Sayfa 3993/7020 İlkİlk ... 299334933893394339833991399239933994399540034043409344934993 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 31,937 - 31,944 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Yeni Gercekcilik akiminin (Neorealismo) en onemli yonetmenlerinden ve senaryo yazarlarindan Italyan Roberto Rossellini'nin dogum yildonumu (8 Mayis 1906)


  2. Paramount Pictures studyosu, Adolph Zukor, William Wadsworth Hodkinson, Jesse L. Lasky tarafindan 8 Mayis 1912'de kuruldu.


  3. Kanadali siyasi biyografi, deneme, tarih yazari ve edebiyat elestirmeni George Woodcock'in dogum yildonumu (8 Mayis 1912)

    “1840’da, kendini gururla paradokslarin adami ve bir celiski provaketoru olarak tanimlayan firtinali, cikarimci bireyci Pierre- Joseph Proudhon, oncu bir liberter dusunur olarak kabul edilmesini saglayan yapitini yayimladi. Mulkiyet Nedir? (Qu'est-ce que la propriété?); ve kitapta kendi sorusuna unlu yaninitini verdi: 'Mulkiyet hirsizliktir.' (La propriété, c'est le vol!) ”



    "In 1840, PierreJoseph Proudhon, that stormy, argumentative individualist who prided himself on being a man of paradox and a provoker of contradiction, published the work that established him as a pioneer libertarian thinker. It was What Is Property?, in which he gave his own question the celebrated answer: 'Property is theft.' "

  4. Fransiz roman yazari, yonetmen ve senarist (Émile Ajar) Romain Gary’nindogum yildonumu (8 Mayis 1914)

    "Bence cok cirkin biriyle yasadiginizda, sonunda onu cok cirkin oldugu icin de seversiniz. / Moi je pense que lorsqu'on vit avec quelqu'un de très moche, on finit par l'aimer aussi parce qu'il est moche. ” Onca Yoksulluk Varken



    "Insanoglu dus kurmaya basladigindan bu yana, o kadar cok imdat cagrisi yapildi, denize o kadar cok sise atildi ki, denizi hala gorebilmek, denizin yerinde bir sise yigini gormemek insani sasirtiyor. / Depuis que l’homme rêve, il y a déjà eu tant d’appels au secours, tant de bouteilles jetées à la mer, qu’il est étonnant de voir encore la mer, on ne devrait plus voir que les bouteilles.” Biletiniz Buraya Kadar


  5. Amerikali deneme yazari ve sair Gary Snyderin dogum gunu (8 Mayis 1930)

    O Ekim, bahcenin yanindaki
    Uzamis kuru otlarin uzerinde soylemistin,
    Ozgurlugu sectiginde,
    “Bir gun yeniden…belki on yil sonra…”
    Universiteyi bitirdikten sonra bir ara
    Gormustum seni. Gariptin.
    Ben de bir seylere takmistim kafami.
    Simdi on yil, hatta daha cok zaman
    Gecti: her zaman biliyordum
    nerede oldugunu
    Sana gelebilirdim de
    Sevgini yeniden kazanma umuduyla.
    Hala evli degilsin.
    Gelmedim.
    Kendi basima yapmam gerekiyordu yapacagimi.
    Bunu basardim.
    Yalniz duslerde, bu safaktaki gibi,
    Tehlikeli, urkutucu yogunlugu
    Aklima geliyor, tenimi sariyor
    Genc askimizin.
    Baskalarinin can attigi,
    Imrendigi bir sey vardi bizde;
    On dokuz yasimizla geride biraktik onu.
    Sanki bircok hayat yasamisim gibi
    Cok yasli hissediyorum simdi kendimi.
    Belki de hic bilemeyecegim artik
    Deli oldugum icin mi
    Yoksa yazgimin istegine uyarak mi
    bunlari yaptigimi.



    You said that October
    In the tall dry grass by the orchard
    When you chose to be free,
    "Again someday, maybe ten years."
    After college I saw you
    One time.
    You were strange,
    And I was obsessed with a plan.
    Now ten years and more have
    Gone by; I've always known
    where you were -
    I might have gone back to you
    Hoping to win your love back.
    You still are single.
    I didn't
    I thought I must make it alone.
    I have done that.
    Only in dream, like this dawn,
    Does the grave, awed intensity
    Of our young love
    Return to my mind, to my flesh.
    We had what the others
    All crave and seek for.
    We left it at nineteen.
    I feel ancient, as though I had
    Lived many lives.
    And may never now know
    If am a fool
    Or have done what my karma demands.

  6. Amerikalİ roman ve oyku yazari Thomas Pynchon’in dogum gunu (8 Mayis 1937)

    “Bir yaz gunu ogleden sonra Bayan Oedipa Maas, Tupperware partisinden eve dondu; partinin sahibesi, fondunun icine biraz fazla kiraz rakisi koymus olsa gerekti zira Oedipa, Pierce Inverarity adinda, bir keresinde bos zamaninda iki milyon dolar kaybettigi halde bir vasiyet infaz memurunun altindan kolay kolay kalkamayacagi kadar cok ve karmasik mal varligina sahip olmayi surdurmus olan Californiali bir emlak kralinin vasisi, ya da herhalde vasiyesi olarak atandigini idrak etmekte zorlandi. Oedipa oturma odasinda durup TV ekraninin yesilimsi olu gozunun bakislarina maruz kalarak, Tanri’nin adini agzina aldi ve mumkun oldugunca sarhos gorunmeye calisti. Ama bir yarari yoktu. Mazatlán’da, kapisi az once carpilan bir otel odasini dusundu ki bu yuzden lobideki iki yuz guvercin sanki sonu gelmeyecekmis gibi havalanmisti; sonra Cornell Universitesi’ndeki kutuphane yokusunda duran hic kimsenin, yokus batiya baktigi icin goremedigi gun dogumunu; Bartók’un ‘Orkestra icin Koncerto’sunun dorduncu bolumunden kuru ve acikli bir ezgiyi; bir de Pierce yatagin ust tarafindaki daracik rafta tuttugu icin Oedipa’nin hep tepelerine ineceginden korktugu, kirece boyali Jay Gould bustunu… Boyle mi oldu acaba, diye gecirdi icinden, ruya gorurken evdeki tek ikonun altinda ezilerek? Bu dusunce, Oedipa’yi yalnizca guldurdu, kahkahayla ve caresizce: Hastasin sen Oedipa, dedi kendine ya da bunu bilen odaya.” 49 Numarali Parcanin Nidasi



    “One summer afternoon Mrs Oedipa Maas came home from a Tupperware party whose hostess had put perhaps too much kirsch in the fondue to find that she, Oedipa, had been named executor, or she supposed executrix, of the estate of one Pierce Inverarity, a California real estate mogul who had once lost two million collars in his spare time but still had assets numerous and tangled enough to make the job of sorting it all out more than honorary. Oedipa stood in the living room, stared at by the greenish dead eye of the TV tube, spoke the name of God, tried to feel as drunk as possible. But this did not work. She thought of a hotel room in Mazatlan whose door had just been slammed, it seemed forever, waking up two hundred birds down in the lobby; a sunrise over the library slope at Cornell University that nobody out on it had seen because the slope faces west; a dry, disconsolate tune from the fourth movement of the Bartok Concerto for Orchestra; a whitewashed bust of Jay Gould that Pierce kept over the bed on a shelf so narrow for it she'd always had the hovering fear it would someday topple on them. Was that how he'd died, she wondered, among dreams, crushed by the only ikon in the house? That only made her laugh, out loud and helpless: You're so sick, Oedipa, she told herself, or the room, which knew.”




    '' ‘Geldim'' dedi Oedipa,’ cunku beni bir kuruntudan cikarmanizi umuyordum.’ ‘Ona gozun gibi bak!’ diye siddetle inledi Hilarius. ‘Hepinizin baska neyi var ki? Kucuk dokunacindan sikica tut, Freudyenlerin onu tatli dille uzaklastirmalarina ya da eczacilarin zehirle onu senden sokup almalarina izin verme. Her ne ise, ona sahip cik, cunku onu kaybettiginde sen de digerleri gibi olursun. Var olmamaya baslarsin.’ '' 49 Numarali Parcanin Nidasi



    “ ‘I came,’ she said, ‘hoping you could talk me out of a fantasy.’ ‘Cherish it!’ cried Hilarious, fiercely. ‘What else do any of you have? Hold it tightly by it's little tentacle, don't let the Freudians coax it away or the pharmacists poison it out of you. Whatever it is, hold it dear, for when you lose it you go over by that much to the others. You begin to cease to be.’ ”

  7. Jaws romaniyla unlenen Amerikali roman yazari Peter Bradford Benchley'in dogum yildonumu (8 Mayis 1940)



    “Kopekbaliklarinin oldugu suya her girdigimizde kopekbaligini provoke ediyoruz, ama unutuyoruz: Okyanus bizim bolgemiz degil - onlarin. "



    "Kopekbaliklari insanlari hedef almaz ve kesinlikle kin tutmazlar."





    "Daha buyuk bir tekneye ihtiyaciniz olacak."

  8. Italyan film yonetmeni, senarist ve roman yazari Cristina Comencini'nin dogum gunu (8 Mayis 1956)



    "Sabahlari uyanir uyanmaz mutfaga girip kahvesini ictikten sonra ilk sigarasini yakarken ona sarilmamak icin kendimi zor tutardim. Sogan kokusu bile bana artik nefis bir parfum gibi geliyordu." Italya'da Bir Turk Sevdim



    "A non abbracciarlo quando entrava in cucina al mattino, appena sveglio, e si accendeva la prima sigaretta dopo il caffè. Anche l'odore di cipolla mi pareva ora un profumo delizioso."



    "Her villada bir kiler, makarna ve ton baligiı kutulari, kazaklar, battaniyeler vardir. Ates yakmamali, yoksa dumandan izini bulurlar. Boylece, birkac gun sonra kendi evinde saklanabilir; kacak bile olsa, onun gibi biri fazla uzaklasmamali, alisik oldugu esyalar arasinda dolasmali, kocasinin, cocuklarinin tisortlerini giymeli. Aziklari bitince belki daha uzaga gidebilme cesaretini bulabilirdi daha sonra, terk edilmis evde yasanan uzun surenin ardindan onlarla ama onlarin yokluguyla, tipki gece ic cekislerin sessizligindeki gibi.

    Iz birakmamak icin ayakkabilarini cikarttiginin, bir defne caliligi arkasına buzulup saklandiginin farkina varmadan bos evini, acik kalmis tek panjurunu dusunuyor. O oturma odasi, yapraklari sararmis kitaplar, carpik lamba, hepsini az sonra tekrar elde edebilir. Ve sonra karar verdi, bir oyun gibi cabucak, herkes denizden donmeden once. Komsularin duvarini, gerektiginde, tuz, feslegen, zeytinyagi alisverisinin yapildigi en alcak yerinden atliyor ve bir sicramada onlarin bahcesin de..." Yuregimdeki Canavar



    "In ogni villa ci sono scorte di cibo, scatole di pasta, di tonno, pullover, coperte. Niente fuoco acceso, niente fumo per non dare indizi. Quindi, passati i giorni, si sarebbe nascosta in casa sua, anche da fuggitiva una come lei doveva stare vicino.fuggitiva una come lei doveva stare vicino.non allontanarsi troppo, muoversi fra mobili conosciuti, mettere magliette del marito, dei figli. Finite le provviste, avrebbe forse trovato il coraggio di andare più lontano, più tardi, dopo molti giorni vissuti nella casa abbandonata, con loro ma senza la loro presenza, come di notte, nel silenzio dei respiri.

    Pensa e non ha coscienza di essersi tolta le scarpe per non lasciare impronte, di aver spiato, accovacciata dietro un cespuglio di lauro, la sua casa vuota dall'unica persiana ancora aperta. Quel soggiorno, i libri dalle pagine ingiallite, il lume storto, li avrebbe riconquistati fra poco, diversi. E poi ha deciso, come un gioco, in fretta, prima che tornino dal bagno. Ha scavalcato il muretto dei vicini nella parte bassa, da dove si passano il sale, il basilico, l'olio che mancano. Con unpiccolo salto è nel loro giardino..."


Sayfa 3993/7020 İlkİlk ... 299334933893394339833991399239933994399540034043409344934993 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •