Sayfa 4076/7020 İlkİlk ... 307635763976402640664074407540764077407840864126417645765076 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 32,601 - 32,608 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Ingiltere Kraliyet Ressamlar ve Baskicilar Dernegi uyesi Ingiliz ressam Samuel Palmer'in olum yildonumu (24 Mayis 1881)

    The Harvest Moon, 1833




    The Golden Valley, 1833 - 1834


  2. Amerikali sair, roman yazari ve editor James Oppenheim’in dogum yildonumu (24 Mayis 1882)



    Yuruyoruz yuruyoruz, gunun aydinliginda
    Donuk fabrika bacalarina, yoksul mutfaklara
    Carpiyor sesimiz ve birden parlayan
    Bir isik gibi ulasiyor insanlara 'Ekmek ve gul! Ekmek ve gul! '

    Yuruyoruz yuruyoruz, erkekler icin de yuruyoruz
    Cunku hala bizim ogullarimizdir onlar ve biz hala analik ederiz onlara
    En zorlu is, en agir emek ve calismak dogustan mezara dek
    Ve boyle surup gitsin istemiyoruz yasamak icin ekmek ruhumuz icin gul istiyoruz!

    Yuruyoruz yuruyoruz kol kola saflarimizda olup gitmis arkadaslarimiz
    ve turkumuzde onlarin kederli 'Ekmek! ' cigliklari cunku bir kole gibi calistirildi onlar
    Sanattan, guzellikten, sevgiden yoksun Biz de bugun hala onlarin ozlemini haykiriyoruz
    is ve ekmek istiyoruz ama gul de istiyoruz

    Yuruyoruz yuruyoruz,, yan yana, guzel gunler adina
    Kadiniz, insaniz, insanligi ayaga kaldiriyoruz paydos bundan boyle kolelige, aylakliga
    Herkes calissin, bolusulsun kardesce, yasamin sunduklari iste bunun icin yukseliyor yureklerimizden
    Bu ekmek ve gul turkuleri ve yineliyoruz hep bir agizdan 'Ekmek ve gul! Ekmek ve gul! '

  3. New York East River uzerinde Brooklyn ile Manhattan'i birbirine baglayan Brooklyn Koprusu 13 yilda tamamlanarak 24 Mayis 1883'te hizmete acildi.







    Kac tan agarmasi, usumus dalgacikli tuneginden
    Martinin kanatlari degecek ve dondurecek onu,
    Ak gurultu halkalarina dokerek, kurarak cok yukarda
    Ozgurlugu zincirli korfez sulari ustunde

    Sonra, kesiksiz bir kivrilisla, yuzustu birakip gozlerimizi
    Dosyalanip kaldirilacak dolu yapraklari acan
    Yelkenler gibi birden gorunuverecek:
    -Asansorler bizi yasadigimi gunlerden indirinceye dek...

    Sinemalari dusunuyorum, panoramik gostericileri
    Kalabalik cokmus ustune cakip sonen bir goruntunun
    Hic kapatilmamis,ama yeniden abanan ustlerine
    Baska gozlere ayni perdede daha once soylenmis;

    Ve sen, liman boyunca, gumus yuruyuslu
    Gunes adimini almiscasina, gene de birakmissin
    Bir devinimi yuruyusunde hic kullanmadan,-
    Ozgurlugun duruyor seninle alttan alta!

    Bir yer alti treni lombozundan, hucresinden ya da araligindan
    Timarhanelik biri kosturur korkuluklarina,
    Egilip orada bir anlik, kabararak hircin gomlek,
    Duser suskun bir kervandan alayli bir soz.

    Inis Duvari, ogle sizar kiristen sokaga,
    Gogun asetileninin sokuk disi;
    Bir ogleden sonra boyu bulut-ucuslu macunalara doner?..
    Kablolarin soluk alir Kuzey Atlantik dinginligini...

  4. Fransiz Oryantalist ressam Charles-Théodore Frère'nin olum yildonumu (24 Mayis 1888)

    Scène de marché au Caire, 1864 (Musée des beaux-arts de Boston)




    Caravanes traversant le désert, XIX e siècle (Musée des beaux-arts de Reims)


  5. Belcika dogumlu Fransiz sair, yazar ve ressam Henri Michaux'nun dogum yildonumu (24 Mayis 1899)

    Bir kent kuracagim size papatyalarla!
    Kuracagi size harc koymadan, olcup bicmeden
    Yok edemeyeceginiz bir yapi,
    Bir kopuren belirginlikle
    Dayanacak ve sisecek, burnunuza aniracak bir yapi,
    Hem de donmus burnuna Partenonlarinizin, Arap
    Ve Ming sanatlarinizin.
    Dumanla, sivaya donusmus sisle
    Ve davul derisinin sesiyle
    Kaleler kuracagim size goz kamastiran, yamyassi eden,
    Karsilarinda sizin kac bin yillik duzeniniz ve
    Hendeseniz
    Bir sacmalik, bir zirva, bir nedensiz toz kesilecek.
    Olum, olum! Olumhepinize, yasayanlara hiclik!
    Evet! Inanirim Tanri’ya! O bilmiyor bunu elbette!
    Inanc! Ilerlemeyen icin asinmaz pence,
    Dunya! Oh a bogulmus dunya, soguk karin!
    Bir simge bile degil, hiclik hep! Karsiyim, karsiyim
    Karsiyimve gebermis kopeklerle besliyorum seni.
    Tonlarla, anliyor musunuz, tonlarla koparacagim
    Sizin dirhem dirhem esirgediginizi benden.
    Yilanin zehiri can yoldasidir onun,
    Can yoldasidir ve bilir gercek degerini.
    Kardesler, cehennemlik kardeslerim benim,
    Guvenle gelin ardimdan.
    Kurt disleri kurda saldirmaz,
    Saldirdigi koyun etidir.
    Karanlikta daha acik gorecegiz kardeslerim.
    Labirentte bulacagiz dogru yolu.
    Burda sana yer var mi, iskelet, biktirici, sidikli, catlak comlek?
    Gicirdayan makara, nasil da duyacaksin dort dunyanin gergin halatlarini
    Onlarla baglayarak parcalatirken seni!



    As for me, I’ll build you a city out of rags!
    Without blueprint or cement I’ll raise up a building
    Such as you’ll never destroy,
    And holding it up, filling it out,
    There’ll be a curdling, boiling, self-evident truth
    To bray under your noses
    And under the frozen noses of all your
    Parthenons and Arabian art and Ming vases.
    With smoke and diluted fog
    And the sound of drumskins
    I’ll pitch for you fortresses, glorious, overpowering,
    Fortresses made all of agitation and shocks,
    And your ancient order of things and all your geometry
    Will crumble against them into rot and rubbish and meaningless grains of sand.
    I’ll ring a passing knell, knell, knell on you all, annihilation on all the living!
    Yes! I believe in God! Not that he knows I do!
    Faith is an indestructible shoe for the non-walker.
    Oh world, strangled world, chilled belly!
    Not even a symbol; just nothingness, I’ll double, I’ll double the stakes,
    I’ll double and cram you full with dead dogs,
    I’ll wrest tons from you, yes, tons,
    Instead of the ounces you refused me.
    A faithful friend to the serpent is his venom,
    He knows how faithful and what it’s worth to him.
    Follow me, brothers, my damned brothers, trust me and follow me.
    The wolf’s teeth are firm in his mouth
    While the sheep’s flesh can be torn from the bones.
    Our eyes shall see in the dark, brothers.
    We shall find the way through the labyrinth.
    Unwanted carcass, pissing nuisance, broken old pot,
    Whining pulley, just wait till you fell the taut cords of the four worlds!
    Ah! How I shall rend you then and quarter you!

  6. En iyi Napolitan eserler ureten Italyan aktor, oyun yazari, senarist, yazar ve sair Eduardo De Filippo'nun dogum yildonumu (24 Mayis 1900)

    "1942 yilinin sonu… Duvarda gomme dolap. Pencerede jaluzi. Yaninda camli cikis kapisi. Solda bir kapi daha. Sagda, uzerinde 'Bahceye gider' yazisi olan bir daha basit ve ozemnsiz yapilmis kapi vardir. Arkada odayi ikiye ayiran bir bolme. Onun arkasinda tahta bir yatak, yorgan v. s. den olusan fakir bir adamin yatak odasi. Solda guzel, antika gorunumlu pasli bir karyola ve ona benzer buyuk, kirik bir bufe. Derme catma bir yemek masasi. Bufenin ustunde kutsal kisilerin kucuk heykelleri. Masanin yaninda hasir sandalyeler. Gizli calisan bir kahvehanenin arac gerecleri olabilir. Masanın ustunde aksamdan kalan tepside kirli kahve fincanlari… sabahin erken saatleri… Maria Rosaria kirli gece elbisesiyle kahve fincanlarini yikamaktadir. Disarida giderek artan kavga sesleri yavas yavas on plana cikar. Maria Rosaria ilgisiz gorunuyor. Sol kapidan Amadeo girer. Yataktan yeni kalkmistir ve uyusuktur. Eski, yirtilmis bir kazak giymistir. Elinde eski bir havlu vardir..."

    Amedeo: Bana bir kahve yapar misin?

    Maria Rosaria: Pisirmedim daha!... Ezmem lazim.

    Amedeo: Nasil yani?... Kahve yok mu?

    Maria Rosaria: Yok!... Aksamdan kalan kahveden isit…

    Amedeo: Hih!... Bu evde yataktan kalkmamak en iyisi!... Kalkar kalkmaz sorunlar basliyor!... Bu ne bicim hayat?!... (es) Annem nerede?

    Maria Rosaria: Cikti.

    Amedeo: Babam?

    Maria Rosaria: Henuz kalkmadi.



    "Siamo alla fine del secondo anno di guerra (1942)...Enorme stanzone lercio e affumicato. In fondo ampio vano arcuato, con telaio a vetri e battenti di legno, che dà sul vicolo. Porta in prima quinta a sinistra. In prima a destra altra porta in legno grezzo, dipinta ad olio color verde mortella, da mano inesperta: ‘a porta d’ ‘a vinella'. Nell’interno di essa vi sarà, oltre a uno strapuntino per una sola persona, tutto quanto serve al conforto di una minuscola e ridicola camera da letto. Un letto matrimoniale di ottone tubolare ormai ossidato, un comò, una cifoniera con sopra santi e campane di vetro, un tavolo grezzo e sedie di paglia. Sul tavolo si troveranno diverse tazzine da caffè... nelle prime ore del mattino... Maria Rosaria, nei poverissimi panni di figlia del popolo, lava le tazze sporche e le risciacqua nella tiana, disponendole, in ordine, sul tavolo. Dal vicolo, molto in lontananza, si ode il vocio confuso di persone che litigano. A poco a poco il litigio diventa sempre più distinto e violento, fino a che se ne distinguono le voci e le parole più accese. Maria Rosaria continua indifferente il suo daffare. Dalla prima a sinistra entra Amedeo; si è svegliato da poco. Nella mano destra reca un asciugamano che è quasi uno straccio."

    Amedeo: Se po’ ave’ nu poco ‘e cafè?

    Maria Rosaria: Ancora s’ha da fa’.Ha da vóllere ‘a posa.

    Amedeo: (scoraggiato) Eh! E che ne parlammo a ffa’! ...Ma è mai possibile ca uno ‘a matina, s’ha da scetà’ comme a n’animale?

    Maria Rosaria: non gli risponde.

    Amedeo: Mammà addo’ sta?

    Maria Rosaria: Sta fore.

    Amedeo: E papà?

    Maria Rosaria: Nun s’è scetato ancora.


  7. 1965 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan, Rus yazar Mihail Aleksandrovic Solohov’un dogum yildonumu (24 Mayis 1905)

    "Cocukken kislari ocagin ustune cikardim , ninem de (o zamanlar yuzu askindi) parmaklariyla basimda bit arar, benimle konusurdu ‘benim kucuk Maksimim’ derdi, a canim benim! Eskiden insanlar simdiki gibi yasamiyorlardi, dirlik duzen icinde yasiyorlardi, gam, kasvet cekmiyorlardi. Ama sen benim minik yavrum yasayip goreceksin. Bir gun gelecek yeryuzu hep tellerle ortulecek, havalarda demirden gagali kuslar ucacak, kargalar karpuzlari nasil gagalarsa onlarda insanlari oyle gagalayacak. Insanlar acliklan, vebadan kirilacak, kardes agabeyine, ogul atasina bas kaldiracak, yangindan cikmis yonca tarlasi gibi tek insan kalmayacak ..."



    “When I was a lad I used to climb up on the stove in winter time, and my grandmother (she was a hundred years old then) would search for lice in my head with her fingers, and tell me : ‘My little Maksim, my darling I In the old days the people didn't live like they do now ; they lived well, lawfully, and nobody dared attack them. But you, my little child, will live to see a time when all the earth is covered with wire, and birds with iron noses will fly through the air and peck at the people like a rook pecks at a water-melon. And there will be hunger and plague among men, brother will rise against brother, and son against father. The people will be left like grass after a fire… "

  8. Meksikali sair, gazeteci ve egitimci (Juan Crisóstomo Ruiz de Nervo) Amado Nervo'nun olum yildonumu (24 Mayis 1919)

    Kendi gunbatimima dogru seni kutsuyorum yasam,
    cunku sen bana hicbir zaman bos umutlar,
    adaletsizlikler, hak edilmemis uzuntuler yasatmadin.
    Cunku inisli cikisli yolumun sonunda gordum ki
    kendi kaderimin mimari bendim ve seylerin icindeki tatliligi ve aciligi ortaya cikardiysam
    onlari oraya koymus olan yine ben oldugum icindi.
    Gul agaci ektigimde acan her zaman guller oldu.
    Elbette gencligimin ardindan kis gelecek ama
    sen zaten Mayisin sonsuza dek surecegini soylememistin.
    Suphesiz aci dolu uzun gecelerim oldu ama
    sen zaten bana sadece mutlu geceler vaat etmemistin.
    Ve karsiliginda huzur dolu gecelerim de oldu.
    Sevdim, sevildim, gunes yuzumu oksadi...
    Yasam, bana hicbir sey borclu degilsin.
    Yasam, kus degiliz...



    Very close to my sundown, I bless you, life
    because you never gave me false hope,
    nor unjust work, nor undeserved punishment;
    because I see at the end of my rough path
    that I was the architect of my own destiny;
    if I extracted the sweetness or bitterness of things,
    It was because I put bitterness and sweetness into them,
    when I planted rose bushes, I always reaped roses.
    Surely, winter will follow my vim and vigor:
    But you never told me that May would last forever!"
    I found without a doubt the nights long with my sorrows;
    but you didn't promise me just good nights;
    and instead I had some blessed and serene [nights]...
    I loved, I was loved, the sun caressed my face
    Life, you owe me nothing! Life, we are at peace!

Sayfa 4076/7020 İlkİlk ... 307635763976402640664074407540764077407840864126417645765076 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •