-
Litvanya dogumlu Amerikali yazar Emma Goldman’in dogum yildonumu (27 Haziran 1869)
“Bir gun, bir gun gelecek, kadinlar ve erkekler isyan edecekler, dagin zirvesine erisecekler, askin altin isinlarinin altinda buyuk, guclu ve ozgur olarak bulusacaklar, almaya, katilmaya, keyifli bir durumun tadini cikarmaya hazir bir halde yasayacaklar. Ne fantezi, ne hayal gucu, ne siirsel zeka, kadinlarin ve erkeklerin hayatinda boyle bir gucun neler yapabilecegini ongormeye kabildir. Sayet dunya, gercek yoldasligi ve tekligi doguracaksa, boyle bir yoldasligin ve tekligin kaynagi evlilik degil, ask olacaktir.” Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Degildir

“Someday, someday men and women will rise, they will reach the mountain peak, they will meet big and strong and free, ready to receive, to partake, and to bask in the golden rays of love. What fancy, what imagination, what poetic genius can foresee even approximately the potentialities of such a force in the life of men and women. If the world is ever to give birth to true companionship and oneness, not marriage, but love will be the parent.”
-
Amerikali pedagog ve aktivist Helen Keller’in dogum yildonumu (27 Haziran 1880)
“Bayan Sullivan ile kuyunun yanindaki hanimelleri ile kapli eve dogru yuruduk. Birisi su cekiyordu ve ogretmenim elimi soguk suyun altina tuttu. Elimin biri suyun altindayken diger elimin avucuna yavasca sonra hizli bir sekilde su yazdi. Butun dikkatimi parmaklarinin hareketine vererek kipirdamadan durdum. Birdenbire bilincimin derinliklerinde sisler arasinda unutulmus bir sey hatirladim ve konusmanin tum gizemini kavradim. Artik ‘s-u’ isaretinin elimin uzerinden akan soguk ve harikulade bir sey oldugunu biliyordum. O yasayan sozcuk ruhumu uyandirdi, ona isik, umut, nese ve ozgurluk verdi!”

"We walked down the path to the well-house, attracted by the fragrance of the honeysuckle with which it was covered. Someone was drawing water and my teacher placed my hand under the spout.As the cool stream gushed over one hand she spelled into the other the word water, first slowly, then rapidly. I stood still, my whole attention fixed upon the motions of her fingers. Suddenly I felt a misty consciousness as of something forgotten--a thrill of returning thought; and somehow the mystery of language was revealed to me. I knew then that 'w-a-t-e-r' meant the wonderful cool something that was flowing over my hand. That living word awakened my soul, gave it light, hope, joy, set it free. “
“Gunesin ve havanin Tanrinin, tum insanliga hediyesi oldugu dusunulur ama gercekte oyle midir ? Sehrin varoslarinda gunes isildamaz ve hava kirlidir. Insan nasil kardesinin yoksullugunu unutur ve onune gelen ekmeği yiyebilir ? Ah, keske insanlar sehrin sasaasini ve kalabaligini biraksa ve dogaya donup basit ve durust hayatini yasasaydi ! O zaman cocuklari agaclar gibi asil ve dusunceleri cicekler gibi tatli ve guzel olur muydu dersiniz? ''

“The sun and the air are God's free gifts to all we say; but are they so? In yonder city's dingy alleys the sun shines not, and the air is foul. Oh, man, how dost thou forget and obstruct thy brother man, and say, "Give us this day our daily bread," when he has none! Oh, would that men would leave the city, its splendour and its tumult and its gold, and return to wood and field and simple, honest living! Then would their children grow stately as noble trees, and their thoughts sweet and pure as wayside flowers. “
-
Fransiz filozof Gaston Bachelard’in dogum yildonumu (27 Haziran 1884)
“Iste hayalimiz, bilgic ve felsefi hayalimiz boyle calisir, butun kuvvetleri siddetlendirir, hayatta da olumde de mutlagi arar. Madem ki kaybolmak gerekmektedir madem ki olum icgudusu en rahat hayata bile kendini kabul ettirmektedir, oyleyse butun halinde olelim ve kaybolalim. Hayatimizin atesini bir ustun-atesle varligin ta kalbine yoklugu oturtacak olan, alevsiz ve kulsuz, insanustu bir ustun- atesle yok edelim. Ates kendi kendini yiyince, guc kendine karsi donunce, varlik yitip gidisi aninda butunsellesiyormus gibi gorunur, yok olusunun siddeti var olusunun en ustun kaniti, en acik kanitiymis gibi gorunur.” Atesin Psikanalizi

“In this way, then, does our scientific and philosophic reverie work: it accentuates all forces; it seeks the absolute in life as in death. Since we must disappear, since the instinct for death will impose itself one day on the most exuberant life, let us disappear and die completely. Let us destroy the fire of our life by a superfire, by a superhuman superfire without flame or ashes, which will bring extinction to the very heart of the being. When the fire devours itself, when the power turns against itself, it seems as if the whole being is made complete at the instant of its final ruin and that the intensity of the destruction is the supreme proof, the clearest proof, of its existence.“
"Ask, baskasina aktarilan bir atestir. Ates ise, ancak yakalaniverecek bir asktir. / Love is a fire that is to be transmitted, fire is but a love whose secret is to be detected." Gaston Bachelard, Atesin Psikanalizi / The Psychoanalysis of Fire
-
Italyan yazar, sanat tarihcisi, elestirmen ve cevirmen Anna Banti’nin dogum yildonumu (27 Haziran 1895)
" ‘Aglama’. Hickiriklarimi birbirinden ayiran sessizlikte bu seda, yokusu hizla tirmanmis, acil haberi bir an once verip kurtulmak isteyen bir kiz cocugunun suretine donusuyor. Kaldirmiyorum basimi. ‘Adlama’: Hecelerin kayisindaki surat kavurucu yaz sicaginda yuksek, soguk goklerden dusen bir dolu tanesi, bir ileti gibi sekiyor yerden. Kaldirmiyorum basimi. Yalnizim.”

“ ‘Non piangere.” Nel silenzio che divide l’uno dall’altro imiei singhiozzi, questa voce figura una ragazzetta che abbiacorso in salita e voglia scaricarsi subito di un’imbasciatapressante. Non alzo la testa. ‘Non piangere’: la rapidità dellosdrucciolo rimbalza ora come un chicco di grandine, messaggio,nell’ardore estivo, di alti freddi cieli. Non alzo la testa, nessuno mi è vicino.”
-
Amerikali Sair Frank O'Hara'nin dogum yildonumu (27 Haziran 1926)

Nasil da matraksin bugun New York
tipki Swingtime'daki Ginger Rogers gibisin
ve St.Bridget'in biraz sola meyleden kulesi gibisin
burada henuz atlamisim V-gunleriyle dolu yataktan disari
(biktim usandim D-gunlerinden) ve mavisin sen orada hala
kabullenirsin beni aptalca ve ozgurce
butun istedigim bir odadir orada
ve icinde de sen olacaksin
ve trafik SIKISIKLIGI bile oyle kalin bir yoldur
degil mi ki insanlar birbirlerine surtunup durur
ve kilitlenir onlarin cerrahi gerecleri
desteklerler birbirlerini
geri kalan zamaninda gunun (amma da gun)
bir slayt gosterimini denetlemeye giderim ve derim ki
bu resim o kadar da mavi degil
nerede Lana Turner
yemege cikti
ve Garbo sahne arkasinda Met'te
herkes paltosunu cikariyor
ki gosterebilsinler gogus kafeslerini gogus seyredicilerine
ve kucukk cantalardaki taytlariyla ve ayakkabilariyla
danscilarla doludur park
ki SIKLIKLA West Side Y'de spor yapanlarla karistirilmislar
neden olmasin ki
bagiriyor Pittsburgh Pirates cunku kazanmislar maci
ve bir anlamda hepimiz kazanmisiz maci
yasiyoruz
apartman dairesi bosaltildi eglence olsun diye
tasraya tasinan escinsel bir cift tarafindan
bir gun oncesinden tasindilar
bicaklamalar bile yardimci oluyor nufus patlamasina
yanlis bir ulke olsa bile
ve butun bu yalancilar terk etmisler Birlesmis Milletler'i
ickiye olan ihtiyacimiza oranla (ki cok hoslaniriz ickiden)
artik ilgimizi cekmemektedir Seagram binasi
ve yasli adam ustune oturabilsin ve bira icsin diye
ve henuz gunes parildiyorken daha
karisitarafindan gun ilerlediginde alasagi edilsin diye
sarkuterinin hemen yanindaki
kaldirima konmus olan su kucuk kutu
ah tanrim nasil da harika
yataktan cikmak
ve o kadar cok kahve içmek
ve o kadar cok sigara icmek
ve seni o kadar cok sevmek
-
Amerikali yazar, sair ve egitmen Lucille Clifton’in dogum yildonumu (27 Haziran 1936)

Kim inanirdi kanatli olduklarina onlarin
Kim inanirdi onlarin
guzel olabildiklerine kim inanırdı olumlulere
bu kadar asik olabildiklerine onlarin
kendilerini bitistirinceye kadar
deriyle bitisip gezdigi gibi yaralarin
bazen duslerimizde isitiriz onlari
kafataslarini zangirdatarak kemikli parmaklarini sakirdatarak
catirdayan sacimizi kiskanarak
baharat dolu etimizi
beni yalvarirken isitmislerdi
ben fisildarken icine kendiminkinin
iki eli bardak gibi yaparak yeter ben degilim artik
yeter fakat farkini kim anlayabilirdi
bir insan sesinin
buna benzer korolarinin arasinda gonlun
-
Amerikali rock muzisyeni ve Aktor Chris Isaak'in dogum gunu (27 Haziran 1956)

https://www.youtube.com/watch?v=5D3Nl1GZzuw
-
Amerikali yonetmen, yapimci, senarist, oyuncu ve besteci Jeffrey Jacob Abrams’in dogum gunu (27 Haziran 1966)
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri