Sanat Mozaik

[Terraluna]

Amerikali bilim kurgu roman ve kisa hikaye yazari Philip Kindred Dick’in olum yildonumu ( 2 Mart 1982 )



" Bizi huzursuz ve tatminsiz yapan vahsi bir icgudu degil. Size ne oldugunu soyleyeyim; bizi boyle yapan insanoglunun en yuce amaci. Buyume ve ilerleme ihtiyaci. . . yeni seyler bulma. . . yayilma. Yayilma, baska deneyimlere, baska yerlere ulasma ihtiyaci. Anlama ve surekli degisecegi bicimde yasama ihtiyaci. Rutini ve tekrari bir kenara itmek, anlamsiz tekduzelikten kendini kurtarmak ve ileriye atilmak. Surekli hareket halinde olma ihtiyaci. . . "



“ It isn't a brute instinct that keeps us restless and dissatisfied. I'll tell you what it is: it's the highest goal of man - the need to grow and advance . . . to find new things . . . to expand. To spread out, reach areas, experiences, comprehend and live in an evolving fashion. To push aside routine and repetition, to break out of mindless monotony and thrust forward. To keep moving on . . . ”


“ Liderlik isi bu toplumda dogal olarak paranoyaklara kalacaktir.Tabii maniklerin darbe yapmasini engellemekte zorlanacaklardir. Ama asil sorun su ki, paranoyaklarin ideolojiyi belirledigi bir toplumda, egemen duygusal tema nefret olacaktir. Liderler kendileri disindaki herkesten nefret edecek ve geri kalan herkesin de kendilerinden nefret ettigini var sayacaktir. Dolayisiyla tum sozde disisleri politikalari, onlara yoneltilen bu varsayimsal nefretle savasmanin mekanizmalarini insa etmek uzere kurulacaktir. Bu da tum toplumun hayali bir mucadeleye cekilmesi,var olmayan dusmanlara karsi, hiclige karsi zafer kazanilmasi demektir. ” Alfa Ayinin Kabileleri



“ Leadership in this society here would naturally fall to the paranoids, they'd be superior individuals in terms of initiative, intelligence and just plain innate ability. Of course they'd have trouble keeping the manics from staging a coup. . . there'd always be tension between the two classes. But you see, with paranoids establishing the ideology, the dominant emotional theme would be hate. Actually hate going in two directions; the leadership would hate everyone outside its enclave, and also would take for granted that everyone hated it in return. Therefore their entire so-called foreign policy would be to establish mechanisms by which this supposed hatred directed at them could be fought. And this would involve the entire society in an illusory struggle, a battle against foes that didn’t exist for a victory over nothing. ”

[Terraluna]

Madonna'nin Like A Prayer sarkisi Dunya capinda ilk kez 2 Mart 1989'da Pepsi reklamiyla piyasaya cikti.





https://www.youtube.com/watch?v=UVdGmmVJdmE

[Terraluna]

Fransiz sarkici, soz yazari, piyanist, film bestecisi, sair, ressam, senarist, yazar, aktor ve yonetmen ( Lucien Ginsburg ) Serge Gainsbourg’un olum yildonumu ( 2 Mart 1991 )





Sana gidiyorum demeye geldim
Gozyaslarin faydasiz
Verlaine'in guzelce dedigi gibi, pis ayazda
Sana gidiyorum demeye geldim

Eski gunler aklina geliyor, agliyorsun
Simdi elveda vakti geldiginde
Bembeyazsin ve nefessiz
Evet pismanim, sana gidiyorum dedigim icin
Evet seviyordum seni evet, ama

Sana gidiyorum demeye geldim
Uzun hickiriklarin faydasiz
Verlaine'in guzelce dedigi gibi, pis ayazda
Sana gidiyorum demeye geldim

Mutlu gunler aklina geliyor, agliyorsun
Simdi elveda vakti geldiginde
Hickiriyor, inliyorsun
Evet pismanim, sana gidiyorum dedigim icin
Ama artik canima yettin!

[Terraluna]

Rusya dogumlu Fransiz yazar ve tarihci ( Lev Aslanovitch Tarassov ) Henri Troyat'nin olum yildonumu ( 2 Mart 2007 )



" O, gercek olmayan, hiclik de olmayan bu garip bolgeye girecektir. Orada dunyevi yasalara gore sucsuz olanlar, sozle anlatilamaz baska yasalara gore sucludurlar; davranislar davrananlara bagli degillerdir; dusunceler dagilip yok olur, duygular kanitlarin yerini alirlar; hicbir sey duragan ve guvenilir degildir, hicbir þey onceden dusunulemez. Kaderin her yeni sillesiyle Dostoyevski, acikliktan biraz daha uzaklasip gizeme yaklasacaktir. 'Oyle seyler vardir ki, insan onlari kendi kendine bile aciklamaya korkar. "



"He entered that strange region which is no longer reahty but is not nothingness, where those innocent according to earthly laws are guilty according to other unwritten laws, where a given act no longer depends upon its author, where feelings replace proofs, where ideas evaporate, where nothing is certain, fixed or decided in advance. Aoid at each new blow of fate he moved farther away from evidence and closer to mystery. 'There are things that one fears to reveal even to oneself.' "


" Dostoyevski, aci cekme dusuncesine saplanmistir. Her suc aci cekmeyle aciklanir, bagislanir, yuceltilir. Aci cekme var olmamizin buyuk ozrudur. Yani basinda oturan babasi, felegin amansiz sillesini yemisti; bu yikim, cocuklarina karsi sert davranislarinin ozrunu teskil ediyordu. Herkes, umutsuzlugunun, kininin, korkusunun agirligini yakinlarina yukler. Hicbir sey bizde baslamiyor. Hicbir sey bizde bitmiyor. Hepimiz ayni sinir agina bagliyiz. Icimizden birinin ufak bir kimildanisi, yakinlarinin aci veren kasilmayi duymasina yeter. "



" Dostoevsky was obsessed by the idea of suffering. Every crime is explained, redeemed, magnified by suffering. Suffering is our great reason for being. His father had been cruelly tried by fate, and his distress justified his severity toward his children. Each man throws upon his neighbor the burden of his own despair, hatred and fear. Nothing begins in ourselves, nothing ends in ourselves. All of us are caught in the same neurotic net, and a single gesture of any one of us causes our fellow men to feel a painful twitch. "

[Terraluna]

“ Bu kuru soz kalabaligi, sana dokunamadigim icin. Seni kollarima alip uyuyabilseydim, bunca murekkep sisede de durabilirdi. Birlikteyken gene erdemli kalabilirdik. Ama bir sure ayri olmamiz gerekiyor, gercekte boylesi de daha iyi. Ah, kesinlikle guvenebilsek gelecege… Ama benliklerimizin buyuk kesimi bir arada, bir sure bekleyerek, en kisa bir zamanda bulusmak uzere birbirimize dogru yol aliyoruz. John Thomas, Lady Jane’e iyi geceler diler, biraz boynu bukuk ama gonlu umut dolu. ” D.H. Lawrence, Lady Chatterley'in Asigi



“ Well, so many words, because I can't touch you. If I could sleep with my arms round you, the ink could stay in the bottle. We could be chaste together just as we can fuck together. But we have to be separate for a while, and I suppose it is really the wiser way… But a great deal of us is together, and we can but abide by it, and steer our courses to meet soon. John Thomas says good-night to Lady Jane, a little droopingly, but with a hopeful heart. “

[Terraluna]

“…sonra bin bir cilveyle yaltaklanarak geliyor, beni ayartiyordu. Ben de yaklasirdim. Ama sevistigimizde, hicbir zaman benimle birlikte haz duymazdi. Hicbir zaman. Oylece beklerdi. Yarim saat oyalandigim olurdu, o daha da cok oyalanirdi. Ben haz urpertisine varip bitirdigim zaman kendi keyfini yapmaya baslar, kivranir, cigliklar atar, elleriyle orasini burasini saplaklar, sonra kendinden gecerdi. Butun bunlardan sonra da, ‘ cok guzel!’ derdi. “



“ And then when she'd put me right off, and I didn't want her, she'd come all lovey—dovey, and get me. And I always went. But when I had her, she'd never come off when I did. Never! She'd just wait. If I kept back for half an hour, she'd keep back longer. And when I'd come and really finished, then she'd start on her own account, and I had to stop inside her till she brought herself off, wriggling and shouting, she'd clutch clutch with herself down there, an' then she'd come off, fair in ecstasy. And then she'd say: ‘ That was lovely! ‘ “

[Terraluna]

Zaman makinesi olsa keşke.. Bu dönemlere gidip böyle elbiseler giymeyi, balolarda dans etmeyi çok isterdim

Ne guzel olurdu

[Terraluna]

Evet bitirdim.. Sn Terraluna iyi ki varsınız..

Sevgiler..

Sevgili Dore,

Siz de iyi ki varsiniz

Sevgiler, Saygilar