-
Vanity Fair, Paulette Jiles’in ayni isimli romaninda uyarlanan ve Amerikan Ic Savasi’nin ardindan kimsesiz kalan bir kizi, yasayan son akrabalarinin yanina goturmeye calisan bir adamin hikayesini konu edinen News of the World’un Tom Hanks’li gorsellerini yayinladi.





-
Flaman ressam Paul Bril’in olum yildonumu (7 Ekim 1626)
Mountainous Landscape with Saint Jerome, 1592

Diana and Callisto, 1620s
-
Italyan kadin ressam Rosalba Carriera'nin dogum yildonumu (7 Ekim 1675)
Allegoria della musica, 1712

Felicita Sartori con vestito turco, 1728
-
Italyan ressam Giovanni Battista Mengardi’nin dogum yildonumu (7 Ekim 1738)
Sacra Famiglia, XVIII secolo

Minervas Wettstreit mit Neptun um den Besitz Attikas, 18.Jahrhundert
-
Alman lirik sair Johann Ludwig Wilhelm Muller’in dogum yildonumu ( 7 Ekim 1794)

Hemen patikadaki
kuyunun yaninda,
bir ihlamur agaci dikilir;
golgesinde duslere daldigim,
bir cok huzurlu hayallere.
bir suru ask
sozcugu kazidim govdesine;
Hep buldum kendimi
kose bucaginda,
Nesede ve yasta
Dolasmaliydim bugun,
gecenin derinliklerinde.
Karanlik da olsa,
yumdum gozlerimi. Ve dinledim,
dallarinin hisirtisini,
cagiriyordu adeta beni:
’Gel buraya,arkadasim,
huzur bulacaksin burada, Gel!’
Soguk ayaz,
yuzume vurdugunda;
ucup gitti sapkam,
yinede donup bakmadim ardima.
Simdi saatlerce, uzagim evimden,
Ve duyabiliyorum hala;
‘Huzur bulacaktin burada!’
-
Fransiz ressam Pierre-Athanase Chauvin’in olum yildonumu (7 Ekim 1832)
Italian landscape with travellers by the fountain, 1805

Couvent près de Naples, avec une vue de Capri, 1816 (Dallas Museum of Art)
-
Amerikali sair, yazar, editor ve edebiyat elestirmeni Edgar Allan Poe'nun olum yildonumu (7 Ekim 1849)

Yaz ortasindaydi
Ve geceyarisi
ve yildizlar yorungelerinde
Olgun olgun pirildarken
Daha parlak isiginda
Kendisi goklerde
Kole gezegenlerin arasinda
Isigi dalgalarda olan soguk ayin
Soguk tebessumune dikmistim gozlerimi
Fazlasiyla-fazlasiyla soguktu benim icin
Derken kacak bir bulut
Gecti ortu niyetine
Ve ben sana dondum
Yukseklerdeki ihtisamina
Magrur aksam yildizi
Senin isigin daha degerlidir benim icin
Cunku yuregime mutluluk verir
Goklerdeki gururun geceleri
Ve daha cok begenirim
O alcaktaki daha soguk isiktan
Senin uzaklardaki atesini.
"Ilk karsilasmamiz Montmartre Sokagi'ndaki karanlik bir kitaplikta oldu. Ikimiz de ayni kitabi ariyorduk, ender bulunan, pek onemli bir kitapti. Bu olay bizi birbirimize yakinlastirmaya yetti. Tekrar tekrar bulustuk. Bir Fransiz'in kendisinden soz ederken takinacagi tam bir acik yureklilikle anlattigi aile oykusu, beni pek ilgilendirmisti. Okudugu kitaplarin cokluguna da sasip sasip kaliyordum, ama asil ruhumu bir ates gibi saran yaratici hayallerinin sicakligi, canliligi, tazeligiydi. Paris'te o zaman aramakta oldugum seyleri ararken, boyle bir adamin dostlugu, benim icin degeri olculmez bir hazineydi, bu dusuncemi acikca ona soyledim. Sonunda kentte kaldigim surece beraber oturmaya karar verdik, ben onun kadar darlik icinde olmadigimdan, bir ev tutup ruhlarimizin karanlik havasina uyacak bir bicimde dosemeyi uzerime aldigim ev, St Germain'in dis mahallelerinde issiz bir yerdeydi, zamanin asindirdigi cirkin, neredeyse yikilacak eski bir yapiydi, ne oldugunu sorup ogrenmedigimiz bazi bos insanlar yuzunden yillarca bos kalmisti."

"Ci incontrammo la prima volta in un'oscura libreria di Rue Montmartre, dove il fatto fortuito di essere entrambi alla ricerca dello stesso volume, raro quanto singolare, ci portò a intrattenere più stretti rapporti. Da allora ci rivedemmo spesso. Mi interessò vivamente la sua piccola storia familiare, che egli mi narrò nei minimi particolari, con tutta quella franchezza di cui e capace un francese, ogniqualvolta discorre di se stesso. Mi stupì la vastità delle sue letture; e, soprattutto, sentii il mio spirito infiammarsi a contatto dello stravagante fervore, della vivida freschezza della sua immaginazione. Considerando ciò che allora mi interessava scoprire a Parigi, pensa, che la compagnia di un uomo simile sarebbe stata per me un tesoro inestimabile, e francamente glielo confidai. Alla fine combinammo di abitare insieme durante il mio soggiorno nella capitale; e poiché la mia situazione finanziaria era meno precaria della sua, potei addossarmi le spese dell'affitto e dell'arredamento, in uno stile che si confacesse alla tetraggine un po' fantastica del mio e del suo carattere, di una casa grottesca, rosa dal tempo, da lungo disabitata a causa di certe superstizioni che trascurammo di indagare, che sorgeva, semidiroccata ormai, in una zona solitaria e squallida del Faubourg Saint-Germain."
-
Amerikali yazar ve sair James Whitcomb Riley'in dogum yildonumu (7 Ekim 1849)
Silaya varmaliyiz! Neden boyle aylakca dolasiriz? –
Bilmeyiz ki sila nerededir, siladan onca uzagiz, –
Sadece cocuklarin yuzlerinde – ve o annenin yuzunde –
Yani elmalarin ciceklendigi bazi guzel yerlerde
Donukca dusleriz silayi, imgelem durulastirana dek
Gozyaslarindan hosnut gecici hevesin gozlerini de.
Silaya varmaliyiz – cunku hayli zamandir
Ayriyiz siladan, neredeyse sonsuz bir gun gibi!
Ve oyle hasret icinde buyuduk ki
Dunyanin kahkahasi figandir
Bikmis kulaklarimiza, ve sarkisi nafile, –
Silaya varmaliyiz – Silaya varmaliyiz yine!
Silaya varmaliyiz! Ozleriz yurekle ve ruhla bulmayi
Coktandir kaybettigimiz yolumuzu, ve geri donmeyi!...
Yorgunca yol alan, el ele tutusup arayan yaslilar zumresi
Icinden yukseldi bir cocuk cigligi,
Fakat yuzler isildamakta, bulutlar en sonunda sanki
Yagdirir biz gecip giderken ustumuze gun isigini...

We must get home! How could we stray like this?--
So far from home, we know not where it is,--
Only in some fair, apple-blossomy place
Of children's faces--and the mother's face--
We dimly dream it, till the vision clears
Even in the eyes of fancy, glad with tears.
We must get home--for we have been away
So long, it seems forever and a day!
And O so very homesick we have grown,
The laughter of the world is like a moan
In our tired hearing, and its song as vain,--
We must get home--we must get home again!
We must get home! With heart and soul we yearn
To find the long-lost pathway, and return!...
The child's shout lifted from the questing band
Of old folk, faring weary, hand in hand,
But faces brightening, as if clouds at last
Were showering sunshine on us as we passed...
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri