Sayfa 4728/7020 İlkİlk ... 372842284628467847184726472747284729473047384778482852285728 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 37,817 - 37,824 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. 1947 yilinda Kralin Tum Adamlari (All the King's Men) romaniyla kurgu dalinda Pulitzer Odulunu kazanan Amerikali sair, roman yazari ve edebi elestirmen Robert Penn Warren'in olum yildonumu (15 Eylul 1989)

    "Benlik, onceden var olan bir oz; zamanin ve degisimin otesindeki mistik bir alemde bulunan bir idea olarak oz seklindeki Platon dusuncesini cagristirir. Absurtlugun ozu de burada, cunku benlik asla bulunamaz, benlik yaratilmalidir. Pasif, sen bir tesaduf degil, binlerce eylemin urunudur; buyuk ya da kucuk, bilincli ya da bilincsiz, 'her seyden uzakta' degil 'her seyle' yuz yuze, iyi ya da kotu, bos zamanda degil, hem calisirken hem de dinlenirken."



    "Lurks the idea that the self is a pre-existing entity, a self like a Platonic idea existing in a mystic realm beyond time and change. And the essence of absurdity, too, for the self is never to be found, but must be created, not the happy accident of passivity, but the product of a thousand actions, large and small, conscious or unconscious, performed not 'away from it all,' but in the face of 'it all,' for better or for worse, in work and leisure rather than in free time."

  2. David Fincher'in yonettigi, Morgan Freeman, Brad Pitt ve Kevin Spacey'in basrollerini paylastigi Se7en filmi promiyerini 15 Eylul 1995 tarihinde New York'ta yapti.







    ”Her sokak kosesinde, her evde, olumcul bir gunah goruyoruz ve hosgoruyoruz. Hosgoruyoruz cunku siradan, cunku olagan. Sabah, ogle ve aksam hosgoruyoruz. Hayir, artik olmaz. Ben ornek oluyorum ve yaptigim sey sasirtacak, incelenecek ve izlenecek… Sonsuza dek… / Vediamo un peccato capitale ad ogni angolo di strada, in ogni abitazione e lo tolleriamo, lo tolleriamo perché lo consideriamo comune, insignificante, lo tolleriamo mattina, pomeriggio e sera. Adesso basta però, servirò da esempio e ciò che ho fatto ora verrà prima decodificato, poi studiato ed infine seguito… per sempre…” John Doe

  3. Italyan gazeteci ve yazar Oriana Fallaci'nin olum yildonumu (15 Eylul 2006)

    "Bizim yarinimiz gelmemisti, belki de hic gelmeyecekti. Her zaman vaatlerle aldatilacaktik: Bir tesbihin taneleri gibi birbiri ardina dizili dus kirikliklariyla dolu yasamimizin cilesini cekmemize, yalanci avuntular, degersiz armaganlar, yarim yamalak rahatlamalar yardim edecekti sesimizi kistirip."



    "Il nostro domani non era giunto, e forse non sarebbe mai giunto. Avrebbero sempre continuato a imbrogliarci con le promesse: in un rosario di delusioni alleggerite da falsi sollievi, miserandi regali, pietose comodità per tenerci quieti."




    "En azindan sunu ogrenmek de bir kazanctir; bir insanin bir baska insana, bir erkegin bir kadina ya da bir kadinin bir erkege duyabilecegi o gizemli cosku kadar kisi ozgurlugunu tehdit eden baska hicbir sey yok yeryuzunde.

    Hicbir bag, zincir ya da demir parmaklik boylesine kesin bir kolelik icinde tutamaz seni, boylesine derin bir umursamazliga surukleyemez. Bu cosku adina kendini bir baskasina tumuyle vermekten kesinlikle kacinmalisin; kendi kendini, haklarini, onurunu dolayisiyla ozgurlugunu unutmak demek olur yoksa.

    Suyun icinde cirpinan kopek gibi karaya ulasmaya calisir durursun bos yere; adini sevmek ve sevilmek koyduklari bu kiyi var olmadigindan horlanir, kucumsenir, dus kirikliklarina ugrarsin. Hicbiri olmasa bile durup dururken neden suya atladigini sorarsin kendine sonunda; kendi kendinden hosnutsuzluk, kendinde goremedigin bir seyi bir baskasinda bulma umudu mu?

    Yalnizlik, ic SIKINTISI, derin sessizlikler korkusu mu? Birine sahip olmak birine ait olmak gereksinmesi mi? Kimileri icin butun bunlar ASKTIR iste." Oriana Fallaci, Dogmamis Cocuga Mektup



    “A qualcosa servì, dopotutto : a capire che nulla minaccia la tua libertà quanto il misterioso trasporto che una creatura prova verso un’altra creatura,ad esempio un uomo verso una donna, o una donna verso un uomo.

    Non vi sono né cinghie né catene sbarre che costringano a una schiavitù più cieca, a un oblio altrettanto cieco dei tuoi diritti, della tua dignità, della tua libertà. Guai se ti regali a qualcuno in nome di quel trasporto.

    Come un cane che annaspa nell’acqua cerchi invano di raggiungere una riva che non esiste, la riva che ha nome Amare ed Essere Amato, e finisci neutralizzato deriso deluso. Nel caso migliore finisci col chiederti cosa ti spinse a buttarti nell’acqua : lo scontento di te stesso, la speranza di trovare in un altro ciò che non vedevi in te stesso ?

    La paura della solitudine, della noia, del silenzio ? Il bisogno di possedere ed essere posseduto ? Secondo alcuni è questo l’amore.”

  4. 623 milyar dolar buyukluge sahip yatirim sirketi Lehman Brothers, 15 Eylul 2008'de iflas basvurusu yapti.(Lehman Brothers files for Chapter 11 bankruptcy, the largest bankruptcy filing in U.S. history. / Fallimento della Lehman Brothers e inizio della crisi economica mondiale)


  5. “Doseme tahtalari ovulmaktan sapsariydi. Arkamdaki pencereden bir sirt, sirtta bir mezarlik gorunuyordu. Necip'in burus burus annesinin damarli elini optuk. Az Turkce biliyordu. Dilinin dondugu kadar sordu, anlatmaya calistik. Oda karariyordu. Necip'in tutunde calisan kizkardesi, mavi kupeleri, onduleli saclari, serbest haliyle geldi. ‘Hos geldiniz’ dedi, sonra konsolun uzerindeki pembe karpuzlu lambayi yakip cikti. Cok gecmeden. Necip'in kaba biyikli babasi, ustu basi harc bulasiklari icinde amcasi, marangoz abisi de geldiler. Kirik Turkceleri ve nasirli elleriyle cok hos, insanlardi. Hele babasi. Kaim, siyah biyigini sivazliyarak anlatiyor, SIK SIK kufrediyordu. Bir ara Necip'in kiz kardesi sofra bezini yere yaydi, hamur tahtasini uzerine koydu, pecete yerine kullanacagimiz havlulari dizdi, dogranmis ekmek kabini getirdi. Butun bu isleri oyun oynar gibi yapiyor, arada, altin disiyle soyle bir guluveriyordu. Kime guluyordu? Gazi'ye mi, bana mi? Yemekler yenilip, kahveler icilip, dereden tepeden konusulduktan sonra. Necip'in kizkardesinin hazirladigi yataklarimiza kavustuk. Yataklarimiz ayri ayri ve yan yana serilmisti. Ustaca yamali, fakat sakiz gibi ortuler, yorgan ve carsaflar. Her sey sabun kokuyordu. Yataklarimiza girdik;


    ‘Oooh... Dedim, dunya varmis.’ Gazi yastigindan basini kaldirdi:

    ‘Ne?’ dedi, ‘kizi mi soruyorsun? Derhal nisanlanabilirim!’ Ona fena halde kizdim.

    ‘Hergele... ‘

    ‘Sensin. Elini cabuk tutmasam cunku.. ‘

    ‘Eee? ‘

    ‘Dikkat ettim, kiza kotu kotu bakiyordun...’ "



    "The floorboards were yellow from years of polishing. I could see the side of a hill out of the window, occupied by a graveyard. We respectfully kissed Nejip’s ageing mother’s wrinkled hands. She spoke a little Turkish. She asked us polite questions, as best she could, and we tried to provide answers. It was getting dark. Nejip’s sister, who also worked in the tobacco warehouse, entered the room wearing blue earrings and with her curly hair uncovered. ‘Welcome,’ she said and went and lit the pink lamp on the sideboard before leaving us again. Before long we have been involved with Nejip’s dark-moustachioed father, his plaster-splattered uncle and his elder brother, who turned out to be a carpenter. They all had thick and calloused hands and chatted to us in their broken Turkish. I thought they were wonderful people, particularly the father. He talked about various matters, smoothed his thick moustache in an authoritative manner and swore frequently. Meanwhile Nejip’s sister laid out a dining-cloth across the floor, laid a chopping-board down on it, set down little flannels we would be using as napkins and brought in the bread-box. She did all this as if playing a little game, smiling now and then and revealing a sparkling gold tooth whenever she did so. I wondered who she was smiling for: me or Gazi? After we had eaten our meal, drunk our coffees and chatted about things of no consequence, we retired to the beds Nejip’s sister had made up for us. Our beds had been laid out side by side. All the bedding was spotlessly clean, expertly patched here and there and smelling of soap. We climbed into our beds.

    ‘Ahhh…’ I sighed. ‘This is great!’ Gazi lifted his head up.

    ‘What? You mean the girl? I could get engaged to her immediately!’

    ‘You unscrupulous…’

    ‘No, that’s what you are! Now, I know that if I don’t beat you to it…’

    ‘What?’

    ‘Come on, I saw you. Giving her all those leery looks…’



  6. “…beyninizi dusunmek icin kullanin, savasim verin (....);Herkesin kendine ozgu bir kisi oldugunu, degerli, sorumlu ve kendinin yaratıcisi bir kisiliği bulundugunu, her ozgurlugun cekirdegi olan ‘ben’ kavramini savunun…” Oriana Fallaci

  7. Netflix, Dick Johnson Is Dead’in fragmanini yayinladi


  8. Disney+ ve Lucas Film, The Mandalorian’in 2.sezon fragmanini yayinladi.


Sayfa 4728/7020 İlkİlk ... 372842284628467847184726472747284729473047384778482852285728 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •