-
Ingiliz okultist, yazar, mistik, satranc ustasi, dagci, sair, ressam ve astrolog Aleister Crowley’in dogum yildonumu ( 12 Ekim 1875 )

“ Modern ahlak ve terbiye bicimleri butun dogal icguduleri bastiriyor, insanlari doga hakikatlerine karsi cahillestiriyor ve onlari gulyabani oykuleri uzerinde kavga eden sarhoslar haline getiriyor. “

“ SIKLIKLA herhangi bir ben olmadigi hissine kapilirim; bizler sadece baska bir seyin kendini ifade etmesine araciyiz; kendimiz hakkinda dusundugumuzde ise sadece bir dusun kurbanlari oluyoruz. ”
" Dil insanlar yiyip icebilsin, sevisşebilsin, degis tokus yapabilsin, olebilsin diye yapildi. Bir dilin zenginligi Soyutlarindadir; en yoksul dillerin pek cok Somutu vardır. Dolayisiyla Ustatlar sessizligi ovmuslerdir; en azindan konusmak gibi insani yanlis yonlendirmez. " Yasa Kitabi ve Yalanlar Kitabi

" Language was made for men to eat and drink, make love, do barter, die. The wealth of a language consists in its Abstracts; the poorest tongues have wealth of Concretes. Therefore have Adepts praised silence; at least it does not mislead as speech does. "

“ Dogrunun standartlari yoktur. Etik bir zirvadir. Her yildiz, kendi yorungesinde ilerlemelidir. Ahlaki ilke'nin cani cehenneme, oyle bir sey yok! ”
-
1975 yilinda Nobel Edebyat Odulunu kazanan Italyan sair ve yazar Eugenio Montale'nin dogum yildonumu ( 12 Ekim 1896)


Ey yasam ne kesin yuz cizgileri ne inandirici yuzler
Ne de mal mulk istiyorum senden
Tedirgin dongunde artik
Balla acinin birdir tadi benim icin
Hicbir devinimi umursamayan yuregi
Cok az sarsiyor bundan boyle irkilmeler
Boyle ses cikarir kimi vakit
Kirlarin sessizliginde tufek patlamasi
En az bir milyon merdiven indim kolumda sen
simdi yoksun ya bir bosluk her basamak.
Yine de kisa surdu uzun yolculugumuz.
Benimle hala suruyor, gerekmese de artik bana
raslasmalar, sozlesmeler...

( Foto: Ando Fuchs )
Ho sceso, dandoti il braccio, almeno un milione di scale
e ora che non ci sei è il vuoto ad ogni gradino.
Anche così è stato breve il nostro lungo viaggio.
Il mio dura tuttora, né più mi occorrono
le coincidenze, le prenotazioni...

Kac kez karsilastim yasama sancisiyla:
yolu kesilmis, dereydi, uguldayan,
kivrilmasiydi yanan kagidin,
yere cokertilmis atti.
Mucizeydi tanidigim tek iyi sey
tanrisal ilgisizligi baslatan:
yontuydu o, ogleden sonra agirliginda
ve buluttu ve yukseklerde suzulen dogan.
-
" Anlasmazlik tarihiyle duello arasinda gecen zaman Albay'ıin mizacini gosteren bir ornektir. Sukunet icinde islerini ayarlayarak ailesinin gelecegini garanti altina almis, kaderin ona tek bir alternatif sundugunu dusunuyormus: hapishane ya da olum. Son savastan sonra gecinip gitmesini saglayan pek az mal varliginiı hic aceleye getirmeden satmis: gumu atolyesi, adaklik keciler yetistirdigi ve biraz da sekerkamisi ektigi, babasindan kalma kucuk bir ciftlik. Alti ay sonra satislardan elde ettigi tum parayi dolabin dibine saklamis ve sakin sakin kendi kendine belirledigi tarihi beklemeye baslamis: 12 Ekim 1908, Amerika'nin kesfinin yıldonumu. "

" Un esempio significativo dell'indole del nonno fu il tempo che lasciò passare tra la sfida e il duello. Sistemò i suoi affari con un riserbo assoluto per garantire la sicurezza della sua famiglia nell'unica alternativa che gli lasciava il destino: la morte o il carcere. Cominciò vendendo senza la minima fretta il poco che gli era rimasto per sopravvivere dopo l'ultima guerra: il laboratorio da orefice e una piccola tenuta ereditata dal padre, dove allevava capre da macello e coltivava un appezzamento a canna da zucchero. Di lì a sei mesi ripose in fondo a un armadio il denaro raccolto, e attese in silenzio il giorno che lui stesso si era segnato: il 12 ottobre 1908, anniversario della scoperta dell'America. "
-
12 Ekim 1911
" Dun Max'ta Paris Gunlugu'nun yazilmasina devam edildi. Sovalye Sokagi'nin alacakaranliginda uzerinde sonbahar kostumuyle sisman ve sicak Rehberger; kendisini daha once, zaten pek guzel sayilmayacak bir kizi ciplak durumdakinden daha cirkin gosteren yazlik bir bluz ve mavi bir ceketle tanimistik. Bu yazlik giysiyledir ki, bir kizartiya yol acmadan ellerin hayli sure yanaklara bastirilabilecegi kansiz yuzundeki kocaman burnunun, yanaklarla ust dudakta kumelesen gur ayva tuylerinin, burun ve yanaklarin birbirlerine kavustugu yerlere siginmis tren yolu tozlarinin, ayrica bluzun dekoltesindeki hafif beyaz tenin enikonu ayrimina varmistik. Bugun ise saygiyla arkasindan kostuk; Ferdinand Sokagi'nin karsisindaki bir gecidin agzinda, trassizligim ve genel hirpani gorunusum dolayisiyla kizdan ayrilmak zorunda kaldim; sonradan kendisine karsi icimde birkac kucuk dalga halinde bir sevi esintisinin varligini duyumsadim ve ne zaman bunun nedeni uzerinde dusunsem kendi kendime soyle soylemeden edemedim: Pek kalin giyinmisti de, ondan. "

12. Oktober 1911
" Gestern bei Max am Pariser Tagebuch geschrieben. Im Halbdunkel der Rittergasse die in ihrem Herbstkostüm dicke warme Rehberger, die wir nur in ihrer Sommerblouse und dem dünnen blauen Sommerjäckchen gekannt haben in denen ein Mädchen mit nicht ganz fehlerlosem Aussehn schließlich ärger als nackt ist. Da hatte man erst recht ihre starke Nase in dem blutleeren Gesicht gesehn, in dessen Wangen man lange die Hände hätte drücken können, ehe sich eine Rötung gezeigt hätte, den starken blonden Flaum, der sich auf der Wange und der Oberlippe häufte, den Eisenbahnstaub, der sich zwischen Nase und Wange verflogen hatte und das schwächliche Weiß im Blousenausschnitt. Heute aber liefen wir ihr respektvoll nach und als ich mich an der Mündung eines Durchhauses vor der Ferdinandstraße verabschieden mußte wegen Unrasiertheit und sonstigem schäbigem Aussehn (Max war gerade sehr schön mit schwarzem Überzieher, weißem Gesicht und Brillenglanz) fühlte ich nachher einige kleine Stöße von Zuneigung zu ihr. Und wenn ich nachdachte warum, mußte ich mir immer nur sagen, weil sie so warm angezogen war. "
-
1921 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanan Fransiz yazar ( J acques Anatole Francois Thibault ) Anatole France'in olum yildonumu ( 12 Ekim 1924 )

“ Homeros'tan beri sairlerde askerleri ovme hastaligi vardir. Savas bir sanat degildir, savaslarin sonucu raslantilara baglidir. Her ikisi de aptal iki general karsilasiyor, elbetteki bu aptallardan biri sonunda kazanacak. Goklere cikardiginiz bu kilic hamallari masallardaki turna kuslarinin kurbagalari yutmasi gibi bir gun sizleri bogazlarsa o zaman diyecek soz kalmaz, gercekten Tanrilasmis olurlar. Cunku Tanrilar istahlarindan belli olur. ” Tanrilar Susamislardi

“ C'est depuis Homère, une étrange manie des poètes, dit-il un jour, que de célébrer les militaires. La guerre n'est point un art, et le hasard décide seul du sort des batailles. De deux généraux en présence, tous deux stupides, il faut nécessairement que l'un d'eux soit victorieux. Attendez-vous à ce qu'un jour un de ces porteurs d'épée que vous divinisez vous avale tous comme la grue de la fable avale les grenouilles. C'est alors qu'il sera vraiment dieu! Car les dieux se connaissent à l'appétit. ”
" Insan sevdigi birini hic elde edebilir mi ki ? Opmeler, oksamalar tatli bir umutsuzlugun cabalanisindan baska nedir ki ? Kollarimin arasinda tutarken bile ariyorum seni. Hicbir zaman elde edemedim seni. Cunku boyuna istiyorum. Cunku imkansizi, sonsuzu bulmak istiyorum sende. Sen nesin, hicbir zaman anlayamayacagim bunu. Gel, gel. Senden ayriyken cektigim iskence icinde aci aci dusundum seni. Gel, sevgilim. Ancak seninle unutabilirim seni, ancak seninle kaybedebilirim kendimi. " Kirmizi Zambak

“ Est-ce qu’on possède jamais ce qu’on aime ? Est-ce que les baisers, les caresses sont autre chose que l’effort d’un désespoir délicieux ? Quand je te tiens embrassée, je te cherche encore ; et je ne t’ai jamais, puisque je te veux toujours, puisque, en toi, je veux l’impossible et l’infini. Viens, viens, j’ai trop cruellement pensé à toi dans les tortures de l’absence : viens, ma bien-aimée. Il faut que je t’oublie toi-même en toi. C’est en toi seulement que je peux t’oublier et me perdre. ”
-
Kariyerine Eklektik tarzda baslayan, daha sonra Empresyonizmile devam eden Ispanyol ressam Antonio Muñoz Degrain'in olum yildonumu ( 12 Ekim 1924 )
Otelo y Desdémona, 1880

Puerto de Bilbao, 1900
-
Turk roman, oyku ve oyun yazari Oguz Atay’in dogum yildonumu ( 12 Ekim 1934 )

“ Esyalariniza alisamadim, yadirgadim onlari. Salon - salamanjeyi, deniz gibi buyuk ve kaucuk kopuklu yatagi olan karyolayi, ayni takimin yaldizli gardrobunu ve gene ayni takimin sifonyerini ve gene ayni takimin tuvaletini sevemedim. Evinizde Turkce bir sey kalmamisti. ”

“ I could not like your salon-salle-à-manger, your enormous foam-rubber bed – it reminded me of the sea – and with it, the matching gilded garderobe and the matching chiffonier and the matching dressing-table. You had got rid of the Turkish language in your house. ”
" Selim, belki bu yasantiyi, onde bir salon - salamanje, arkada iki yatak odasi, koridorun saginda mutfak - sandık odasi - banyo, icerde uyuyan karisi ve cocuklari, parasiyla orantili olarak yararlandigi kucuk burjuva nimetleri onu, nefes alamaz bir duruma getirmisti diye tanimlayabilirdi. Turgut, anlamsiz bakislarla suzuyordu cevresini henuz. Duvarlar, resim yaptigi donemden kalma eserlerle doluydu. "

" Selim might have accounted for this feeling as suffocation under the petit bourgeois comforts such as the salon-salle-à-manger in front, two bedrooms at the back, kitchen-pantry-boxroom-bathroom along the corridor, and his sleeping wife of children. Turgut scrutinised his surroundings, but as yet without understanding. The walls were covered with ‘works of art’, remnants from the days when he used to draw. "
-
Italyan tenor Luciano Pavarotti'nin dogum yildonumu ( 12 Ekim 1935 )

" Muzikli bir yasam guzel gecirilmistir ve bu yuzden kendimi muzige adadim. "

" Muzik dinlemek icin herhangi bir beyin gerekmez. / Non hai bisogno di un cervello per ascoltare la musica. "
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri