Sayfa 34/193 İlkİlk ... 2432333435364484134 ... SonSon
Arama sonucu : 1542 madde; 265 - 272 arası.

Konu: Hayvan Severler



  1. Doyuran Kareler Projesi Evlenecek Çiftlere Sesleniyor; "Sokak Hayvanlarına Mama Ver, Düğün Fotoğrafçın Biz Olalım"

    Siz sokak hayvanlarına mama alıyorsunuz, profesyonel düğün fotoğrafçıları sizin en mutlu gününüzde fotoğrafçınız oluyor

    Oyuncu İdil Fırat ve yönetmen Savaş Çıkrak tüm sokak hayvanlarını sevinçten havalara uçuracak bir projeye imza attılar. Bu proje sokak hayvanlarını sevindirmesinden çok yeni evli çiftleri de fazlasıyla mutlu eden bir proje.
    Mama ihtiyacı olan yerlerdeki barınaklara ya da gönüllü kuruluşlara göndereceğiniz mamalar size düğün fotoğrafçısı olarak dönüyor.

    https://onedio.com/haber/doyuran-kar...olalim--497538


    http://doyurankareler.com/

  2. #268
    KÖPEKLERİ ÖLDÜREN ESKİ BİR BELEDİYE İTLAFÇISI..( ibret için aklıma her düştükçe paylaşırım bunu )
    Adım Yaşar Berberoğlu
    Eski bir sabıkalı
    Eski bir katil
    Eski bir katliam sanığıyım…
    Bir hafta kadar önce sizlere imdaaaat; diyerek gönderdiğim mesajda:
    Emekli bir memurum... Zeynep Kamilde iki köpeğimi Üsküdar Belediyesi zehirlemek istiyor… Bana yardım edin lütfen. Onların öldürüleceklerini bilmenin çaresizliği içinde yüz kiloluk cüssemle sadece ağlayabiliyorum…; diye yazmıştım..
    Bir çok insan, özellikle mimar Meral Olcay hanım ve sokaktaki melekler ilgilendi. Sağ olsunlar..
    Oysa…
    Oysa ben de eski bir Üsküdar belediyesi çalışanı ve Üsküdar Belediyesinin maaşlı katiliydim.
    Aşağıda yazacaklarım noktasına kadar gerçek olup asla bir kurgu ve hayal ürünü değildir.
    İster kızın
    İster küfredin
    İster gülün, gerçek bu…
    İbret olsun diye yazdığım geçmişimi okursanız acımasız bir katliam sanığının acınacak öyküsünü öğrenmiş olacaksınız.
    Yıl 1983
    20 li yaşlardaydım.
    Üsküdar Belediyesi Ümraniye şubesinde zabıta memuruydum.
    Yaka numaram 6641
    Sicil numaram 28700
    Aynı zamanda İstanbul Üniversitesinde okuyordum.
    Bir gün zabıta amirliğine bir şikayet telefonu geldi.
    Adamın biri bahçesine bağladığı köpeğinin gözlerinden kuduz diye şüphelenmiş.
    Amir sen Karadenizlisin tabancayla o işi üzerine al; dedi
    gururum okşandı.
    Tamam; dedim,
    Arabaya atlayıp zanlının! adresine gittik.
    7.65 çapında bir tabanca verdiler elime
    hadi; dediler...
    Köpeğe yaklaştığımda önce elimdekini yiyecek bir şey sanıp kuyruğunu sallamaya başladı.
    İyice yanaşıp alnına nişan aldım.
    Son birkaç saniyede onu öldüreceğimi anlamış gibi canhıraş ipini çekmeye çalıştı.
    Tetiği düşürdüm.
    Alnının tam ortasında bir beyazlık gördüm sanki, ardından kan fışkırdı.
    Hayvan geriye doğru bir takla attı.
    Sürünerek zincirinden kurtulmaya, benden kaçmaya çalışıyordu..
    Bir daha sıktım.
    Boynu düştü..
    Beni tebrik ettiler.
    Belediyenin temizlik işlerine bağlı iki kişilik köpek itlaf ekibi vardı.
    Bu kişiler köpek zehirlemeye çıktıkları zaman vatandaşın tepkisini
    çektiklerinden beni onların başına hem koruma hem de amir olarak vermişlerdi.
    Silahla yaptığım şov amirimin beni ödüllendirmesine yetmişti.
    Sabahleyin belediyenin altındaki kasaptan 3-4 kilo kıyma alır içine zehri iyice karıştırır ve infaza çıkardık.
    Aslında duygusal bir insandım.
    Hatırı sayılır dergi ve gazetede yayınlanmış onlarca şiirim vardı.
    dalida, rodrigo; beethoven bile dinlerdim.
    işin garibi yakında psikoloji öğretmeni olacaktım.
    ama bunlar hayvan katliamı yapmamı engellemiyordu.
    öldürdüklerimiz ne de olsa köpekti..
    bir köpek için üzülmenin mantığı olabilir miydi..
    o zamanlar ümraniye köpek cenneti gibiydi.
    her tarafta koloniler halinde köpekler mevcuttu.
    genellikle şehrin dışındaki gecekondu mahallelerinde öldürmeye giderdik.
    oradaki köpekler kuru ekmeğe hasretti.
    bizim kıymanın kokusunu metrelerce uzaktan alır etrafımızda pervane olurlardı.
    heyecanla kuyruk sallar “ne olur bize bir tutam verin” diye adeta yalvarırlardı.
    kıymayı attığımızda bu karşılıksız iyiliğimizin mantığını çözemeden, minnet dolu şaşkın bakışlarla onu havada kaparlardı.
    damaklarına bulaşan et kokusunun mutluluğuyla kuyruklarını sallar, bize teşekkür etmek için üzerimize sürtünürlerdi..
    sonra..
    sonra titremeye başlarlardı.
    ardından nefes almaları zorlaşırdı.
    boğulur gibi hırıltılar çıkararak nefes almaya çalışırlardı..
    ağızlarından burunlarından köpükler çıkmaya başlardı.
    bazen kan kusarlardı..
    soluk borularını, midelerini parçalardı zehir..
    bunlar olurken genellikle gözlerimize bakmaya çalışırlardı
    bana bir şey mi yaptın..;
    beni kurtarabilir misin; der gibi bakarlardı.
    lütfen bana yaradım et;
    beni neden kandırdın;
    bana bunu neden yaptın; der gibi bakarlardı
    en çokta çırpınırlardı ölürken.
    vücutlarının bir kısmı felç olur
    bir kısmı kasılır
    bir kısmı titrer..
    çok karmaşık bir olaydır zehirlenen köpeğin ölümü.
    bazıları çığlık çığlığa can çekişirken
    bazıları hafif iniltilerle
    bazıları da sessizce ölürlerdi..
    nedense hepsi ağlardı can verirken..
    bakışları bir bilmece gibi olurdu hep..
    bakışlarının okunmasına asla izin vermezlerdi ölürken.
    kıyma yetsin diye az az atardık..
    az attığımız için daha zor ölürlerdi..
    çırpına çırpına ölürlerdi..
    can çekişmeleri dakikalarca sürer, çocuklar onları izlerdi..
    şişmiş cesetlerini bir kamyonete atıp çöp sahasına götürürdük.
    iki kişinin amiri olmak beni fazlasıyla mutlu ederdi.
    bir sorumluluğumun olması önemliydi benim için.
    düşünebiliyor musunuz; öldürme emri verebiliyordum.
    hayvanların kaderleri iki dudağımın arasındaydı..
    zabıta şapkamla gurur duyuyordum.
    ekiptekilerin biraz önlerinden yürürdüm hep.
    amirleriydim ne de olsa..
    koskoca ümraniyenin bu büyük sorununun sorumluluğu benim üzerimdeydi.
    az iş değildi bu: yöneticilik yeteneği ve dirayet isterdi..
    öyle sıradan insanın yapacağı kadar basit bir iş değildi.
    bir ilçenin köpek sorununu çözen önemli bir memurdum ben..
    akşamları rakı masasında süsler süsler anlatırdım bu infazları..
    çeşitli maskaralıklarla ölen köpeğin taklidini yapar güldürürdüm herkesi..
    bir cellattım ben.
    dilediğimi öldürtüyordum.
    yok etmenin psişik cazibesi beni sarmıştı.
    gücün doruklarında hastalıklı bir mutluluk yaşıyordum.
    köpeklerin tanrısıydım ben.
    asırlardır süren bastırılmış vahşi duygularımı tatmin ediyordum.
    avlanma çağlarından beri genlerimden silinmeyen ilkel duygularımı besliyordum.
    ölüm emri vermenin girdabıyla karanlık, sadist duygularımı doyuruyordum.
    sanırım 20 gün kadar sürdü bu katliamlara katılmam.
    benim için biçilmiş kaftandı bu iş.
    çünkü işimizi kısa sürede bitirip ellerimi yıkayıp üniversiteye gidebiliyordum.
    ben bir toplumbilimci adayıydım..
    felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji dersleri verecek formasyonla donatılıyordum.
    bir gün infaz için ümraniye kazım karabekir mahallesine gidecektik.
    orada çok köpek vardı.
    dolayısıyla zehirli kıymayı daha çok hazırlamıştık.
    ilk iki köpeğe kıymayı attığımı hatırlıyorum.
    yaşlı bir adam bizi kömürlüğüne götürdü.
    orada tanımadığı bir köpek doğurmuş 7-8 yavru yapmıştı.
    onları öldürmemizi istiyordu.
    yavrular *****n memelerine yumulmuştu.
    ana bizi görünce tedirgin oldu.
    yavrularını korumakla kaçırmak arası kıvranmaya başladı.
    ancak kıymayı görünce sevindi.
    çocuklarına süt verecekti
    yemeli sütü çoğalmalıydı.
    üstelik bu gecekondu semtinde kıyma onun için olağanüstü bir ziyafetti.
    mutlulukla ete uzandı.
    kuyruğunu salladı.
    bakışlarıyla teşekkür etti.
    bir tane daha attık.
    onu da bir hamlede yuttu..
    titreme nöbetleri başladı..
    sarsıldıkça yavrularının ağzı memesinden kopuyordu; onları patisiyle tekrar memesine iterken ölüm nöbetleri sıklaşıyordu.
    ihtiyar.
    yavrularına da yavrularına da verin.. ben ne yapacağım onları..; diye sürekli söyleniyordu..
    kıymadan küçük parçalar koparıp yavrulara yedirmeye çalışıyordum.
    ama çok miniklerdi ve yemekte zorlanıyorlardı.
    bu arada ağzından köpükler çıkmaya başlayan anne bana doğru sürünerek geldi. isıracak diye bir elime aldığım taşı kafasına vurmaya hazırlanıyordum ki olağanüstü bir şey oldu: ayağımı, ellerimi kanlı diliyle yalamaya başladı..
    bir yandan burnunun ucuyla yavrularını iterek yerdeki zehirli kıymadan uzaklaştırmaya çalışıyor
    diğer yandan gözlerime yalvararak bakıp ;ne olur onlara zehirli kıyma verme; der gibi başını sallıyordu..
    iki-üç kıyma yediği halde ölmemekte direniyordu.
    ağzından kanlar gelmeye başladığı halde can havliyle yavrularının uzaklaştırmaya çalışması, ellerimi yalvarır gibi yalaması ilginç bir sahne oluşturuyordu.
    sanırım manzara şuurumu biraz bulandırmıştı..
    ihtiyar adam yavruları gösterip.
    memur bey ağzını parmaklarınla açıp öyle sok kıymayı… ağzını açıp öyle sok..; deyip duruyordu..
    birdenbire bir şeyler oldu bana..
    devletin memuruydum ve adam bana emir veriyordu..
    sinirlendim.
    ben devlet memuruyum. bana nasıl emir verir gibi konuşursun lan; diye bağırdım.
    yavruların hali sanırım etkilemişti beni.
    içimdeki insani duygular canlanmıştı sanırım.
    sonra ben ne yapıyorum yahu; dedim kendi kendime.
    sapık mısın lan; dedim kendi kendime
    yavruları var daha gözleri açılmamış, bu ******** ihtiyarın sözüne bakıp onları nasıl öldürüyorsun lan; dedim kendi kendime..
    adama daha çok sinirlendim.
    öldürmüyorum lan ********. defol git; diye bağırdım
    emrimdeki itlaf işçilerine; bugün bu kadar yeter, hadi gidiyoruz; dedim.
    uzaklaşırken yavruların, yerde son çırpınışlarını yapan annenin memelerini emmeye çalıştıklarını gördüm en son..
    birde; kıyma yediği için yerde çırpınan, gözleri henüz açılmamış yavrunun o durumdayken bile annesini arandığını gördüm..
    Belediyeye döndüğümüzde moralim bozuktu..
    mutsuzdum.
    garip bir hüzün çöreklenmişti içime..
    elbisemi değiştirip meyhaneye gittim.
    o gece sabaha kadar kabus gördüm..
    insanların beni zehirlediklerini, ağzımdan kanlar geldiğini, nefes alamadığımı…
    sabaha kadar o yavru köpeklerle uğraştım.
    onların, anamı neden öldürdün amca; diye ağlaştıklarını gördüm..
    ertesi gün zabıta amiri zaim sancak;a bu ekipte çalışmak istemediğimi söyledim.
    ve o ekipten böylece ayrıldım.
    sonraki günlerde vicdan azabı beni kuşatmaya başladı.
    bu azap gün geçtikçe çığ gibi büyüdü
    orman yangını gibi büyüdü.
    bu azap gün geçtikçe işkence olmaya başladı
    bu azap boynuma bir kement gibi
    beynimde bir yangın gibi
    alnıma bir leke gibi kaldı hep..
    hiçbir zaman aklımdan çıkmadı yaptığım katliamlar.
    otururken, kalkarken, yerken, uyurken..
    gülme yeteneğimi kaybettim o günden sonra..
    daha suskun
    daha içine kapanık bir insan oldum. sürekli bir kabusun içinde yaşadım
    üniversiteyi bitirdiğimde pendik belediyesinde şube müdür yardımcısı oldum..
    bugünkü başkan yardımcısı düzeyi yani..
    temizlik işlerinden de sorumluydum.
    itlaf ekibi bana bağlıydı.
    asla köpek öldürtmedim.
    belediyede yıllarca müdürlük yaptım ve cinayetlerimin diyetini vermek için vatandaşın hiçbir şikayeti kaale almadım.
    onları çağırıp nasihat ettim.
    onlara köpeklerin asla öldürülmemesi gerektiğini, öldürmeye hakkımız olmadığını anlattım.
    her insanın içinde bir katil vardır.
    genlerinde mağara döneminden kalma öldürme güdüleri vardır.
    insan beyni bilimle, sanatla, sevgiyle aydınlandıkça bu güdüler azalır ve yok olur.
    sonraki yıllarda yaptığım katliamların azabı daha çok büyüdü
    cinayetlerimin acısı beni daha çok kuşattı.
    karınca ezmemek için yolumu değiştirmeye başladım.
    odamdaki sivrisineklerini camları açıp çıkarmaya çalıştım. asla öldürmedim.
    akrep yakalasam emin bir yere bıraktım.
    ama köpekler
    köpeklerin karşısında kendimi hep suçlu hissettim.
    onlarla asla göz göze gelemedim.
    onlardan utandım.
    onlardan kaçtım.
    nerede bir yalnız yavru görsem içim kan ağladı.
    annemi sen mi öldürdün…? diye hep sorguluyorlardı beni sanki..
    bir an olsun yakamı bırakmadı o yavruların haykırışları..
    beynimden zehirlenen köpeklerin çığlıkları eksik olmadı hiç..
    bir katilin suçluluk duygusu içinde, aşağılık duygusu içinde yaşadım hep.
    bunları yazmaktaki amacım tüm katillere seslenmektir.
    katillere, katil adaylarına sesleniyorum: öldüreceğiniz hayvanın gözlerine bakın; orada zavallılığınızı göreceksiniz..
    orada ben sana ne yaptım.. seni korumanın, sana köle olmanın dişinde ne yaptım; diye yakaran bir ana bir baba bir kardeş göreceksiniz..
    orada sessiz bir çığlık
    orada çaresizlik
    orada acı göreceksiniz..
    orada merhametsizliğinize karşı sevgi
    canavarlığınıza karşı saygı göreceksiniz..
    itlaf ekibindeki arkadaşlar..
    lütfen öldürmeyin..
    öldürmek size ve ailenize uğursuzluk getirecektir.
    psikolojiniz bozulacak, hayat size zehir olacaktır.
    o hayvanların çırpınışları sizi çarpacaktır.
    o hayvanların ağızlarından çıkan köpükler
    o hayvanların ağızlarından dökülen kanlar sizi boğacaktır.
    amirler, müdürler size sesleniyorum: siz isterseniz hayvanlar ölmez..
    inanın asla öldürmeye mecbur değilsiniz..
    onların yaşamı iki dudağınızın arasında.
    onların yaşama haklarına saygı duyar ve birazcık fedakarlık yaparsanız ne olur sanki..
    küçük dağları ben yarattım demeyin asla..
    ben nasıl çırpınıyorsam şimdi zehirlenmiş bir köpek gibi
    nasıl boğulur gibi yaşıyorsam 24 saat
    her anım bir yangının içinde nasıl geçiyorsa
    sizde öyle olacaksınız yarın..
    inanın içinizde bir damla insanlık varsa
    her öldürdüğünüz köpek için, bin kez öleceksiniz..
    bende müdürlük yaptım sizin gibi
    öldürtmedim ve hiç bir şey olmadı..
    hayvanları şikayet eden ruh sağlığı bozuk bazı kişilere alet olmayın lütfen.
    sevgisiz büyüyüp toplumda canlı bomba gibi gezen canavarların şikayetlerine kulak asmayın lütfen..
    sokağını bekleyen, orayı sahiplenen köpekleri öldürtmek isteyen psikopatların maşası olup masum canlara kıymayın lütfen..
    ve siz köpekler..
    katiline bile sevgiyle yaklaşan
    katilini bile koruyan müthiş canlılar.
    sizin karşınızda insanlığımdan utanç duyuyorum.
    siz olmazsanız yaşamak için sebebim kalmayacak biliyor musunuz.
    hiçbir ilaç dindiremez size yaptıklarımın acısını
    hiçbir psikiyatr teskin edemez, kandıramaz beni suçluluğumdan olayı
    hiçbir tanrı kurtaramaz beni vicdan azabından
    hiçbir cehennem yeterli gelmez günahlarımın kefaretine..
    siz köpekler
    sizleri kalleşçe kandırıp öldürdüm hep
    arkanızdan vurdum sizi
    alçakça vurdum sizi..
    zavallının biriyim ben.
    ******** bir mazisi olan katilim ben..
    acıların okyanusunda çırpına çırpına boğulmak yetersiz benim için.
    şimdi sadece intihar kokuyorum
    şimdi her hücremde bir köpek mezarı var .
    zehirlenirkenki çırpınışınızı yaşıyorum sürekli
    sürekli yavrularınızın çığlıkları kulaklarımda
    ne çıldırabiliyorum, ne ölebiliyorum.
    ben köpekleri değil, kendimi zehirlemişim meğer..
    biriniz beni silkeleyip uyandırsın lütfen bu kabustan.
    ve asla hayvan öldürmedin, bir karabasandı gördüğün; desinler lütfen.”
    YAŞAR BERBEROĞLU
    69 mu yok daha neler. Bu yıl mı? İmkansız.Bozguncular ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu?



  3. #271
    69 mu yok daha neler. Bu yıl mı? İmkansız.Bozguncular ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu?

  4. #272
     Alıntı Originally Posted by ayhan53 Yazıyı Oku
    Canevinden vurulmak, insanlığından utanmak... yaşadığım.

Sayfa 34/193 İlkİlk ... 2432333435364484134 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •