-
Birinci Dunya Savasi ve Avrupanin Kokenleri'ni iceren eserleriylr taninan Ingiliz tarihci ve universite hocalarindan James Bysse Joll’un dogum yildonumu ( 21 Haziran 1918 )
“ 1910 yilinda aralarinda yuzunu siyaha boyayip bir de takma sakal ekleyen yazar Virginia Woolf'un da bulundugu bir grup genc Ingiliz donanmasinin en geliskin savas gemisi ve Ingiliz - Alman donanma uretiminin son urunu olan HMS Dreadnoughy'un subaylarini, kendilerinin Habesistan Imparatoru ile maiyeti olduklarina inandirmis ve krallar gibi agirlamislardir. Ilk anda insana sulu bir saka gibi gelse de yasamoykusu yazarin belirttigine gore, Virginia Woolf ‘ bundan, erkeklerin zalimlik ve aptalliklari hakkinda yepyeni cikarsama yapmistir. ’ "

“ In 1910 when a group of young people, including the writer Virginia Woolf with her blackened and a false beard, succeeded in persuading the officers of HMS Dreadnought, the most up-to-date ship of the British navy and the latest product of the Anglo-German naval race, that they were the emperor of Abyssinia and his suite, and were given a suitably imperial reception. Although this was conceived just as a practical joke, Virginia Woolf 'came out of it', as her biographer writes, ' with a new sense of the brutality and silliness of men '. ”
-
Amerikali aktris, sarkici ve model Ernestine Jane Geraldine Russell'in dogum yildonumu ( 21 Haziran 1921 )
Yonetmen Howard Hughes, Russell'i kesfettiginde ( unlu gogusleri icin ) " Erkeklerin onu izlemeye gitmesi icin 2 sebep var bunlar da zaten yeterli. ( There are two good reasons why men go to see her. Those are enough.) " demistir.

-
Fransiz roman,oyun ve senaryo yazari ( Francoise Quoire z) Francoise Sagan'in dogum yildonumu ( 21 Haziran 1935 )

" Icimde garip bir huzun var. Bu agir, olaganustu duyguya uzuntu veremiyorum. Onceleri cok cekici gelirdi bana bu uzuntu sozcugu; ama simdi onun bencillikten baska bir sey olmadigini anliyorum; anliyorum ve utaniyorum. Cok kez sikinti, pismanlik, hatta vicdan azabi duydugum oldu; bugunse beni her seyden ayiran yumusak, sinir bozucu bir duygu, ipek bir ag gibi sariyor. " Merhaba Huzun

“ Sur ce sentiment inconnu dont l’ennui, la douceur m’obsèdent, j’hésite à apposer le nom, le beau nom grave de tristesse. C’est un sentiment si complet, si égoïste que j’en ai presque honte, alors que la tristesse m’a toujours paru honorable. Je ne la connaissais pas, elle, mais l’ennui, le regret, plus rarement le remords. Aujourd’hui, quelque chose se replie sur moi, comme une soie, énervante et douce, et me sépare des autres. ”
-
Top Gun ( 1986 ), Cilgin Romantik ( 1993 ), Gazap Atesi (2004), Durdurulamaz ( 2010 ) gibi filmlerin Amerikali yonetmeni Anthony David Leighton Scott'in dogum yildonumu ( 21 Haziran 1944 )

-
Polonyali sair, roman ve deneme yazari ve cevirmen Adam Zagajewski'nin dogum gunu ( 21 Haziran 1945 )

Bilgisayar, kalem ve daktilo arasinda geciyor
gunumun yarisi. Bir gun yarim yuzyil olacak bu.
Yabanci sehirlerde yasiyorum ve yabanci insanlarla
bana yabanci konular hakkinda konusuyorum bazen.
Cok muzik dinliyorum: Bach, Mahler, Chopin, Sostakovic.
Gucu, zaafi ve aciyi buluyorum muzikte, uc sey.
Dorduncusunun adi yok bende.
Sairleri okuyorum, yasayan ve olu sairleri; azmi,
inanci ve gururu ogreniyorum onlardan. Buyuk
filozoflari anlamaya calisiyorum –cogu zaman kucucuk
bir parcasini anliyorum o degerli dusuncelerinin ama.
Uzun yuruyusler yapmayi seviyorum Paris sokaklarinda;
kiskancligin, ofkenin ya da arzunun harekete gecirdigi
diger insanlara bakmayi; elden ele gecen ve yavas yavas
o yuvarlak formlarini kaybeden (ve imparatorlarinin
yuzu silinen) bozukluklari gozlemeyi.
Yanimda agaclar buyuyor, hicbir sey soylemeden
o umarsiz yesil mukemmelliklerinden baska.
Siyah kuslar yuruyor tarlalarda,
bir sey bekliyorlar daha, Ispanyol dullari gibi sabirla.
Artik genc degilim ama benden yaslilar var hala.
O derin uykuyu seviyorum, bir gun artik olmadigimda
ve koy yollarinda hizla bisiklet surmeyi, acik gokyuzundeki
bulutlar gibi siliklesirken kavaklar ve evler yanimsira.
Bazen muzelerde gordugum tablolar bir sey diyorlar bana,
ve butun ironileri kayboluveriyor o anda.
Karimin yuzunu izlemeyi seviyorum.
Her hafta, Pazar gunu, babami ariyorum.
Iki haftada bir arkadaslarimla bulusuyorum,
boyle gosteriyoruz birbirimize sadakatimizi.
Ulkem bir kotulukten kurtuldu. Ama isterim ki
bir diger kurtulus daha izlesin bunu.
Benim de bir faydam dokunur mu? Bilmiyorum.
Denizin cocugu degilim ben,
Antonio Machado’nun kendisi hakkinda yazdigiı gibi,
ama havanin, nanenin ve cellonun cocuguyum
ve koca dunyanin butun yollari kesismiyor,
simdilik bana ait olan bu hayatin
patikalariyla.

Between the computer, a pencil, and a typewriter
half my day passes. One day it will be half a century.
I live in strange cities and sometimes talk
with strangers about matters strange to me.
I listen to music a lot: Bach, Mahler, Chopin, Shostakovich.
I see three elements in music: weakness, power, and pain.
The fourth has no name.
I read poets, living and dead, who teach me
tenacity, faith, and pride. I try to understand
the great philosophers--but usually catch just
scraps of their precious thoughts.
I like to take long walks on Paris streets
and watch my fellow creatures, quickened by envy,
anger, desire; to trace a silver coin
passing from hand to hand as it slowly
loses its round shape (the emperor's profile is erased).
Beside me trees expressing nothing
but a green, indifferent perfection.
Black birds pace the fields,
waiting patiently like Spanish widows.
I'm no longer young, but someone else is always older.
I like deep sleep, when I cease to exist,
and fast bike rides on country roads when poplars and houses
dissolve like cumuli on sunny days.
Sometimes in museums the paintings speak to me
and irony suddenly vanishes.
I love gazing at my wife's face.
Every Sunday I call my father.
Every other week I meet with friends,
thus proving my fidelity.
My country freed itself from one evil. I wish
another liberation would follow.
Could I help in this? I don't know.
I'm truly not a child of the ocean,
as Antonio Machado wrote about himself,
but a child of air, mint and cello
and not all the ways of the high world
cross paths with the life that--so far--
belongs to me.
-
Ispanya'nin en populer yasam filozoflarindan, denemeci ve unlu yazar Fernando Fernández-Savater Martín’in dogum gunu ( 21 Haziran 1947 )

“ Hazzi yadsimayi ugras haline getirenlere, ‘ puriten ’ denir. Puritenin ne oldugunu biliyor musun ? Bir seyin , onu yapmanin bize haz vermedigi zaman iyi oldugunu savunan kisi. Aci ceken kimsenin aci cekmeyen kimseden daha iyi oldugunu iddia eden kisi ( oysa gercekte , iyi haz duyan kisi, kotu aci ceken kisiden daha iyidir.) Daha kotusu, puriten, iyi yasayan kimsenin hayatini kotu gecirmesi gerektigine , yasamini kotu gecirirse bunun iyi yasadigi anlamina geldigine inanir. Puritenlerin kendilerini dunyanin en ‘ ahlakli ’ insanlari , dahasi, komsularinin ahlak bekcileri saydiklari aciktir. ” Ogluma Ahlak Ustune Ogutler

“ A los calumniadores profesionales del placer se les llama ‘puritanos’. ¿ Sabes quién es puritano ? El que asegura que la señal de que algo es bueno consiste en que no nos gusta hacerlo. El que sostiene que siempre tiene más mérito sufrir que gozar ( cuando en realidad puede ser más meritorio gozar bien que sufrir mal ). Y lo peor de todo: el puritano cree que cuando uno vive bien tiene que pasarlo mal y que cuando uno lo pasa mal es porque está viviendo bien. Por supuesto, los puritanos se consideran la gente más ‘moral’ del mundo y además guardianes de la moralidad de sus vecinos. ”
-
Iranli avukat, yazar, insan haklari savunucusu, Nobel Baris Odulu sahibi Sirin Ebadi’nin dogum gunu ( 21 Haziran 1947 )
“ Ben durumumu geminin uzerinde yolculuk yapmakta olan bir kisi ile karsilastiriyorum. Gemi battıiginda yolcular okyanusa duser ve yuzmeye devam etmekten baska secenekleri yoktur. Bizim toplumumuzda kadinlarin sahip olduklari her hakkin ters yuz edilmesiyle olan sey budur. Baska bir secenegim yoktu. Yorulamazdim, umudumu yitiremezdim. Onu yapmak icin bile zaman ayiramazdim. ”

“ I compare my situation to a person on board a ship. When there is a shipwreck the passenger then falls in the ocean and has no choice but to keep swimming. What happened in our society was that the laws overturned every right that women had. I had no choice. I could not get tired, I could not lose hope. I cannot afford to do that. ”
“ Kendi yasadiklarim uzerinden Amerikan kadinlarina Iran kadinlari ve kendi yasamimizi tanitmak istiyorum. Ben, toplumun ne en yuksek kademesinden ne de en dusuk kademesindenim. Ben, bir avukat olan bir kadin, Nobel Baris Odulu kazanan bir kisi, bir universitede bir profesöorum. Ayni zamanda yemek yaparim. Cezaevine gitmeye cok yakin oldugumda bile yaptigim ilk islerden birisi ailem icin yeterince yemek hazirlamak ve buzdolabina birakmaktir. ”

“ I wanted to introduce American women to Iranian women and our lives. I'm not from the highest echelons of society, nor the lowest. I'm a women who is a lawyer, who is a professor at a university, who won the Nobel Peace Prize. At the same time, I cook. And even when I'm about to go to prison, one of the first things I do is to make enough food and put it in the fridge for my family. ”
-
Polonyali fantastik roman yazari Andrzej Sapkowski’nin dogum gunu ( 21 Haziran 1948 )
" ‘ Adim Geralt. Geldigim yer... Hayir, Geralt iste. Yerim yurdum yok benim. Witcher'im.
‘ Evim Kaer Morhen'dir, Witcherlarin yurdu. ... Orada benim gibiler yaratildi. Simdilerde olmuyor aslinda ve Kaer Morhen'de kimseler yasamiyor artik. Vesemir'den baska kimse kalmadi. Vesemir kim mi diyorsun ? Babam. Neden sasirdin oyle ? Bunda sasilacak ne var ? Herkesin bir babasi vardir. Benimki de Vesemir. Gercek babam olmamasi onemli mi ? Gercek babami da annemi de hic tanımadim. Hayatta olup olmadıklarini bile bilmiyorum.
Evet, Kaer Morhen... Bildik mutasyonu orada gecirdim. ... Hormonlar, otlar, virus enfeksiyonu. Sonra yeni bastan. Ve defalarca. ... Boylece beni dayanikli bir Witcher olarak gorup belli zor ve karmasik ... deneyler icin sectiler. O deneyler daha kotuydu. Ama gordugun gibi hayatta kalmayi basardim. ... Saclarim o zaman agardi. Pigmentlerim tamamen devre disi kaldi. Buna yan etki deniyor. ’ "

“ ' I'm called Geralt. Geralt of- No. Only Geralt. Geralt of nowhere. I'm a witcher.
'My home is Kaer Morhen, the Witcher's Abode. It's ... It was a fortress. Not much remains of it. Kaer Morhen . . . That's where the likes of me were produced. It's not done anymore, no one lives in Kaer Morhen now. No one but Vesemir. Who's Vesemir ? My father. Why are you so surprised ? What's so strange about it ? Everyone's got a father, and mine is Vesemir. And so what if he's not my real father ? I didn't know him, or my mother. I don't even know if they're still alive, and I don't much care.
Yes, Kaer Morhen. I underwent the usual mutation there, through the Trial of Grasses, and then hormones, herbs, viral infections. And then through them all again. And again, to the bitter end. Apparently, I took the changes unusually well; I was only ill briefly. I was considered to be to be properly immunized - that's a fancy scholarly term - and was chosen for more complicated experiments as a result. They were worse. Much worse. But, as you see, I survived. The only one to live out of all those chosen for further trials. My hair's been white ever since. Total loss of pigmentation. A side-effect, as they say. ’ ”
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri