Sayfa 2322/7020 İlkİlk ... 132218222222227223122320232123222323232423322372242228223322 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 18,569 - 18,576 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Fransiz roman ve oyun yazari Honoré de Balzac'in dogum yildonumu (20 Mayis 1799)

    "Hayat mutfaktan daha guzel degildir. Pis kokan mutfak kadar, ama yemek yemek isteniyorsa, elleri kirletmeli; yalniz iyice temizlenmeyi bilin. Cagimizin butun ahlaki budur iste. Size dunyadan boyle bahsediyorsam bana boyle konusma hakkini vermistir o. Ben, bilirim dunyayi. Dunyayi kotuledigimi mi saniyorsunuz? Kesinlikle degil. O, her zaman boyledir. Ahlakcilar kesinlikle dunyayi degistiremeyecekler. Insan hep bir seyleri yarim kalan, hatalarla dolu yaratiklardir." Goriot Baba



    "Ecco com'è la vita. È un po' come la cucina, puzza altrettanto e bisogna sporcarsi le mani se si vuol far da mangiare; sappia soltanto sbrogliarsela con eleganza. È tutta qui la morale della nostra epoca.Se vi parlo così del mondo, esso me ne ha dato il diritto, lo conosco bene. Credete che lo biasimi? Per niente. E' stato sempre così. I moralisti non lo cambieranno mai. L'uomo è imperfetto. E', talvolta, più o meno ipocrita, e gli ingenui dicono allora che egli è o non è morigerato."




    "Ertesi sabah Paris'i adeta bicakla kesilecek kadar kalin bir sis kaplamisti. Butun sehri oyle sarmis ve oyle puslandirmisti ki, en duzenli ve sozune sadik kisiler bile, havaya aldanip vakti sasirdilar. Boyle yogun sislerde is bulusmalari kacirilir. Saatler on ikiyi calarken herkes daha sekiz oldugunu sanir. Saat dokuz bucuktu, Mme Vauquer, henuz yatagindan cikmamisti bile. Christophe'la sisman Sylvie de gecikmislerdi. Pansiyonerlere ayrilan sutun ust tabakalariyla hazirlanan sutlu kahvelerini sakin sakin iciyorlardı.Usulsuz olarak alinan bu haraci Mme Vauquer'nin farketmemesi icin de Sylvie, kalan sutu uzun zaman kaynatirdi."



    "The next morning Paris was wrapped in one of the dense fogs that throw the most punctual people out in their calculations as to the time; even the most business-like folk fail to keep their appointments in such weather, and ordinary mortals wake up at noon and fancy it is eight o'clock. On this morning it was half-past nine, and Mme. Vauquer still lay abed. Christophe was late, Sylvie was late, but the two sat comfortably taking their coffee as usual. It was Sylvie's custom to take the cream off the milk destined for the boarders' breakfast for her own, and to boil the remainder for some time, so that Madame should not discover this illegal exaction."

  2. Ingiliz filozof ve politik ekonomist John Stuart Mill’in dogum yildonumu (20 Mayis 1806)

    “Herhangi bir bireyin edimlerinden topluma karsi sorumlu tutulabilecegi bolum, ayni edimin baskalariyla ilinti olusturan bolumudur. Sadece kendisini ilgilendiren bolumunde, onun bagimsızligi, hak olarak, mutlaktir. Birey kendisi, kendi bedeni, beyni uzerinde, kendi basina buyruktur. Olasilikla soylemeye bile pek gerek yoktur ki bu kuram, yetileri erginlesmis olanlara uygulanmasi istenen bir kuramdir.”



    “The only part of the conduct of any one, for which he is amenable to society, is that which concerns others. In the part which merely concerns himself, his independence is, of right, absolute. Over himself, over his own body and mind, the individual is sovereign.It is, perhaps, hardly necessary to say that this doctrine is meant to apply only to human beings in the maturity of their faculties.”



    “En erken yillarindan itibaren butun kadinlar, karakterlerinin erkeklerinkinden cok farkli oldugu inanciyla yetistirilir: Irade ve kendine hakim olma gucu degil baglilik ve digerlerinin idaresine sahip olmak. Butun toreler onlara baskalari icin yasamanin, kendilerinden tamamen feragat etmenin ve duygulari disinda hicbir hayatlari olmamasinin onlarin gorevi, butun guncel duygusalliklar ise bunun kadinlarin dogasi oldugunu soyler. Duygulari da sadece onlara izin verilenlerle -bagli oldukları erkekler veya onlarla bir erkek arasinda ilaveten ve feshedilemez bir bag teskil eden cocuklari- sinirlidir.”



    “All women are brought up from the very earliest years in the belief that their ideal of character is the very opposite to that of men; not self will, and government by self-control, but submission, and yielding to the control of other. All the moralities tell them that it is the duty of women, and all the current sentimentalities that it is their nature, to live for others; to make complete abnegation of themselves, and to have no life but in their affections. And by their affections are meant the only ones they are allowed to have – those to the men with whom they are connected, or to the children who constitute an additional and indefeasible tie between them and a man.”

  3. 1878 yilinda yayinlanan Kimsesiz Cocuk (Sans Famille - Senza Famiglia) romaniyla taninan ve 70'den fazla romani olan Fransiz yazar Hector Malot'nun dogum yildonumu (20 Mayis 1830)

    "Ben sokakta bulunmus bir cocugum. Sekiz yasima kadar, benim de oteki cocuklar gibi bir annem oldugunu saniyordum. Cunku, agladigim zaman beni bagrina basan ve gozyaslarim dininceye kadar beni sallayan; gece uykum gelip de yatinca, beni operek iyi uykular dileyen bir annem vardi. Kis gelip de kar pencereleri ortunce, ayaklarimi ellerinin arasinda SIKIP isitmaya calisan, sarkilar soyleyen, masallar anlatan bir annem vardi. Inegimizi otlatmaya goturdugum zaman yagmura yakalanacak olsam beni karsilamaya cikar, yun etegini kaldirip kafami ve omuzlarimi orterdi. Arkadaslarimla kavga ettigim zaman, beni onlara karsi koruyan, kabahat bendeyse azarlayan, degilse teselli eden sozlerinde, bana bakisinda, oksamalarinda bir annenin sefkatini bulur ve onun annem oldugunu sanirdim."



    "Sono un trovatello. Ma fino agli otto anni ho creduto di avere anch'io, come gli altri bambini, una mamma. Quando piangevo, una donna mi stringeva al suo petto, cullandomi così dolcemente che le mie lacrime cessavano subito. Non mi coricavo mai nel mio lettuccio senza che lei venisse a darmi un bacio, e nelle gelide giornate di dicembre mi prendeva i piedini tra le mani e cercava di scaldarmeli, cantando una canzone della quale rammento ancor oggi il motivo e qualche parola. Quando andavo a pascolare la nostra mucca lungo gli argini e i sentieri erbosi, se ero sorpreso da un temporale lei mi correva incontro per mettermi al riparo con la testa e le spalle sotto il suo scialle di lana. Per il modo con cui mi parlava, per le sue carezze, per la dolcezza che metteva anche se doveva sgridarmi, io credevo che fosse davvero mia mamma. "

  4. Ingiliz sair John Clare’in olum yildonumu (20 Mayis 1864)



    Yalan soylerler suc ve dusmanlik icinde
    Askin olebilecegini tembihleyen gunahlar
    Her kim ki soyler iftira dolu nefeslerde
    “Bu ask denilen sey aittir gunaha ve olume”.
    Oysa meleklerin kanatlarinin uzerinde gelir gokten
    Ebedi baharda cicek acmak icin yeryuzunde
    Askin olebilecegini tembihleyen gunahlar
    Yalan soylerler, yalancilik ve husumetle.

    Halbuki bir melegin gogsunde dogmustur
    En yumusak ruyalar, en tatli inzivalar
    En parlak gunes ve en mavi gokyuzu
    Kendi evi ve kubbesidir askin.
    Kalbimi neselendiren, asktandir
    Ask bu: oylesine ilahi ve tanrisal ki
    Gunaha girer, su iftirayi soyleyenler
    “Bu ask denilen sey aittir gunaha ve olume”.

    Dudaklardan dokulen en tatli ifade
    Beyinde uretilen en tatli dusunce
    Kalp tarafindan duyulan en tatli histe
    Ask nice zeka barındirir bu sevinclerde.
    Gul ve tarcin kokusu
    Hatirlanan ask gibi degil midir?
    Askin olebilecegini tembihleyen gunahlar
    Yalan soylerler, yalancilik ve husumetle.

  5. 1928 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan Norvecli roman yazari Sigrid Undset’in dogum yildonumu (20 Mayis 1882)

    “Skog'da soyle bir adet vardi: Kiliseden donup avluda atlarimizdan indigimiz zaman kayinpederim Bay Bjorgulf, ogullariyla beni yanaklarimizdan operdi. Biz de onun elini operdik. Sonra evli olanlar opusur, bizimle birlikte kiliseye gitmis usaklarin, hizmetcilerin ellerini sikardik. Lavrans ve Aasmund babalarindan bir hediye aldiklari zaman onun elini operlerdi. Bay Bjorgulf'la karisi odaya geldikleri zaman ogullari ayaga kalkarlar, kendilerine oturun deninceye kadar oturmazlardi, onceleri bu haller bana tuhaf, acayip gelmisti.” Her Kadın Gibi



    “At Skog it was the custom that when we came home from church, after taking the corpus domini, and we got down from our horses in the courtyard, then Sir Bjørgulf would kiss his sons and me on the cheek, while we kissed his hand. Then all the married couples would kiss each other, and we would shake hands with all the servants who had been to the church service and ask that everyone might benefit from the sacrament. They did that often, Lavrans and Aasmund; they would kiss their father on the hand when he gave them gifts and the like. When he or Inga came in, the sons rose always to their feet and stood till they were bidden to sit down. At first these all seemed to me foolish and foreign ways.”





    “Her lohusaligindan yine de guzel, daha sakinlesmis olarak kalkmisti. Genc omuzlarina yuklenen sorumluluklar her gun biraz daha artiyordu. Yanaklari biraz zayiflamis, beyaz, genis alninin altindaki gozleri daha ciddilesmis, agzi ise kirmiziligindan kaybedip biraz daha zayiflamisti. Bu gidisle vaktinden once ihtiyarlayip cokecekti.”



    “So far she had recovered from each childbirth looking just as lovely as ever—only a little quieter, with heavier responsibilities on her young shoulders. Her cheeks were thinner, her eyes a little darker and more somber beneath the wide, white forehead, and her lips were a little less red and full. But her beauty would soon be worn away before many more years had passed if things continued in this fashion.”

  6. Amerikali tiyatro ve sinema oyuncusu James Stewart'in dogum yildonumu (20 Mayis 1908)




  7. Alman sair, oyun ve oyku yazari Wolfgang Borchert'in dogum yildonumu (20 Mayis 1921)

    "Ve bankin uzerinde oturmus Evelyn, hummali bir sesle hasta bir sarkiyi mirildaniyor, bir usume aliyor beni. Gel sevgili Mayis ve parildat yeniden gozleri, diye sarki soyluyor Evelyn ve dizleriyle elimi tutuyor. Soyle Evelyn, soyle, sarkilarinla bira sisesince yesil otlar altina yatir beni, kum ve balcik ve toprak oldugum otlarin altina. Soyle Evelyn, soyle ve sarkilarinla yikinti denizlerinin ve savas alanlarinin ve toplu mezarlarin uzerinden senin o tatli, sicak, genc kizsi ve mahrem, aysı sarhosluguna gotur beni. Soyle Evelyn, soyle, binlerce boluk, geceler icinden yuruyuse koyuldu mu, soyle, binlerce top, tarlalari surdu ve kanla gubreledi mi. Soyle, Evelyn, duvarlar saatlerini ve resimlerini yitirdiler mi, sarkilarinla o icki yesili sarhosluklar icerisine ve senin o dunyanin tatli yok olusu icerisine koy beni. Soyle Evelyn, soyle, sar sarkilarinla o genc kiz yasaminin icerisine al beni, o mahrem gecelerdeki genc kiz duygularinin koynuna al, ve oylesine tatlidir ki bu duygular, isinir icim yeniden, yasamaktan isinir sicacik olur. Gel sevgili Mayis ve yesillendir yeniden otlari soyle bira sisesi yesilligince, soyle Evelyn yesilligince. Soyle Evelyn, soyle!"



    "Und Evelyn singt. Komm lieber Mai und mache, singt Evelyn und hält meine graskalte Hand mit den Knien. Komm lieber Mai und mache die Gräber wieder grün. Das singt Evelyn. Komm lieber Mai und mache die Schlachtfelder bierflaschengrün und mache den Schutt, den riesigen Schuttacker grün wie mein Lied, wie mein schnapssüßes Untergangslied. Und Evelyn singt auf der Bank ein heiseres hektisches Lied, daß mir kalt wird. Komm lieber Mai und mache die Augen wieder blank, singt Evelyn und hält meine Hand mit den Knien. Sing, Evelyn, sing mich zurück unters bierflaschengrüne Gras, wo ich Sand war und Lehm war und Land war. Sing, Evelyn, sing und sing mich über die Schuttäcker und über die Schlachtfelder und über das Massengrab rüber in deinen süßen heißen mädchenheimlichen Mondrausch. Sing, Evelyn, sing, wenn die tausend Kompanien durch die Nächte marschieren, dann sing, wenn die tausend Kanonen die Äcker pflügen und düngen mit Blut. Sing, Evelyn, sing, wenn die Wände die Uhren und Bilder verlieren, dann sing mich in schapsgrünen Rausch und in deinen süßen Weltuntergang. Sing, Evelyn, sing mich in dein Mädchendasein hinein, in dein heimliches, nächtliches Mädchengefühl, das so süß ist, daß mir heiß wird, wieder heiß wird von Leben. Komm lieber Mai und mache das Gras wieder grün, so bierflaschengrün, so evelyngrün. Sing, Evelyn."

  8. Uruguay eski Devlet Baskani ve siyasetci José Alberto Mujica Cordano'nun dogum yildonumu (20 Mayis 1935)

    ''Gereksiz ihtiyaclardan olusan koca bir dag yarattik. Bir seyler satin alip sonra cope atiyoruz. Aslinda bosa harcadigimiz sey hayatlarimiz. Bir sey satin aldigimda veya siz aldiginizda odemeyi parayla yapmiyoruz. Odemeyi yasamimizdan, para kazanmak icin harcadigimiz zamanla yapiyoruz. Aradaki fark ise su; hayati satin alamazsiniz. Hayat gecip gider. Ve hayatınizi bosa harcayip ozgurlugunuzu kaybetmek korkunc bir seydir.''



    "Hemos inventado una montaña de consumo superfluo en la que hay que vivir comprandoy tirando monedas. Y lo que estamos gastando realmente es tiempo de vida. Porque cuando yocompro algo, o tú, no lo compras con plata, lo compras con el tiempo de vida que tuviste que gastarpara tener esa plata. Pero con esta diferencia: la única cosa que no se puede comprar es la vida. Lavida se gasta, y es miserable gastar la vida para perder libertadâ."

Sayfa 2322/7020 İlkİlk ... 132218222222227223122320232123222323232423322372242228223322 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •