-
Fransiz Surrealist yazar ve etnograf Julien Michel Leiris'in dogum yildonumu ( 20 Nisan 1901 )

" Yasam iste boyledir: Bir gun benim karim da bana uzgun gozlerle bakacak, kansere yakalanacagim ya da sakat kalacagim. Elden ne gelir ki! Ciddiligimi tumuyle yitireceðim, direnmekten vazgececegim. "

" Ainsi va la vie: Un jour, ma femme à moi aussi me regardera de ses yeux consternés ; je souffrirai d’un cancer ou bien je serai estropié. Rien à faire ! Je perdrai toute tenue, je me dégonflerai, sans compter les mille petites misères qui fondent sur les malades et sur les morts. "
-
Dracula'nin Irlandali yazari Abraham Bram Stoker'in olum yildonumu ( 20 Nisan 1912 )

" Tiras aynami pencereye asmis, tiras olmaya baslamak uzereydim. Birdenbire omzumda bir el hissettim ve Kont'un sesinin, 'Gunaydin' dedigini duydum. Onu gormedigim icin irkildim, cunku aynadaki yansima arkamda kalan odanin tumunu kapliyordu. Irkildigimde hafifce yuzumu kestim, ama o anda bunun farkina varmadim. Kont'un selamina karsilik verip nasil yanildigimi gormek uzere yine aynaya dondum. Bu sefer ortada bir yanlislik olamazdi cunku adam yakimimdaydi ve omzumun uzerinden onu gorebiliyordum. Fakat aynada yansimasi yoktu! Arkamdaki odanin tumu gorunuyordu; fakat icinde kendimden baska birine iliskin belirti yoktu.
Bu durum korkutucuydu ve bunca tuhaf seyin uzerine binince, Kont yakinimadayken hep hissettigim o ustu kapali huzursuzluk artmaya basliyordu, ama tam da o sirada kesigin belli belirsiz kanadigini gordum; kan ceneme dogru akiyordu. Yara bandi aramak uzere hafifce donerek tiras bicagini biraktim. Yuzumu gordugunde Kont'un gozleri seytani bir ofkeyle parladi ve birdenbire bogazimi yakaladi. Hizla geri cekildim. Bu, onda ani bir degisiklige neden oldu; ofkesi oyle hizli bicimde gecti ki daha once var olduguna zar zor inanabildim.
' Dikkat edin, ' dedi, 'kendinizi nasil kestiginize dikkat edin. Bu durum, bu ulkede dusundugunuzden daha tehlikelidir.'

" I only slept a few hours when I went to bed,and feeling that I could not sleep any more, got up. I had hung my shaving glass by the window, and was just beginning to shave. Suddenly I felt a hand on my shoulder, and heard the Count's voice saying to me, "Good morning." I started, for it amazed me that I had not seen him, since the reflection of the glass covered the whole room behind me. In starting I had cut myself slightly, but did not notice it at the moment. Having answered the Count's salutation, I turned to the glass again to see how I had been mistaken. This time there could be no error, for the man was close to me, and I could see him over my shoulder. But there was no reflection of him in the mirror! The whole room behind me was displayed, but there was no sign of a man in it, except myself.
This was startling, and coming on the top of so many strange things, was beginning to increase that vague feeling of uneasiness which I always have when the Count is near. But at the instant I saw the the cut had bled a little, and the blood was trickling over my chin. I laid down the razor, turning as I did so half round to look for some sticking plaster. When the Count saw my face, his eyes blazed with a sort of demoniac fury, and he suddenly made a grab at my throat. I drew away. It made an instant change in him, for the fury passed so quickly that I could hardly believe that it was ever there.
' Take care, ' he said, 'take care how you cut yourself. It is more dangerous that you think in this country. ' ”
-
Ingiliz roman yazari, sair C. S. Lewis, Perelandra - Venus'e Yolculuk ( Perelandra Voyage to Venus ) romani 20 Nisan 1943’te The Bodley Head araciligiyla yayimladi.

" Agac o dunyada dikildi, ama meyve ve dunyada olgunlasti. Karanlik Dunyada kan ve hayatin karisiminin fiskirdigi cesme, burada yalnizca hayat verir. Ilk selaleleri gectik, bundan sonra irmak derinlere akip denize yonelmekte. Burasi Onun, fethedenlere vaat ettigi Sabah Yildizi, burasi dunyalarin merkezi. Bu vakte kadar her sey bekliyordu. Ama artik borular caldi ve ordu harekete gecti. Sukurler olsun Ona. "

" The Tree was planted in that world but the fruit has ripened in this. The fountain that sprang with mingled blood and life in the Dark World, flows here with life only. We have passed the first cataracts, and from here onward the stream flows deep and turns in the direction of the sea. This is the Morning Star which He promised to those who conquer; this is the centre of worlds. Till now all has waited. But cow the trumpet has sounded and the army is on the move. Blessed be He! "
-
Ingiliz roman yazari, gazeteci ve yayinci Sebastian ( Charles ) Faulks'in dogum gunu ( 20 Nisan 1953 )

" Muzigin islevi, kalbimizde sakli tuttugumuz duygulari ozgurce ruhumuza yansitmaktir. Gecmisin buyuk bestecileri bunu basarabiliyordu. Oysa bugunun muzisyenleri, kose baslarinda satilabilecek kadar siradan, uc-bes notalik sarkilarla yetinebiliyorlar. Deha olarak kabul edilmek o kadar da kolay degil sevgili Madam Azaire. " Kuslarin Sarkisi

" The function of music is to liberate in the soul those feelings which normally we keep locked up in the heart. The great composers of the past were able to do this, but the musicians of today are satisfied with four notes in a line you can sell on a song-sheet at the street corner. Genius does not find its recognition quite as easily as that, my dear Madame Azaire! ”
-
Romanya dogumlu Fransiz sair Paul Celan, 20 Nisan 1970’de Seine Nehrine atlayarak intihar etti.

Hemen yaz bana, lutfen,
benden haber almak isteyip istemedigini de yaz,
sefkatimi ve sevgimi kabul edip edemeyecegini,
sana herhangi bir seyin yardimi olup olamayacagini,
ara sira hala elini bana uzatip uzatmadigini
ve icinde isik olmak istedigim agir ruyayla
beni karartip karartmadigini yaz.
Bana yazmayi dene, bana sor,
senin cok yakinidayim,
yureginde ne varsa hepsini yaz!

Scrivimi presto, ti prego,
e scrivi se voi ancora una mia parola,
se puoi ancora accogliere
la mia tenerezza e il mio amore,
se qualcosa ancora può aiutarti,
se tu ogni tanto tendi ancora la mano verso di me
e mi oscuri con il sogno pesante,
nel quale vorrei splendere come una luce.
Tenta, scrivimi, rivolgiti a me,
allontana da te scrivendo tutto ciò che ti opprime!
-
Woody Allen’in yonetip rol aldigi, kadrosunda Diane Keaton ve Tony Roberts’in bulundugu romantik komedi Annie Hall, 20 Nisan 1977’de Tayvan ve Amerika’da vizyona girdi.

" Adamin biri psikiyatriste gider ve ' Doktor kardesim delirdi, kendini tavuk saniyor. ' der. doktor da der ki 'Neden onu getirmediniz ? ' bunun uzerine adam ' Getirirdim ama bana yumurta lazim ' der. Iliskiler hakkinda ben de boyle dusunuyorum. Tamamiyla mantiksiz, cilginca ve absurttur. Ama galiba surdurmek zorundayiz. Cunku cogumuzun yumurtaya ihtiyaci var. / Quella dove uno va da uno psichiatra e dice: Dottore, mio fratello è pazzo: crede di essere una gallina. E il dottore gli dice: Perché non lo interna?. E quello risponde: E poi a me le uova chi me le fa?. Beh, credo che corrisponda molto a quello che penso io dei rapporti uomo /donna: e cioè che sono assolutamente irrazionali, e pazzi, e assurdi... Ma credo che continuino perché la maggior parte di noi ha bisogno di uova. "
-
Amerikali sair ve yazar Archibald MacLeish'in olum yildonumu ( 20 Nisan 1982 )


Martinin goruntusuyle marti
Suda birlesirler
Butun gun bunu dusundum
Birsey kalmadi o yildan artik
(Soluk otlar var
Tuz renkli)
Tuzla curuttugumuz
Yalniz yapraklar kaldi o gunlerden
Gerisini hep temizledik guz aksamlarinda
Birsey kalmadi o yildan artik yasayislarimizdan yapraklardan baska
Birsey olmamis gibi sanki
Sanki sevgilerimiz sevgilerimiz yasayislarimiz hep degismis
Kendimiz bile yabanciyiz o anilara
Neden aglayayim bunlar icin
ona ne verdim ki
Acilardan acilardan acilardan baska
Marti
Goruntusuyle birlesir kis sularinda.
-
Turk yazar Turgut Ozakman, Su Cilgin Turkler ( Those Crazy Turks ) romanini 20 Nisan 2005 tarihinde Bilgi Yayinevi araciligiyla yayinladi.

“ Ortada oturan Aziz Hudai, 'Pandikyan Efendi' dedi, ' Turk milli kuvvetlerinin misafirisin. '
Pandikyan titredi. ' Sen de bizim gibi bu toprakta dogdun, buyudun, okudun. Ne Ermenisin diye asagilandin, ne Hiristiyansin diye eziyet gordun. Yuzyillarca birlikte caldik, oynadik, yedik, ictik, agladik, gulduk. Cunku yurt kardesiydik. Sonra aramiza birtakim entrikacilar, dunyayi yalniz kendilerinin sanan gucler ve satilik, kiralik, hayalci adamlar girdi. Aci olaylar oldu. Bugune geldik. ' "

“ ' Mr Pandikyan, you are a guest of the Turkish national forces, ' said Aziz Hudai, who was sitting in the middle.
Pandikyan trembled. ' Like us, you were born on this land, grew up here, studied here. You were neither belittled for being an Armenian, nor tormented for being a Christian. For centuries we played together, ate, drank, wept and laughed together. Then a few plotters came between us, powers that believed the world was theirs only, men who had sold themselves, dreamers. Bitter things happened. Now we are here. ' ”
Gönderi Kurallarý
- Yeni konu açamazsýnýz
- Konulara cevap yazamazsýnýz
- Yazýlara ek gönderemezsiniz
- Yazýlarýnýzý deðiþtiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer Ýmleri