Sayfa 3357/7020 İlkİlk ... 235728573257330733473355335633573358335933673407345738574357 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 26,849 - 26,856 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Meksikali yazar ve doktor Mariano Azuela'nin (González) dogum yildonumu (1 Ocak 1873)

    "General Natera’nin Zacatecas kasabasina dogru yuruyuse gectigi gun Demetrio onunla Fresnillo’da bulusmak uzere yuz adami ile hareket etmisti.

    Onder onu cok sicak bir kucaklama ile karsiladi: 'Senin kim oldugunu ve beraberinde getirdigin adamlarin niteligini biliyorum. Tepic’den Durango’ya kadar federallere nasil dayak attigini isittim.' Natera Demetrio’nun ellerini hararetle sikarken Luis Cervantes de, cosku ile: 'General Natera ve Albay Demetrio Macias gibi insanlarla ulkemizi bir bastan otekine utku ile donatacagiz,' dedi. Natera'nin kendisine surekli 'Albayim' diye hitap etmesinden Demetrio bu sozlerin amacini anlamisti.

    Meksika devriminin ikinci buyuk koylu figuru Emiliano Zapata ile agabeyi ayyas, kadin duskunu Euphemio Zapata. Sarap ve bira ikrami yapildi. Demetrio ve Natera durmamacasina kadeh tokusturuyorlardi. Luis Cervantes soyle bir oneride bulundu: 'Zafer bizim ana hedefimizdir. Adaletin yuce zaferi. Izdirabi bir turlu dinmeyen soylu Meksika halkini ozgurlugune kavusturma ideali gerceklestirilmek uzeredir; cunku topragi, kanlari ve gozyaslari ile sulayan adamlarimiz bu mesakkatlerinin urununu alacaklar.”

    Natera acimasiz bakislarini hatibe dikti, sonra Demetrio ile konusmak icin sirtini ona cevirdi. O arada Natera'nin subaylarindan, yuzunden guvenilir bir genc oldugu izlenimi veren biri masanin uzerinden egilerek israrla Luis Cervantes’e bakmaya basladi." Ezilenler



    "Demetrio llegó con cien hombres a Fresnillo el mismo día que Pánfilo Natera iniciaba el avance de sus fuerzas sobre la plaza de Zacatecas.

    El jefe zacatecano lo acogió cordialmente. —¡Ya sé quién es usted y qué gente trae! ¡Ya tengo noticia de la cuereada que han dado a los federales desde Tepic hasta Durango!

    Natera estrechó efusivamente la mano de Macías, en tanto que Luis Cervantes peroraba: —Con hombres como mi general Natera y mi coronel Macías, nuestra patria se verá llena de gloria. Demetrio entendió la intención de aquellas palabras cuando oyó repetidas veces a Natera llamarle "mi coronel". Hubo vino y cervezas. Demetrio chocó muchas veces su vaso con el de Natera. Luis Cervantes brindó 'por el triunfo de nuestra causa, que es el triunfo sublime de la justicia; porque pronto veamos realizados los ideales de redención de este nuestro pueblo sufrido y noble, y sean ahora los mismos hombres que han regado con su propia sangre la tierra los que cosechen los frutos que legítimamente les pertenecen.'

    Natera volvió un instante su cara adusta hacia el parlanchín, y dándole luego la espalda, se puso a platicar con Demetrio. Poco a poco, uno de los oficiales de Natera se había acercado fijándose con insistencia en Luis Cervantes."

  2. Liyakat Nisani sahibi, Ingiliz roman, oyku ve deneme yazari (Edward Morgan) E. M. Forster’in dogum yildonumu (1 Ocak 1879)

    “Tahtalar sanki camurdan yapilmis gibidir; halk yuruyen camurlari andirir. Gozun gorebildigi her sey oylesine alcalmis, oylesine tekduzedir ki, Ganj akip gecerken, bir kabuk gibi, pisligi, artiklari supurup topraga sindirecek sanilir. Evler coker, insanlar bogulur, curur, ama kentin ana cizgileri hep yerli yerindedir, orada burada yukselir, alcalir. Alcalmis, ama bir turlu yok edilmeyen bir yasam bicimini andirir.” Hindistan'a Bir Gecit



    “The very wood seems made of mud, the inhabitants of mud moving. So abased, so monotonous, is everything that meets the eye, that when the Ganges comes down it might be expected to wash the excrescence back into the soil. Houses do fall, people are drowned and left rotting, but the general outline of the town persists, swelling here, shrinking there, like some low but indestructible form of life.”




    “Hayat diye yazmisti bir dostum kemanla bir konser vermeye benzer oyle bir konser ki muzik aletini icra sirasinda ogrenmek zorundasinizdir.” Manzarali Bir Oda

  3. Alman ressam August Friedrich Albrecht Schenck'in olum yildonumu (1 Ocak 1901)

    Anguish,1878




    Flock Of Sheep In The Storm, unknown date


  4. Yunan humanist sair ve yazar Nikiforos Vrettakos’un dogum yildonumu (1 Ocak 1912)

    Yalnizlik diye bir sey olamaz
    bir insanin topragi kazdigi, islik caldigi, ellerini yikadigi yerde.
    Yapraklarini hisirdattigi yerde bir agacin,
    cicege kondugu yerde isimsiz bir bocegin,
    bir derenin bir yildizi yansittigi yerde,
    mutlu dudaklari acik,
    anasinin memesi elinde
    uyuyan bir bebegin oldugu yerde olamaz yalnizlik.



    There is no solitude where a man
    digs or whistles or washes his hands.
    There is no solitude where a tree
    moves its leaves.Where a nameless
    insect finds a flower and sits there,
    where a brook mirrors a star, where a baby
    while touching its mother's breast
    sleeps with its happy tiny lips open,
    there is no solitude at all.

  5. Amerikali yazar ve gazeteci Ambrose (Gwinnet) Bierce’in olum yildonumu (1 Ocak 1914)



    “Sorumluluk: Tanri’nin, kaderin, talihin, sansin ya da komsunun omuzlarina kolaylikla kaydirilabilen, takilip cikarilabilir bir yuktur. Astroloji gunlerinde, o yuku bir yildiza bosaltmak adettendi.”



    “Astroloji, Avanaklarin yildizlari gormelerini saglama bilimi. Astronominin onceli oldugu hesabiyla astrolojiye kimileri tarafindan derin bir saygi duyulmaktadir.Benzer sekilde, geceleri uyuyan erkek kedinin de,firlayan cizme cekeceginin onceli olarak degerlendirilmeye hakki vardir.” Seytanin Sozlugu



    “Astrology, The science of making the dupe see stars. Astrology is by some held in high respect as the precursor of astronomy. Similarly, the nighthowling tomcat has a just claim to reverential consideration as precursor to the hurtling bootjack.”

  6. Cavdar Tarlasinda Cocuklar romaniyla taninan Amerikali yazar (Jerome David) J. D. Salinger’in dogum yildonumu (1 Ocak 1919)



    “Isin gulunc yani; bir yandan boyle palavra sikarken, bir yandan da baska bir sey dusunuyordum. Ben New York'luyumdur. Central Park'taki golu dusunuyordum, su Guney Central Park'taki yapay golu. Gol donup buz tuttugunda, ordeklerin nereye gittigini merak ediyordum. Acaba, biri kamyonla gelip onlari hayvanat bahcesi gibi bir yerlere filan mi goturuyordu, yoksa kendileri mi ucup gidiyorlardi? Ne sansli adamdim. Yani, ayni anda hem bizim Spencer'a palavra SIKIYOR, hem de parktaki ordekleri dusunebiliyordum.”



    “The funny thing is, though, I was sort of thinking of something else while I shot the bull. I live in New York, and I was thinking about the lagoon in Central Park, down near Central Park South. I was wondering if it would be frozen over when I got home, and if it was, where did the ducks go. I was wondering where the ducks went when the lagoon got all icy and frozen over. I wondered if some guy came in a truck and took them away to a zoo or something. Or if they just flew away. I'm lucky, though. I mean I could shoot the old bull to old Spencer and think about those ducks at the same time.”



    "Buyuk bir cavdar tarlasinda oyun oynayan cocuklar getiriyorum gozumun onune. Binlerce cocuk, baska kimse yok ortalikta -yetiskin hic kimse, yani- benden baska. Ve cilgin bir ucurumun kenarinda durmusum. Ne yapiyorum, ucuruma yaklasan herkesi yakaliyorum; nereye gittiklerine hic bakmadan kosarlarken, ben bir yerlerden cikiyor, onlari yakaliyorum. Butun gun yalnizca bu isi yapiyorum. Ben, cavdar tarlasinda cocuklari yakalayan biri olmak isterdim. Cilgin bir sey bu, biliyorum, ama ben yalnizca boyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu cilgin bir sey."



    "Io mi immagino sempre tutti questi bambini che giocano a qualcosa in un grande campo di segale e via dicendo. Migliaia di bambini e in giro nessun altro - nessuno di grande, intendo - tranne me, che me ne sto fermo sull'orlo di un precipizio pazzesco. Il mio compito è acchiapparli al volo se si avvicinano troppo, nel senso che se loro si mettono a correre senza guardare dove vanno, io a un certo punto devo saltar fuori e acchiapparli. Non dovrei fare altro tutto il giorno. Sarei soltanto l'acchiappatore nella segale e via dicendo. So che è una pazzia, ma è l'unica cosa che mi piacerebbe veramente fare."

  7. La Linea (The Line) Bay Merakli'nin yaraticisi Italyan karikaturist (Osvaldo Cavandoli) Cava'nin dogum yildonumu (1 Ocak 1920)






  8. Gineli yazar Camara Laye'nin dogum yildonumu (1 Ocak 1928)

    “Daha cocuktum ve babamin kulubesinin etrafinda oynuyordum. O zamanlar kac yasindaydim tam olarak hatirlamiyorum. Bayagi kucuktum: bes, alti olsa gerek. Annem atolyede, babamin yanindaydi. Nalbanta gelen musterilerin seslerine ve ors sesine karisan sakin ve guven verici konusmalarini duyabiliyordum.

    Birden oyun oynamayi biraktim ve babamin kulubesinin etrafinda surunen, daha dogrusu dolasmaya cikan yilana tum dikkatimi verdim. Citlerden surekli dusen kamislardan birini alip hayvanin agzinin tam ortasina firlattim. Fakat yilan korkmadi bile: onunla oyun oynadigimi dusunmustu sanki. Firlattigim kamisin bir kismini avini yutmak istercesine buyuk bir hazla yakaladi. Mutluluktan hayvanin gozlerinin ici guler gibiydi; fakat bir yandan da yanima gelmeye devam ediyordu. Bir an gozleri yarim kalan avina takildiysa da parmaklarima dogru ilerlemeyi birakmamisti.” Afrikali Cocuk



    “I was a little boy playing around my father’s hut. How old would I have been at that time? I cannot remember exactly. I must still have been very young: five, maybe six years old. My mother was in the workshop with my father, and I could just hear their familiar voices above the noise of the anvil and the conversation of the customers.

    Suddenly I stopped playing, my whole attention fixed on a snake that was creeping round the hut. He really seemed to be ‘taking a turn’ round the hut. After a moment I went over to him. I had taken in my hand a reed that was lying in the yard and I thrust this reed into the reptile’s mouth. The snake did not try to get away: he was beginning to enjoy our little game; he was slowly swallowing the reed; he was devouring it, I thought, as if it were some delicious prey, his eyes glittering with voluptuous bliss; and inch by inch his head was drawing nearer to my hand. At last the reed was almost entirely swallowed up, and the snake’s jaws were terribly close to my fingers.”

Sayfa 3357/7020 İlkİlk ... 235728573257330733473355335633573358335933673407345738574357 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •