adamıydı. Tarihçiler onu korkusuz, atak, kararlı, kendini beğenmiş, saplantılı, saltanat ve gösterişe düşkünü bir devlet adamı olarak tanıtırlar. Sertliği ve kendini beğenmişliği, hiç kuşkusuz kişiliğinden ve makamının getirdiği özelliklerdendir.

    Nitekim böyle özelliklere ve büyük bir güce sahip olan paşa, hiçbir zaman devlet çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarının altına düşürmemiş. “Kara” sıfatını da bu dürüstlüğü ve cesareti yüzünden almıştır.

    Köprülülerden Fazıl ahmet Paşa’yla birlikte eğitim gören Kara Mustafa Paşa’nın; estetik, sanat ve dinler tarihine karşı büyük bir ilgisi varmış. Ülkenin dört bir yanında inşa ettirdiği cami, kervansaray, sebil ve kütüphaneler bunun göstergesi.

    Uğradığı tek ve son başarısızlık Viyana Kuşatması'nda aldığı yenilgidir. Sertliği, mağrurluğu ve tahammülsüzlüğü sebebiyle kendisini sevmeyen kimselerin de ihaneti sonucu yenilgiye uğrayarak Belgrad’a çekilmek mecburiyetinde kaldı. Bu başarısızlığın ardından siyasi rakiplerinin de aleyhinde propagandaları sonucunda idam edildi.

  6. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın idamı 25 Aralık 1683


    Bu büyük devlet adamının idam fermanını öğrenmesinin ardından yaşananlar

    Azle ve katle dair ferman Kapıcılar Kethüdası Gazaz Ahmed Ağa ile Çavuşbaşı Mehmed Ağa aracılığı ile Belgrad’a gönderilmiştir. Memurlar, Yeniçeri Ağası Bekri Mustafa Paşa ile Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın konağına gelerek selam verip durmuşlar,
    Sadrazam “ne haber” diye sorunca,
    Gazaz Ahmed Ağa “mühr-i hümayunla sancağ-ı şerif ve emanetlerin istendiğini” söylemiştir.
    Bunun üzerine istenilenleri teslim eden Merzifonlu “Bize ölüm var mı?” diye sorunca da
    Ağa, “Olmak gerek, Allah imandan ayırmasın” demiştir.
    İdam edileceğini öğrenen Sadrazamın halini ve gelişen olayları Silahtar Mehmed Ağa, tarihinde “Rıza Allah’ın diyerek seccadesini serdirip öğle namazını kıldı; kendine asla infial gelmedi ve dua edip el yüze çaldıktan sonra iç oğlanlarına “artık siz varın gidin beni duadan unutman dedi ve kendi eliyle kürkünü, sarığını çıkarıp
    ” gelsinler şu halıyı kaldırın, cesedim toprağa alude olsun dedi, kaldırdılar ve cellâtlar dahi gelip iplerini hazırladıkta kendi elleriyle sakalını kaldırıp bir hoş usulüyle takın deyip kazaya rıza verdi, onlar da takıp iki defa çekince teslim-i ruh eyledi.”
    Şeklinde aktarmaktadır.
    İnfazın ardından başı kesilerek vücudu Belgrad’a gömülmüş baş ise padişaha gösterilmiş.
    Ardından da Saruca Paşa Camii haziresine defnedilmiş.

    Böylece 1676 ‘dan 1683 yılına kadar Sadaret makamında 7 sene, 1 ay, on gün müddetle bulunan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa azlinden 10 gün sonra 25 Aralık 1683’de 49 yaşında terk-i hayat etmiştir.

    Hakkında olumlu-olumsuz birçok görüş ve eleştiri bulunan bu devlet adamı için Osmanlı kroniklerinin çoğunda bulunan değerlendirmeler, kusuru olmakla birlikte dirayet sahibi ve hatalarını telafi edecek güçte olduğu yönündedir.
    Hatta onun idamının Macaristan’ın kaybına sebebiyet verdiği yorumları dahi yapılmıştır.

    Nitekim Viyana bozgunun ardından Raab/Yanıkkale konağında toplanan orduda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından yenilgiden mesul görülenlerden Uzun yahut Arnavut lakaplı İbrahim Paşa’nın idam olunacağı sırada bu duruma işaret ederek:
    “Padişahımıza söylesinler zayiatı telafi edecek yine odur. Azledip idam etmesin” dediği nakledilmiştir.
    Merzifonludan sonra 1699’a kadar olan dönemde yaşananlar da bu sözün doğruluğunu teyid etmiştir.
    Son düzenleme : metin; 15-02-2019 saat: 23:41.

  7. Çerkez Dayı

    Viyana'da 16 ve 17. yüzyıla ait Osmanlıların kahramanlıklarına dair tek eser Çerkez Dayı heykelidir.
    Heidenschuss 3 numaralı evin köşesinde, elinde kılıcı ile şaha kalkmış atının üstünde duran küçük bir Türk askeri heykeli bulunur.

    Türkler tarafından "Çerkez Dayı" olarak bilinen ve hikâyesi dilden dile dolaşan kahraman, Avusturyalılar tarafından da "Gâvur Ateşi" olarak tanınmakta ve halk kültüründe hatırı sayılır bir yere sahiptir.

    Hikâyenin Türkler arasında yaygınlık kazanmış hali Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sine dayanır.
    Ünlü gezgin Evliya Çelebi şöyle anlatır Çerkez Dayı'nın hikâyesini:

    "Kanuni Sultan Süleyman'ın I. Viyana Kuşatması'nda surlarda bir gedik açılır. Ardına bakmadan delikten şehre dalan Çerkez Dayı neden sonra içeride tek başına olduğunu fark eder.
    Viyanalılara karşı ölünceye kadar canla başla savaşır ve orada şehit düşer. Kral Ferdinand bu büyük kahramanı atıyla birlikte mumyalatır ve bir evin kemerinin altına koydurur. Çerkez Dayı'nın şehit olduğu yer bundan sonra Çerkez Meydanı olarak ünlenir."


    Kara Mustafa Paşa'nın ikinci kez Viyana önlerine geldiğinde kullandığı şehir planında Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ndeki bu bilgiye dayanılarak bugünkü yerini "Heidenschuss", "Çerkez Meydanı" olarak belirtilmiştir

  8. Kanuni Sultan Süleyman'ın vasiyeti

    Kanuni, vasiyetinde öldüğü zaman hususi çekmecesi ile gömülmek istemiştir.

    Efsaneleşen bir fıkra vardır.
    Kanuni, vasiyetinde öldüğü zaman hususi çekmecesi ile gömülmek istemiştir. Cenaze namazı kılındıktan sonra dualar ile birlikte, Kanuni, türbesine defnedilecektir.
    Sıra vasiyetindeki çekmeceye gelir.
    Ancak mezar başındaki ulema " birlikte gömülmek caiz değildir" diye ikiye ayrılırlar ve tereddüt ederler.
    Ancak vasiyetin sahibi padişah olunca çekmece ile gömülmeme konusunda da ısrar edemezler.
    Bu yüzden "çekmece ile de gömülmesi caizdir" diye hemen pratik bir fetva çıkartırlar.
    Ancak Ulemayı asıl meraklandıran şey bu çekmecenin içinde ne olduğu idi.

    Bu merak içerisinde herkes birbirine sorgu sual ederken; nasıl olmuşsa olmuş çekmeceyi kafasının üzerinde taşıyan çavuşun gözü kararmış ve çekmece başından aşağı yuvarlanmış.
    Bu esnada da çekmece içinde bulunan bir çok ufak kağıtlar etrafa dağılmış.

    Defin merasimi esnasında hazır bulunanlardan Ebussuud Efendi, bunlardan birkaçını yerden alarak bakmış ve hemen hepsi Kanuni'nin emriyle kendisinin verdiği fetvalar olduğunu görmüş.

    Bunun üzerine Ebussuud Efendi; " Ey Süleyman, Rûzi cezada sen bu işi neye böyle yaptın?
    Ebussuud fetvasını verdi. Buna neden lüzum gördün.?
    Ebussuud reyiyle hareket ettim. İşte fetvası diye kendini bütün sorgulardan kurtaracaksın.
    Ya ben de oraya varında halim nice olacak" diye ağlamış.

    Ebussuud Efendinin en önemli değişmez kuralı "na-meşru nesneye emr-i sultani olmaz" idi.
    ("Meşru olmayan bir şeyde sultanın hükmü geçersizdir")

Sayfa 143/178 İlkİlk ... 4393133141142143144145153 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •