-
1917 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan, Danimarkali sair ve yazar Karl Adolph Gjellerup’un olum yildonumu (11 Ekim 1919)
Butun dunyayi bizden al
Sonsuz geceyi ver
Ben Eros'um Sen Kaos
Dunya yukselsin yeniden

Take the whole world from us
Give us eternal night for shelter
I am Eros, you are Chaos,
The world arises anew.
-
Amerikali roman ve senaryo yazari Elmore (John) Leonard’in dogum yildonumu (11 Ekim 1925)
-Fakat karisiyla boluseceginden bahsediyorsun.
-Hayir, onun teklif ettigi seyi soyledim. Sana soylemedigim birkac sey olabilir, Harry.

-But you are talking about going halves with the wife.
-No, I said that's what she offered. There might even be a few things, Harry, I haven't told you.

1-Kitaba asla ‘hava durumu’ ile baslamayin
2- ‘Giris’lerden kacinin
3- ‘Dedi’ disinda fiilerle diyalogu devam ettirmeyin
4- ‘Dedi’ fiilini modifiye etmek icin asla bir zarf kullanmayin
5- Unlem isaretlerinizi zaptedin!
6- ‘Aniden’ ve ‘kizilca kiyamet koptu’yu asla kullanmayin
7- Yoresel agizlari, lehceleri temkinli kullanin
8- Karakterleri detayli tasvirden kacinin
9- Mekan ve seyleri tasvir ederken cok asiri detaya girmeyin
10- Okuyucunun atlamak isteyecegi bolumleri oyku disinda birakmaya calisin.
-
Turk tiyatro - sinema sanatcisi ve UNICEF Turkiye Iyi Niyet Elcisi Yildiz Kenter'in dogum gunu (11 Ekim 1928)

-
Ingiliz roman yazari ve elestirmen Virginia Woolf, Orlando romanini 11 Ekim 1928 tarihinde Hogarth Press araciligiyla Ingiltere'de yayimladi.
"Erkegin elleri kilicina sarilmakta ozgurdur, oysa kadin onlari satenlerin omuzlarinda kaymasini onlemek icin kullanmak zorundadir. Erkek dunyaya, sanki kendisi icin yaratilmis, kendi zevkine gore bicimlendirilmis gibi korkusuzca bakar; kadinsa sinsice, dahasi kusku dolu bir yan bakis atar. Ikisi de ayni giysileri giyselerdi, bakis acilari da belki ayni olabilirdi..."

"The man has his hand free to seize his sword, the woman must use hers to keep the satins from slipping from her shoulders. Had they both worn the same clothes. Different though the sexes are, they intermix. In every human a vacillation from one sex to the other takes place, and often it is only the clothes that keep the male or female likeness, while underneath the sex is the very opposite of what it is above.."
-
Israilli - Fransiz tarihci ve The University of California, Los Angeles (UCLA) tarih profesoru Saul Friedländer'in dogum gunu (11 Ekim 1932)
"Dostoyevski, Karamazov Kardesler’de karda dusuncelere dalmis, hareketsiz duran bir koyluyu anlatan bir tablodan bahseder. Adam herhangi bir dusuncenin farkinda degildir; ucunun nereye varacagini bilmeden izlenimlerin icinde toplanmasina belli belirsiz bir izin verir. Bu izlenimleri zaman icinde buyuttukten sonra, muhtemelen ya kurtulus arayisiyla Kudus’un yolunu tutacak ya da dogdugu koyu yakacaktir. Belki de ikisini birden yapacaktir... Bu Rus koylu ile Franz Kafka’nin sato’sundaki K. arasinda, K. buz gibi bir kis gecesinin gec saatlerinde yolculugunun gorunurdeki sonuna vardiginda, bir benzerlik kurulabilir. Koy, diye yazar Kafka, derin kar tabakasinin altindaydi. Satonun oldugu tepe gorunmuyordu, etrafini karanlik ve sis sarmisti, genis satonun varligina isaret edecek tek bir ciliz isik huzmesi bile yoktu. K. anayoldan koye giden tahta kopru uzerinde durup yukarida bombos gorunen karanliga dogru uzunca bakti. Sonrasinda olanlar erisilemeyecek bir Kudus’e dogru yola cikilan umutsuz bir hac ziyareti gibi gorunebilir, ya da esit derecede umutsuz olan, koyun hareketsiz yasantisini ve satoyla olan baglarini yikma girisimi de olabilir, belki ikisi birden ve belki de hicbiri." Franz Kafka: Utanc ve Suclulugun Sairi

"In The Brothers Karamazov, Dostoevsky evokes a painting that shows a peasant immobile in the snow, lost in contemplation. The man is not aware of any thinking; he lets impressions accumulate in him, imperceptibly, without knowing to what end. After allowing these impressions to grow over time, he will possibly leave for Jerusalem in search of salvation or burn down his native village. Maybe, he will do both...There is some resemblance between this moujik and Franz Kafkas K. in The Castle, as he reaches the apparent end of his voyage, late on a wintry night. The village, Kafka wrote, lay under deep snow. There was no sign of the castle hill, fog and darkness surrounded it, not even the faintest glow of light suggested the large castle. K. stood for a long time on the wooden bridge that heads from the main road to the village, gazing upward into seeming emptiness. What follows can appear as a hopeless pilgrimage to an inaccessible Jerusalem or an equally of its relations with the castle, maybe bothand maybe none of it."
-
Amerikali roman - oyku yazari, kultur elestirmeni ve cevreci Daniel Clarence Quinn'in dogum yildonumu (11 Ekim 1935)
"Atomlari nasil parcalayacaginizi, aya kasifleri nasil gondereceginizi, genleri birbirlerine nasil tutturacaginizi biliyorsunuz, fakat insanlarin nasil yasamalari gerektigini bilmiyorsunuz."

“You know how to split atoms, how to send explorers to the moon, how to splice genes, but you don’t know how people ought to live.”
"Yarininiz icin endiselenmeyin. Yiyecek ekmeginiz olacak mi diye dusunerek caninizi SIKMAYIN. Havadaki kuslara bakin, onlar ne ekerler, ne bicerler, ne de ambarlarda yiyecek depolarlar. Ama Tanri onlara cok iyi bakar. Aynisini size yapmayacagini mi dusunuyorsunuz?"

"Have no care for tomorrow. Don’t worry about whether you’re going to have something to eat. Look at the birds of the air. They neither sow nor reap nor gather into barns, but God takes perfect care of them. Don’t you think he’ll do the same for you?"
"Dun bana esir oldugun izlenimine kapildigini soylemistin.Boyle bir izlenime kapiliyorsun, cunku kulturunun dunyanin her yerinde dayattigi hikayede yer alman icin muazzam bir baski yapiliyor.Bu baskinin turlu turlu seviyesi var ama temelde su sekilde kuruluyor:Yerini almayi reddedenlere yem verilmiyor."

"Yesterday you told me you have the impression of being a captive. You have this impressionbecause there is enormous pressure on you to take a place in the story your culture is enacting in theworld—any place at all. This pressure is exerted in all sorts of ways, on all sorts of levels, but it’sexerted most basically this way: Those who refuse to take a place do not get fed."
-
Ispanyol roman yazari Alberto Vazquez-Figueroa'nin dogum gunu (11 Ekim 1936)
"20. yuzyil sonlarinin insani, olaganustu olaylara oylesine alismisti ki, sonunda alabildigine kendini gundelik olaylarin akisina birakmisti. Gundelik yasamin anlamsiz, yenilmez dislileri arasinda ezerek, ayakta kalmak icin milyonlarca kucuk savaslarla yakip yikarak, ucu bucagi olmayan bireysel bencillikler denizinde bogarak, tarihsel olaylarin, gorkemli yigitliklerin, akla hayale sigmaz yeni buluslarin uzerinden frensiz kor bir araba gibi gecip gidiyordu." Yeni Tanrilar

"El hombre de finales del siglo XX se había acostumbrado de tal modo a lo extraordinario, que había concluido por convertirse en un apasionado amante de la rutina. Como ciega máquina sin frenos, pasaba por encima de hechos históricos, hazañas portentosas o descubrimientos inimaginables, triturándolo todo entre las indestructibles mandíbulas de la vacuidad de la cotidiana existencia, derrotándolo con sus miles de millones de pequeñas batallas por la supervivencia, y ahogándolo en un mar de egoísmos individuales que nunca habían tenido ni fondo ni horizonte."
"Yuzyil boyunca, halki cahil birakmaya caba gostermis olan Fransiz somurgecilerinin boyundurugu altinda yasamislardi, simdi kendilerini ozgur ve bagimsiz saysalar bile, bu bagimsizlik yillarinda daha iyi, daha kulturlu bir halk yetismis degildi. Tersine, ozgurluk, bircoklari tarafindan SIK SIK kotu yorumlanmis, bunlar, Fransizlardan kurtulmanin, canlari ne isterse onu yapmak ve ayni Fransizlarin arkalarinda biraktiklari herseye zorla sahip olmak anlamina geldigini sanmislardi."

"Durante cien años, habían vivido sometidos a los colonizadores franceses, que se esforzaron por mantener al pueblo en la ignorancia, y aunque ahora se consideraban libres e independientes, aquellos años de independencia no habían dado como fruto una población mejor o más culta. Por el contrario, demasiado a menudo la libertad había sido mal interpretada por muchos, que consideraron que librarse de los franceses significaba hacer cuanto les viniera en gana y apoderarse por la fuerza de cuanto esos mismos franceses dejaron atrás."
-
Johnny Cash, cikis albumu Johnny Cash With His Hot and Blue Guitar'i 11 Ekim 1957'de Sun Records etiketiyle piyasaya surdu. (Sun Records'in ilk ve son albumuydu. Cunku, sirket finansal zorluklari nedeniyle 35,000 dolara RCA Victor Records'a satildi.)

Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri