-
1960 Gangster Mickey Cohen, kapak olduğu gazetelerin önünde durarak şehrin en ünlü vatandaşı olduğunu kanıtlıyor
-
Bir Rus ajanı, Finlandiya'daki infazı sırasında gülümserken, 1942


-
Haka dansı yapan Maori'ler, 1945
-
İngiliz General Horatio Gordon Robley, öldürdüğü Yeni Zelanda yerlilerinin kesik başlarından oluşturduğu koleksiyonuyla 1895
-
1937 Hindenburg felaketi.
Hizmetinin ikinci yılında iniş sırasında yanarak düştü ve 36 kişi hayatını kaybetti.


Hindenburg felâketi 6 Mayıs 1937 tarihinde, New Jersey'deki Lakehurst donanma hava üssünde gerçekleşmiştir.
Yapılmış olan en büyük zeplin olma özelliğini taşıyan LZ 129 Hindenburg, bilinen adıyla Hindenburg Zeplin'i (Almanca: Luftschiff Zeppelin â„–129) ani dönüş yapmasının etkisiyle kopan iskeletin, zeplinin havada kalmasına yarayan hidrojen tanklarından birini delmesiyle oksijenle karışmış ve statik kıvılcımlanma ile bir anda alev almıştır.
36 saniyede zeplinin içinde bulunan yolculardan (36 yolcu ve 61 mürettebattan) 36'si hayatını kaybetmiştir.
Bu facia daha sonra, modern havacılık tarihinin başlamasına sebep olmuştur.
-
1944 yılında Fransa'da Nazi'lerle işbirliği yaptığı iddialarıyla suçlanan ve teşhir edilen kadınlar...
-
1945 Iwo Jima'da savaşan Amerikan askerleri Amerika bayrağını Suribachi Dağı'na dikiyor.

Bu fotoğraf karesi, Amerikan tarihinde bir efsane haline gelmiştir.
-
1973 yılında Şili'de demokratik seçimle gelen Başkan Salvador Allende'nin askeri darbe sırasında ölümünden birkaç saat öncesi

Şilili devlet adamı ve Batılı devletlerde serbest seçimle iktidara gelen ilk Marksist devlet başkanıdır.
Ne var ki işçi sınıfının egemenliğinde bir cumhuriyet kurma amacını gerçekleştiremedi.
Göreve başladıktan üç yıl sonra amerika destekli askerler, onun başkanlığını sürdürdüğü sosyalist iktidarı bir darbe ile ortadan kaldırdı.

Darbe diyince bizim aklımıza 12 Eylül gelir. Kenan Evren, cunta ve Amerika… CIA, kontrgerilla…
11 Eylül denince de –2001’den itibaren- Amerika; Bin ladin, El Kaide, ikiz kuleler…
2001’den önce ise 11 Eylül demek, Şili Darbesi demektir; Allende, Pinochet ve tabii ki yine Amerika, CIA, ITT, kontrgerilla…
11, 12, 13, Eylül, Ekim, Kasım farketmez; eğer dünyada organize cinayet varsa, eğer silahlar zalim adına konuşmuşsa çok büyük ihtimalle orda Amerika vardır.
Tümevarım dedikleri bu işte.
Amerika’nın demokrasi ihracı motivasyonu malum. 11 Eylül 1973’de, demokratik seçimlerle başkan olmuş Salvador Allende, CIA destekli faşist Pinochet tarafından devrildiğinde, daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan, o günlerde ise Başkan Nixon’un güvenlik danışmanı Henry Kissinger “Kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir†demişti. Kissinger aynı yıl Nobel Barış Ödülü’nu kazanmıştı.
Biraz geriye saralım.
Orta-üst sınıf liberal bir ailenin 1908 doğumlu oğlu olan Salvador Allende, henüz üniversitede tıp eğitimi alırken öğrenci hareketlerinde görev almış, liderlik etmeye başlamıştı.. 1933 yılında Şili Sosyalist Partisi’ni kurdu. 1938 yılında sloganı “Ekmek, Bir çatı ve İşâ€ olan Pedro Aguirre Cerda önderliğindeki The Popular Front partisinden seçimlere girdi. 1939 yılında Cerda hükümetinin Sağlık Bakanı olarak görev aldı. Bakanlığı sırasında yoksulların sağlığı için yürüttüğü politikalarla halkın sempatisini topladı. 1945, 1953, 1961 ve 1969’da senatör olarak seçildi ve mecliste görev yaptı. 1966 yılında senato başkanı seçildi.
1952, 1958 ve 1964 seçimlerindeki 3 başarısız girişimin ardından (ki sırasıyla %5.4, %28,5 ve 38,6 oy almıştı) 1970 seçimlerini Unidad Popular koalisyonu sayesinde 36,2 oyla kazandı. (diğer iki rakibi %34,9 ve 27,8 oy almıştı) Böylece yıllar süren politik mücadelesinin ardından, demokratik bir seçimle devlet başkanı olan ilk Marksist oldu.
Tabii ki seçim sonuçları ABD’nin hiç hoşuna gitmedi. Allende, Sosyalist Parti’de sürdürdüğü tüm politik kariyeri boyunca Şili Komünist Partisi’yle de oldukça yakındı. Küba Devrimi lideri Fidel Castro ile yakın ilişkileri vardı. Ve yazının başında alıntıladığım gibi ABD Hükümeti Şili halkının sorumsuzluğuna kayıtsız kalamazdı; nihayetinde mesele seçmenlerin kararına bırakılmayacak kadar önemliydi.
Sam Amca’nın kendisine has bir demokrasi anlayışı vardı.
Seçimin ardından kaybeden taraflar olan Hristiyan Demokratlar ve Popular Unity, Genelkurmay Başkanı René Schneider ile toplantılara başladı. Artık Schneider’den ne istedilerse ve Schneider ne cevap verdiyse, birkaç gün sonra ülkenin koca Genelkurmay başkanı kaçırıldı ve öldürüldü. Daha sonra çıkan belgelerle bu operasyonun CIA operasyonu olduğu anlaşıldı.
Seçimlerin ardından Allende kendisinden bekleneni yaptı. “La vía chilena al socialismo†(Sosyalizme giden Şili yolu) adını verdiği programla topraksız köylüye toprak dağıttı, ülkenin en büyük kaynağı olan bakır sektöründeki hemen hemen tamamı ABD’li olan karteller dağıtıldı ve bakır endüstrisini millileştirdi. (Mevzubahis bakır kartellerinin en büyüğü de CIA’in çok sevdiği, mümkün olan her türlü operasyonunda aktif görev alan ITT şirketiydi.)
Sağlık ve eğitim ücretsiz sunulmaya başlandı. Çocuklu ailelere bedava süt verildi. Belli bir hektarın üzerinde toprak sahibi olmak yasaklandı. Bu çerçevede toprak ağalarının limit üstü toprakları topraksız köylüye dağıtıldı. İlk yıllarda işler yolunda gitti. Sanayi üretimi %12, milli gelir %8,6 arttı. Enflasyon %35’ten %22’ye düştü. İşsizlik %3,8’e kadar düştü.
Ancak sosyalizm tatlı bir rüyaydı. Kapitalizmin sosyalist bir ülkenin başarılı olmasına tahammülü olamazdı. ABD’nin de olmadı. 16 Ekim 1970 tarihli CIA raporunda ABD hükümetinin Şili’de darbe hazırlığı yapılması emri yazılıydı. Darbe’ye giden yol da ekonomik istikrarsızlıkla süslenmek isteniyordu.
Şili’nin tek kayda değer gelir kalemi olan bakır ihtacatı neredeyse durdu. Milli gelir düştü, enflasyon arttı. Hükümet temel gıda ürünlerinin fiyatını sabitledi. Yüksek enflasyon, fiyat sabitleme ve ürün arzının düşmesi ile karaborsa başladı. Un, şeker, pirinç, fasulye… Türkiye’nin de aynı yıllarda yokluğuna alışkın olduğu ürünler karaborsaya düştü.
Yaşanan ekonomik krize rağmen Allende 1973 seçimlerinde oyunu %43’e çıkartarak iktidarda kaldı. Bu yaşananların ardından milliyetçiler ve hristiyan demokratlar, Roman Katolik Kilisesi’nin de desteğini alarak Demokratik Koalisyonu kurdular.
CIA ödenekleriyle beslenen Demokratik Koalisyon Meclis üstünlüğünü eline almıştı. Ancak ABD’nin işi demokrasiye bırakmayacağı çok belliydi. Nixon hükümeti Allende’den kurtulmalıydı. 29 Haziran 1973’de Albay Souper emri altındaki tanklarla başkanlık sarayını kuşattı, ancak hükümeti deviremedi.
Mayıs 1973’de Şili Yüksek Mahkemesi Allende hükümetinin verdiği kararları yasadışı olarak nitelendirdi.
Ağustos 1973’de Şili Meclisi Allende’nin anayasal suç işlediğini, diktatörlük peşinde koştuğunu ilan etti. Demokrasi aşığı meclis, ordunun yönetime el koymasını istiyordu.
Pinochet yönetimindeki ordu bu çağrıya sessiz kalmadı. 11 Eylül 1973 Salı günü Pinochet başkanlığındaki, tüm kuvvet komutanlarının katıldığı cunta başkanlık sarayı La Moneda’yı bombaladı. İşte Allende’nin o meşhur miğferli, makineli tüfekli son fotoğrafı o sabah çekildi
Başkan, katledilmesinden çok az önce halkına son konuşmasını yaptı. Sözlerinde acının değil, ihanete uğramışlığın izi olduğunu ve istifa etmeyeceğini kesin bir dille belirttiği konuşmasında son sözleri şunlar oldu:
Magallanes Radyosu bombalanıyor, büyük ihtimalle susturulacak ve durgun sesim size ulaşamayacak. Bu önemli değil. Siz beni duymaya devam edeceksiniz. Her zaman yanı başınızda olacağım. En azından, şerefli ve sadık bir adam olarak hafızalarınızda kalacağım.
Ülkemin emekçileri: Şili’ye ve Şili’nin alın yazısına inanıyorum. Vatan hainliğinin egemenliğini kurduğu bu kara ve acı anın üstesinden başkaları gelecek. Blin ki çok yakında, çok daha iyi bir toplum yaratmak üzere özgürce yürüyeceksiniz.
Yaşasın Şili! Yaşasın Şilililer! Yaşasın emekçiler! Bunlar benim son sözlerim. Fedakarlığımın boşa çıkmayacağına eminim. En azından satılmışlığı, korkaklığı ve hainliği cezalandıracak ahlaki bir ders olacağına eminim.

Pinochet’in askerleri başkanlık sarayını kuşattı. Allende’ye teslim ol çağrısı yapıldı. O, teslim olmadı. Başında miğferi, elinde makineli tüfeği ile son mermisine kadar savaştı. Başaramadı.
Augusto Pinochet devlet başkanı ilan edildi ve 1990 yılına kadar Şili’yi diktatörlükle yönetti.
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri