Artan

99,00 10 18:10
16.477,50 10 18:10
134,20 10 18:10
71,50 10 18:10
291,50 10 18:10
Artan Hisseler

Azalan

87,30 -10 18:10
512,00 -9.94 18:10
11,87 -9.94 18:10
56,95 -6.64 18:10
32,60 -6.48 18:10
Azalan Hisseler

İşlem

25.705.427.996,65 18:10
25.126.837.234,00 18:10
19.159.886.780,88 18:10
15.041.630.827,90 18:10
14.530.506.819,80 18:10
Tüm Hisseler
Sayfa 24/24 İlkİlk ... 14222324
Arama sonucu : 190 madde; 185 - 190 arası.

Konu: Borsa Felsefesi, Borsacı Kafası.

  1. Yaz başında TL'nin değer kaybetmesine neden olabilecek 25 sağlam gerekçe sayabilirdim ve herkesin TL'nin fazla değerli olduğuna dair ortak görüşü de bunlara dahil. Atladığım nokta ise altın rallisiydi. 2024'e 2.000$ ile giren 2025'e 2700$ ile başlayan altın fiyatları sert yükselirken rezervlerinin büyük kısmını altın cinsinden tutan ülkelerden, politik ve ekonomik kırılganlığı fazla olanlar bu ralliden destek görmüş olabilir mi? Sadece devletler değil pek çok ülkede halklar ve özel kurumlar da birikim tercihlerini altından yana kullandıkça dövize olan talep azalmış olmalı. Altın rallisi medya vasıtasıyla her geçen gün daha fazla dikkat çektikçe daha çok likit buraya akmış gibi gözüküyor.

    Bu önerme doğruysa altının aşağı yönlü hareketi yerel paralar üzerinde baskıyı artırabilir. Kar realizasyonu sonrası geçilecek yatırım araçları neler olabilir düşünmek lazım. Kurumsal ve kişisel tercihler elbette farklı olacaktır. Zayıf ekonomilerin merkez bankalarının, yerel paranın değerini belirleyecek güçte olduğunu hiçbir zaman düşünmedim ve cevabı hep piyasa dinamikleri arasında aradım.

  2. Özellikle hisse senedi piyasalarındaki tek günlükten bir kaç haftaya kadar süren hareketleri siyasi nedenlerle gerekçelendirmeyi çok severler. Öyle ya; bir siyasi gelişmeyle anlık olarak coşan veya düşen borsa fiyatlarını görünce aksi yönde fikir ileri sürmeye kim cesaret edebilir?

    Borsanın büyüsü fiyatların anlık olarak devamlı yanıp sönmesidir. Hepimizi motive eden ve buraya çeken şey anlık fiyat hareketlerinin yönlendirdiği duygularımızdı. Tek günde %10 kazandırabilen hisse senetlerine kim direnebilir ki? Bizim borsada istisnasız, düzenli olarak bir kaç hisseye fiyat rallisi yaptırılarak 5'e hatta 10'a katlarlar ve bu geleneğe kimse karışmaz çünkü piyasaya yeni müşteriyi getiren de mevcutların dikkatini çok uzun süre çeken de bu hareketlerdir. İlerleyen aşamalarda bazılarımız evrilerek bu eğilimlerden arınmaya çalışırız geri kalanlar ise kısa sürede ortamdan soğur, uzaklaşır zira fiyatla oynayarak bir yere varılamaz.

    Bunun çok sıcak bir örneğini yaşıyoruz, siyasi gelişmelere dayandırılan bir düşüş ve ardından mutlu bir siyasi son sahnesiyle coşturulan seyirciler. O anda diğer gerçekler pek kimsenin umurunda olmaz, neden, sonuç ve zamanlama örtüşmüş, dosya kapanmıştır. Bu oyunun kötü yanı, doğası gereği öngörülemez olmasıdır yani seyircilerin oynayabileceği bir tür değil. Kısacası inansak bile bundan faydalanamayız. Doğru olan sağlam temellere dayanan kendi oyunumuzu oynamak ve kendi performansımızı yaratmak.

    Komik olan ise bir kaç yıl hatta birkaç ay sonra grafiklere bakarken, kıvrımları oluşturduğunu kabul ettiğimiz siyasi gerekçelerin hiçbiri aklımıza bile gelmez. Gözümüz genel trendlere odaklanır veya arar.
    Son düzenleme : yelpaze; Bugün saat: 10:07.

  3. Merkez bankası faizleri belirliyor, para arzı yoluyla piyasayı etkili biçimde kontrol ediyor ama kişisel olarak kurlar üzerinde bir güçleri olmadığını düşünüyorum. Bu onlara piyasanın atfettiği bir durum.

    Kurların muhtemelen altın rallisi nedeniyle baskı altında kalması, yüksek faiz ortamında finans sektörü karlılığı ile diğer sektörlerin kar performansını dikkat çeken ölçüde ayrıştırmış gözüküyor. Yüksek faiz dönemi olarak incelerseniz 90'larda kurlar ve faizler dengeli giderdi, karlılıklar da... Şimdiye kadar açıklanan ve bakış açısı sağlamak bakımından yeterli olan 3.çeyrek sonuçları finansların yüksek karlılığını gösteriyor ama müşterilerin durumu pek iç açıcı değil. Bu durum genel ekonomide bir riske işaret eder ki bu risk finans sektörünü de kapsar. 90'lardan farklı olarak devlet müdahalesi ve kontrollerinin, özellikle bankacılık faaliyetleri üzerinde aşırı olduğu bir dönemdeyiz.

    Hatırlanması gereken husus, açıklanan bilançoların enflasyon muhasebesine tabi olmadığı halde böyle gelmesi.
    Son düzenleme : yelpaze; Bugün saat: 10:08.

  4. Bugünkü durum TC. tarihinde benzeri olmayan bir durum. Aktif Rasyosu ile bankalar üzerinde başlayan baskı, bir yönüyle kazancına el koyma, Nas politikası ile devam etti. Ekonomi uygulamalarında bir başka benzeri görülmemiş delice bir negatif faiz dönemi yaşandı. Servet transferi yapıldı. Seçim kazanıldı. Sonrasında hesap ödeme zamanı geldi. Hesap (zaten dolaylı vergilerle alınıyordu) gelir dağılımındaki büyük dengesizliğe rağmen tamamı alt gelir grubuna yüklendi. Orta gelir grubu bir ev, bir araba alabilen ve makul yaşam koşullarını sağlayabilen kesim neredeyse tamamen yok edildi. Kontrollü kur ve Tüik enflasyonuna göre pozitif görünen faiz ile gelir dağılımını iyice bozulmaya devam etmekte, talep düşmekte, ihracat zorlaşmakta. Ülkeye giren kayıtsız para (uyuşturucu, mafyatik grupların legal olmayan yollardan getirdiği para, mülteci akını ile giren para,vb.) ekonomik canlılığın tamamen durmasını engelliyor. Yaşam maliyetleri ve üretim maliyetleri artmaya devam ediyor. O nedenle enflasyon yüksek kalmaya devam ediyor. Yaşam maliyetlerini karşılayamayan ve ödeyemeyecek seviyelere gelen bireysel borçlar, toplumu umutsuzlaştırıyor, akıl ve mantık temelli karar alma olanağını yok ediyor ve sonuç toplumsal çürüme. Fuhuş, gasp, hırsızlık, mala çökme, mafyatik sektörün artması, insan öldürmenin alenileşmesi, suçun yaygınlaşması ile insanlarda süperego baskısının yok olması, ahlak baskısının azalması ile içinden çıkılmaz hale sürüklenme. Bu dönemde işletmeler ve finans kuruluşları da zararlarını minimize edebilmek için ortamın verdiği olanaklar dahilinde müşterilerine (alta kalanlara) yüklendiler. Gemisini kurtaran kaptan. Bilançolara baktığınızda ücret ve komisyon gelirleri oranı oldukça yüksek. Emlak vergisi, değerli konut vergisi, 2. el araç satışıdan alınacak olan vergi gibi yeni türler gelmeye devam edecek. Sonuç olarak kayıtlı olan tüm bireylerin parası söğüşlenmeye devam edecek. Bu dönem tek şansı olan kayıt dışı yaşayanlar. Bir de uygun fiyatlarda iken tarım arazisi alanlar.(Servet saklama açısından) Sanırım üretme maliyetleri artsa da en az vergi maliyeti onlarda. Elbette üretim miktarını azaltarak korunuyorlar. Çünkü üretmek riskli. 2 yıl ekilmeyen arazinin devlet eliyle kiraya verilmesi bu nedenle. Adam kazansa niye ekmesin. Gıda enflasyonunun arz kökenli olmasının sebebi. Bunun gibi birçok dengesizlik yazılabilir. Uzatmayayım.
    Sonuç olarak, ülkede tüm dengeler yerle bir oldu. Büyük fedakarlıklarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti (Ki benim dedelerimde bu nedenle büyük bedeller ödediler) kendi içimizden aktörlerce çökertilmektedir.( Kasıt mıdır yoksa burnundan emperyalizme bağlanmanın ve legal olmayan büyük faaliyetleri nedeniyle kendilerini kurtarmak zorunluluğundan bunları yapmak zorunda kalmalarından mı? Ne fark eder) Bunun başka açıklaması yoktur. Yurt dışı ayağı olabilenler bireysel kurtuluş imkanı bulabilirler. Ama alt gelir grubundakiler ve üretimleri bu ülke içinde yapmak zorunda kalanlar kaybetmeye devam edecek, büyük bedeller ödeyecekler. Gidişat budur. Belki milletin feraseti ve yine Atatürk gibi lider olabilecek kalitede bir organizasyon dehası çıkar durumu düzeltir. Yaşayıp göreceğiz. Yalnız sadece bireysel çıkarlara odaklı yaşam ilkeleri belirlemenin zamanı geçti. Toplumsal çareler için evrimsel süreç başlaması gerekir. Şanslı toplumsal kesimden olanlar yazdıklarımı abartılı bulabilir. Ama yaşanan ve gidişat bu yöndedir.
    Sizin gibi entellektüel biri olmadığım halde sizin forumunuzda yazmak tuhaf olabiliyor. Nitekim ekonomi ile ilgili hiç bir eğitimim yok.(Yani birilerinin sıkça dile getirdiği gibi cahil küçük yatırımcı.) Hislerim sadece. Affınıza sığınarak, sizi, iyi niyetli bir paylaşımcı olarak gördüğüm için yazıyorum. Yazdıklarınızı da okuyorum ve anlayabiliyorum. Sevgiler. Saygılar.
    Son düzenleme : Salih Karakaya; Bugün saat: 11:53.

  5. Şunu da tespit yapmak için ekleyeyim. 1917'de Rus Çarlığından, Sovyetler Birliğine dönüşen ülke; halkın kanı ile yeni bir devlete dönüşen Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda katkı sağladığı gibi, çöküşü olan 1990'lı yıllara kadar bizim sigortamız olmuş. Geçmişte bu durumu çok eleştirdik. Atatürk'ün tam bağımsızlık ilkesinin terkedilip, Stalin korkusuyla ABD'ye fazlaca yanaşılması nedeniyle, ülkenin iradesinin halktan alınıp emperyalizme terk edilmesi nedeniyle. Nitekim halk egemenliğini sürekli etkisiz kılınan operasyonlar yapıldı. Haklı bir eleştiri idi. Fakat bugünkü düştüğümüz durum beterin beteri olunca, o günleri arar olduk. Türkiye Cumhuriyeti'nin, Komünizm'in yayılmasına ileri karakol olarak tutulması; kontrol altında tutulmasına rağmen, çok da aşağı çekilmesini engelliyordu. Sovyet tehdidi kalkınca artık bölünüp, parçalanması bile emperyalizmin hedefi arasına girdi. Yani ağaç gölgesinde yaşama dönemi bitti. Varsa yaşama tutunma becerilerin, var olacağız. Yoksa istikamet çöküş. Bu barış süreci olarak halkla alay edilen, Kürdistan projesi de bunun bir ayağıdır. Bazıları bölünme (federal yapı dense de, taleplere bakıldığında bu bir bölünmedir) niye çöküş olsun diyebilir. Artık belli bir bölgede yaşamayan, ülkenin her ilinde bulunan Kürt nüfusun, 1923'teki gibi zorunlu bir mübadele uygulanmasının zorluğu veya imkansızlığı nedeniyle sonuç çöküştür. Bunu saklamaya çalışmak, yok sosyal kültürel haklar, yok anadilde eğitim, yok ayrımcılık- adaletsizlik, yok halkların kendi kaderini tayin hakkı boş laflardır. Güvenlikte otonom, ekonomide otonom bunlar bölünmedir. Boşuna laf kalabalığı etmeye gerek yok.
    Her neyse, bu konular forumun amacı dışı sayılabilir. Laf açıldı yazdık. Uzun vadede bu konular Bist'in kaderini de belirler. Bazen geriye çekilip değerlendirmek, geleceğe ışık olabilir. Bazen güncelle çok haşır-neşir olmak, geniş pencereden bakışı körleştiriyor.

  6. Güzel bir özetleme ile anlattıklarınıza hepimiz katılıyoruz.
    Dünya çok büyük bir değişim geçiriyor ve ülkeler bile artık bir güç odağı olmaktan çıkıyor. Teknoloji olarak tanımladığımız sonuçlar aslında bir zihniyet devriminin önlenemez sonuçları. Olaya din penceresinden bakarsak, Hristiyan dünyasının Roma imparatorluğu sayesinde miras devraldığı gurur, onur, vatan, toprak gibi şövalyelik esaslarına dayalı kavramlar Fransız ihtilali ile son şekillerini alıp milliyetçilik olarak sağlamlaştığında dünyada hala, ya ümmetçi veya kral merkezli ilkel anlayışlar hüküm sürüyordu. Yahudiler 2. dünya savaşı sırasındaki soykırımla yok olmanın eşiğine gelince bu onlar için öyle bir şok tedavisi oldu ki; 2000 yıllık zihniyet devrimi mesafesini 5 yılda kat edip batı dünyasının modern normlarına ulaştılar. İsrail'in sadece hava gücünü kullanarak ülkelerin tüm askeri yapısını saatler içinde yok ettiği teknoloji destekli askeri harekat biçim de aslında değişimin boyutlarına örnek. Bazı doğu uygarlıkları bu farkı kapatamaz ama ayakta kalmak için ellerindeki kaynakları kullanmaya çalışıyorlar. Kimi doğal kaynakları kimi insan gücü kimi de üretim yaparak oyunda kalmaya çalışıyordu, kazandıkları parayı da silah sanyine yatırarak güçlü gözükmeye gayret ediyorlardı ancak artık bu dönem de sona eriyor. Ukrayna ve hatta Rusya gibi kendilerini hiç hayal etmedikleri konumda bulabilirler. Sermayenin oynaklığı da sürecin parçası, insanlar yaşadıkları yerlerde sermayelerini ve kendilerini daha güvenli yerlere çok kolay aktarabiliyor. Topluma baskı yaparak, ilkel anlayışları canlı tutabileceğini ve gücü konsolide edebileceğini sanan zihniyetler nasıl komik duruma düşüyor görüyoruz. Lübnan veya Rusya örneklerinde, çok daha uzun yıllar önce, baskı sayesinde bir ülkenin parasal ve entellektüel sermayesinin nasıl dışarı kaçtığını görebiliyoruz. Sermayenin çekilmesinin sonuçları ise, doğal kaynak zengini olmayan ülkeler için çok şiddetli aslında.

    Yeni dünya düzeninde bazı ülkelerin üretim güçleri büyük oranda ortadan kalkabilir zira üretimi silah olarak kullanan Çin ve Hindistan'ın nüfusu zaten dünyanın yarısı. Güneydoğu asyayı da ilave edince boyut daha da büyüyor. Hem pazar hem üretim gücüne sahip olmak muazzam bir etki. İşin zaman boyutu ise olayların çok hızlı gelişebileceğine ilişkin örneklerden anlaşılabilir, tıpkı sermayenin çok hızlı kaçabileceği gibi. Bu işte hep gözardı edilen aktörler ülkelerin alacaklılarıdır, halbuki en acımasız tepkileri onlar verir.

Sayfa 24/24 İlkİlk ... 14222324

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •