Artan

187,00 10 18:10
243,20 10 18:10
3,52 10 18:10
112,20 10 18:10
24,86 10 18:10
Artan Hisseler

Azalan

1,23 -10.22 18:10
16.650,00 -10 18:10
50,40 -10 18:10
88,20 -10 18:10
5,22 -10 18:10
Azalan Hisseler

İşlem

15.239.969.123,70 18:10
9.040.503.149,50 18:10
8.606.593.889,00 18:10
7.631.812.223,41 18:10
7.471.303.136,50 18:10
Tüm Hisseler
Sayfa 1858/7020 İlkİlk ... 85813581758180818481856185718581859186018681908195823582858 ... SonSon
Arama sonucu : 56157 madde; 14,857 - 14,864 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Belcikali psikanalist, avukat ve Fransizca nesir ve siir yazari Henry Bauchau'nun dogum yildonumu (22 Ocak 1913)

    “Sitenin kararlarini reddetmiyorum, bu kanunlar yasayanlar icin, olulere uygulanamaz. Oluler icin kadinlarin bedeninde yazili baska bir kanun var. Hepimizin bedeni, yasayanlarinki de olulerinki de, bir gun bir kadindan dogdu, onun tarafindan tasindi, bakildi ve sevildi. Kadinlar bu bedenlerin, hayat onlari terk ettiginde, cenaze merasimine ve hem unutulusa gomulmeye hem de sonsuz saygi gormeye hakki olduguna dair kesin bir bilgiye sahiptir. Bunu biliriz, kimse bize ogretmeden veya emretmeden biliriz bunu.”



    "Je ne refuse pas les lois de la cité, ce sont des lois pour les vivants, elles ne peuvent s'imposer auxmorts. Pour ceux-ci il existe une autre loi qui est inscrite dans le corps des femmes. Tous nos corps,ceux des vivants et ceux des morts, sont nés un jour d'une femme, ils ont été portés, soignés, chérispar elle. Une intime certitude assure aux femmes que ces corps, lorsque la vie les quitte, ont droitaux honneurs funèbres et à entrer à la fois dans l'oubli et l'infini respect. Nous savons cela, nous lesavons sans que nul ne l'enseigne ou l'ordonne."

  2. Amerikali oyun ve roman yazari Thornton Niven Wilder'in Pulitzer Odullu Grover's Corners kasabasindaki yasami anlattigi 3 perdelik Kasabamız (Our Town - La nostra città) oyunu ilk kez 22 Ocak 1938'de New Jersey,Princeton, McCarter Theatre'da sahnelendi.


  3. Iranli sair, gazeteci Khosrow Golsorkhi'nin dogum yildonumu (22 Ocak 1944)

    Ogretmen tahtada bagirir,
    Ellerini ortmus tebesir tozu,
    Siniftakilerin umurunda mi?
    Pestil yiyip dalgalarindalar,
    Kimisi “Gencler” dergisine dalmis,
    Aldiran yok kendini paralayan ogretmene,
    Ve dogrulamaya calistigi o denkleme!
    Karanlik tahtaya yazilmis mahzun beyaz bir yazi;
    Bir esittir bir diyor!
    Birden bir ogrenci parmak kaldirir;
    Hep biri cikmali itiraz eden,
    Tek tek kelimeleri siraliyor;
    Esitlik buyuk bir yalandir diyor!
    Ogretmen gence saskinca bakar,
    Genc donup sessizce sorar;
    "Bir insan sayet bir sayi olsaydi,
    Yine de bir bire esit mi olurdu hocam?”
    Zor bir soru herkes donup kalir,
    Ogretmen sinirli sinirli dusunur,
    Sonra evet deyip kesip atar!
    Ogrenci gulumser itiraz eder,
    Birer sayi olsaydi insanlar der;
    Parasi ve gucu olan daha fazla olur,
    Iyi ve yurekli olan daha az!
    Birer sayi olsaydi insan,
    Ustun olurdu teni beyaz olan,
    Dusuk kalirdi zenci adam!
    Insan sayi olsaydi sayet hocam,
    Esitlik alt ust ederdi herseyi durmadan!
    Nasil zengin olurdu hirsiz alcaklar?
    Kim orerdi Cin’in etrafina yuksek duvarlar?
    Bir insan bir insana esit olsaydi,
    Kimin sirti yuk altinda bukulur?
    Bir insan bir insana esit olsaydi,
    Kim cururdu hapiste o zaman?
    Kim iskence altinda olurdu hocam?
    Ogretmenin sesi yavasca duyulur;
    Acin notlarinizi gencler diyor,
    Yazin oraya buyuk harflerle;
    “Bir esit degildir bire!"



    The teacher was shouting at the board.
    He flushed angrily
    and his hands were covered with chalk dust.
    The students in the last row of seats were eating fruits and making noises;
    on the other side of the class a student was flipping through a magazine.
    None of the students were paying attention
    because the teacher was shouting and pointing to the algebraic equations.
    The teacher wrote on the blackboard, which reminded us of darkness and cruelty,
    1=1
    one is equal to one.
    One of the students rose
    (always one must rise)
    and said softly,
    “The equation is a blunder.”
    The teacher was shocked
    and the student asked,
    “If one human being was one unit
    Does one equal one, still?”
    It was a difficult question and the students were silent.
    The teacher shouted,
    “Yes, it is equal!”
    The student laughed,
    “If one human being was one unit,
    the one who had power and money would be greater than the poor one
    who had nothing but a kind heart.
    If one human being was one unit,
    the one who was white would be greater than the one who was black.
    If one human being was one unit,
    equality would be ruined.
    If one were equal to one
    how would it be possible for the rich to get richer?
    Or who would build China’s wall?
    If one were equal to one,
    who would die of poverty?
    or who would die of lashing?
    If one were equal to one,
    who would imprison the liberals?”
    The teacher cried:
    “Please write in your notebooks
    one is not equal to one

  4. Alman sair ve oyun yazari Else Lasker-Schüler'in olum yildonumu (22 Ocak 1945)

    Yollarin son guzelliklerini topluyorum….
    Bir melek bana olum giysisi dikiyor-
    Kendimde farkli dunyalar tasiyorum.

    Ebedi yasam-‘onda’ askin varligi soylenir
    Her seyi ayaklandirir insanda ask
    Sonra nefret baslar, mesale alevlerine benzer.

    Aska dair cok sey soylemek istiyorum
    Guclu firtinalar estigi zaman,
    Girdaplarda savrulurken agaclar,
    Kalbimde onlarin agirligi var.

    Acilar yasadim….
    Dolunaylar sorularini yanitlar.
    Gunlere nasil tutundugumu ay goruyordu,
    Parmaklarimin ustune basarak gectigim korkular.



    Ich pflücke mir am Weg das letzte Tausendschön ...
    Es kam ein Engel mir mein Totenkleid zu nähen –
    Denn ich muß andere Welten weiter tragen.

    Das ewige Leben dem, der viel von Liebe weiß zu sagen.
    Ein Mensch der Liebe kann nur auferstehen!
    Haß schachtelt ein! wie hoch die Fackel auch mag schlagen.

    Ich will dir viel viel Liebe sagen –
    Wenn auch schon kühle Winde wehen,
    In Wirbeln sich um Bäume drehen,
    Um Herzen, die in ihren Wiegen lagen.

    Mir ist auf Erden weh geschehen ...
    Der Mond gibt Antwort dir auf deine Fragen.
    Er sah verhängt mich auch an Tagen,
    Die zaghaft ich beging auf Zehen.

  5. Amerikali oyun yazari Arthur Miller'in Cadi Kazani (The Crucible - Il Crogiolo) oyunu ilk kez 22 Ocak 1953'de New York, Martin Beck Theatre'da sahnelendi.


  6. 22 Ocak 1954’de yapilan 11. Golden Globe Odul toreninde, Audrey Hepburn, Roma Tatili (Roman Holiday) filmi ile Drama Dalinda En Iyi Aktris; Spencer Tracy, The Actress filmi ile Drama Dalinda En Iyi Aktor Odulunu kazandi.




  7. Ingiliz yapimi savas-tarih-drama filmi Canli Kafa Avcilari (Zulu), 22 Ocak 1964’de Ingiltere’de vizyona girdi.




  8. Italyan sair Giorgio Caproni'nin olum yildonumu (22 Ocak 1990)

    Oraya, hic gitmedigim yere
    geri dondum.
    Eskiden nasil degilse simdi de ayni her sey.
    Masada (kareli masa ortusunun
    uzerinde) hic doldurulmamis
    bardagi yine yari
    dolu buldum. Her sey
    asla birakmadigim gibi
    ayni kalmisti.



    Sono tornato là
    dove non ero mai stato.
    Nulla, da come non fu, è mutato.
    Sul tavolo (sull'incerato
    a quadretti) ammezzato
    ho ritrovato il bicchiere
    mai riempito. Tutto
    è ancora rimasto quale
    mai l'avevo lasciato.





    Silah sesleri
    inim inim inletiyordu butun ormani
    donmus penceremin
    yaninda, gozluyordum
    kiragida birbirleriyle carpisan
    golgeleri.
    Bir ona
    bir otekine gidiyordum
    Bulmaya
    calisiyordum kendi golgemi
    Engel oluyordu
    isime, handaki curcuna.
    Dumanlar.
    Sen sakrak kahkahalari
    kadinlarin.
    Kirilan
    bardaklar.
    Basim donuyordu.
    Boyle cilgin bir
    senlik hic gormemistim daha.
    Dort nala gidiyordu
    arkamdaki samata, ariyordum
    -tüfek omuzda golgeler-
    icinde kendi golgemi.
    Bir gorunup bir kayboluyordu.
    Pusu kurmustum avlanmak icin ama
    karanlikti sonum.
    (Benim hedef.
    Gerisi
    safsata.)



    La caccia
    Tempestavano spari
    in tutta la foresta.
    Vicino alla finestra
    ghiacciata, spiavo
    le ombre che nella galaverna
    si scontravano.
    Andavo
    dall'una all'altra.
    Tentavo
    di fissare la mia.
    L'interno dell'osteria
    mi stornava.
    I fumi.
    Gli schianti delle risate
    delle donne.
    I bicchieri
    mandati in frantumi.
    Mi girava la testa.
    Mai avevo visto una festa
    più cieca di quella.
    Ero isolato.
    Nella
    scompagine che alle mie spalle
    vorticava, cercavo
    - il fucile imbracciato -
    fra le altre ombre la mia.
    Appariva. Spariva.
    Il punto di stazione,
    certo, non mi favoriva.
    (La mira, ero io.
    Il resto,
    tutta una fantasia.)

Sayfa 1858/7020 İlkİlk ... 85813581758180818481856185718581859186018681908195823582858 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •